Sosyalistler mücadele birikimlerini, bu memleketin yeniden kuruluşunda bir inisiyatif odağı olarak yer almak üzere değerlendirecektir. An’ın görevi ise Erdoğan’ın iktidardan gönderilişine odaklanmaktır
Sosyalistler Erdoğan’ın yenilgisindeki paylarını ve mücadele birikimlerini, bu memleketin yeniden kuruluşunda bir inisiyatif odağı olarak yer almak üzere değerlendirecektir. An’ın görevi ise Erdoğan’ın iktidardan gönderilişine odaklanmaktır
AKP’nin bugüne kadarki hamleleri yetmedi. Artık sadece ırkçılığı ve gericiliği tırmandırarak iktidarda kalabilmek zor. Afrin, ardından Münbiç, yetmedi Kandil… Karşısındaki heterojen muhalefet bloğunu en zayıf noktasından, Kürt sorunu ile vurma ve parçalama taktiği de eskisi gibi işe yaramıyor. Yandaş yazarların deyimiyle Kandil operasyonu da “beklenen heyecanı oluşturmadı”. Muhalefet iktidarın değirmenine su taşımadığında, söz hükmünü yitiriyor. Savaş siyasetinin de sınırına dayanmış olduğu açığa çıktı. Takke düştü kel göründü!
Erdoğan, karşısındaki muhalefet güçlerini parçalamayı başaramazken kendi kurduğu ittifakın zayıflığı ortaya çıkıyor. Af tartışmasından sonra bu kez de Bahçeli’nin AKP milletvekillerine yönelik tehditvari “fitneye düşmeyin, MHP üzerine oyun oynamayın” çıkışı ile “Yerli, milli cumhur ittifakı”nda işlerin pek de iyi gitmediği, ortada gerçek bir ittifak olup olmadığı sorusuyla birlikte gözler önüne serildi. Tuğrul Türkeş’in sözlerine bakılırsa, “Seçimden sonra iki parti arasında ittifak sürmeyecek.”
Erdoğan, 16 Nisan’da kaybettiğini gördüğünde partinin başına geçer geçmez “Metal yorgunluğu var, teşkilatları yenileyeceğiz” diyerek işe girişmişti. 24 Haziran sürecinde hemen her gün, balığın baştan koktuğunu, metal yorgunluğunun kendisinden başladığını örnekleri ile sergiledi. Gaf üzerine gaf yaptı. Yalan üstüne yalan söyledi. Olmayan tren yollarını birbirine bağladı, AKP kurulmadan 10 yıl önce açılmış üniversiteyi açmakla övündü, ülkeyi pazarlamayı öğrendiği Özal’ı “kamucu” ilan ediverdi. Başbelası ilan ettiği Twitter’dan gençlerle buluşayım dedi, olmadı; kek dağıtayım dedi, olmadı; paşayım dedi, olmadı. “Büyük Türkiye” imgesi emekçinin günbegün küçülen ekmeğiyle buharlaşırken, “güçlü lider” muhalefet mitinglerinde ti’ye alındı. Diktatör dediğin hiç madara edilir mi? Edildi. Dağa taşa ilan verip, devletin tüm olanaklarını kullansa da mitingleri, İnce’nin her biri halkın Erdoğan’dan kurtulma isteğinin coşkulu gösterilerine dönüşen mitinglerinin, HDP’nin özellikle Kürt illerinde her biri mitinge dönüşen seçim bürosu açılışlarının ve halk toplantılarının yanında sönük ve zayıf kaldı.
Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden kampanya yürütmeye çalışan Selahattin Demirtaş’la başa çıkamayınca ülkenin üçüncü büyük partisinin önceki eş başkanını “terörist başı” ilan edip, “idam”la tehdide kadar işi vardırdı. Ne çaresizliktir ki siyasi mevta Tansu Çiller’e sarıldı. Sahi, adını bir türlü söyleyemediği Zonguldak’ta, kürsüden kendi ağzıyla dediği gibi, “Niye böyle oldu ya?”
