J.Rogozinski, köktenci bağnazlığın zorla kabul ettirdiği şiddetin siyasi, tarihsel ve toplumsal gizli nedenlerini açıklıyor
Bağnazlığa karşı mücadele, uzun soluklu bir mücadeledir. Dışlanmışların öfke ve acılarının yıkıcı bir kine dönüşmemesi için, çok derin reformlar gerekir. İşsizliğe, yoksulluğa, ayrımcılığa, ırkçılığa karşı mücadele gerekir. Ama bu yeterli değildir. Çözümün anahtarı İslam dünyasındadır
Filozof ve “Cihatçılık: Kurbanın dönüşü” adlı kitabın yazarı Jacob Rogozinski, köktenci bağnazlığın zorla kabul ettirdiği şiddetin siyasi, tarihsel ve toplumsal gizli nedenlerini açıklıyor.
Cihatçılıkla ilgili bugünkü tartışmayı nereye koymalı?
J.R. Bir tarafta, Arkeo-Marksistler (“önce teori sonra eylem” düşüncesine sahip bir Marksist akım) cihatçı terörün İslam ile ilgisi olmadığını, dinsel boyutunun sadece bir bahane olduğunu ve cihatçıların aslında hiçbir şeye inanmayan nihilistler olduğunu söylüyorlar. Diğer tarafta ise, sanki bütün Müslümanlar gizil cihatçıymış gibi İslam ile köktenci İslam’ı özdeşleştirenler bulunmakta. Bense, “hiç ilgisi yok” konumu ile Müslüman karşıtı konumu bir arada reddediyorum. Cihatçılığın dinsel bir boyutu var. İslam ile tümüyle ilgisi var ama İslam’ın gerçeği bu değildir. Cihatçılar din için savaştıklarını söylüyorlar ama aslında dini saptırıyor, tahrif ediyorlar.
Terörist ağları belirtirken “terör aygıtları”ndan neyi kastediyorsunuz?
Engelleyici sözcükler ya da sahte kavramlar bizi şaşırtıyor. Köktencilik ayrı, terörizm ayrı şeylerdir. Terörizm çok kitlesel, durağan ve farklı hareketleri karıştıran, içine her şeyin koyulduğu bir kavramdır. Kimileri terörizmin “fakirin silahı”, ezilenlerin hizmetindeki bir mücadele tekniği olduğunu söyler. Bunun önüne geçmek için, ben, hareket ile stratejiyi birbirinden ayırt eden “terör aygıtları”ndan söz ediyorum. Kimi aygıtlar belirli bir bölgede sınırlı bir terör faaliyeti yürütürler ve kimi kez IRA, ETA ya da FARC gibi örgütler bu stratejiden vazgeçerler. Onlarla görüşmek mümkündür. Bu cihatçılık için mümkün değildir. Stratejisi, terörle egemenliğini zorla kabul ettirmektir. IŞİD için, her suikast dünyanın herhangi bir yerinde öldürme hakkını doğrular. Böyle bir düşmanla hiçbir uzlaşma olmaz. Amacı küresel bir imparatorluk kurmaktır. Musul ya da Rakka’nın kaybı geçici bir geri çekilmedir ve yeni saldırı ve suikastların belirtisidir.
Terör modern demokrasinin kaşı karşıya olduğu aşılamayan bir ufuk mudur?
Evet. Terör aygıtları, demokrasinin kudurmuş düşmanıdır. Modern toplumlar dışlanmış bir “halk tabakası” yaratırlar ve bu tabakalar değerlerinin bilinmemesinden mustariptirler. Başlangıçtaki meşru isyan yolunu değiştirir, kin ve yok edilecek düşman yaratan terör aygıtları tarafından ele geçirilir. Kinle yoğrulan isyan tahrip edici olur ve meşruiyetini kaybeder.
Neden köktencilik değil de “bağnazlık” sözcüğünü tercih ediyorsunuz?
Bugünkü topluma gerçekten tamamen bir seçenek arayışından uzak olarak, eski bağnaz sözcüğü daha uygun ve cihatçılığın dinsel ve kurbancı boyutunu işaret ediyor.
Cihatçı terörde kendini kurban etme ne anlama geliyor?
Kendilerini bombayla patlatarak, sanki kendileri de kurbanmış gibi şehit-katiller Tanrı’ya kendilerini sunuyorlar. Cihatçılar dinlerince yasaklanan bir uygulamayı yeniden kullanıma soktular: Feda/ Kurban intiharı ve insani intihar. Tek tanrılı üç din arkaik dinlerin kurban olma şiddetini bertaraf etmeye ve yüceleştirmeye çalıştılar. Yahudilik kanlı kurban olma olgusunun yerine Yasa’nın incelenmesini, Hristiyanlık İsa’yı kutsamada ekmek ve şarabın kutsanmasını, İslam ise yılda bir kez kurban kesilmesini uygulamaya koydular. Bunlar, cihatçıların yok etmek istediği şiddeti düzenlemek ve sınırlamak için dinlerin yüzyıllardır sarf ettiği dünyevi çabadır. Cihatçılar, İslam’ın geleneğine cepheden karşı çıkmaktadırlar. Dinlerini yeniden doğrulamak isterlerken, ona ihanet ediyorlar.
Bağnazlığa karşı yapılması gereken sosyokültürel siperler neler olabilir?
Bu uzun soluklu bir mücadeledir. Dışlanmışların öfke ve acılarının yıkıcı bir kine dönüşmemesi için, çok derin reformlar gerekir. İşsizliğe, yoksulluğa, ayrımcılığa, ırkçılığa karşı mücadele gerekir. Ama bu yeterli değildir. Çözümün anahtarı İslam dünyasındadır.
Nasıl?
İslam dünyasında İbn Arabi gibi önemli düşünürler vardır ve diğer dinlerde de bir gerçek payı olduğunu kabul ederler. İslam’ın değeri bilinmeyen bir boyutunu keşfettim: Devlet’i sekülerleştirmek için siyaset ile dini ayırma çabasını. Hıristiyan Batı’da hüküm süren ilahi adaletin hükümdarlarından farklı olarak, halifeler kendilerini Muhammed’in halefleri olarak tanıtıyorlardı ve hiçbir kutsal yetkeye sahip değillerdi. Müslümanların kendi geleneklerini yeniden keşfetmelerine dayanacak olan “İslami bir laiklik” mümkün olabilir. Bizim için ise İslam’ın şeytanlaştırılmasına son vermenin zamanı geldi.
5 Nisan 2018
[Humanité gazetesindeki Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.