Üniversitelerde yaşananlar, üniversitelerin ekonomik ve siyasi rantiye alanlarına dönüştürülmüş olmasının sonuçlarıdır.
Osmangazi Üniversitesi’nde yaşanan olay gibi olayların bir daha yaşanmaması temennisi yanında bazı idari ve güvenlik tedbirlerinin alınacağı ve devreye sokulacağı dışında acaba gelinen süreçte bir neden-sonuç ilişkisi kurularak gerçekçi bir analiz ve değerlendirme yapılabilecek midir?
Osmangazi Üniversitesi’nde yaşanan ve dört kişinin öldürülmesi ile sonuçlanan katliam ile ilgili olarak Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) olağanüstü toplanıyormuş.
Katliam düzeyinde yaşanılan bir olaydan sonra olağanüstü veya olağan hiçbir toplantı söz konusu katliamı ve vahşeti yaşanmamış kılamaz. Böylesi bir olaydan sonra ancak kriz toplantısı ve esasında kriz yönetimi olur. Onun da ne olduğu ve nasıl olması gerektiği bellidir.
Varlığı başından beri tartışılan YÖK, 1980 dış güdümlü darbe ile oluşturulan ve merkezi bir yapı kurulması gereğinden hareketle “kurumlaştırılan”, sözde koordinasyon kurulu olarak lanse edilen ama asıl olarak o günlerdeki rejiminin üniversiteleri yola getirme / hizaya sokma marifetlerinden birisiydi. Sözde üniversiteler siyasetten arındırılacak ve bilim yuvaları olacaktı.
Aradaki benzer gelişmeleri uzatmamak için atlayarak son 16 yıldaki YÖK’e gelirsek; son 16 yılın yönetimi tarafından ısrarla kaldırılması gereken bir kurum olarak ifade edilen YÖK, tam tersine 12 Eylül rejiminin sağladığı merkezi yapısal örgütlenme biçiminin ve işleyişin tüm etki ve yetkilerini kullanarak daha baskıcı ve otoriter bir işlevsellik kazandı. Ergenekon ve benzeri tertipler ile zamanın egemenleri ekarte edilerek önce FETÖ’nün faaliyet ve hükümranlık alanı haline getirildi. Bu süreçte akademisyen ve idari kadrolar hallaç pamuğu gibi atılırken, üniversiteler FETÖ ilgili birim sorumlularından icazet veya onay almadan bırakınız kadro almayı, ders dahi veremez duruma getirilmişti.
Son yıllarda ise bilinen olaylardan sonra YÖK ve ona bağlı üniversiteler şimdi de tek parti yönetiminin faaliyet ve hükümranlık alanlarından birisi haline gelmiş bulunmaktadır. Örneğin günümüzde hiçbir üniversite rektörü, siyasi iktidardan bağımsız ve güdümsüz hareket edememektedir. Yeni atanacak ve onaylanacak akademik ve idari kadrolar derseniz FETÖ döneminde olduğu gibi üstten direktif ile kurulmakta ve oluşturulmaktadır.
Olağan toplantıların üniversiteleri getirdiği süreç ve düzey Osmangazi Üniversitesi katliamında somutlanırken YÖK’ün şimdi olağanüstü toplanarak söz konusu katliam ile ilgili olarak nasıl bir çözümleme yapacağı ve nasıl bir karar alacağı tahmin edilemez değildir.
Bu tür olayların bir daha yaşanmaması temennisi yanında bazı idari ve güvenlik tedbirlerinin alınacağı ve devreye sokulacağı dışında acaba gelinen süreçte bir neden-sonuç ilişkisi kurularak gerçekçi bir analiz ve değerlendirme yapılabilecek midir?
Bir inanç veya ideoloji grubuna yakın olunmadan ve bir partiden referans alınmadan, sadece liyakate göre iş ve kadro verilmiyor oluşu konusunda “ivedi tedbirler” alınacak, çözümler üretilecek ve devreye sokulacak mıdır?
Ya da söz konusu olayın üniversitelerdeki bilimsel özerklik meselesi ile ilgili olduğunun, üniversitelerin bilimsel araştırma ve öğrenim verme dışında hiçbir ideolojisinin olmaması gereğinin altı çizilerek, bu ilkeye uyulmadığı için bu noktalara gelindiği konusunda fikir birliği oluşacak mıdır?
Örneğin yurt dışına gönderilen elemanların çoğunun yetersiz ve torpilli kişilerden oluştuğu, idari ve akademik yönetim kadrolarının gündelik siyasetle ilişkili olduğu gibi konular masaya yatırılarak bir çözüm üretilecek midir?
Olağanüstü YÖK toplantısından rektörünü ve başkanını siyasi mekanizmanın, siyasi gerekçeler ve ölçütler kullanarak atadığı bir yapının ve kurumların ideal ve evrensel bir kurum ve yapı olamayacağı konusunda kararlı bir manifesto çıkacak mıdır?
Genel ve tarihsel olarak bellidir ki; olağan toplantılar neyse, olağanüstü toplantılar da o’dur. Çünkü olağan durumda ve zamanda olup biten her şey olağanüstü durumda ve zamanda neler olacağının göstergesidir.
Üniversiteleri herhangi bir dünya görüşünün, inancının ve/veya gündelik siyasetin alanı haline getirirseniz o alanlar artık bilim, araştırma ve öğretim alanı olmaktan çıkar, fethedilmesi gereken, fethedilmiş ise zapt edilmesi gereken kaleler ve alanlar haline dönüşür.
Üniversitelerde yaşananlar, üniversitelerin ekonomik ve siyasi rantiye alanlarına dönüştürülmüş olmasının sonuçlarıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.