DİSK Ankara Temsilcisi Tayfun Görgün, Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda gerçekleşecek 1 Mayıs mitingini şöyle özetledi: “Onbinlerce insanın coşku ve kararlıkla katıldığı bir büyük buluşma”
Sendika.Org’un sorularını yanıtlayan DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar göz önünde bulundurulduğunda 1 Mayıs’ta alanlarda olmanın Türkiye’nin geleceği için önemine dikkat çekti. Görgün, “Onbinlerce insanın coşku ve kararlıkla katıldığı bir büyük buluşma” diye nitelediği Tandoğan Meydanı’nda yapılacak Ankara 1 Mayıs’ına çağrı yaptı
Türkiye’de emek hareketinin gündemleri neler? 1 Mayıs’a doğru giderken emek hareketinin karşısındaki manzara nasıl bir manzara?
Emek hareketi belki de cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı en zor dönemden geçiyor. Çünkü bütün ekonomik veriler kötü görünüyor. Hükümetin izlediği gerginlik politikalarının, çatışmaların, dışarıya müdahalelerin ya da Hazine garantisiyle yapılan köprülerin, yolların, mega projeler gibi yanlış yatırımların ortaya çıkardığı muazzam bir fatura var. Bunun faturası da sürekli olarak emekçi kesimlere, yoksul halka çıkartılıyor. Bu önceki hükümetlerde de böyleydi, şimdi de böyle.
Zaten geniş halk yığınları çok büyük sıkıntı içindeydi. Asgari ücretin açlık sınırının altında olması, çok büyük bir işsizlikle birlikte artan yoksullaşma… O kadar sıkıştı ki hükümet, seçim sathı mahalline girdiğinde esasında halkı ve yığınları rahatsız edecek şeyleri ertelerdi ama buna rağmen şeker fabrikalarının satılması gibi yeni rahatsızlık yaratacak şeyler yapmaya başladı. Hatta oy almalarına yansıyacak olan olumsuzlukları göze aldılar.
İş cinayetleri Türkiye’nin çok büyük kanayan bir yarası. İş cinayetleri hususunda Türkiye, Avrupa birincisi. Her yıl iki bini aşkın işçi, iş cinayetlerinde yaşamını kaybediyor. Sakat kalanlar, işini kaybedenler, sağlığı bozulanlar bu rakamın tabii ki dışında. Beş milyonu aşkın kişi asgari ücretle geçinmeye çalışıyor, bunun yanında açlık sınırının altında çalışan 11-12 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı var. Böylesine kötü bir vaziyet. Dövizin geldiği nokta, enflasyonun çift haneli olması da yarınların ne olacağını gösteriyor. Fakat bütün bunlar kader değil. Bütün bunlar toparlanabilir aslında.
Türkiye demokratikleştikçe bütün bunlardan kurtulabiliriz. Bu faturayı ödemek zorunda değiliz. Fakat işçi sınıfının, emek dünyasının, özgürlük isteyenlerin, konuttan barınmaya kentlerdeki haklarını isteyenlerin, sağlıktan eğitime kadar bütün alanlardaki olumsuzluklara karşı çıkan her kesimin başının üstünde Demokles’in kılıcı gibi Olağanüstü Hal (OHAL) duruyor. En ufak bir hak arayışında copla, TOMA’yla, polis şiddetiyle bastırılıyor. Bu ortamdan geçiyoruz. Demokrasi olarak kötü noktadayız. Ekonomik olarak, işsizlik, iş cinayetleri bakımından da son derece kötü bir çerçevedeyiz. Fakat toparlanacağız, bundan çıkacağız. Ümitsiz değiliz.
Önümüzde OHAL gölgesinde gerçekleşecek olan bir 1 Mayıs var. Daha öncesinde de OHAL koşullarında hatta sıkıyönetim koşullarında yapılan 1 Mayısları da gördünüz. Bu dönemle o dönemi karşılaşmanızı istesek ne derdiniz?
Geçmiş dönemlerde de bazı basın organları kapatıldı, cezalar verildi fakat şimdi çok sistematik bir baskı var. Doğan Medya’nın bütün bileşenlerinin el değiştirmiş olması gösteriyor ki, bu bir ticari mesele değil. Toplumu zapturapt altına alan, Doğan Medya’nın haber yapma şekline bile tahammül edemeyen bir iktidar yaklaşımıyla karşı karşıyayız. Muazzam bir sansür var. Sosyal medya hesaplarından paylaşım yaptıkları için insanların gözaltına alındığı, mahkemeye sevk edilip tutuklanması dahil olmak üzere geniş çaplı, büyük bir baskı altında Türkiye. Sıradan konulardaki haberlere ulaşmakta bile sıkıntı yaşanıyor. Basın özgürlüğü ortadan kaldırılmış durumda.
Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de insanlık düşmanı, katiller ordusu denilebilecek unsurlara -başta IŞİD olmak üzere – toleranslı yaklaştığına, yardım ettiğine ilişkin MİT TIR’ları Davası gibi birtakım somut verilerin de olduğu görülüyor. Türkiye’de bombalamalar oldu. Ankara’da büyük barış mitinginde 103 barış güvercinimizi yitirdik. Toplumun sokağa çıkması, muhalefetin sesini duyurması için kullanılan bütün bu kanallar zaten baskıyla, yasaklamayla, polis şiddetiyle sınırlanıp kısıtlanırken öte yandan da toplum, IŞİD ve benzeri şeylerle bombalanma korkusu, bir araya gelme, dayanışmadan korkar hale geldi toplum. Bu da yepyeni bir durum. Buradan baktığımızda 12 Eylül askeri darbesinden daha ağır koşullar.
2000’lerin başlarında iktidarı aldıklarında o zaman da biz demokrasi darlığından, 12 Eylül Anayasası’nın varlığından, adalete erişme sorunlarından, işsizlikten, asgari ücretten yakınırdık ama şimdi bambaşka bir Türkiye var. Dolayısıyla içinden geçtiğimiz dönem, hiçbir dönemle kıyaslanamıyor.
Çizdiğiniz tablo epey karanlık. O zaman şöyle bir soru soralım size; toplumsal muhalefet altından kalkabilir mi?
Bu böyle devam edemez. Tarihte faşizm dönemlerini bildiğimiz gibi faşizmin def edildiği, demokrasinin, emeğin ve barışın kazandığı dönemleri de biliyoruz. Türkiye’de de bu kazanılacaktır. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok.
Bizim telaşımız, derdimiz şu: Savaşa karşı barış, emeğin en yüce değer olarak tekrar toplumun hafızasında yer etmesi gibi başlıklarda en geniş toplumsal kesimlerin, “Armudun sapı var, üzümün çöpü var” demeden bir araya gelmesi gerekiyor. Çünkü sağcısı, solcusu, işsizi, işçisi, küçük esnafı, köylüsü, toplumun bütün kesimleri şikayetçi. Demokratik kitle örgütlerimizin, sendikalarımızın, siyasi partilerimizin, mahalle ve köy derneklerimizin, tek tek bireylerimizin, inisiyatiflerimizin, dergilerimizin bu konuda daha büyük bir çaba sarf etmesi gerekiyor. Ortak mücadele ve dayanışmaya özen göstermesi gerekiyor.
Bu konuda son dönemde olumlu veriler var. TTB Merkez Konsey üyelerine yapılan saldırı sonrasında toplumsal muhalefet bir araya geldi. Halkevleri’ne yapılan saldırıya karşı bir araya geldi. Ortak sesimizi, ortak direncimizi gösterdik. Bunlar olumlu veriler ama bunu büyütmemiz lazım. Büyütmek konusundaki her eksiğimiz, karanlığı yırtacağımız günlerin biraz ötelenmesi anlamına geliyor.
Böyle bir tablonun içerisinde bir insan neden 1 Mayıs’ta sokağa çıkmalı, meydanda olmalı?
1 Mayıs bizim çalışma hayatımız ve emek hareketi için demokratik değerler açısından çok önemli. Dünyanın her yerinde bizden önceki işçi kardeşlerimizin, 1850’lerden bu yana bir mücadele ile geldikleri süreci ifade ediyor. Biz bugün 8 saat çalışmayı savunabiliyorsak, çalışma koşullarının insana yaraşır olması açısından birtakım standartlar oluşmuşsa bizden önceki insanların 1 Mayıs’ta da ifade edeceğimiz, birlik, dayanışma ve mücadele günlerindeki fedakarlıkları, hatta ölümle sonuçlanan savunmaları, mücadeleleriyle olmuştur. Bizim bir defa bizden önceki işçi kuşaklarına, emek militanlarına bir borcumuz var. 1 Mayıs 1977 var, diğer 1 Mayıslar var. Hakların bize bahşedilmediğini, kanımızla, canımızla, terimizle mücadelenin yaratıldığını simgeleyen bir gün bu.
Birlikte mücadele etmeksizin, dayanışma göstermeksizin haklarımıza kavuşamayacağımızı anlatan bir gündür 1 Mayıs. Dünyanın tüm ülkelerinde en görkemli meydanlar 1 Mayıs’a açılmaktadır. Burjuvazi 1 Mayıs’ın meşruiyetini kabul etmek durumunda kalmıştır.
