Chavez’in başkanlığının ilk döneminde başlatılan verilen ismiyle Bolivarcı Devrim süreci, zorlu bir sınavla karşı karşıya
Venezüella 20 Mayıs Pazar günü ülkenin dört bir yanında sandık başına gidecek. Chavez’in başkanlığının ilk döneminde başlatılan verilen ismiyle Bolivarcı Devrim süreci, zorlu bir sınavla karşı karşıya
Venezüella halkı 20 Mayıs Pazar günü ülkenin dört bir yanında sandık başına gidecek. Bu seçim, 1998 yılında Hugo Chavez’in seçimleri kazanmasından bu yana gerçekleştirilen beşinci başkanlık seçimi olacak. Hugo Chavez’in 2013’teki ölümünün ardından ise ikincisi.
Chavez’in başkanlığının ilk döneminde başlatılan sürece verilen ismiyle Bolivarcı Devrim süreci, zorlu bir sınavla karşı karşıya.
Seçimler, Amerika Birleşik Devletleri’nin bunaltıcı baskısı altında gerçekleştirilecek. ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, ekonomik istikrarsızlaştırma ve şoven söyleme dayalı politikalar üzerinden Venezüella halkı üzerindeki baskıyı arttırmış durumda. Trump’ın askeri saldırı düzenlemeye ve ekonomik savaş açmaya dönük tehditleri, sağcı muhalefetin yangınına da benzin taşıyor. ABD hükümeti, eylemleri yoluyla, önümüzdeki başkanlık seçimlerini engellemek, boşa düşürmek ve gayrimeşrulaştırmak üzere bir kampanya başlattı. ABD hükümeti, bunu, sadece seçimin sonucunu sağın lehine değiştirmek için değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi, 20 Mayıs’ta seçimleri Bolivarcı güçler kazandığında seçim sonuçlarına dair kuşkunun sürmesini sağlamak için yaptı.
Venezüella, ekonomik ambargo ve düşük petrol fiyatları da dahil bir dizi etkenin sonucu olarak, ciddi sosyoekonomik zorluklar ile karşı karşıyadır. Yine de, Nicolas Maduro hükümeti, 2017 yılı ortalarında gerçekleştirilen Ulusal Kurucu Meclis oylamasında demokratik inisiyatifi geri kazanabilmiştir. Bu oylama, Bolivarcı Devrim’in almayı sürdürdüğü halk desteğini de açıklığa kavuşturmuştur.
Venezüella’nın seçimi sadece Venezüella ile ilgili değildir. Bütün bölge ile ilgilidir. Amerika Birleşik Devletleri -ve onun müttefik güçleri- bugün, “Washington Konsensüsü”nün yenilenmiş bir versiyonu, yani Latin Amerika’ya karşı Batı’ya çıkar sağlayan ekonomik ve siyasal politikalar bütününü dayatmak üzere bölgesel ve küresel bir saldırı başlatmış durumdadır. Bu saldırı, bölge açısından Bolivarcı stratejinin temel taşı olan kıtasal bütünleşme sürecine karşı bir saldırıyı içermektedir.
Karşılıklı fayda politikaları üzerine kurulu kıtasal entegrasyon için en önemli araçlardan biri olarak Venezüella hükümeti, bu dinamiğin sürdürülmesini sağlayacak anahtardır. Bugün itibariyle, Nisan 2018’de Güney Amerika Ulusları Birliği’nden (UNASUR) çekilmiş olan altı muhafazakâr Latin Amerika hükümeti vardır. UNASUR, Batılı güçlerin bölgedeki tahakkümüne karşı koymak adına 2008 yılında kurulmuş olan bir hükümetler-arası bölgesel örgüttür. Eğer Venezüella’da Bolivarcılar yenilgiye uğrarlarsa, UNASUR’un ve bağımsız bir temelde yükselecek bölgesel bütünleşmenin geleceği de kayda değer ölçüde darbe yiyecektir.
