Whitman’ın şiir alanında yaptıklarının önemini tam olarak kavramak için insanın yalnızca modern “serbest vezinleri” okuması yeterlidir
Walt Whitman’ın İyimserliğinin, insanın utanmadan kabul edebileceği türden, benzersiz bir şey olduğuna katılıyorum. En azından, Browning’in, Etik Cemiyetlerin beğenisi için pişirdiği dördüncü elden Protestanlık gibi, yakışıksız, burjuva ve hastalıklı değildir. Bu Amerikan İç Savaşını görmüş olan birinin iyimserliğidir. Bu “Bowery”yi ve “yolu” bilen ve ölümlü hac yolculuğu sırasında tuhaf arkadaşlar edinmiş olan bir adamın iyimserliğidir
Bu büyük kâhine popüler yargılar tarafından en az lekelenmiş olan bakış açısından yaklaşmak istiyorum. Yani şiirinin bakış açısından. Onun ne denli muhteşem kahraman bir Anarşist olduğunu hepimiz biliyoruz. Onun kendisini ne kadar büyük bir hazla, şu günlerde dünyanın mesafeli olmakla birlikte saygılı bir reveransla önünde eğildiği o “Kozmik Duyguya” verdiğini hepimiz biliyoruz. “Kitlesel” sözcüğü, “birleşmek”, “demokrasi”, “özgürlük” gibi sözcükler karşısındaki çılgınlığını biliyoruz. Cinsellik hakkındaki, âşıkanelik hakkındaki, annelik hakkındaki; Yoldaşlara karşı “kadınlara duyulan aşkı aşan” Aşk hakkındaki cüretli kutsamalarını biliyoruz. Var olan bütün ölümlü şeyler hakkında şiir yazmak ve nefes alan hissedilebilir bütün dünyayı Devasa Kataloglarına sokmak için gösterdiği dünyayı sarsan çabayı biliyoruz – ve bunu yapmış olması, başarıları bir yana, onu benzersiz bir deha haline getirir! Yuvarlak Yeryüzünün bu Envanterlerine bakıp sızlanmak saçmadır. Hepsi Doryen flütlerle harekete geçmeyebilir, ama bunlar –İncil’deki Kralların listeleri gibi ve Homer’deki Gemilerin listeleri gibi– tıpkı bizzat Hayatın büyük boş mekânları karşısında olduğu gibi, “duvarın üstündeki yazının” da karşısında kendisini görünür kılabileceği bir arka plan oluştururlar.
Evrensel anlamda daha az anlaşılmış gibi görünen şeyse, bu İyimserlik Peygamberinin sahip olduğu halis “şiirin” barındırdığı olağanüstü dehadır. Walt Whitman’ın İyimserliğinin, insanın utanmadan kabul edebileceği türden, benzersiz bir şey olduğuna katılıyorum. En azından, Browning’in, Etik Cemiyetlerin beğenisi için pişirdiği dördüncü elden Protestanlık gibi, yakışıksız, burjuva ve hastalıklı değildir. Bu Amerikan İç Savaşını görmüş olan birinin iyimserliğidir. Bu “Bowery”yi ve “yolu” bilen ve ölümlü hac yolculuğu sırasında tuhaf arkadaşlar edinmiş olan bir adamın iyimserliğidir.
Bayan Browning’in enerjik kocasının “göğüs ileride yürüyüşü” ile Whitman’ın “açık yolu göze alması” arasındaki bu farklılık, ilginç bir psikolojik noktadır. Birincisi bir parça merak uyandıran bir biçimde insanın sinirlerini gererken ikincisi böyle bir şey yapmaz. Belki de bunun nedeni insanın açık havada takdir ettiği taşkın hayvani-ruhların bir evin iki duvarının içinde uygulandığında kaba ve rahatsız edici hale gelmesidir. Açık ormanlıkta kıllı baldırlarını uzatan bir Satir görülmeye değer bir şeydir; ama, lavanta rengi eldivenleriyle, ayağını şömineye sokan bir centilmen bu kadar çekici değildir. Kuşkusuz, söz gelimi, Bay Chesterton, tam da bu tür Domestik İdmanlar yüzünden, Browning’i sevmemizi isterdi. Pekâlâ! Bu bir zevk meselesidir.