1 Mayıs’ta Türkiye’de tamamen kaybetmek üzere olduğumuz demokratik değerlerin geliştirilmesi için, koşullarımızın iyileştirilmesi için meydanda olmalı. Bizden önceki emek militanlarına borcumuz için meydanda olmalı. Bir ekmek parası için hayatını kaybeden işçiler için, iş cinayetlerinin olmaması için meydanda olmalı. Somaların, Ermeneklerin, Torunların olmaması için meydanda olmalı.
Açlık sınırının üzerinde bir asgari ücret için, gelişmeden de pay alacağımız bir ücret için meydanda olmalı. İşsizlik sigortasında birikmiş olan 100 milyar TL var; çarçur edilmesine, yağmalanmasına rağmen halen çok büyük bir kaynak. Bu kaynağı sürekli olarak amacı dışında, işsizlere verilmesinin dışında hükümetin mitingleri için kullanıyorlar. İşsizlik sigortası primlerimizin yağmalanmasını engellemek ve bu primlerin işsizlere verilmesi talebimiz için 1 Mayıs alanında olacağız. OHAL’in kaldırılması ve yüzbinlerce sorgusuz sualsiz işten atılan, KHK’lerle, devlet eliyle iş güvencesinin ortadan kaldırıldığı bir çalışma hayatının karşısında iş güvencemiz için 1 Mayıs alanlarında olmamız gerekiyor. KHK’lerin yarattığı tahribatın bir an önce ortadan kaldırılması ve normalleşmek için, ihraç edilenlerin işe dönmesi için de orada olmalıyız.
Ve tabii Türkiye’de emeklilik yaşı ve primi artırıldığı için emekli olmanın neredeyse hayal olduğu sosyal olmayan bir sosyal güvenlik sistemi var. Bunun dikkate alınması ve toplumun gündemine sunulması, bunun iyileştirilmesi için alanlarda olmalıyız. Bu sistemde katkı payları sürekli artırılıyor ve artık gerçekten de bizim tedavi olmamız, muayene olmamız, hastane kuyruklarının gündeme geldiği bugünlerde bunun düzeltilmesine ilişkin taleplerimizle, parasız sağlık için alanlarda olmalıyız.
Nihayetinde çocuklarımızın iyi eğitim alması ihtimali de ortadan kaldırılıyor. Sınav şaibeleri ortada, son yıllarda yapılmış olan hiçbir güvenli sınav yok. Yap-boz gibi sürekli olarak sınav sistemleri, yöntemleri değiştiriliyor. Parasız eğitim, herkese eğitim için alanlarda olmalıyız.
Barış ortamının tesis edilebilmesi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarının Türkiye’de tekrar görünür hale gelmesi ve “Savaşa karşı barış”, “Savaşa değil, eğitime, sağlığa bütçe” demek için alanlarda olunmalıdır.
Peki Tandoğan’da bizi nasıl bir manzara bekliyor? Bu 1 Mayıs’ta Tandoğan’da ne göreceğiz?
Biz Ankaralılar olarak sesimizi en iyi duyuracağımız, en görkemli, en coşkulu, kitlesel geleceğimiz Tandoğan’da 1 Mayıs kutlamaları için başvuru yaptık. 1 Mayıs’ı Tanoğdan’da kutlayacağız.
Herkes kendi rengiyle, kendi sloganıyla oraya gelecek. Kardeşlikle orada olacağız. Emeğin en yüce değer olması, OHAL’in bir an önce kaldırılarak demokrasiye dönülmesi başta olmak üzere barış, kardeşlik değerlerimizi birlikte haykıracağız. DİSK’lisiyle, Türk-İş’lisiyle, tüm sendikalarımızla, sendikasız işçilerle, kağıt toplayan kardeşlerimizle, “Üniversiteler bizimdir” diyen gençlerimizle toplumun her kesimiyle; Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, herkesin serbestçe sesini duyurduğu, ortak kürsümüzü kurduğumuz, onbinlerce insanın coşkuyla, kararlılıkla katıldığı bir 1 Mayıs olacak.
Sanatçılarımızla gruplarımızla türkülerimiz hep beraber söyleyeceğiz. Konuşmamız çok kısa olacak, tek bir konuşma yapılacak. Sanatçılarımız, halaylarımız, ortak dertlerimiz ve gelecekte kuracağımız aydınlık bir Türkiye’nin ipuçlarını göreceğimiz ve kararlılığımızı göstereceğimiz bir büyük miting olacaktır. 1 Mayıs’ta Tandoğan meydanında bunu göreceğiz.
Sendika.Org/ Ankara
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.