Venezüella seçimleri, içinde bulunduğumuz uğrakta, Latin Amerika’nın bağımsızlığına yönelik karmaşıklıkları, çatışmaları ve zorlukları bir araya getirmektedir. Bizlerin “Biim Amerikamız” olarak adlandırdığı şey, 20 Mayıs’ta Bolivarcıların yenilgiye uğratılmaları halinde tehdit altına girecektir. Tricontinental’ın bu dördüncü dosyasında, 2018 Venezüella seçimleri çerçevesindeki meseleler üzerine giriş niteliğinde bir yorum sunuyoruz. Bu dosyanın sonunda, bu meselelere ilişkin düşüncelerinizi derinleştirmeye yardımcı olacak bir ek okuma listesine de yer veriyoruz.
2015 yılının sonundan bu yana, Chavezciler ile muhalefet arasındaki cepheleşme iyice kızıştı. Muhalefet, Aralık 2015 meclis seçimlerinde kayda değer bir zafer kazandı. Bu zafer, sağcı muhalefeti, kendisini -meclisten yargıya ve yürütmeye kadar- devletin kurumlarına dönük hamlelerde bulunmak yönünde cesaretlendirdi. Trump, 2017 yılında ABD başkanı olduğunda, Venezüella’nın sağcı muhalefeti de anlaşmazlıklarını sokağa taşıdı. Sağcı muhalefet, sokak şiddetinin Maduro hükümetinin sonunu getireceğine inanıyordu. Bu strateji Latin Amerika tarihi boyunca defalarca görülmüş olan ve iyi bilinen bir “yumuşak darbe” stratejisidir. Protestolar, kamu binalarına dönük saldırılar, yol ve mahalle kuşatmaları, Chavezci olduğu düşünülen kişilere karşı işlenen nefret suçları, yağma, paramiliter eylemler, siyasi baskı ve yanı sıra guarimbalar (lastik yakarak ve taş atarak sokakları kapatmak) bir yumuşak darbe ile sonuçlanacağı varsayılan genel olaylardır. 2017’nin Nisan, Mayıs ve Haziran aylarını kapsayan 120 gün boyunca sağcıların düzenlediği bu eylemler 125 kişinin ölümüne yol açmıştır.
Maduro hükümeti, destekçilerine sokaklara çıkma ve bir iç savaşı tahrik etme çağrısında bulunmadı. Böylesi Venezüella açısından bir felaket olurdu. Hükümet bunun yerine, demokratik inisiyatif yolunu seçti. Sağcı şiddetin en üst düzeyde yaşandığı Mayıs ayında, hükümet bir Ulusal Kurucu Meclis seçimi çağrısında bulundu. Venezüella’da oy vermek zorunlu değildir. Yine de, kayıtlı seçmenlerin yüzde 41.5’i bu seçimlerde oy vermek için sokak şiddetine ve verilen gözdağlarına cesurca göğüs gerdi. Bu demokratik katlım eğilimi, Ekim 2017’de gerçekleştirilen bölgesel seçimlerde oy verme haklarını kullanmak için seçmenlerin sandık başına gitmesiyle, şiddete rağmen devam etti. Kayıtlı seçmenlerin yüzde 60’ı bu bölgesel seçimlerde oy verdi. Chavezci güçler seçimlerde 23 eyalet valiliğinin 18’ini kazandı. Geriye kalan beş eyalet ise sağcı muhalefet tarafından kazanıldı. Belediye düzeyinde, Chavezci güçler (Ulusal Seçim Konseyi’ne göre) oyların yüzde 54’ünü aldılar.
Ocak 2018’de, Kurucu Meclis başkanlık seçimlerinin tarihini erteleme kararı aldı. Meclis -seçim sonuçları (ve sağcı muhalefetin boykotu) nedeniyle- çok büyük oranda Chavezci hükümetin temsilcilerinden oluştu. Meclis, muhalefete dönük teklifini yineleme kararı aldı. Başkan Maduro’nun hükümeti ile sağcı muhalefet arasında bu mesele üzerine bir diyalog başladı. Diyaloga İspanya eski devlet başkanı Rodriguez Zapatero ve başka kişiler de aracılık ettiler. Gelgelelim, sosyolog Atilio Boron’un da işaret ettiği üzere, iki taraf da bir anlaşmaya varmaya hazır hale gelmişken, muhalefet müzakerelerden çekildi ve yeni talepler öne sürdü (Boron 2018).
