Trump-Kim buluşmasında, nükleer silahlardan koşulsuz arınma ve Kore Yarımadası’ndaki ABD askeri varlığının sonlanması gündeme geldiğinde ortaya çıkacak tutumlar gerçek niyet ve beklentileri de açığa çıkaracak
Trump-Kim buluşmasının, Çin’e yönelik ekonomik ve askeri baskının yükseltildiği bir zaman kesiti içine girmesi kuşkusuz bir tesadüf değil. Trump-Kim buluşmasında, nükleer silahlardan koşulsuz arınma ve Kore Yarımadası’ndaki ABD askeri varlığının sonlanması karşılıklı talepleri gündeme geldiğinde ortaya çıkacak tutumlar gerçek niyet ve beklentileri de açığa çıkaracak
ABD Başkanı Trump ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) Devlet Başkanı Kim’in katılacağı toplantının Singapur’da 12 Haziran’da yapılacağı duyuruldu. 2017 Ağustos’unda kameraların karşısına geçen Trump, Kuzey Kore’yi “önleyici bir nükleer saldırı” ile yok etme tehdidinde bulunmuş ve nükleer silah denemelerini sürdürdüğü takdirde bu ülkenin “dünyanın daha önce görmediği bir ateş ve öfke”nin hedefi olacağını söylemişti.
Aradan geçen zaman içinde, Amerikan yönetimi ekonomik yaptırımları sıkılaştırdı ve tehditlerini sürdürdü. Güney Kore Devlet Başkanı Moon ve Kim Jong-Un arasında gelişen diyalog sürecinin iki ülke arasında yumuşama yönünde sonuçlar yaratmasıyla Trump ve Kim Jong-Un arasındaki toplantının yolu açılmış oldu. Şimdi Trump ile Kim arasındaki görüşmenin ne tür sonuçlar doğurabileceği tartışılıyor.
Amerikan yönetiminin bu keskin dönüşü ne anlama geliyor? Bu dönüş, özellikle Güney Kore’nin ısrarlı çabaları ve Kuzey Kore’nin bu çabaları kolaylaştıran hamleleri karşısında hareket alanının daralması sonucunda zorunlu olarak girilmiş bir yol mu, yoksa Çin’i kuşatma politikasının yeni ve beklenmeyen bir parçası mı?
Güney Kore Devlet başkanı Moon’un bu süreçte ortaya koyduğu yumuşama yönündeki kararlı çabadan, Trump ve Kim arasında yürüttüğü mekik diplomasisinden hareket edildiğinde, Trump’ın agresif baskı politikasının aslında geri teptiği sonucuna ulaşmak mümkün. Tırmanan gerginliğin bir sıcak savaşa dönüşmesinden en zararlı çıkacak taraf Güney Kore olacaktı. Savaş tehlikesinin büyümesi Güney Kore’de savaş karşıtı cephenin de gelişmesini ve canlanmasını sağladı. Bu durum Moon’un yumuşama adımlarını daha güvenle atmasına olanak tanıdı.
Kuzey Kore yönetiminin Moon’un pozisyonunu güçlendiren hamleleri sonucunda oluşan atmosfer, görüşme trafiğini hızlandırdı. Bu atmosfer, Kuzey Kore yönetiminin yeni diplomatik hamleler yapmasına da yardım etti, Kim Jong-Un bu süreçte iki Çin ziyareti gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov bir Kuzey Kore ziyareti gerçekleştirdi. Çin ve Rusya yönetimleri ABD’nin baskı politikasını uyguladığı dönemde Kuzey Kore’ye karşı daha mesafeli bir pozisyona yerleşmiş, ekonomik yaptırımların uygulanması yönünde adımlar atmışlardı.
Kuzey Kore ile ilişkilerin yumuşama çizgisinde gelişmesine ABD’den farklı tepkiler veriliyor. Trump’ın zigzaglar çizen Kuzey Kore politikasına eleştirel yaklaşanlar arasında daha önce Kuzey Kore ile müzakereler yürütmüş eski ABD diplomatları ve bölge uzmanları bulunuyor. Bunlar, Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arınma yönünde herhangi belirgin bir taahhütte bulunmamasına rağmen ilerleyen görüşmelerden ve ABD yönetiminin Kuzey Kore hakkında giderek daha fazla açık uçlu bir üslup benimsemesinden duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar.
Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan diplomat ve uzmanlara göre, Trump-Kim toplantısından çıkabilecek tek somut sonuç, 1953’ten beri devam eden ateşkesin yerini bir barış anlaşmasının alması yolunda bir mutabakat sağlanması olabilir. Böylesi bir mutabakatın, Trump’ın bir “barış sağlayıcı arabulucu” rolüne bürünmesi açısından taşıdığı önemi vurgulayan uzmanlar; “barış sağlayıcısı” rolüne bürünen Trump’ın bu sayede gösteri yapabileceğini ve bu nedenle de onun açısından bu gelişmenin istenir olduğunu belirtiyorlar.
Trump’a olumlu puan kazandıracak böylesi bir durumun, ABD açısından bir gerileme anlamına geldiğini düşünen bu kanat, bu tip bir gelişmenin ardından Trump’ın daha önceki pozisyonuna dönmesinin çok zor olacağını, Kuzey Kore’ye yönelik askeri güç kullanımı tehdidini de içeren baskı politikasına yeniden yönelemeyeceğini gündeme getiriyorlar. Yapılan görüşmelerin ve planlanan toplantının Kuzey Kore’ye uygulanan ekonomik yaptırımlar üzerinde de olumsuz bir etki yaratacağını ve yaptırımları delmek için çeşitli girişimlerde bulunan Rusya ve Çin gibi ülkelerin elinin daha da rahatlayacağını savunuyorlar.
George W. Bush’un başkanlık döneminde Kuzey Kore ile müzakereleri yürüten diplomat Michael J. Green ABD’li diplomat ve uzmanların genel olarak paylaştığı yaklaşımı şöyle ifade ediyor: “Kim Jong-Un’un bu süreçte iki temel hedefi vardı: Yaptırımların basıncını azaltmak ve bu şimdiden işliyor; Amerikan Başkanıyla bir toplantı yapmak ve bu da işliyor.” Green’e göre, “bu giderek bir televizyon şovuna benziyor.” (Trump Greets Plans for North Korea-Syria Meeting With Deafening Silence, New York Times, June 4)
Uzmanların vurguladığı bir başka nokta, bir yumuşamadan en fazla yararlanacak olan ülkenin Çin olması ve ekonomik olarak sahip olduğu güçlü ilişkileri daha da derinleştirme olanağı bulması. Bu yaklaşımı güçlendiren başka bir geniş haber yine New York Times’ta yayımlandı. Bu haberde, Çin ve Kuzey Kore arasındaki ekonomik ilişkilerin mevcut yaptırımlara rağmen nasıl devam ettiği örneklerle sergileniyor; iki ülke arasında para transferini yürüten “nakit kuryeleri”, yaptırımlar nedeniyle oluşan “yasadışı piyasalar” ve Çin’de çalışan Kuzey Koreli işçiler iki ülke arasındaki ilişkilerin derinliğini gösteren temel unsurlar olarak yer alıyordu. Çin’in Kuzey Kore üzerindeki ekonomik nüfuzunu güçlendirmek için ekonomik yaptırımların yumuşatılmasını beklediğine dikkat çekilen haberde, Trump’ın geçen hafta dile getirdiği, “Yoksul kuzeyin yeniden inşa edilmesini Çin ve Güney Kore’ye bırakacağım” sözlerine atıf yapılıyordu.