Ama hakkında konuşmak istediğim şey Walt Whitman’ın İyimserliği değil; konuşmak istediğim şey şiiri.
Bu büyük adamın bu alanda yaptıklarının önemini tam olarak kavramak için insanın yalnızca modern “serbest vezinleri” okuması yeterlidir. Walt Whitman’dan sonra, örneğin Paul Fort, yalnızca duygularını güzel sözlerle ifade eden bir nesir yazarı gibi görünür. Ve bunların hiçbiri de işin hilesini anlamazlar. Hiçbiri! Bir kez, bir yerlerde, ona yaklaşan bir ses duymuştum, şöyle mırıldanan bir ses:
“Rüzgârın üstünde uyuyanlar,
ve yağmurun altında yatanlar,
Mısır’ı lanetleyerek–“
Ama o ses kendi yoluna gitti; ve geriye kalanlar – ne banallikler! Ne uygunsuzluklar! Modern serbest vezincilerimiz, Sanatın Biçimin İnkârı üzerine kurulabileceğini düşünme hatasını işliyorlar. Sanat diğer her türlü İnkârın üzerine kurulabilir. Ama bunun üzerine değil – asla bunun üzerine değil! Elbette deneme hakları; –eğer yapabilirlerse– yeni biçimleri icat etme hakları vardır. Ama bunları icat etmelidirler. Yalnızca satırlarını “şiir gibi görünsün diye” düzenleyip öylece bırakmamalıdırlar.
Walt Whitman’ın Yeni Vezin Biçimi, bu tür bütün şeylerin olması gerektiği gibi, Bay Hardy’nin tuhaf şiiri gibi örneğin, kendi kişiliğini benzersiz ve tanınabilir bir tarzda ifade etmeye yönelik – artık mücadele olmaktan çıkan bir şeye ulaşmış olan—özenli ve zahmetli bir mücadeledir. Bu şiirdeki bütün “biçemin” sırrıdır. Ve her yerde gördüğümüz tuhaf sonuca, yani, bütün genç modern şairlerin “birbirleri gibi yazmalarına” neden olan da, bu zahmetin, bu planlanmış yoğunlaşmanın olmamasıdır. Birbirleri gibi yazmaktadırlar ve tıpkı, giyinme “sanatı” olmadan, ya da kanlı canlı “sanat” olmadan, açık bir mezarlıkta yan yana yattıklarında, bütün erkeklerin diğer bütün erkeklerin benzeri olması ve bütün kadınların da diğer bütün kadınların benzeri olması gibi, birbirlerinin “benzeridirler”. Eski şiirsel biçimler daima yerlerini koruyacaktır. Pisanello ya da El Greco, ya da Boticelli ya da Scopas ya da herhangi bir antik Çinli Ressam ne kadar eski moda olursa, bunlar da o kadar eski moda olabilirler. Ama modern bir sanatçı ya da şair yeni bir biçim yaratmak için çalıştığı zaman, ona ne yaptığını hatırlatın! Bu, bir saatlik eğlence değildir. Bu, çılgın put kırıcıların gulyabaniler yapmak için Klasik Heykelleri kırarak çamura dönüştürdüğü gelip geçici bir heves değildir. Bu, korkunç ve dayanılmaz bir Görüş Açısına dayalı, ateşli, azimli, sabırlı, yaratıcı ömürlük bir çalışmadır. Walt Whitman’ın –“ruhunu gezdirmek ve davet etmek” sözlerine bakmadan– sahip olduğu ve böylesine sürekli esinli bir emekle ömrünü verdiği türden bir görüş açısıdır.