Anlaşma, Donald Trump hükümetinin cesaretlendirmesiyle sabote edildi. Aracı olan Zapatero şaşırdığını belirttiği ve diyaloga geri dönem çağrısında bulunduğu bir açık mektup kaleme aldı (Rodríguez Zapatero 2018).
Muhalefet tarafından önerilen ve Trump yönetimi tarafından kışkırtılan yeni boykota karşın, beş aday, 20 Mayıs seçimlerinde başkanlık için yarışacaklarını ilan ettiler. Bu beş aday şunlardı:
Beş aday, uygulanması Ulusal Seçim Konseyi tarafından güvence altına alınan bir dizi standardı karara bağlayan bir anlaşma imzaladılar. Burada, anlaşmanın maddelerinden birinin, seçim gözlemcilerinin gönderilmesi için adaylar tarafından Birleşmiş Milletler’e bir dilekçe gönderilmesini, seçim sisteminin uluslararası uzmanlar tarafından denetlenmesini ve her bir adaya medyada eşit oranda yer verilmesini karara bağladığının altını çizmek önemlidir. Nihai sonuç ise büyük ölçüde Venezüellalıların oy verme sürecinin kutsallığına olan güvenine bağlı olacaktır.
Chavezcilik, kazanmak için, seçimlere geçmişte olduğu gibi kamusal bir ifade olarak bakmak zorundadır. Chavezcilik, kitlelerin seferber olmaması ve kendine aşırı güven nedeniyle oy kaybetmekten kaçınmaya odaklanmak zorundadır.
Sağ cepheden Falcón’un adaylığı, her ne kadar bölünmüş de olsalar katı Chavezcilik karşıtlarının desteğine dayanmaktadır. Seçimi boykot etmeye karar verenler de, seçimlere katılmayı isteyenler de mevcuttur. Muhalefetin birlik olmayışı, sağcılara bir dezavantaj sağlamaktadır.
Seçim kampanyası, seçimlerin kendisi ve seçimlere katılım, geleneksel-olmayan -ve düşmanca- bir ortamda gerçekleşmektedir. Eğer muhalefet seçimi kaybederse, seçim sürecini gayrimeşru kılmaya çalışacağı kesindir. Bugün Venezüella siyasetini çevreleyen kuşatmanın doğası işte bu şekildedir.
Neoliberal politikalar Latin Amerika’ya tarihin sonu ile ilgili cennet vaat eden ve sözümona uzlaştırıcı vaatler ile 1990’lı yıllarda girdi. Fakat neoliberal dönüşümlerin şiddet ile lekelenmediği bir zaman hiç yaşanmadı. Afganistan ve Irak’a yönelik emperyalist müdahaleler ve bunların toplumsal ilişkileri askerileştirici bölgesel etkileri, bir “savaş neoliberalizmi”ni ilan ediyordu (Gonzalez Casanova, 2002). Savaşın aşırı derecede yaygınlaşması ve 2007-2008 finansal krizi, Amerika Birleşik Devletleri’nin 21. yüzyılın ilk on yılındaki güvende gibi görünen hegemonyasını tehdit etmeye başladı. Trump yönetimi tarafından teşvik edilen politikalar, Latin Amerika’daki ve dünyanın diğer yerlerindeki ABD hegemonyasının zayıflayışını tersine çevirmek üzere jeopolitik ve askeri gücün kullanımını öne sürüyor (Katz 2018).
Batı’nın -ABD tarafından başı çekilen- en saldırgan askeri müdahaleleri, petrol havzalarında gerçekleşti (Ceceña y Barrios, 2018). Dünyanın petrol rezervlerini barındıran topraklar, emperyal müdahalelerin dikkatini buralara odaklamasına yol açtı. Gezegen üzerindeki en önemli hidrokarbon rezervlerinden birine sahip olan Venezüella, kendisini şiddetli yeniden-sömürgeleştirme haritasında bulmamak için çabaladı. Brezilya Topraksız İşçiler Hareketi (Movimento de Trabalhadores Rurais Sem Terra ya da MST) Ulusal Koordinasyonu’ndan João Pedro Stédile’in de söylediği gibi, “Nihayetinde, buradaki anlaşmazlık Maduro hükümeti ile ilgili değildir. Anlaşmazlık, 20. yüzyıl boyunca ABD şirketleri ve krallar gibi yaşayan Venezüellalı bir oligarşik azınlık tarafından ele geçirilmiş olan petrol kârları ile ilgilidir. Bu çağ sona ermiştir” (Stédile 2017).