Dikkat çekilen bir başka nokta, Kim Jong-Un’un geçen hafta gerçekleştirdiği Çin ziyaretine ülkenin önemli kentlerinin yerel yöneticilerinin de katılması ve Çin Devlet Başkanı Jinping’in alışıldık olmayan bir tarzda bu alt düzey yöneticilerle de görüşmeler yapmasıydı. Bu durumun Çin’in nüfuzunu artırma yönündeki isteğinin bir göstergesi olduğu belirtilirken, Kuzey Koreli, yöneticilerin Çin’in değişik kentlerini ziyaret ettikleri ve bu ziyaretlerinde Çin’in kentleşme politikaları hakkında bilgilendirme toplantılarına katıldıkları aktarılıyordu. Kurulacak daha yakın ilişkilerle, Kuzey Kore’nin liman ve yollarının Çin tarafından yeniden inşa edilmesi ve bu yardım aracılığıyla Kuzey Kore’nin Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”ne dahil edilmesinin hedeflendiği vurgulanıyordu. (China’s Trade With North Korea Is Set to Soar With a Trump-Kim Deal, June 5)
Çin ve Kuzey Kore arasındaki ilişkilerin tarihsel derinliği ve güçlü temelleri tartışılmaz bir gerçek. Çin’in yumuşama süreciyle birlikte Kuzey Kore’ye yönelik yeni bir diplomatik ve ekonomik atak başlatması, akla daha çok, Trump’ın Kuzey Kore politikasını, Nixon’ın Çin politikasına benzeten ve bu politikayı doğru bulan yorumları akla getiriyor. Bu yorumlar, Trump-Kim buluşmasının bir “Nixon-Mao buluşması anı”na dönüşme olasılığı üzerinden gelişiyor.
1972 yılında ABD Başkanı Nixon’ın Çin ziyareti, iki ülke arasında o güne dek var olan keskin karşıtlığın sona ermesinde belirleyici öneme sahip adım olmuştu ve ABD emperyalizmi bu hamleyle sosyalist ülkelere karşı yürüttüğü amansız savaşta önemli bir kazanım elde etmiş, en önemli düşmanlarından birini nötralize ederek hareket alanını son derece genişletmişti. Bu örnekten yola çıkan bazı uzmanlar, ABD’nin Kuzey Kore ile benzer tarzda bir ilişki geliştirmesinin, özellikle ABD hegemonyasına meydan okuyan Çin’e karşı önemli bir darbe anlamına geleceğinin altını çiziyorlar.
Bu yaklaşıma göre, Kuzey Kore Çin’in askeri olarak kuşatılması ve politik olarak tecrit edilmesinde bir faktöre dönüşebilir. Kuzey Kore’nin nükleer programını terk etmesi ve ABD’ye yakın bir politik çizgiye yönelmesi karşılığında elde edeceği “ekonomik ödüller”in önemine vurgu yapıyor bu yaklaşımı savunanlar.
Emperyalist ABD yönetiminin, sunacağı “ekonomik ödüller” karşılığında Kuzey Kore’den ABD uydusu bir vassal devlet statüsünü kabullenmesini beklediği oldukça açık. Trump-Kim toplantısı yaklaşırken üzerinden atlanan asıl faktörün Kore Yarımadası’ndaki ABD askeri varlığı olması da bu durumun bir başka göstergesi. ABD yetkilileri yaptıkları tüm açıklamalarda Kuzey Kore’nin nükleer programının sonlandırılması hedefini dile getiriyorlar ama Kuzey Kore yetkililerinin bunun ABD’nin Kore Yarımadası’ndaki askeri varlığının sonlanması ve bu durumun bir anlaşmayla garanti altına alınmasına bağlı olduğu yönündeki açıklamalarını konuşmaya dahi değer bulmuyorlar.
Trump geçen hafta yaptığı bir konuşmada, Güney Kore ve Kuzey Kore’nin komşu ülkeler olduğunu ve barışçıl bir ilişkiye geçmelerinin de iyi olacağını belirtirken, “Biz onlarla komşu değiliz” demişti. Trump’ın Kuzey Kore politikasına eleştirel yaklaşanlardan David Sanger, komşu olunmamasına rağmen Kore Yarımadası’nda bulunan 33.000 ABD askerine ve ABD askeri üslerine dikkat çekmişti. ABD yetkilileri son derece bilinçli bir biçimde süreç başladığından beri bunlardan hiç söz etmiyorlar.