Erdoğan’ın şahsında simgeleşen çürümüş, çökmüş, umut vadetmeyen, kitleleri peşinden sürükleyecek hedefler sunamayan bir iktidar… Ay’a yol yapamamış ama yalanları arşa varmış, inandırıcılığı kalmamış, kibirle, şatafatla, israfla, binlerce korumayla anılan, korku içinde bir tek adam. Korku öyle büyük ki, teşkilatını gizli konuşmalarla seçmeni markaja alıp, HDP’yi baraj altında bırakmak için göreve çağırıyor. “Büyük reis” müşahitlere sandık hakimiyeti kurmanın, “başlamadan işi bitirmenin” yollarını bizzat öğretiyor. Suruç’ta keleşle dükkân tarayan tefeciler, hastanede insan öldüren katiller, İstanbul Adalar’da seçim çalışması yapan HDP’li ve CHP’li gençleri bıçaklayan saldırganlar… Tüm bunlar Erdoğan’ın deyişi ile bir 7 Haziran’ı daha yaşamamak için devreye sokuluyor. Ellerinden geleni ardına koymamaya çağırdığı teşkilatı, bir suç örgütü; onları harekete geçiren de yalnız ayrıcalıklarını-cezasızlık ile suç işlemeye devam etme haklarını yitirme korkusu. Ama nafile. Muhalefet bu saldırı ve provokasyonlar karşısında asıl hedefinden şaşmadığı ve mücadeleden vazgeçmediği sürece, yani Erdoğan’a karşı muhalefeti bırakıp muhalefetin diğer kesimlerini karşısına almak ya da Erdoğan’ın yanına geçmek gibi hataları tekrarlamadığı sürece AKP’nin kaybetme telaşı içinde yaptığı manevralar işe yaramayacak.
Çünkü Erdoğan kaybetmiştir. 2013 Haziran İsyanı’nda, 7 Haziran 2015 genel seçiminde, 16 Nisan 2017 referandumunda adım adım belirginleşen tükenişi ve yenilgisi bugün artık gizlenemez hale gelmiştir. 5 yıldır devlet olanaklarının seferber edilmesi, kontrgerilla operasyonları, hukuksuzluklar, hile, rüşvet, satın alma, kirli pazarlıklar ile örtülen ve ötelenen son kendini artık dayatmaktadır. Bir yandan ekonomi, Kürt sorunu ve dış politikada yönetilemez hale gelen krizler; bir yandan da bunların yarattığı hoşnutsuzluğa ve sürekli genişleyen toplumsal dirence yaslanarak yükselen sistem içi ve sistem karşıtı kuvvetli muhalefet odakları… AKP iktidarının dikişleri artık patlamaktadır.
Meydanlarda, ekranlarda saçmalayan da dikişleri patlayan, siyasetin hasta adamıdır. Bir yandan HDP’yi baraj altında bırakma talimatı verip Demirtaş’ı idam etmekten bahsederken diğer yandan OHAL’i kaldırmaktan bahsetmekte, bir anda cemevlerine ibadethane statüsü vadedip hayvansever kesilebilmekte, adeta havale geçirmektedir. Seçimin bu kez “çantada keklik olmadığını” kendisi de söylemektedir.
Yapılacak olan bellidir. Erdoğan’ın yenilgisi sandıkta da tasdik edilmeli ve iktidarı alicengiz oyunlarıyla elde tutmaya çabaları boşa çıkarılmalıdır. 24 Haziran günü sabahından gecesine kadar tüm ayrıntıları ile planlanmalıdır. Sandıklara sahip çıkmak yetmez, her oy vereni oyuna sahip çıkmaya çağırmak, yapabileceklerini tarif etmek, bu sahip çıkışı kitlesel biçimlerde okul bahçelerinde, oy toplama merkezlerinde, YSK önlerinde göstermek, tek tek sandıklar dışında alan hakimiyeti kurmak zorunludur. 24’ünde yaşanacak olası provokasyon ve ayak oyunlarını boşa çıkarmak, Erdoğan’ın bu ülkeyi diktatörlükle yönetemeyeceğini gösterecek biçimde sokağı boş bırakmamak, kazanımlarını koruyacağını gösteren bir halk iradesini açığa çıkarmak, diktatörlüğün karşısında demokrasi ve özgürlük isteyen milyonları seferber etmek bu seçimin sonucunda asıl belirleyen olacaktır.
