Yazar, yönetmen Soner Sert ile sinema üzerine konuştuk. Bir filmi temel olarak ikiye ayırabileceğimizi söyleyen Sert bunları “estetik ve finans” olarak tarif ediyor ve ekliyor: “Finans, bir sinemacının uğraşırken en çok canını sıkan şey”
Yazar, yönetmen Soner Sert ile sinema üzerine konuştuk. Bir filmi temel olarak ikiye ayırabileceğimizi söyleyen Sert bunları “estetik ve finans” olarak tarif ediyor ve ekliyor: “Finans, bir sinemacının uğraşırken en çok canını sıkan şey”
13. İşçi Filmleri Festivali kapsamında Ankara’da konuk olan yönetmen, yazar Soner Sert ile festival ekibinden Buse Üçer, Sendika.Org için sinema üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Yönetmenlik ve senaristliğin yanında kitaplar da yayımlayan Sert’in yakın zamanda “Film Çekmek: Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyor” ve İthaki Yayınları’ndan “Duvar”isimli bir öykü kitabı çıktı.
Sert, filmlerindeki hikayelerden bahsederken köyde, kasabada, şehirlerde, bulunduğumuz her yerde, dünyada yaşanan kötü olaylara tanık olduğumuza dikkat çekerek “İster sobalı, ister kaloriferli evlerde oturalım… Her gün kadınların öldürüldüğünü, savaşların olduğunu, işçilerin iş cinayetine kurban gittiğini biliyoruz. Ben ilk belgesel filmimi çektikten sonra bunun üzerine düşünmeye başladım ve bu süreç beni kurgu hikâyeler anlatmaya itti” diyor.
Merhabalar, öncelikle bizlere biraz kendinizden ve yaptıklarınızdan bahseder misiniz?
Son günler biraz yoğun geçti açıkçası. Evvela “Hastabakıcı”nın festival süreci devam ediyor, biliyorsunuz. Olabildiğince filmin gösterimlerine katılmaya çalışıyorum. Filmi ilk kez izleyen insanların tepkileri şaşırtıcı oluyor. O duyguları, eleştirileri dinlemek ve bütün bunların yüz yüze olması muazzam bir şey. Geçtiğimiz günlerde de “Alarga” isimli son kısa filmimin çekimlerini bitirdim. Bir yandan onun kurgusuyla uğraşıyorum.
Bugün Hastabakıcı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Gerçekten izleyicilerin etkilendiği bir kısa filme imza atmışsın. Özellikle bu söyleşi sağlık ve sosyal hizmetler emekçileri ile gerçekleşince özdeşlik arttı. İşçi filmleri çeken bir yönetmensiniz ve bunu göç hikâyeleri ile güçlendiriyorsunuz. Belki de tam tersi. Bu seçimin nedeni nedir?
Bu bakış açısının temelinde duygusal etkenler var öncelikle. İnsan, özellikle de sanatsal varyasyonlarla uğraşan insan, yolculuğuna ilk olarak en iyi bildiği şeylerden başlamalı. En azından ben öyle yapmaya çalışıyorum. Bildiğim, yaşadığım, tanık olduğum şeylerin bendeki duygusal karşılığı, çocuk yaşlarımdayken ideolojimi oluşturdu, diyebilirim. Meselenin bilimsel ve sanatla tanıştıktan sonra estetik karşılığı, çok daha sonralarına rastlar. Bu bağlamda da bir temel oluşturmaya çalıştığımı, bir bakış açısının, bir ideolojinin sinemasal örneklerimi sunmaya çalıştığımı iddia edebiliriz sanıyorum.
Hastabakıcı filmini birkaç kez izledim. Her izleyişimde kaçırdığım bir duyguyu yakalama fırsatım oldu. Duyguların gerçekleri /insanları dönüştüren bir gücü olduğunu düşünüyor musun?
Bende bahsettiğin kavrama karşı yabancılaşma şöyle oldu: Gerçeğin insanları etkilediğini düşünen, gerçeğin sosyal hayatta, ekonomide, kültürde ve siyasette yaşamsal dokunuşlarının olduğunu bildiğini varsayan bir insan olarak ilk olarak belgesel film yapma sürecine girdim. Ancak bir süre sonra şunu fark ettim: İnsanları etkileyen şey gerçekler değil, duygular. Hepimiz nasıl bir ülkede, nasıl bir dünyada yaşadığımızı biliyoruz. Emin olun, köyde, kasabada, şehirlerde, bulunduğumuz her yerde, dünyada yaşanan kötü olaylara tanığız. İster sobalı, ister kaloriferli evlerde oturalım… Her gün kadınların öldürüldüğünü, savaşların olduğunu, işçilerin iş cinayetine kurban gittiğini biliyoruz. Ben ilk belgesel filmimi çektikten sonra bunun üzerine düşünmeye başladım ve bu süreç beni kurgu hikâyeler anlatmaya itti. Belirleyici olan şeyin duygular olduğunu düşünüyorum ve elimden geldiğince –sanatsal bir yol ile- bu duygulara hitap etmeye çalışıyorum.
Oyuncu seçimin özellikle Hastabakıcı gibi göç hikâyelerinde oldukça önem kazanıyor olmalı. Filmlerinizde oyuncu seçiminde yaşadığın zorluklar ya da önemsediğiniz şeyler ne oluyor?