Amerikalı yetkililerin, Kore Yarımadası’ndaki ABD askeri varlığına ilişkin bu tutumu, kuşkusuz onların genel yaklaşımıyla son derece uyumlu. Trump Kim görüşmesi yaklaşırken, ABD’nin Çin’e yönelik ekonomik ve askeri tehditlerinde önemli yükseliş gündeme geldi. Çin’e yönelik bir ticaret savaşının ilk adımlarını atan ABD yönetimi, Çin ile Amerika arasındaki ticarette oluşan açığı kapatmak amacıyla yeni gümrük vergilerini devreye soktu, Çin’de sert bir söylem eşliğinde buna karşılık verdi. 2-4 Haziran tarihleri arasında Çin’de bulunan ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross başkanlığındaki bir heyet Çin yetkilileriyle aralarındaki ihtilafları görüştü. Görüşmeler sonunda yapılan açıklamalarda, görüşmelerin anlaşmayla sonuçlanmadığı bildirildi. ABD Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, 30 Haziran’da Çin’e yönelik yeni yatırım kısıtlamaları ve ihracat kontrollerini sıkılaştırma uygulamalarının ilan edileceği duyuruldu.
Çin’e yönelik ticaret savaşı adımlarına paralel olarak, iki ABD savaş gemisinin Güney Çin Denizi’ndeki Paracel Adaları’ndaki yeni hareketliliği bir kez daha gerilimi tırmandırdı. Çin’in konuya ilişkin sert açıklamasına yanıt ABD Savunma Bakanı Mattis’ten geldi. Mattis Pasifik ülkeleriyle işbirliği yapmaya devam edeceklerini, uluslararası sularda “navigasyon özgürlüğü” bulunduğunu, Çin’in adaları silahlandırmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve bu konuda Çin’le karşı karşıya geleceklerini dile getirdi.
Geçtiğimiz cumartesi günü Singapur’da bir toplantıda konuşan Mattis, bir kez daha Hint Okyanusu ve Pasifik’in açık ve serbest olmasının kendileri için taşıdığı önemi vurguladı. Ayrılmaz biçimde iç içe geçen bu alanlarda çıkarları ve öncelikleri nedeniyle kalıcı olduklarını dile getiren Mattis “hata yapmayın” uyarısında bulundu ve Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki politikasının kendilerinin açıklık politikasına keskin bir karşıtlık taşıdığını belirtti.
Aynı toplantıda Mattis’ten sonra konuşan Çinli General He Lei, bölgedeki gerilimlerin ve muhtemel çatışmaların gerçek kaynağının ABD yönetimi olduğunu dile getirdi. Bir başka Çinli General Yao Yunzhu, Mattis’e, ABD’nin “navigasyon özgürlüğü” gibi bazı anahtar kelimelerden yararlanarak büyük anlatılar inşa ettiği eleştirisini yöneltti.
Çin’in Global Times gazetesine konuyla ilgili bir yazı yazan başka bir Çin Ordusu komutanı, ABD’nin bölgede oluşturduğu askeri varlığın bölgedeki diğer ülkelerden fazla olduğunu, asıl tehdidin bölge ülkesi olmayan ABD’den geldiğini ve Çin’in adaları silahlandırmasının “savunma amaçlı” bir faaliyet olduğunu, adalara ağaç dikmesi kadar doğal olduğunu ifade etti.
Trump-Kim buluşmasının, Çin’e yönelik ekonomik ve askeri baskının yükseltildiği bir zaman kesiti içine girmesi kuşkusuz bir tesadüf değil. Trump-Kim buluşmasında, nükleer silahlardan koşulsuz arınma ve Kore Yarımadası’ndaki ABD askeri varlığının sonlanması karşılıklı talepleri gündeme geldiğinde ortaya çıkacak tutumlar gerçek niyet ve beklentileri de açığa çıkaracak. Bu nedenle, buluşmanın “şaşırtıcı” sonuçlar yaratma olasılığı çok düşük. Bazı ABD’li diplomat ve uzmanların savunduğunun aksine, Trump’ın bu buluşma nedeniyle eski savaşçı pozisyonuna dönmesi de çok zor değil. Trump’ın “roket adam”a “bahşettiği” görüşmeden istediği sonuçları alamaması durumunda, barış için elimizden geleni yaptık ama bu iflah olmaz bir “roket adam” deme ve savaş tehditlerine yeniden başlama olasılığı çok daha yüksek. Kore halklarının emperyalist tahakkümden kurtulup barış içinde ortak bir yaşam kurmasının yegane yolu eşitlik ve özgürlük temeline dayanacak bir halklar ittifakını inşa edebilmeleri.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.