“Jiyan’ın Hikayesi” filmi, Kobanê’de IŞİD’e ilk yenilgiyi yaşatan kadın savaşçıların öyküsünü anlatıyor. Filmin yönetmeni Haluk Ünal ile “Jiyan’ın Hikayesi” üzerine konuştuk
“Jiyan’ın Hikayesi” filmi, Kobanê’de IŞİD’e ilk yenilgiyi yaşatan kadın savaşçıların öyküsünü anlatıyor. Filmin yapımcı ve yönetmeni Ahmet Haluk Ünal ile “Jiyan’ın Hikayesi” üzerine konuştuk. Ünal, Rojava Anayasası’nı okuması ile başlayıp filme doğru uzanan yolculuğunda yaşadığı zorlukları, deneyimleri anlattı.
Filmde YPJ’li kadın savaşçılar, IŞİD militanlarının cennete gidemeyeceklerine inandıkları için kadınlar tarafından öldürülmeyi istemediklerine dair konuşmaları IŞİD telsizinden duyduklarını anlatıyor. Savaş sırasında kadınların öldürdüğü IŞİD’lilerin cesetlerinin de öylece bırakıldığına tanık olmuşlar. Ünal, “Jiyan’ın hikayesi yazılmaya devam ediyor” diyor
Sendika.Org: “Jiyan’ın Hikayesi” belgeselini yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
2014 yılında İstanbul’da “Küçük Kara Balıklar” adlı belgeseli vizyona sokmuş; yeni projelere hazırlanmaya başlamıştık. O günlerde elime o zamanki adıyla Rojava (Batı Kürdistan) Anayasası’nın Türkçe çevirisi geçti. Çok şaşırdığımı ve hayranlık duygumu iyi hatırlıyorum. Söz konusu metin bir sosyalist olarak benim ülke tahayyüllerimi bile aşan bir nitelikteydi. Hayranlık verici tarafı ise söz konusu anayasa Rojava’da vücut bulmuştu. Metin, sadece ne olması gerektiğini anlatmıyor, aynı zamanda geleneksel sosyalizmin pratik radikal bir eleştirisi niteliği taşıyordu. Merkeziyetçiliğin karşısına adem-i merkeziyetçiliği, endüstriyalizmin karşısına ekolojiyi, erkek ırkçılığının karşısına cinsiyet özgürlüğünü, tekçiliğin karşısına çoğulculuğu koymuşlardı. Ne yalan söyleyeyim, inanamadım, Kürt siyasi hareketini bu şekilde tanımıyordum. Elbette merakım tavan yaptı.
Bu arada aradan aylar geçti ve IŞİD’in Kobanê işgali başladı. Bu kez “kadın devrimi” terimini duymaya başladık. İddia, ya da hipotezleri şuydu; kadın merkezli bir sosyalist devrim olabilir mi? Kapı komşumuz, dahası karındaşlarımız böyle bir iddiada bulunuyorsa bir sanatçı olarak bu iddiayı araştırmamak olmazdı. Bizim araştırmamız, vizörden bakarak oluyor, haliyle?
Kadın devrimi nedir? Mümkün müdür? Sorularının ardına düşmenin en iyi yolu, bu yolculuğu yapmış bir karakterin hikayesini izlemekle mümkün olabilirdi.
Ne yapıp ettim, asgari koşulları yarattığım gibi, yapmakta olduğum her şeyi bir kenara koyup, Suriye’ye geçtim. Kongra Star yönetiminin yardımıyla Jiyan’ı buldum. 16 yıllık bir gerilla ve YPJ’nin merkez komutanlarındandı; onun hikayesini anlattım.
Biraz belgeselin çekim sürecinden bahseder misiniz? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Ben Rojava’da toplam 7 ay kaldım, Aralık 2014 – Temmuz 2015. Her üç kantonda da çekim yaptım. Suriye’ye yasal yollardan girmek için Türk makamlarına yaptığımız bütün girişimler sonuçsuz kalınca, kalan tek yoldan gittim geldim her seferinde. İlk büyük risk ve zorluk bu gidiş gelişlerdi. Hemen her seferinde Türk askerlerinin silah atışları altında geçtik. Birlikte geçtiğimiz insanlardan yaralananlar oldu. Ya da geçemeyip, bir sonraki geçiş için bekledik.
İkinci zorluk elbette her noktası cephe olan bir coğrafyaya gitmekti. IŞİD çetelerinin hangi an hangi noktada canlı bomba eylemi yapacağını bilemezsiniz. Otellerdeki yabancılara silahlı bir saldırının ne zaman olacağını kestiremezsiniz.
Neyse ki bunun dışında asıl zorluk çıkarabilecek olan bölge yöneticileri, beni bağrına bastı. Çalışmam kadınlarla ilgili olduğu için, bütün sorumluğumu, güvenliğimi ve ulaşım, konaklama desteğimi Kongra Star sağladı.
Gördüğüm saygıyı, sevgiyi ve sunulan dayanışmayı unutmam imkansız.
Bir başka zorluk yalnız gitmemden kaynaklandı.
Birinci sınıf bir tercüman ve en az üç kişilik bir profesyonel ekip gerektiren bir işin ekibini Rojava’dan temin etmeye çalıştım.