Walt Whitman’ın “serbest” şiiri esnek olmayan, büyülü yasalara, kendi yaratıcı içgüdüsü tarafından kendisini kumanda eden yasalara boyun eğer. Nietzsche’nin söylediği gibi, bu çeşit “emirlerin” sanatını öğrenmeye ihtiyacımız var! Eski değerlerin değer dönüştürücüleri bütün vakitlerini absent çekerek harcamazlar. O halde, Walt Whitman’ın kullandığı sözcüklere aktardığı ritmin sihirli birliği hala sır mıdır? O uzun, ağlayıp sızlayan, küçük gürültülü nefesler ve hıçkırıklarla kesilen dizeler; o aniden titreyen kesme ve belirteç işaretleri; o uzaklara doğru çekilen flüt notaları; o çınlayan deniz trompetleri; bu tür bütün efektler yönettiği büyük orkestral senfonide kendi yerlerine sahiptir!
Aşağıdaki gibi başlayan şu küçük şiiri ele alalım-sonuna gelmeden önce korkunç bir demokratik vulgerlikle oldukça bozulmuştur:
“Gel ki, yok olmaz bir Kıta inşa edeceğim;
Üzerinde güneşin şu ana dek parladığı en görkemli ırkı kuracağım—“
Böylesine bir meydan okumayı yöneten saklı küresel yasayı gözden kaçırmak mümkün müdür? Şu biçimde başlayan şiiri ele alalım:
“Akarsuların kıyılarınca uzanan ürünlerde—“
Sen hassas okur, günlük yürüyüşlerimizde yanından geçtiğimiz gür, yağmur yemiş, “isimsiz yaban otlarının” özgün isimlerini hissetmiyor musun? Botanik bir isim bunun sihrini alıp götürebilirdi.
Walt Whitman, herkesten çok, bizlere, öncelikle melankolik Amerikan manzaranızın karakteristiği olan, ama İngiltere’yi sevenlerin, süslü bahçelerinizde bile, nerede bulacaklarını bildikleri, sınıflandırılmamış karmaşanın, yaban otlarının ve taşların ve molozun ve enkazın, geniş, terk edilmiş mekânların ve döküntülerle ve çöp yığınlarıyla dolu mekânların duygusu-nu aktarma yeteneğindedir! Hiç kimse Doğa’nın kimi yönlerinin, kasvetli, kavruk, Tanrı saklasın şeylerinin sihirli “çirkinliğini” Walt Whitman gibi bize aktaramaz; gri yaprakların düştüğü çamurlu havuzlar; rüzgârın tatlı perili melodiler çalmadığı ölü sazlıklar; öldürücü sellerin tarifsiz kıyıları; pis köpükler-le kepeklenmiş karmakarışık deniz akıntıları; kırık deniz kabuklarının ve ölü balık kılçıklarının siyah deniz yığıntıları; iblis sevicileri için ağıtlar yakan mehtaplı mekânlardaki söğüt ağaçlarının kökleri; hapishane duvarlarının dışında büyüyen uzun iniltili çimenler; yoksulların mezarlarını kaplayan cüzamlı yosunlar; yalnızca bilinmeyen vahşi kuşların uçan kanatlarıyla dokunuverdiği ve delilerin hayalini kurduğu dağ çöpleri ve çöküntü bataklık arazileri – bu büyük iyimserin şiire dönüştür-düğü şeyler, çirkin, berbat şeyler bunlardır. “Yo honk!” diye ağlar vahşi kaz, gece yarısı gökyüzünden geçerken. Başkaları bu delice sallanan gölgeyi, bu kalp kırıcı muhalifi gözden kaçırmış olabilirler- ama yol kenarındaki yaprak yığınlarının içinden çıkıp gelen, bu sakallı Toplumdışıların Fakiri onun anlamını yakalamış; onu duymuş ve ona yanıtını vermiştir.
Ah nazik ve narin okur; sen ki, belki de kalbi asla dile getirmemesi gereken şeyler için geceler boyunca hiç ağlamamış olansın, hiç Swinburne ya da Byron’un “aşk”ın şairleri olduğunu düşündün mü? Belki de Guy de Maupassant’ın onun içine başlık sayfasında “o sözcüğü” yazdığını gördüğü tek “kısa öykü”nün öldürmeye gittiğimiz şeyler olduğunu bilmiyorsun?