Geçtiğimiz birkaç ayda, Venezüella halkının seçimdeki tercihleri belli olmaya başladıkça, Venezüella’ya dönük askeri kuşatma da pekiştirildi. Askeri üslere ikmaller yapıldı ve Venezüella sınırına yakın bölgelerde çok geniş çaplı askeri tatbikatlar gerçekleştirildi. AmazonLog 17 adlı tatbikat, bu türden bir tatbikattı. ABD ordusu himayesinde gerçekleştirilen bu tatbikat, ABD silahlı kuvvetlerinin yanı sıra Brezilya, Kolombiya ve Peru askerlerini de içeriyordu. Bu tatbikat, bölgede ABD’nin gücüne teslim olmayan bütün hükümetlere bir mesaj yollayan biçimde, Güney Amerika’nın tam da kalbinde gerçekleştirildi (Ceceña ve Barrios 2018).
ABD ordusunun -Pentagon’un el kitaplarında da açıkça dile getirilen- teorileri, sadece savaş meydanlarında gerçekleştirilen ve devletler arasındaki geleneksel karşılaşmaları varsayan savaşlar önermekle kalmıyor. Geleneksel-olmayan savaşlarla da ilgileniyorlar. 21. yüzyılın bu geleneksel-olmayan savaşları bir bombardıman ile başlatılmaktan ziyade, Ceceña’nın işaret ettiği üzere, zaman zaman yurttaş haklarına dönük seferberlikler gibi görünmek gibi bir kendine özgülüğe sahip. Bu strateji, bir isyanı kışkırtmak adına meşru ve gayrimeşru bütün huzursuzluk alanlarını seçerek Batılı istihbarat kurumları tarafından toplumsal yaşamın bütün boyutlarına sızdırılacak biçimde bütünü kapsıyor (Ceceña 2018).
Venezüellalı araştırmacılar, emperyalist istihbarat servislerinin, hükümetinin çok-uluslu şirketlerin ekonomik sermaye birikimine ve finansal çıkarlara bir engel oluşturması halinde o ülkeye dönük bir kuşatmayı yoğunlaştırmak adına kendi stratejilerini bütün koşullara uydurma biçimlerini yakından araştırmaktadırlar. Geleneksel-olmayan savaş, devlet egemenliğinin altını oymak ve küresel kapitalizmin ekonomik tahakkümünün çıkarlarını korumak adına neoliberal küreselleşme açısından olmazsa olmaz konumdaki “bir gündelik şiddet dinamiği”ni içermektedir (Serafino, Vielma ve Borges 2018). İşbu geleneksel-olmayan savaş -yolunu açmak için kaosu kullanarak- toplumsal dokuyu yok ediyor ve kolektif bağları ortadan kaldırıyor. Naomi Klein’ın “şok doktrini” olarak adlandırdığı şey de budur (Klein 2007).
Venezüella halkı, 1999’da başlayan Bolivarcı sürecin tarihinde, uluslararası kapitalistler ve yerli oligarşinin her türden saldırına maruz kaldı. Kapitalistler ve oligarklar, Venezüella’da, sonrasında diğer ülkelere de başarılı biçimde uygulayacakları bir dizi taktiği uygulayarak deneyim kazandılar (Stédile 2017). Bu taktiklerin arasında şunlar vardı:
Venezüella deneyiminde ise bu taktikler başarısız oldu. Diğer şeylerin yanı sıra Venezüella halkının pek çok kere sandık başında gösterdiği inanç ve güç, halkın gücünün Bolivarcı sürecin en iyi savunması olduğunu göstermektedir.
