Toplumun dönüştürülmesi ya da “düzlenmesi” için AKP’ye iki şey lazımdır: 1- Seçimleri hile yoluyla da olsa kazanarak elde edilecek bir meşruiyet kalkanı; 2- Seçimler ile elde edilen meşruiyete dayanarak kullanılan “devlet terörü”
Toplumun dönüştürülmesi ya da “düzlenmesi” için AKP’ye iki şey lazımdır: 1- Seçimleri hile yoluyla da olsa kazanarak elde edilecek bir meşruiyet kalkanı; 2- Seçimler ile elde edilen meşruiyete dayanarak kullanılan “devlet terörü”
Siyasette var olan sorunlara doğru cevaplar üretebilmek, hiç kuşkusuz doğru analizlerin sonucunda mümkündür. Politik sorunları doğru analiz edemeyen hareketlerin, sorunlara doğru cevaplar veremeyeceği ve bu temelde doğru bir pratiğe sahip olamayacakları kendiliğinden anlaşılır.
Albert Einstein çok haklı olarak “Yüz defa aynı şeyi yapıp, farklı bir sonuç bekleyenler ahmaktır” demiştir. Bu tespit içerisinden geçtiğimiz süreçte, Türkiye devrimci ve demokratik hareketi için daha çok geçerlidir. Devrimci hareketi bir kenara bırakırsak, son dönemde yaklaşan seçimler ile ilgili olarak, başta CHP olmak üzere yasal siyaset içerisinde yine aynı yanılsamalar baş göstermeye başladı. Gerçi durumu doğru analiz edip ve eskinin tekrarının işe yaramayacağını daha şimdiden gören aydınlar (Cumhuriyet gazetesinden Ergin Yıldızoğlu gibi) bulunmaktadır.
Gelecek seçimler bağlamında (2019 ya da erken seçim) yeniden Erdoğan’ı ve AKP’yi devirme “umudu” yasal siyasette belirdi ve seçimler aracılığıyla bunun nasıl yapılması gerektiği noktasında “bin teori ve görüş” yine ortalığı kapladı. Ancak ilginç olan durum, Erdoğan’ı ve AKP’yi devirmek isteyen bu teori ve görüşlerin sorunun “küçük” bir yanını göz ardı etmiş olmalarıdır: Erdoğan ve AKP’nin gücünün kaynağı sorunu. Bu sorunu doğru koyamayanlar, tarihin duvarına çarpacaklardır ve çarpmak zorundadırlar. Yasal muhalefet tek seçimler ile ilgilenirken, Erdoğan ve AKP “iç savaş hazırlığı” yapmaktadır.
Tekrar olması bağlamında da olsa, kısaca Erdoğan ve AKP’nin gücünün kaynağını ve siyasetlerinin niteliğini ortaya koymaya çalışalım ve bu siyasetin ise nasıl “dengelenebileceği”ni belirtmeye çalışalım. Devrimci ve demokratik hareket olarak eğer intihar etmek istemiyorsak, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde ortaya çıkan tarihsel gerçekliğe gözlerimizi kapatamayız ve bunları yok sayamayız.
Öncelikle şu soruyu soralım ve bu soruya doğru bir cevap vermeye çalışalım: Erdoğan’ın gücünün kaynağı nedir?
Erdoğan şu an elde etmiş olduğu gücü, salt yasal yollardan elde etmemiştir. Özellikle yasadışı yolları ustaca yasal yollar ile birleştirerek, bir “pasif darbe” temelinde iktidarı ele geçirmiştir. Devletin stratejik noktalarında (Emniyet, Yargı ve Ordu gibi) kadrosu olmayan AKP, devlet içerisinde kadrolaşmış olan ve devletin kurumlarını “ikili” şekilde kullanma olanağı bulunan Fethullah Gülen Cemaati ile ittifak yapmış ve özellikle Kemalistlerin üzerine atılan birçok eylemi Ergenekon Komplosu süresince Gülen Cemaati’ne yaptırarak, bir yandan topluma karşı psikolojik savaş yürütmüş diğer taraftan ise, kendilerinin imal ettikleri bu eylemleri Kemalistleri bastırmak için kullanmışlardır. Ama en önemlisi de bu eylemleri seçimleri manipüle etmek için kullanmışlardır.
AKP ile Gülen Cemaati, iktidarı pasif darbe (bazı çevrelerin ileri sürdüğü gibi pasif devrim değil) temelinde ele geçirirken, Savaş Sanatı’nı kullanmışlardır. Savaş Sanatı’nın doğasına uygun bir şekilde, dolaylı ve dolaysız güçleri, sert ve yumuşak güçleri birbirlerine karıştırarak, farklı kombinezonlar kurmaya çalışmışlardır.