Walt Whitman da aşk kavramını normal insani cilvelerle sınırlandırmaz. Şu ana kadar anlatılan en etkileyici aşk çığlığı, Kral Davud’un arkadaşı için attığı çığlık hariç, bu Amerikalı şairin eşini kaybeden “Alabama’dan gelen vahşi bir kuş”un kalbine koymaya cesaret ettiği çığlıktır. Eleştirmenlerin, en sevdiklerimize bile itiraf etmediğimiz o ruh ağrısı için sözcükler bulabilen bu adamın inanılmaz dehası karşısında adil davranıp davranmadıklarını merak ediyorum? Bazı bağlamlarda, kullandığı apansız sözcükler –Shakespeare’in kimi sözcüklerinin yaptığı gibi– esrarengiz uyumluluklarıyla bizi dehşete düşürür, susturur, kafamızı karıştırır, nefesimizi keser. Okurum “Gözyaşları” isimli küçük şiiri hiç okumuş mudur? Böylesine trajik bir tutku için duyduğu acımanın arkasında, aşka batmış, sürgün edilmişlerin neler hissettiklerine dair kavrayışında, sözcüğün en hakiki, en derin anlamıyla nasıl bir “saflık” yatmaktadır. Şu anda onun mutlu âşıkane dizelerinden söz etmiyorum. Onların kendi yerleri var. Orada burada, yapıtı boyunca, muazzam, Titanca sırtını dünya-duvarına dayadığı ve vahşi-çalkantılı sakalı rüzgârda dalgalanırken, Kaderin ve Tanrının ve İnsanın ve Doğa Yasalarının hepsinin kapatmaya çalıştıkları o umut kapısını büyük, devasa bir güçle “açık tut-maya” çalıştığı umarsız dizelerinden söz ediyorum! “Onu açık tutuyor!” O kapı hâlâ açık. Bu yüzden –bırakın kâfirler huzurlarını korusunlar!– belirli bir şiirinde neden İsa Efendimize seslendiğini çok net anlıyorum! Kalben Saf olanın Tanrıyı gör-düğü doğru olsun ya da olmasın, bizi Tanrının Neden ve Sonuç Yasasından koruma gücüne sahip oldukları elbette doğru-dur! Bu Yasaya göre, hepimiz hak ettiğimiz “ödülü” ve seme-reyi alırız. Ama kimi zaman, bir derin deniz mırıltısı gibi, Walt Whitman’ın şiirinden duyulması “zorunlu olan” bir Protesto yükselir! O zaman Bilimin Tetrakirusları boşu boşuna “Ölümü ayaklandıracak insanı” yasaklarlar. Çünkü Ölüm, onları sevdiğimiz benzerlik içinde bile ayaklanır ve ortaya çıkar! Eğer sözcükler, dostlarım; eğer sözcüklerin şiir içindeki kullanımı bunlar gibi imaları bizimki gibi bir kuşağa aktarabiliyorsa, kimse Walt Whitman’ın büyük bir şair olduğunu inkâr edebilir mi?
İnkâr edebilecek ya da edecek olanlar etsinler. Çevresinde daima –kendisini de öngördüğü gibi– Kentsel Konutlar ve Sanatçı Stüdyoları ve Fabrika Atölyeleri ve Depolar ve Bordelloelar ve Sarayların etrafındaki mahallelerin kendisi toplanacaktır! Hayat-yeniği terk edilmişlerin tuhaf, çılgın, kalbi kırık arkadaşlığı – Kozmik Duygu ya da Demokrasi ya da Anarşi ya da Âşıkanelik ya da hatta “Yoldaşlık” için değil–, akıl ve fikir ve bütün kanıtlara karşı –hâlâ umut edebileceklerini– İmkânsızın hakiki olduğunu bilmelerini sağlayan karanlıkta uzanan o dokunuş, o fısıltı, o kelam, o el için!
* Bu metin, ünlü yazar ve edebiyat eleştirmeni John Cowper Powys’un 1915 tarihli Visions&Revisions: A Book of Literary Devotions kitabının on yedinci bölümüdür.
[Süreyya Özgör tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.