Halkevleri, seçim sürecini sistem açısından büyük bir kriz, sosyalistler açısından ise kurucu roller üstlenilecek bir devrimci müdahale süreci olarak değerlendiriyor
24 Haziran seçimlerine, Erdoğan iktidarına son verme ve Erdoğan’ın olası manevralarına fırsat tanımama hedefiyle yaklaşan Halkevleri, seçim sürecini sistem açısından büyük bir kriz, sosyalistler açısından ise kurucu roller üstlenilecek bir devrimci müdahale süreci olarak değerlendiriyor
Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş’la, Halkevleri’nin içinden geçtiğimiz siyasal sürece ilişkin değerlendirmelerini, seçim tutumunu, HDP listesinden milletvekili adaylığına nasıl bir anlam yüklediklerini ve 24 Haziran sonrasına ilişkin öngörülerini konuştuk.
24 Haziran seçimlerine ilişkin genel değerlendirmeniz nedir?
İçinde bulunduğumuz baskın seçim süreci, on altı yılda ülkemizi derin bir çöküşün içine sürükleyen Erdoğan-AKP iktidarının iflasının bir sonucudur. Bu iflasın işaretlerini ekonomide, dış politikada, Kürt sorununda dakika dakika izliyoruz. Mevcut durum iktidarın dayandığı zemini gittikçe zayıflatıyor.
24 Haziran baskın seçim kararı, esas olarak Erdoğan iktidarını güvence altına almaya yönelik bir hamledir. İktidar, seçime uzun süredir hazırlandığını ve kendisinin oldukça avantajlı olduğunu düşünüyordu. Baskın seçim kararı açıklandığında, muhalefetin gafil avlandığı ve baştan kaybettiği şeklinde bir atmosfer yaratmak istediler. Ancak bu durum kısa sürede değişti. İlk olarak CHP’nin 15 vekilinin İyi Parti’ye geçmesiyle İyi Parti’nin seçimlere katılabilmesinin garanti altına alınması “AKP karşısında bir şey yapılamaz” duygusunu kırdı. Ardından “Erdoğan karşısında tek şans Gül” gibi tartışmalar geçersizleşti; böyle bir seçenek ortadan kalktı. CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti’nin oluşturulduğu seçim ittifakı AKP-MHP ittifakı karşısında ikinci adım oldu.
Sonuç itibariyle geçtiğimiz seçimlerde sınırlı sayıda siyasi partiyi ve “görece zayıf figürleri” karşısında bulan AKP-Erdoğan, bu seçimde toplumun geniş kesimlerinden oy alabilecek, kendi tabanını harekete geçirebilecek, motive edebilecek ve sandığa götürebilecek güçlü figürlerle karşı karşıya. Erdoğan’ın karşısında CHP Muharrem İnce ile, İyi Parti Meral Akşener ile, HDP Selahattin Demirtaş ile, Saadet Partisi de Temel Karamollaoğlu ile dikildi.
İktidar an itibariyle dezavantajlı görünüyor. Ülkede her alanda yaşanan yıkımın tek sorumlusu olarak, vaat edebileceği hiçbir şeyi yok. Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan her söz, karşı slogan olarak kendine dönüyor. “Tamam”, “sıkıldık” gibi sloganlar şimdiye kadar Erdoğan tarafından muhalefete hediye edilmiş oldu ve belli ki devamı da gelecek.
Ancak unutulmaması gereken şey AKP’nin benzer pozisyona daha önce de düştüğü ve akla hayale gelmeyecek anti demokratik yöntemlerle iktidarda kalabildiğidir. Demokratik koşullar sağlandığında şimdiye kadar çoktan iktidardan düşecek bir partiden, kişiden söz ediyoruz.
