O büyük sokaklar, o büyük meydanlar, o büyük ülke kadınlar için değil, erkekler hatta bazı erkekler için vadediliyor
Her yeri BÜYÜKlüklerle; GÜÇLÜ olma zorunlulukları, beklentileri ile; SERT dil, yöntem, siyaset kullanmayla tıklım tıklım dolduran eril iktidar, sadece erkekler için avantajlı olan eril bir ülke, yönetim ve toplum istiyor. O büyük sokaklar, o büyük meydanlar, o büyük ülke kadınlar için değil, erkekler hatta bazı erkekler için vadediliyor
Seçim döneminde “Güçlü lider, büyük Türkiye” vurgusuna birkaç KADIN SORUSU soralım mı?
En SERT ses tonuyla, sayısı artırılmış, BÜYÜTÜLMÜŞ, BÜYÜKşehirlerden birindeki, BÜYÜK buluşmalardan birinde, BÜYÜK farkla İKTİDAR olacağını anlatırken, BÜYÜK projeler sıralıyor, dünyanın en BÜYÜK 10 ekonomisinden biri olacağını vadediyor ve şimdi de BÜYÜK ustalık için icazet istiyor.
UZUN (Bu arada 1,85 m) diye anılmak istiyor. 1000 odalı BÜYÜK bir sarayda yaşıyor. BÜYÜK laflar ediyor. En BÜYÜK havaalanını inşa ediyor. En BÜYÜK alışveriş merkezleri ile övünüyor, Avrupa’nın ve dünyanın en BÜYÜK adalet saraylarını yaptırıyor, nüfus yönünden en büyük kentin her yerinden görülebilecek kadar BÜYÜK bir cami dikiyor. En BÜYÜK panolara, BÜYÜK fotoğraflarını asıyor, BÜYÜK puntolarla BÜYÜK millete sesleniyor.
Öyle BÜYÜK ki sana, bana, başkasına yer kalmıyor. Sesi, cümlesindeki illa bir kelimesi, hedefi hep BÜYÜK. Baş döndürüyor. Yoruyor. Tıklım tıklım kalabalık içinde küçççççücük hissettiriyor.
Yüksek tavanlı ibadethanelerde, adliyelerde, amfilerde, rezidansların yanından geçerken, bir TIR’ı sollarken hissettiğiniz gibi küçücük. Faşizm küçük hissettirme üzerine kurulu. Erillik de öyle… Bu “BÜYÜK” sözcüğü öyle durup dururken cümlelere serpişivermiyor. Erkeklerde daha çok gördüğümüz bu BÜYÜK takıntısı; minarelerden, dikilitaşlara, gökdelenlere; pek çok yerde bize göz kırpıyor. Churcill’in “Önce biz binalarımızı biçimlendiririz, sonra da binalar bizi” sözünü işte bu anda düşündüğümüzde, eril zihniyetin, toplumu ne çok araç kullanarak egemenliği altına aldığını fark edebiliyoruz, değil mi? Sübliminal arayışı değil. Erillik kendini eleveriyor. Erkeklerinki “iktidarsızlık” oluyor da kadınlarınki “cinsel isteksizlik” diye anılıyor misal. Bu iktidar takıntısı zaten, 16 yıl da geçse 65’ine de gelse geçip gitmiyor.
Her yeri BÜYÜKlüklerle; GÜÇLÜ olma zorunlulukları, beklentileri ile; SERT dil, yöntem, siyaset kullanmayla tıklım tıklım dolduran eril iktidar, sadece erkekler için avantajlı olan eril bir ülke, yönetim ve toplum istiyor.
O büyük sokaklar, o büyük meydanlar, o büyük ülke kadınlar için değil, erkekler hatta bazı erkekler için vadediliyor. Onların anahtar sözcükleri ile hem de… Açıktan… Kadınlardan da ağzı açık ALFA ERKEKLERİnin güçlerine, büyüklüklerine hayran olmasından başka bir şey beklenmiyor. Onlara hayranlıkla doğursun ve üretsin yeter. (Önce bakanlıktan kadının adının silinip aile içine sıkıştırılması, şimdi de aile bakanlığının da çalışma bakanlığı ile birleştirilmesi başka ne ifade ediyor? Ucuz anne işçiler…)
Sokaklar hala erkeklerin. Agora (çarşı) yani “dışarı” erkeklere ayrılmış bir alan. Öyle ki kadınların namaz kılmak için gidebilecekleri camiler ve camilerin bölümleri de dahil olmak üzere gidebilecekleri yerler, gidebilecekleri zamanlar, sürücü ve yaya olarak seçebilecekleri mekanlar, herkesçe biliniyor, kabul ediliyor, sıralanabiliyor. Erkekler içinse mekanlar, ayrıca sıralanmasına gerek olmaksızın, tümüyle onlara ait olduğu varsayılarak, eril politikalar pratiğe dönüştürülüyor. Genç ve BÜYÜK erkekler çeteleşebilsin, köşebaşlarında toplanabilsin diye, tacizleri önleyecek aydınlatılmış sokaklar tercih edilmiyor da BÜYÜK yollar döşeniyor. Kadınların sürücü olarak dışlandığı trafikte erkekler daha çok araç alsın da sürsün diye BÜYÜK köprüler dikiliyor.
Oysa Ahmet Abi, sen bu konuya çalışmıştın, insan yaşadığı yere benzemez mi? Öyleyse bu binaları diken erillerin binalarında, kentlerinde, kırlarında yaşanmaz. Yıkılsın hepsi.
Fakat bu büyük bir talep! Kadının yastık altındaki altınlarına benzemez bu işler, BÜYÜK paralar dönüyor, değil mi?
Kendileri için “deneyim”le gurur duyuyor onlar. Kadınlardan bekaret bekliyorlar.
Kendileri için “cesaret”le övünüyorlar. Sokağa çıkan kadını ayıplıyorlar.
“Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” de bir zamanların “Kadınla erkek tektir, o tek de erkektir” düşüncesine ne çok yakınsıyor.
Bu büyük büyük hesapların içinde büyük bir seçimin kampanyasına küçük kadın soruları yerleştirdim. Buyrun. Sözün özü ve sorulara yanıtım şu ki; bir durun, biz sakin sakin, küçük büyük yarıştırmadığımız hayatlarımızın içinde, küçük büyük fark etmez mekanlarda, hiçbir büyüklüğün ona daha fazla yakın olmak anlamına gelmediği gökyüzünün altında eşitçe yaşam düşlüyoruz. Çok BÜYÜK bir hayal mi? Küçük küçük sorulara bakar.
Bu “BÜYÜK”le ne söylenmek isteniyor?
“BÜYÜK” olmak cidden istiyor muyuz?
Kim BÜYÜK, kimden BÜYÜK?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.