Bu ekipler her kantonda değişti. Sürekliliği olmadı.
Ama 100 saati aşan görüntü çektiğim gibi 40 saatlik arşiv görüntüsüyle geri döndüm.
Belgeselin ilk gösterimi 8 Mart’ta Rojava’da yapıldı, nasıl tepkiler aldınız?
Malesef Rojava’ya bu ay da gidemedim. Son iki aydır teknik olarak başaramadım. Bu nedenle planladığımız gösterimler de yapılamadı. Gitme çabam devam ediyor, gider gitmez planladığımız gösterimleri gerçekleştireceğiz.
Filmi Türkiye’de göstermeyi denediniz mi? Neyle karşılaştınız?
Denemeye kalkmak bile saflık olurdu. Hikayesini anlattığım insanlar T.C. için o günlerde dosttu, şimdi kırmızı bültenle arattıkları, başına ödül koydukları düşman. Ayrıca emsal filmlere soruşturmalar açıldı. Bu da gösteriyor ki, ne ben ne film şimdilik kendi ülkemizde zor barınırız. Filmle ilgili yapılacak çok iş var ve bu çocuğu büyütmem şart. Göçmenliğim de bundandır.
Tanıtım metninde bu film nedeniyle Avrupa’da siyasi göçmen olarak kalmak zorunda kaldığınız yazılı. Bunu hesaba katmış mıydınız? Ne zaman ve nasıl dönmek istersiniz?
12 Eylül 1980 darbesinde mesela imkân olduğu halde yurt dışına da çıkmamış, yer altına geçerek, siyasi faaliyetimi sürdürmüştüm. Bu çalışmaya başlarken de böyle bir ortam içinde değildik. Zaten filmin yapım sonrasını (post production) Avrupa’da yapmayı o zaman hedeflemiş, buna göre bütçe yaratmıştık. Ama buraya geldikten bir süre sonra ülkenin dört nala faşizme koştuğunu görünce uzun süreli kalacağım koşulları yarattım.
Jiyan’ın hikayesini, Rojavalı kadınların mesajını Türkiye’dekiler, özellikle de Fırat’ın batısındakiler nasıl duyacak? Savaş koşullarını da hesaba katarsak sizce böylesi bir çaba gerekli mi, yoksa nafile mi?
Bu benim yaptığım ikinci belgesel, yani henüz kendime belgeselci bile diyemem. Dağıtım ve tanıtım şartları da imza attığım onlarca fiction projeden çok farklı.
Eğer “normal” zamanlarda olsaydık, bu sorunuza vereceğim yanıt, önceki filmlerimizin tanıtım ve gösterim başarısı olurdu. Saklı Hayatlar, Küçük Kara Balıklar emsallerine göre çok ciddi gösterim rakamları ve tanıtım elde etmiş bağımsız filmlerdir.
“Jiyan’ın Hikayesi” ise üzülerek söylüyorum, “Kadın Devrimi” iddiasına bakan ilk ve tek film. Keşke yüzlercesi yapılmış olsaydı? Keşke bir çok Türk sinemacı komşudaki değişime kamerasını çevirmiş olsaydı.
Afrin’de olup bitenler de bu filmin anlattığı dünyada yaşanıyor. Filmimin kahramanı Jiyan Afrin doğumlu. Ve şu anda bütün Dünya nefesini tutmuş bu savaşı izliyor. Filmde anlatılan hikaye yazılmaya devam ediyor yani. Bu filmdeki hikayeyi yazan kadınlar dün IŞİD’e karşı yurtlarını ve kadın devrimini savunuyordu, bu gün ne yazık ki kimliğini taşıdığım devletin ordularına karşı aynı şeyleri savunuyorlar.
Bu sürece düşmanca bakanlar bile, bir yandan küfredip, göz ucuyla da olsa filme bakmak zorundalar.
Belgeselin gösterim yolculuğu nerelerde devam edecek? Türkiyeli izleyici belgesele nasıl ulaşabilir?
Filmle ilgili daha yapacak çok işim var. Biliyorsunuz film bitince asıl çalışma başlıyor. Kitlelere ulaştırmak. Saçma sapan bir tutuklama, pasaport kısıtlaması bütün bu işlerin yapılamaması anlamını taşır. Filmin festivallere taşınması, bir Avrupa ve Ortadoğu turnesinin organize edilmesi. Batılı TV’lere satılması ve gösterilmesi. En önemli çalışmalar.
Bir de sırada yeni bir projenin ön çalışmaları var. IŞİD nedir? Bu gençler hangi motivasyonla IŞİD’e katılıyor? Bütün dünya bunu tartışıyor. Ayrıca tartışmalı da. Çünkü Cihadizm çok daha büyüyecek ve gelişecek. Ortadoğu ailesinin çok belalı, tufeyli karındaşlarından biri olarak, ciddi yıkımlar getirecek. Bu, Ortadoğulu bir yönetmen olarak, çok çok merak ettiğim bir konu. Ve bu konuya bir kadının gözünden bakmaya çalışacağım. Bunun için de hareket kabiliyetimi yitirmemem şart.
Soundtrack klip linki: https://vimeo.com/247069614
Mail: unal.haluk@gmail.com
Skype: ahmethaluk1
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.