Toplumsal muhalefet ve elbette sosyalistler, AKP’nin gayrimeşruluğunun tescillenmesinde hep çok önemli görevler üstlendiler. Hem sokakta hem sandıkta bu konuda önemli başarıların elde edilmesinde en büyük katkıyı sağladılar. Şüphesiz baskın seçim, sosyalist ortak aday çıkartma seçeneğini olanaksız kıldı. Seçime giderken güçlü düzen içi alternatiflerin karşısında bağımsız sol bir çizginin, propagandasının yapılmasının imkanları kısıtlı. Ancak ülkemizin içine çekildiği bu karanlıktan çıkışın tek çaresinin sol politikalar olduğu da ortada. Kürt sorununun çözümünden ekonomiye, insanca yaşam mücadelesinden eğitime her bir sorunun çözümü sol siyasetle mümkündür. Ayrıca kadın sorunu ve kadın özgürlüğü mücadelesi iktidarı zorlayan en önemli unsurlardandır ve bizim de bu konuda önümüzdeki dönemde ciddiyetle üstleneceğimiz özel görevler vardır.
Toplumsal güçlerin gelişim düzeyi, maddi çelişkiler ve toplumsal mücadelelerin yarattığı birikim, siyaset sahnesinde sol lehine güçlü etkiler yaratmıştır. Hatta bu görüldüğü kadarıyla sadece CHP ve HDP’nin değil sağ partilerin dahi gözetmeye başladığı bir toplumsal gerçekliktir. Ne var ki CHP bile neoliberalizme, sermaye politikalarına karşı bir program ilan etmekten ya da açık bir laiklik savunusundan imtina etmektedir. Yani toplumda büyük bir sol potansiyel, siyaset alanında da büyük bir sol boşluk vardır.
Bu da sosyalistlerin hem 24 Haziran seçim sürecinde hem de sonrasında aktif bir mücadele içerisinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer yandan karşımızda hiçbir yenilgiyi kolay kolay kabul etmeyen ve etmeyecek olan bir iktidar mevcuttur. 7 Haziran ve 16 Nisan sandık sonuçlarının nasıl tanınmadığı, oyların çalındığı ortadadır. Dolayısıyla bu süreçte toplumsal muhalefetin sandık sürecinde, sandık gününde ve 24 Haziran sonrasında üstlenmesi gereken önemli görevler bulunmaktadır.
Seçim tutumunuzu deklere ettiğiniz açıklamanızda üçlü bir vurgu var. 24 Haziran seçim sürecinde “Sokakta olacağız”; HDP’nin barajı geçmesi için destek sunacağız ve 24 Haziran sonrasında da Erdoğan’ın olası manevralarını boşa çıkaracağız diyorsunuz. Bugünden başlayalım. Halkevleri 24 Haziran’a kadar sokakta ne yapacak?
İşsizlik, eğitimdeki çöküş, savaş siyaseti, toplumsal çürüme, çocukların maruz kaldığı saldırılar, gençlerin yaşadığı haklı gelecek kaygıları, kadınlara yönelik gerici saldırganlık… Kısacası AKP’nin yarattığı karanlığı sokak sokak anlatmaya devam edeceğiz. TAMAM diyeni cesaretlendirecek, DEVAM diyeni ikna etmeye çalışacağız ve eşitlik, özgürlük, laiklik, barış, insanca yaşam taleplerini gündemleştiren bir eylem çizgisi ortaya koyacağız. Bunun yanı sıra ifade, propaganda, örgütlenme, iletişim ve eylem özgürlüğünün aktif savunusu ile Türkiye halkının Erdoğan iktidarına karşı olan iradesini özgürce ifade edeceği bir seçim ortamı için mücadele edeceğiz.
Erdoğan iktidarının borazanı medyayı teşhir edecek ve devlet olanaklarının seçimde iktidar lehine kullanımına karşı duracağız. Sandık tutumundan bağımsız olarak tüm demokratik halk güçleri ile omuz omuza Erdoğan iktidarının muhalefete yönelik saldırı, baskı ve tehditlerinin bertaraf edilmesi için mücadele edecek, 24 Haziran sonrasını da gören ortak mücadele zeminleri kurmaya çalışacağız. 7 Haziran ve 16 Nisan seçimlerinden çıkarılabilecek en önemli ders, kazandığını korumanın en az kazanmak kadar önemli olduğudur. Bu nedenle, 24 Haziran günü ve sonrasında “kazandığımızı korumak” istiyorsak seçim sürecinin her gününü yoğun bir mücadeleyle ve örgütlenmeyle geçirmeliyiz.
