18 Mart’ta, 36 yaşındaki siyah trans kadın Naomi Hersi, Londra’nın Heathrow bölgesinde bıçaklanarak öldürüldü. Bir sonraki gün ise dünya dönmeye devam etti
Transfobinin ve translara yönelik gerçekleştirilen şiddetin ırkçılıktan ayrı bir şey olmadığı konusunda kafamız net olmak zorunda. Siyah bedenlerin, özellikle de translık ile karışık olanlarının kullanılmaya hazır olduğu düşüncesi, bizim ölümlerimiz karşısında da yasın tutulmamasına yol açıyor: İnsanlar şok olmaktan ziyade böyle bir şeyi bekliyorlar
Sevgili Naomi,
Sözlerime bir özür ile başlıyorum. Teoriyle değil. Ya da bir alıntıyla değil. Ya da rakamlar ve istatistikler ve özdeşlikler ve düşünceler açıklayan şöyle geniş bir giriş kısmıyla değil. Buna zamanım olduğunu düşünmüyorum. Ne zaman bir cümle yazmaya başlasam ya elimin titreyeceğeni ya da kelimelerin kifayetsiz kalacağını düşünmeden edemiyorum. Senin ismini bir başka düşünce parçasına, bir başka kelimeye ya da ifadeye veya herkesin her zaman retorik olarak göreceği sorularla biten bir giriş yazısına dönüştürmekte doğru olmayan bir şeyler olduğunu hissediyorum. Bunun yerine, dürüst olacağım. Sözüme sadece iki kelime ile başlamakla yetineceğim:
Özür dilerim.
Dünya seni/bizi/bizim gibileri/senin gibileri yüz üstü bırakmaya devam ettiği için tekil ve çoğul olarak özür dilerim.
Bu özür kelimelerin başka birinin dudaklarından dökülmesi gerektiğini; fakat benim senin bunları duymana ihtiyaç duyduğum bir zamanda geldiği için özür dilerim.
Bu insanların senin ismini sadece bir istatistik, bir teori, bir özet olarak kullanmaya devam edecek olmaları ve ardından bunlar sunulduğunda senin gücünü sessizliğe gömecekleri için özür dilerim.
Sessizlik için özür dilerim.
Ölümün bile yanlış cinsiyetlendirildiği için, görülmediği, aşağılandığı için özür dilerim.
Sadece ölüm umurlarında olduğu için özür dilerim.
Ölüme adım adım gidişimizi alkışladıkları fakat hiçbir zaman ölmemizi umursamadıkları için özür dilerim.
Bunun olacağı konusunda bizi uyardığın, bize anlattığın halde bu oldluğu için özür dilerim.
Dünya seni korumadığı ve sendeki hazineyi görmediği için özür dilerim.
Bunlar daha önceden olduğu, şu anda olmaya devam ettiği ve tekrar olacağı için özür dilerim.
Bizi sahnelerde, ekranlarda, dergilerde kutlarken sokaklarda cezalandırdıkları için özür dilerim.
Özür dilerim.
Naomi, özür dilerim.
________________
18 Mart’ta, 36 yaşındaki siyah trans kadın Naomi Hersi, Londra’nın Heathrow bölgesinde bıçaklanarak öldürüldü. Bir sonraki gün ise dünya dönmeye devam etti.
Bu cinayet, ana akım basında ve kamusal söylemde transfobik söylemin ve nefretin bilhassa gemi azıya aldığı, acımasızlaştığı ve aşırılaştığı bir zamanda gerçekleşmesiyle, özellikle çok derin bir etki yarattı. İngiltere’deki translar, özellikle de siyah trans kadınlar ve feminen erkekler, hem internet üzerinden hem de kişisel olarak artan oranda şiddete maruz kalıyor ve işte bu cinayet anı, tam da bizim çığlık çığlığa anlatmaya çalıştığımız tehlikenin bir örneği. Yine, şiddetin gerçekleştiği her örnekte olduğu gibi, Naomi’nin katledilmesinden sonra daha da rahatsız edici hissettiren şey, onun etrafını saran kulakları sağır edici sessizliktir.
Translarla ilgili konularda nefret dolu, felaket tellallığı yapan ve sansasyonel yazılar yayımlayan The Times benzeri gazeteler, şiddet bizlere yöneldiğinde tahmin edildiği gibi birden sessizliğe gömülüyorlar. Ön sayfalarda bizlere yer yok. Haberimiz bile yapılmıyor. Basın organlarının büyük kısmı, Naomi’nin katledilmesini haberleştirirken küçük kutularla yetindiler ve Naomi’nin ölümünde bile yanlış cinsiyetlendirildiğine, sahte ve zarar verici biçimlerde Naomi hakkında çıkan sayısız transfobik habere değinmediler bile. Ölümümüzde bile yasımız saygılı bir biçimde tutulamaz. Bu sessizlik karşısında şok olmamam gerektiğini hissediyorum fakat yine de keder hissetmeden duramıyorum. Soyunma odalarına, tuvaletlere ve yüzme havuzlarına erişimimize ya da yatağınızın altında saklandığına inanılan hayali trans şeytan imgesinin inşasına dair konuşup durduğumuz ayları düşünüyorum – bu ülkede, odak noktasını kamusal alanda trans kadın olarak yaşamanın gerçekliğine kaydırmamız gerekiyor.