2 Kasım 2002 seçimleri ile hükümete gelen AKP, alttan alta hükümet olanaklarını kullanarak, devlet içerisinde kadrolaşmaya başlamış ve Gülen Cemaati’ne olan bağımlılığını azaltmaya başlayarak,onu dengelemeye çalışmıştır. 2010 yılından itibaren de Gülen Cemaati ile arasına mesafe koymaya başlamış ve bu mesafe koyma 2013 yılında açık çatışmaya dönüşmüştür.
Erdoğan ve AKP, ilk önce Gülen Cemaati ile Kemalistleri birbirine vuruşturmuş ve Kemalistleri bu temelde zayıflatarak ve hatta onları iktidardan indirerek, kendisine devlet içerisinde tarihsel alan açmıştır. Sonra da taktik olarak Kemalistler ile birlikte hareket ederek, Gülen Cemaati’ne karşı yönelmiş ve onların devlet içerisindeki gücünü kırmaya çalışmıştır/çalışmaktadır. Bu noktada 15 Temmuz Darbe Tezgahı, pasif darbe mekaniğinin neredeyse doruk noktasını oluşturur. Bu darbe tezgahından sonra, Kemalistler de devlet içerisinde tamamen tasfiyeye uğramaya başlamıştır. Bütün bu zaman zarfında ise, AKP giderek devlet içerisinde tek güçlenen klik olmuş ve karşısındaki diğer politik akımlar giderek zayıflamışlardır.
Devleti tamamen ele geçiren ve bu temelde Tek Adam ve Tek Parti diktatörlüğü kuran Erdoğan ve AKP’nin bundan sonraki hedefi, toplumun Sünni-Türkçü bir ideoloji, kültür ve değerler sistemi temelinde “kalıba dökülmesi”dir. Bunun için ise toplum içerisindeki “direnç noktaları”nın (devrimci, demokratik, liberal, laik, Kürt, Alevi vs.), devletin şiddet araçlarına dayanılarak bastırılması ya da zayıflatılması gerekmektedir.
Toplumun dönüştürülmesi ya da “düzlenmesi” için AKP’ye iki şey lazımdır: 1- Seçimleri hile yoluyla da alarak elde edilecek bir meşruiyet kalkanı; 2- Seçimler ile elde edilen meşruiyete dayanarak kullanılan “devlet terörü”.
Erdoğan ve AKP, devletin ve toplumun bütün imkanlarını kendi siyasal hareketlerinin hizmetine vererek ve muhalefeti aynı olanaklardan mahkum ederek, “tek kale maç” yapmaktadır ve sonuçların da buna uygun olacağı hemen hemen kesindir.
Peki ne yapmalı?
Devrimci ve demokratik hareket, Erdoğan ve AKP’nin yaptığının tersini yapmalıdır. Bütün yasal ve demokratik hareketi önce tek bir cephe halinde birleştirerek ve seçimlerde Erdoğan ve AKP’nin tek başına iktidar olmasının meşru temellerini yok etmek (7 Haziran’da olduğu gibi). Daha sonra da onun iç savaşa başvurmasının ardından, onun şiddetini devrimci hareket aracılığı ile dengelemek gerekmektedir.
Türkiye’deki muhalefetin eksikliği, devletin şiddet araçlarını dengeleyememektir. Bunu yasal ve demokratik hareket tarihsel yapısından dolayı yapamaz. Devrimci hareketin kimi unsurları ise yanlış devrim kurgusundan dolayı, yasal hareketi tasfiyeci olarak değerlendirerek, bir öcü gibi ondan uzak durmaktadır. Yapılacak işlerden ilki, devrimci ve demokratik hareket arasındaki bu tarihsel yarılmayı yok etmek ve her iki alan arasında, toplumsal ölçekte birbirlerini destekleyecek bir “işbölümü” kurmaktır.
Daha somut konuşursak, ilkin HDK-HDP hatta CHP’nin sol kanadına kadar olan bütün kesimlerin tek bir demokratik hareket içerisinde birleştiği bir cephe yaratmak ve bu cephenin seçimlerde başarılı olmasına çalışmak. Ama bu zaman zarfında dahi, devrimci hareket “şiddet gücü”nü devlet üzerinde baskı aracı olarak ve devletin demokratik hareket üzerindeki baskısını azaltmak için kullanarak bir dengeleyici unsur gibi hareket etmelidir. Bunu yapacak olan da devrimci harekettir.
Devrimci hareket(ler) güçlerini ve olanaklarını, öncelikle yasal-demokratik alanın önünün açılması için seferber eder ve bu alanın genişlemesini sağlarlarsa, kendi etki alanları ve derinlikleri de artacaktır. Devrimci ve demokratik hareket(ler) bu işbölümü temelinde yeniden yapılanmadığı sürece, Erdoğan ve AKP’nin durdurulamayacağını herkes anlamalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.