Halkevleri, HDP’nin bir bileşeni olmamasına, üstelik CHP tabanı ile de geniş bir temas yüzeyine sahip olmasına karşın 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde de HDP’ye destek açıklamıştı. Bu seçimde de sandıkta HDP işaret edildi. Hem nedenini hem de bunu nasıl yapacağınızı sorsak ne dersiniz?
Öncelikle şunu belirtelim Halkevleri bağımsız bir halk örgütüdür. Şimdiye kadar yürüttüğü bütün mücadeleleri bu kimliğiyle yaptı; seçimlerde aldığı tutumu da yine bu kimliğiyle aldı. Dikkate aldığı temel kıstaslar ise kendi örgütsel durumu, zemini vb. değil, somut durumun somut tahlilini yaparak ülkenin ve toplumsal muhalefetin ihtiyaçları oldu. Yani AKP iktidarından ülkenin kurtulması bugün açısından hayati öneme sahip. Halkevleri bu ihtiyaca göre tutum belirlemiştir. 7 Haziran sürecinde AKP’nin mecliste çoğunluğunu kaybetmesinin koşulu HDP’nin barajı geçmesiydi. İkincisi örgütleri bir kenara bırakalım, asgari demokrasiye inanan bir bireyin “Kürt halkı mecliste temsil edilmesin” demez, diyemez. Böyle bir ortam içerisinde Halkevleri olarak HDP’ye destek çağrısı yapmıştık.
Bugün açısından bakıldığında, yine AKP iktidarı ve Erdoğan rejiminden kurtuluş açısından HDP’nin barajı geçmesi çok önemli. Bu, kendi partizanlarına “O partiyi sandığa gömün” talimatı veren Erdoğan tarafından bile itiraf edildi. Diğer taraftan söz konusu olan eş genel başkanlarının tutsak alındığı, Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın haksız, hukuksuz bir biçimde hapishanede tutulduğu meclisin üçüncü büyük partisidir. Dolayısıyla bugün HDP’nin sandıkta işaret edilmesinin çok basit ama çok hayati bir önemi vardır.
Bu kez bir milletvekili adayınız da var. Oya Ersoy, İstanbul’dan milletvekili adayı…
Ülkemiz uzun zamandır siyasal ve toplumsal bir kriz içerisinde. Bu krizin asıl sorumlusu Tayyip Erdoğan ve onun dayattığı başkanlık sistemi bu krizi çok daha derinleştirecek. Açık ki Türkiye siyaset düzleminin geldiği noktada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Önümüzdeki dönem hayatın her alanında mücadeleyi yükseltmek sosyalistlerin temel görevidir. Bununla birlikte seçim süreci ve sonrası bu krizli durum içerisinde kartların yeniden karılacağı bir dönem olacak.
HDP’nin adaylık önerisini bu ortam içerisinde ve diğer sosyalist adayların meclise taşınması önerisiyle birlikte değerlendirdik. Tartışmalarımız sonucunda, yürütülen mücadelelerin Meclis’te de sesinin yükseltilmesi gerektiğini, Meclis’in 24 Haziran sonrası bir mücadele alanı olma ihtimalini ve asıl önemlisi Meclis’in Türkiye halklarına umut olacak bir sol siyasetin yeniden inşa edilmesinde işlevli olacağını düşündüğümüz için milletvekili adayı vermeye karar verdik. Bizden önce üç dönem genel başkanlık görevini yürüten arkadaşımız Oya Ersoy İstanbul 2. bölgeden milletvekili adayı oldu.
Ancak HDP’ye katılmış değiliz. Seçim çalışmamızı da bağımsız bir şekilde yürüteceğiz. Ortak noktalarımız, mücadele ortaklıklarımız, dayanışma ilişkimiz olmakla birlikte ayrı programlara sahibiz. Şu an zaten öncelikli amacımız, ülkenin yeniden kuruluşu hedefiyle bir sol inisiyatif odağı yaratmak. Milletvekilliği ve HDP’yle ilişkilerimiz dahil, içinde bulunduğumuz zeminleri ve temsiliyetlerimizi de bu doğrultuda değerlendireceğiz.