Şiddet ensemizde yaşıyoruz. Ne zaman özel ulaşıma ihtiyacımız olduğu çünkü saldırıya uğramaktan korktuğum hakkında konuşsam, transları dışlayan bir feminist bana tvit atıp “rol yapmayı bırak”, “yalan söylemeyi bırak” ve “biz gerçek kadınların nelerle uğraştığını biliyor musun peki” yazıyor. Bu insanların Naomi ile ilgili tweet atıp atmadıklarını ve konuşup konuşmadıklarını düşünmekten kendimi alamıyorum. Önümüze dikilen şiddetin gölgesinin bize ne kadar yakın olduğunu biliyorlar mı?
Transfobinin ve translara yönelik gerçekleştirilen şiddetin ırkçılıktan ayrı bir şey olmadığı konusunda kafamız net olmak zorunda. Siyah bedenlerin, özellikle de translık ile karışık olanlarının kullanılmaya hazır olduğu düşüncesi, bizim ölümlerimiz karşısında da yasın tutulmamasına yol açıyor: İnsanlar şok olmaktan ziyade böyle bir şeyi bekliyorlar. Siyah karşıtlığı ve trans düşmanlığı ile yüzleşen insanlar, sadece genel olarak kültür alanında değil, kendi yaşadıkları çevrede de dışlanıyorlar. Sessiz kalan sadece basın değil; ne Twitter ne de Facebook akışında birkaç tweet vb. dışında neredeyse hiçbir ses çıkmadı. Bizlere seslenme konusunda gayet hızlı olan LGBTQ+ kişiliklerin feryadı nerede? Her zaman olduğu gibi, yine siyah translar sadece bir davayı desteklemek üzere kullanılıyor ve insanlığın bütün o karmaşıklığı hiçbir zaman düşünülmüyor bile.
Düşünmeden edemiyorum: Eğer Naomi sınıf ayrıcalığına sahip beyaz bir trans kadın olsaydı, yine benzer bir sessizlikle karşılaşır mıydık? Sadece son altı ay içinde bile, ana akım basında en fazla didiklenmeye maruz kalanların –aynen benim de basında hedef gösterilmem ya da Munroe Bergdorf’a karşı şiddetli saldırılar gibi– her zaman ırk ayrımcılığına maruz kalanlar olduğu ve bunun bu trajediye yönelik kamusal yas eksikliğine kısmen bağlı olmasıyla ilgili olduğu konusunda kafamız net olmalı. Kuşkusuz trans feminen insanların katledilmesi ne yazık ki bizim yeni deneyimlediğimiz bir şey değil fakat İngiltere bağlamında, bu ölümlerin Naomi’nin ölümü gibi haberleştirilmesi ve yayımlanması nadir bir durumdur. Ben işte bu nedenle, daha fazla öfke, daha fazla tepki, daha fazla görünürlük beklentisine girecek denli safım. Basındakilerin onun ismini söylemesini, çığlık atmasını, İngiltere’deki siyah trans feminen insanlara yönelik şiddete ve bu insanların hayatlarının gerçekliğine dikkat çekmesini umuyordum. Bu sessizlik ve feryat eksikliği, bizim bu şiddeti hak ediyor gibi görüldüğümüzü ve ölümlerimizde bile umursanmayacağımızı ya da yasımızın tutulmayacağını bir kez daha teyit ediyor ve bize bunu söylüyor.
Naomi’nin öldürülmeden önce attığı son tweet, bize renkli derili trans kadınların karşı karşıya kaldığı şiddet hakkında ve bu şiddeti “salgın” olarak adlandıran bir makale bağlantısı veriyordu. Düşünüyorum da, bize kulak vermeleri için ölmemiz mi gerekiyor? Eğer Naomi’ye, eğer bize, eğer bizlere halen daha tweet atabiliyorken, konuşabiliyorken, buradayken kulak verilmiş olsaydı neler olabilirdi? Naomi ve trans topluluğu, bunun bizim gerçekliğimiz olduğunu –ve insanların çığlıklarımızı duymaya başlaması için ölmemizin gerekmediğini– çığlık çığlığa anlatıyordu.
Naomi kendisini bir tenis düşkünü, bir müzik aşığı ve bir çikolata bağımlısı olarak tarif ediyordu.
Naomi, dünyanın senin hakkında daha fazlasını bilmesi için daha fazla ihtimalin olmaması nedeniyle özür dilerim.
Bu kelimeler bile işe yaramayacakmış gibi görünüyor fakat umuyorum ki beni, onları ve bizleri daha iyisini yapmaya kışkırtırlar.
Gücün içinde yat.
Aşkla,
Travis.
[Gal-Dem’deki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.