24 Haziran’da Erdoğan’ın çoğunluğu yakalayamadığı ve seçimlerin ikinci tura kaldığı koşullarda, 24 Haziran-8 Temmuz arası süreç, Erdoğan’a “tamam” diyen bütün kesimleri diktatörlük karşısında asgari bir demokrasi programı etrafında seferber etmek için değerlendirilmelidir. Kürt halkının ikinci turda da firesiz sandığa gitmesi kritik önemdedir. Bunun için, bugüne kadarki mücadele sürecinde yaratılan omuz omuzalık duygusu zedelenmemeli, Kürtlere yalnızca Erdoğan’a karşı değil, aynı zamanda bizzat kendileri için de oy kullandıklarını gösterecek somut bir ortaklık teklifi sunulmalıdır. Sosyalistler bu yönünde bir basınç yapmak, muhalefet güçlerinin dağılmamasını sağlamak üzere inisiyatif almalıdır.
Açık ki Erdoğan’ın yenilgisinde 16 yıldır bu iktidara karşı halkın çıkarlarını esas alarak direnilmesi gerektiğini söyleyen ve koşullar ne olursa olsun direnilebileceğini bilfiil gösteren sosyalistlerin payı büyüktür. Bugün eğer Erdoğan’ın karşısında sadece kendini solda tanımlayanlar değil Saadet Partisi’nden İyi Partisi’ne sağcı aktörler bile eşitlikten, özgürlükten, barıştan, insanca yaşamdan, kadınların eşitliğinden bahsetmek zorunda kalıyorsa, bunu sağlayan ideolojik ve pratik mücadelesiyle diktatörlüğe karşı ancak böyle direnilebileceğini gösteren soldur, sosyalistlerdir.
Ne var ki 24 Haziran seçimleri sürecinin sürükleyici ve kurucu aktörleri sosyalistler değil Muharrem İnce ve Meral Akşener gibi sistemi restore etmeye odaklanmış figürlerdir. Olası ikinci turda Erdoğan’ı yenilgiye uğratmak için İnce’nin desteklenmesi gerektiği, seçim taktiği üzerinden sosyalistlerin “kurucu bir rol” geliştirmesinin nesnel olarak mümkün olmadığı da ortadadır. Ancak bu durum sosyalistleri seçim süreci ve sonrasında işlevsiz ve iddiasız kılmaz. Erdoğan’ın sandıkta yenilgiye uğratılmasında sosyalistlerin ideolojik-pratik refleksleri uyarıcı ve yol gösterici olacaktır. Bunun da ötesinde oluşmakta olan yeni siyaset düzleminde Erdoğan karşıtı mücadele içinde gelişen ilerici toplumsal birikime yaslanan bir kurucu siyaset yine sosyalistler tarafından oluşturulacaktır. Restorasyon vadeden sistem içi aktörlerin sosyalistlerden rol çalıp toplumun ilerici dinamiklerini soğurmasına izin verilemez. 24 Haziran’dan sonra açığa çıkacak çok boyutlu krize sosyalistlerden başka halkın bağımsız çıkarlarını savunarak müdahale edecek başka güç yoktur.
Sosyalistler Erdoğan’ın yenilgisindeki paylarını ve mücadele birikimlerini, bu memleketin yeniden kuruluşunda bir inisiyatif odağı olarak yer almak üzere değerlendirecektir. An’ın görevi ise Erdoğan’ın iktidardan gönderilişine odaklanmaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.