Halkevleri, siyasi sürecin olağanüstü seyri karşısında yeni bir işbölümü yapmak üzere 28 Ocak’ta Erken Genel Kurul düzenlemiş, üç dönemdir genel başkan olan Oya Ersoy görevini Dilşat Aktaş ve Nuri Günay’a devretmişti.
Peki, CHP ile ilişkileriniz?
CHP’ye oy veren milyonlarca insan Halkevleri’nin doğal üyesidir; birlikte mücadele ettiği yol arkadaşıdır. Barış, laiklik, demokrasi gibi talepler CHP’ye oy veren milyonlarca insanın özlemidir. Halkevleri, bu ilkelerin tesis edildiği bir ülkenin mücadelesini veriyor. Bu çerçevede CHP yönetiminin attığı ileri adımlara destek verir; yanlış adımları eleştirir.
Ancak sosyalistlerin yani bizlerin yerine getirmesi gereken sorumlulukların CHP’den beklenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. CHP, AKP-Erdoğan karşısındaki bütün kesimlerin sözcüsü olma stratejisiyle hareket etmektedir. Bu yüzden örneğin laiklik kavramını dillendirmemektedir. Barış ve eşitlik yerine milli birlik ve huzur demektedir. Bu tercihin milletvekili listelerine yansıdığı da açıktır. Tabandan gelen sol dinamizme rağmen CHP yönetimi sınırlı sayıda solcu milletvekilini aday göstermiştir. Bu durum açıktır ki sosyalistlerin görev ve sorumluluklarını artırmaktadır.
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda Selahattin Demirtaş’ı işaret ettiğimiz gibi, ikinci turda Erdoğan ile Muharrem İnce’nin yarıştığı koşullarda da İnce’nin kazanması için çaba sarf edeceğimizi belirtelim.
HDP ile de CHP ile de arasına kırmızı bir çizgi çekmektense pozitif bir ilişki kurmaya dikkat eden Halkevleri, bağımsız bir sol hat izleme konusunu da özellikle vurguluyor. Peki art arda seçimlerin yığıldığı, ufukta da muhtemel seçimlerin görüldüğü böylesi bir süreçte bağımsız sol bir hattın somut karşılığı nedir?
CHP’nin pozisyonunu yukarıda anlatmaya çalıştım. Bu durum elbette eleştiriye tabi tutulmalıdır. Ancak bizler bu durumla, CHP çizgisiyle kavga ederek zaman harcayamayız. HDP ise son süreçte mücadelede öne çıkan kişileri, sosyalistleri meclise taşımaya çalışarak önemli bir adım attı. Ancak biliyoruz ki Türkiye’de hiçbir partinin, siyasal organizasyonun bütün muhalefeti tek başına kapsama şansı yoktur. HDP’nin siyasal tercihlerinden bağımsız olarak Kürt sorunun ağırlığı, Kürt hareketinin siyasal tercihleri bazen diğer bütün mücadele alanlarını, potansiyellerini silikleştirebilmektedir. Bu konuda yalnızca Kürt hareketini eleştirerek işin içinden çıkılamaz. Kürt halkının mücadelesiyle pozitif bir ilişki kurabilen, ülkedeki eşitlik, özgürlük, laiklik, demokrasi gibi ilerici değerlerle ülkeyi yenidenkurmayı hedefleyen, doğanın, kentlerin yağma ve talanına karşı mücadele eden ve halkın temel kamusal haklarının korunması ve kazanılması için hak mücadelelerini yükselten, antiemperyalist, antikapitalist bir sol çizgi şarttır.
Açıktır ki bu konuda gerek CHP kitlesi gerekse de HDP kitlesi Türkiye’nin demokrasi güçlerinin çok önemli bileşenleridir. Sadece AKP karşıtlığında değil, demokrasi, eşitlik, özgürlük gibi paydalarda da ortaklaşmaktadır. Bu ortak paydalar üzerinden kalıcı ilişkiler ve elbette ortak siyasal hedefler oluşturulabilir. Bu bir tercih değil, sosyalistler için bir zorunluluktur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.