Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş’ın “bilgi edinme” başvurusuna yanıt veren Ankara Valiliği, İnsan Hakları Anıtı’nın sekiz ayı aşkındır abluka altında tutulma nedeninin “sanatı ve sanatçıyı korumak” olduğunu ileri sürdü
Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş’ın “bilgi edinme” başvurusuna yanıt veren Ankara Valiliği, İnsan Hakları Anıtı’nın sekiz ayı aşkındır abluka altında tutulma nedeninin “sanatı ve sanatçıyı korumak” olduğunu savundu
Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen Nuriye Gülmen, “İşimi geri istiyorum” diyerek Ankara’da Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı’nın önünde eyleme başlamıştı. Semih Özakça’nın da ikinci gününde dahil olduğu eylemlere polis birçok defa saldırmış ve Yüksel direnişçilerini defalarca kez gözaltına almıştı. Eylemlerin kitleselleşmesinin ardından polis, önce Yüksel Caddesi ve Konur Sokağı giriş çıkışlara kapatmış, ardından ablukayı İnsan Hakları Anıtı’nın etrafına daraltmış ve Yüksel Caddesi’ne karakol kurmuştu.
Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, Ankara Valiliği’ne yaptığı başvuruda “Özgürlükler ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi koruması gereken devletin, bu dengeyi yasalarla sağlaması gerektiğini, Ankara Valiliği’nin uyguladığı idari işleme ilişkin herhangi bir dayanak olmadığını, bu sınırlandırıcı işlemin temel hak ve özgürlüklere, silahsız ve şiddetsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ve ifade özgürlüğüne orantısız bir müdahale olduğunu” belirterek, İnsan Hakları Anıt’nın bariyerler çevrilmesi ve polis noktası oluşturulmasının nedenlerini ve hukuki dayanaklarını sordu.
Toplumsalhukuk’ta yer alan habere göre, Aktaş’ın verdiği soru önergesine verilen yanıtta ise neredeyse her eylemde olduğu gibi müftülük yasasını protesto etmek için Meclis önünde eylem yapmak isteyen kadınlara saldırı talimatı veren polis memuru Mukadder Kardiyen’in imzası bulunuyor.
Yanıtta, Gülmen ve Özakça’nın “İşimizi geri istiyoruz” talebiyle yaptıkları eylemlerin kanuna aykırı olduğu ileri sürülürken, bu eylemlerde herkese açık olan alanların “uç ideolojik görüşlere müzahir şahısların bulunduğu gruplarca” işgal edildiği kaydedildi. Eylemlerde kullanılan masa ve sandalyelerin gösteri hakkının sınırlarını aşmasına neden olarak gösteren Ankara Valiliği, gösterilerin silahsız ve şiddetsiz olmasına ilişkin hiçbir değerlendirmede bulunmadı.
Yanıtta “milli güvenlik, kamu güvenliği, kamu düzeni, vatandaşların huzur ve güvenliğini sağlamak” gerekçesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kısıtlanabileceği ileri sürüldü. Yanıtın devamında ise “‘Düşünce ve kanaat hürriyetinin’ ihlali konusunda Anayasa’ya aykırı olarak idarenin yapmış olduğu herhangi bir uygulama bulunmamaktadır. Aksine Anayasa’da belirtilen hükümler ve yetki doğrultusunda tedbirler almaktadır” ifadelerine yer verildi.
Metin Yurdanur tarafından yapılan anıtın 1990 yılında yurttaşların beğenisine sunulduğu belirtilen yanıt devamı şöyle:
Söz konusu heykel vatandaşlarımızın ortak kullanımında bulunmasına rağmen zamanla çeşitli uç ideolojik görüşe müzahir şahıslar tarafından sahiplenerek kendi görüşleri doğrultusunda hazırlanan afiş, bildiri vb. malzemeler yapıştırılmak suretiyle kendi amaçları doğrultusunda kullanılmaya başlanmış, üzerine asılan ve yapıştırılan malzemeler ile de çoğu zaman görüntü kirliliği oluşturacak şekilde heykelin doğal görüntüsüne zarar verilmiştir. Son olarak (24) saat esasına göre gündüz/gece olmak üzere “süresiz açlık grevi” adı altında gerçekleştirilen kanuna aykırı eylemler esnasında ise kamuya ait olan heykel önüne konulan masa, sandalye, koltuk vb. yaşam malzemeleri ile yerleşke haline getirilerek işgal edilmek istenmiştir. Bunun üzerine bu kanuna aykırı eylemi gerçekleştirilen şahıslar men edilerek bir daha bu şekilde bir eyleme tevessül edilmemesi için heykel bariyerler ile koruma altına alınmıştır.
Alınan bu koruma tedbiri Anayasamızın Sanatın ve sanatçının korunması başlıklı 64.maddesinin “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alın” hükmüne aykırı olmadığı gibi aksine bu hüküm gereği sanat eserini koruyucu yöndedir. Belirtilen insan hakları heykel belirli bir görüşe müzahir bir zümreye ait değil toplumun tamamının hak sahibi olduğu kamusal bir simgedir.
Valiliğimizce alınan yasaklama kararının sona ermesi veya eylemci şahıslar tarafından günde (2) defa olacak şekilde gerçekleştirilen kanuna aykırı eylemlerin son bulması ve emniyet tedbiri alınmasında lüzum bulunmadığının anlaşılması halinde söz konusu emniyet tedbirlerinin son bulacağı değerlendirilmektedir. Bu konudaki takdir idareye aittir. Bilgilerinize rica ederim.
Av. Türkoğlu: “İdare açıkça keyfi hareket ediyor. Bizlerin aklıyla alay ediyorlar!”
Konuyla alakalı başvuruyu yapan Aktaş’ın avukatı Av. Seçkin Türkoğlu toplumsalhukuk’a şunları söyledi:
Esasen biz bu başvuruyu açacağımız iptal davasına dayanak olarak yaptık. İdarenin bu kolluk faaliyetinin yasal bir dayanağı var mı onu öğrenmek istedik. Yasal dayanağının olmadığını gördük. İdare bir tanımlama yaparken bir kanuni dayanağının olması gerekir. Ancak Valiliğin, yanıtında ifade ettiği “uç ideolojik görüşlere müzahir şahıslar” tanımlaması kanunda mevcut değildir. Bu durum idarenin keyfiliğini bize göstermektedir. ‘Sanatı ve sanatçıyı koruyoruz’ derken ise açıkça bizlerin aklıyla alay etmektedirler. Bu konuda yorum yapmaya dahi gerek duymuyorum. İfade özgürlüğüne getirilen bu kısıtlamaya karşı dava açacağız. Türkiye’nin bir hukuk devleti olması ve idarenin hukuka uygun davranması için elimizden geleni yapacağız.
Sendika.Org/ Ankara