Venezüella en azından 2013’ten bu yana -birisi (bu petrol ihracatına bağımlı devlet açısından felaket olan) petrol fiyatlarının düşüşü ve diğerleri dış aktörler tarafından ekonomisinin sabote edilmesi ve kuşatılması eliyle yaratılan- bir ekonomik savaş ile karşı karşıyadır. 2015’te başlamak üzere, Obama yönetimi tarafından alınan bir idari karar, Venezüella’nın Amerika Birleşik Devletleri için bir ulusal güvenlik tehdidi olduğunu ilan etmişti. Bu kararla birlikte hayata geçirilen önlemler, ABD’nin Obama’nın kararının kapsamını genişlettiği 2017 başlarında Trump tarafından daha da sıkılaştırıldı. Ağustos 2017’de, ABD -ilk defa- Venezüella hükümetine karşı finansal yaptırımlar uygulamaya başladı. Avrupa Birliği de bir ay sonrasında bu yaptırımları taklit edecekti.
Bu yaptırımların hayata geçirdiği şey, devlet bonolarının yayınlanmasına ve Venezüella’nın borçlarının birleştirilmesini ve idare edilmesine derinden zarar vermekti. Bu denli zarar veren yaptırımlar, Venezüella’nın kilit önemdeki işine -devletin petrol şirketi PDVSA üzerinden gerçekleştirdiği petrol ihracatına- zarar verdi.
Venezüella para birimi de saldırıya uğradı. Hükümet, paralel bir kripto-para birimi sistemi icat ederek bu saldırıyı püskürtmeye çabaladı. Bütün bunlar ise, halkın temel mallara erişememesi anlamına gelecek biçimde enflasyonu ve kıtlığı tetikledi.
Finansal kuşatma, tek bir amaç için, halkı hükümetin aleyhine döndürmek için tasarlanmıştı. Venezüella’nın finansal sisteminin kördüğüm haline gelmesi -devlet sistemindeki en önemli şirket olan PDVSA da dahil- hükümete görevini yaptırmamayı amaçlıyordu. Trump’ın ekonomik ablukası, ABD doları üzerine kurulu olan dış ticareti pratik olarak felç etti. Ekonomik abluka, Venezüella’nın devlet şirketlerinin ABD bankalarındaki hesaplarını dondurdu, temel ticari işlemler için AB aracı bankalarının kullanılmasını engelledi, Venezüella ile ilişkisi olan iş çevrelerine yaptırımlar dayattı ve gemicilik şirketlerinin Venezüella limanlarını kullanmalarını yasakladı. Venezüella’ya dönük bu finansal, ekonomik ve deniz eksenli abluka, Maduro hükümetini ve Chavezcileri devirmeyi hedefliyordu.
Bu kuşatmanın yarattığı yıkımla yüzleşen Venezüella hükümeti Çin ve Rusya ile yeni uluslararası anlaşmalar için müzakereler yürüttü. Kilit önerilerden biri küresel hirokarbon ticaretini dolarsız yapmaktı. Aralık 2017’de Venezüella hükümeti petrokriptokur için girişim başlattı. Bu kur Venezüella’daki petrol ve mineral rezervleri ile desteklenecekti. Bu kuru kullanma fikri uluslararası finansmana bir şekilde ulaşma amacıyla ortaya atılmıştı. Süreç içinde petrol fiyatlarının yükselişe geçmesiyle Venezüella devlet maliyesi biraz ferahladı.
Ülke içinde, ekonomik kriz devam etti. Enflasyon, kıtlık ve bachaqueo (sübvansiyonlu ürünleri karaborsa ya da yasadışı satışı) üzerinden spekülasyon sürdü. Bunun sokaktaki karşılığı temel ürünleri satın almak için uzun süre kuyruklarda bekleyen Venezüellalılardı. Genelleşen sıkıntı ve toplumsal hoşnutsuzluk, artan göçe ve bir toplumsal moral sorununa yol açtı.