Evvela, role uygun kişiyi fiziksel olarak bulduktan sonra, ister profesyonel bir oyuncu olsun, ister amatör, uzun süren bir prova süreci başlıyor. O oyuncunun hangi kelimeyi söylerken, kaşının ve gözünün nereye bakacağını biliyorum artık. Doğaçlamaya da alan açacak şekilde, diyalogları –oyuncunun konuştuğu dile uygun olarak- ezber yapıyoruz beraber. Kendi hayatımdan, öğrendiğim kadarıyla oyuncunun hayatından örnekler veriyorum ve oyuncuların rol yapmalarını engellemeye çalışıyorum. Oyuncunun, oynadığı kişi olmasını sağlamak temel çabam oluyor. Ne kadar becerebildiğim ise izleyicinin takdiri…
Filmlerinizde yönetmenliğin çok ötesinde bir katkınız olduğunu biliyorum. Hem senarist hem de yapımcılık yapıyorsunuz. Tüm bunları bir arada yürütmenin avantajları/dezavantajları neler?
Her üçünü de yapıyor olmak, bağımsız ve özgür olmanı sağlıyor. Bu bağlamıyla da bir risk olduğunu söylemek mümkün. Çünkü başarısızlığın sorumlusu da sensin, başarının sorumlusu da… Son kısa filmim ile birlikte, sekizinci kez bir filmin hem senaristliğini, hem yapımcılığını, hem de yönetmenliğini yaptım. İnanın çok yorucu… Bu da dezavantajı bence. Özellikle de yapımcılık meselesi tam olarak sıkıntı… Bir filmi temel olarak ikiye ayırabiliriz: estetik ve finans. Senaryo ve yönetim estetiğe girer. Yapım ise finansa… Finans, bir sinemacının uğraşırken en çok canını sıkan şey… Hem para bulmak, hem o parayı yetecek şekilde harcamak vs. Uzun metraj filmim için yapımcı görüşmelerine başladım bile.
Sizi hep kısa filmlerinizden biliyoruz. Ancak buna yazarlık tecrübesini de eklediniz. Bir süredir kültür-sanat üzerine röportajlar gerçekleştiriyorsunuz. Kendi anlatım tarzını oluşturan, yapımcılık ile de uğraşan yönetmenlerin ilk filmlerini anlattıkları bir kitap çıkarttınız. “Film Çekmek: Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyor” kitabından biraz bahseder misiniz?
Evvela bu bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıktı. Bir süredir uzun metraj film yapmaya çalışan bir sinemacı olarak, sinemanın finansal sorunlarına dair çokça kafa yorduğumu söyleyebilirim. Bir süre sonra bu uğraş beni Kültür Bakanlığı’na götürdü. Çünkü sinemamızdaki pek çok filmin destek aldığı yer orasıydı. Temel mesele bir filmin nasıl finanse edildiğiydi. Yani, neden Kültür Bakanlığı’na muhtacız, sorusu başlığımı oluşturuyordu. Ben de buradan yola çıkarak, filmleri ile çeşitli festivallerden ödüller alan yönetmenlerle filmlerinin finansal ve kuramsal yönüne dair röportajlar yaptım. Hem benim, hem film yapmak isteyen başkalarının, hem de hayranı oldukları yönetmenleri dinlemek isteyenler için…
Genç yönetmenlere yön veren güzel bir çalışma olmuş kitap. Bir de öykü kitabınız var…
İthaki Yayınları’ndan “Duvar” isimli ilk öykü kitabım çıktı. Sinemada yapmaya çalıştığım şeyi, duygular üzerinden hikâye anlatmaya çalışma çabasını, öyküler üzerinden yapmayı uğraş edindiğimi söyleyebilirim. Umarım ilgiyle okunur.
Film çekmek özellikle “öteki sinema” ile uğraşanlar için oldukça zor olabiliyor. Uzun metrajda ise zorluklar artıyor. Aklınızda şekillenen bir uzun metraj projeniz var mı?
Bir süredir, Van depremini konu alan bir uzun metraj film projesi üzerine çalışıyorum. Ancak bilindiği gibi film yapmak meşakkatli bir mesele. En erken iki sene sonra yapabileceğiz gibi gözüküyor.
Bu yıl İşçi filmleri festivali 13.yılını kutluyor. Festival başladığında işçi filmleri oldukça az sayıdaydı ama bu yıl 65 film gösterimdeydi. İşçi filmleri çeken bir yönetmen olarak festival hakkında neler söylemek istersiniz?
Şahane bir iş yapıyorsunuz. Dünyada bu konseptte film gösterimi yapan, tartışmalar başlatan, gündem oluşturmaya çalışan pek az sayıca festival var. Keşke daha da yayılsa. Çektiğim filmlerin festivalinizde gösterilmesinden, bu yol ile izleyiciyle buluşmasından çok mutluyum.
Kaldı ki festivaliniz, bağımsız film yapmaya çalışan sinemacılar için alternatif bir dağıtım ağı da sunuyor. Sinema yolu ile ulaşamadığımız seyirciye, festivaliniz sayesinde ulaşabiliyoruz. Emin olun sinemacılar sizi çok seviyor.
KİTAP | FİLM ÇEKMEK: YÖNETMENLER İLK FİLMİNİ ANLATIYOR
Söyleşi: Buse Üçer
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.