Kriz, elbette asalak burjuvazinin varlığını tasdik etti ancak tasdik ettiği bir şey de Bolivarcıların 1999’dan bu yana yasalaştırdıkları kamu politikaları üzerinden yeni bir toplumsal ve ekonomik düzen kurulamadığını da ortaya koydu. Ekonomi hala petrol ihracatına bağımlı ve iç pazarda da dolara bağımlılık sürüyor. Chavez, Anavatan Planı’nda (Plan de la Patria) Venezüella ekonomisinin sınırları konusunda uyarmıştı: “Aldanmayalım: Venezüella’daki sosyoekonomik formasyon hala kapitalistler ve toprak sahiplerinin hakimiyetindedir.” Chavez devletin petrol ihracatına bağımlılık meselesini aşması gerektiğini savundu (Chavez, 2012).
Venezüella halkı, bu engelleri aşmak için –tabandan- bir dizi günlük pratik geliştirmişti. Bu pratikler, 2016 itibariyle hükümet eliyle yürütülen bir politika olanYerel Tedarik ve Üretim Komiteleri’nin (Comités Locales de Abastecimiento y Producción – CLAP) kurulması ile sonuçlandı.
CLAP süreci politikaları ciddi kıtlık sorunlarına çözüm bulunmasında ilerleme sağladı ve “ekonomik savaş bağlamında gıda dağıtımına ilişkin kamusal ağları cesaretlendirdi” (Serafino, Vielma and Borges 2018). CLAP’ların gelişmesi ve gündelik ekonomik hayatın bir parçası haline gelmesiyle, Venezüella halkının kriz karşısında dayanışma faaliyetlerinin ilerlemesine yol açtı. Venezüella halkı, bireysel umutsuzluk ve açgözlülüğün girdabına çekilmedi, aksine yıkıcı ekonomik savaş karşısında kolektif bağların gelişmesini teşvik etti.
Her ne kadar son gerilimler ve toplumsal güvensizlik Chavezci iktidarı çökertmeye yönelmiş olsa da, oligarşinin on yıllardır süren otoriter yönetiminin ardından, demokratik ufkun yenilenmesi ve derinleşmesi Bolivarcı deneyimin en önemli katkılarındandır. Bolivarcı Devrim, ekonomik ve siyasi yönetimde ve öz-yönetimde topluluk pratiklerini yeniden yaratmayı başardı. Bu pratikler toplumsal yaşam içinde demokrasi deneyimlerini de geliştirdi. Bunun en iyi örneklerinden biri, komünlerin ya da “komünal güç” denen şeyin kurulması ve geliştirilmesidir. Reinaldo Iturizza (Venezüella Komünler ve Toplumsal Hareketler Bakanı olarak görev yaptı ve daha sonra da komünler adına Kültür Bakanlığı görevinde bulundu), kriz ortasında, birkaç istisnaya rağmen, komünlerin gücüne ve halk iktidarına olan inancın sarsıldığını söyledi (Iturriza 2017).
Bu sorunlara rağmen, Bolivarcı Devrim, Devlet’in liberal çerçevesinin ötesine geçen pratikler ve programlar geliştirdi ve bir katılımcı demokrasiye yönelik kurumlara dahil olmaları için halkı seferber etti. Halk seferberliklerinde ve sokaklarla kamusal alanların sürekli işgalinde de dahil olmak üzere, mahallelerde ve okullardaki insanların katılımının yanı sıra kamusal tartışmayı canlandırmak ve halkı bilgilendirmek için televizyonun ve sosyal medyanın kullanımı, halk demokrasisini öne çıkarmaya devam etti (Stedile 2017). İşte bu, demokrasisinin altının oyulduğunu görmek istemeyen Chavezciliğin azmini açıklayan şeydir.
20 Mayıs’ta, Venezüella’da yapılacak başkanlık seçimleri, bir sonraki başkanın kim olacağı ya da bir sonraki hükümetin politikalarına kimin yön vereceği meselesinden daha fazlasına karar verecek. Seçimler pek çok yönden Venezüella’nın geleceğini tayin edecek. Bolivarcı süreç derinleşecek mi yoksa yok mu olacak?
Bölgede süregiden neoliberal saldırı, toplumsal eşitsizliği arttırmış, zenginliğin belirli kişilerin ellerinde toplanmasına yol açmış ve bu toprakları yeniden sömürgeleştirmiştir. Bu süreçler, demokrasiyi sınırladı ve orduyu toplumsal yaşama dahil etti. O eski zamanlara geri dönmek, Venezüella halkı açısından kabul edilebilir bir şey değil. Venezüella halkı, Bolivarcı sürecin yok olduğunu görmek istemiyor.
Venezüella siyasetine dönük kuşatma, bu seçimin sadece sonucunu değil, meşruluğunu da tehdit ediyor. Maduro hükümetine karşı oy vermeleri için Venezüella halkına yönelik baskı tırmandırılıyor. Eğer Venezüella halkı bu baskıyı kabul etmez ve Maduro’yu yeniden seçerse, emperyalistler ve oligarklar açısından sıradaki hamle, seçimin meşruluğunu sorgulamak olacak. Emperyalistler ve oligarklar seçimi kazansalar da kazanmasalar da siyasi duruma hakim olmayı deneyecekler.
20 Mayıs seçimleri, bir dönemin sonuna işaret edecek. Fakat Venezüella’ya dönük kuşatmanın kaldırılacağına dair hiçbir gösterge mevcut değil. Bu hikaye daha çok su kaldırır. Meselenin çözümüne 20 Mayıs’ta karar verilmiş olmayacak. İnisiyatif yine Venezüella halkında. Yani mesele, Venezüella halkının emperyalistlerin müdahalesi olmaksızın kendi uygun gördükleri şeyi kendi sözlerini söylemesine izin verilip verilmemesi olacak.
Ek okumalar:
Boron, Atilio 2018 “Sabotaje a la democracia venezolana”. Erişim: http://www.atilioboron.com.ar/2018/02/sabotaje-la-democracia-en-venezuela.html
Ceceña, Ana Esther y Barrios, David 2017 “Venezuela ¿invadida o cercada?”. Erişim:
http://geopolitica.iiec.unam.mx/node/178
Ceceña, Ana Esther 2017 “¿Guerra civil en Venezuela?”. Erişim: https://www.alainet.org/es/articulo/186528
Chávez, Hugo 2012 Propuesta del Candidato de la Patria. Comandante Hugo Chávez. Para la
gestión Bolivariana socialista 2013-2019 (Caracas: PSUV) Erişim: http://blog.chavez.org.ve/programa-patria-venezuela-2013-2019/#.Wt4IZdTwbMw
González Casanova, Pablo 2002 “Democracia, liberación y socialismo: tres alternativas en
una”, en Revista OSAL N° 8, septiembre (Buenos Aires: CLACSO) Erişim: http://biblioteca.clacso.edu.ar/clacso/osal/20110215062252/11casanova.pdf
Iturriza, Reinaldo 2017 “Gobernaciones, alcaldías, poderes fácticos y poder popular”.
Erişim: http://supuestonegado.com/web/gobernaciones-alcaldias-poderes-facticos-poder-popular/
Iturriza, Reinaldo 2018 “El futuro del Chavismo: apostar por la hegemonía”. Erişim:
http://www.rebelion.org/noticia.php?id=238228
Katz, Claudio 2018 “Trump agrava el atolladero estadounidense”. Erişim: https://katz.lahaine.org/trump-agrava-el-atolladero-estadounidense/
Klein, Naomi 2007 La doctrina del shock. El auge del capitalismo del desastre (Buenos Aires:
Paidós)
Rodríguez Zapatero, José Luis 2018 “Carta a la oposición venezolana y la comunidad
internacional”. Erişim: https://www.aporrea.org/oposicion/n320777.html
Serafino, William, Vielma, Franco (investigadores) y Borges Revilla, Gustavo (editor)
2018 Radiografía de un país bajo asedio. La guerra económica contra Venezuela. Registro de los
años 2015-2017 (Caracas: Misiónverdad.com)
Stédile, João Pedro 2017 “Somos todos venezuela!”, en Revista Caros Amigos, N° 249,
diciembre. Erişim: http://www.carosamigos.com.br/index.php/revista
Teruggi, Marco 2018 “A un mes de las presidenciales: los votos en tiempos de guerra”.
Erişim: https://hastaelnocau.wordpress.com/2018/04/22/a-un-mes-de-las-presidenciales-los-votos-en-tiempos-de-guerra/
Mayıs 2018
[Thetricontinental.org’deki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.