Güvenlik soruşturmasından olumsuz yanıt alan “sakıncalı” hekim S.Ç. yaşadığı süreci Sendika.Org’a anlattı. Bu sürecin dayanışmayla aşılacağını belirten S.Ç., tüm genç hekimleri TTB’nin 3 Mart’ta düzenleyeceği çalıştaya çağırdı
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’le birlikte Türkiye, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yönetilir oldu. Darbe girişimi sonrasında Tayyip Erdoğan, devletin tüm kurum ve kademelerinden FETÖ’cülerin temizleneceğini söyledi fakat süreç yalnızca FETÖ’cülerin ihraç edilmesiyle kalmadı; demokrat, solcu, muhalif kamu emekçileri de KHK’lerle ihraç edildi ve sonrasında güvenlik soruşturması getirildi. Soruşturma sonucunda devletin güvenliği açısından “sakıncalı” olan kişiler kamu kurumlarında çalışamıyor. Fakat mecburi hizmet zorunluluğu bulunan hekimler için bu soruşturmaların sonuçları çok daha büyük.
Mezun olduktan sonra “sakıncalı” bulunarak ataması yapılmayan S.Ç., Sendika.Org’a hem kendisinin hem de soruşturmada “olumsuz” yanıtı alan hekimlerin yaşadıklarını anlattı. S.Ç. geçirdiği soruşturma sürecinin zor geçtiğini anlatıyor fakat “Ben hâlâ hekimlik yapmakta ısrarcıyım” diyor, yüzünden açıkça okunan bir kararlılık ve umutla.
Soruşturmaların sonucunda “yedek doktor ordusu” yaratıldığının altını çizen S.Ç. bu sürecin aşılması için dayanışmanın gerekli olduğunu belirterek, tüm genç hekimleri “Genç hekimler eğitim ve çalışma hakları için buluşuyor” adıyla 3 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirilecek olan çalıştaya çağırdı
Güvenlik soruşturmaları okulundan yeni mezun olmuş olan hekimler için ne anlama geliyor?
Hekimlerin diğer kamu emekçilerinden ayrı olarak şöyle bir durumu var: Biz mezun olduğumuzda zorunlu hizmet yapmamız gerekir. Çünkü devlet şöyle diyor, “Seni okuttum ettim, ülkemde de sağlığa öncelik vermem gereken yerler var, sağlıkta dezavantajlı bölgeler var, benim buralara hekim yollamam lazım, o yüzden zorunlu hizmet diye bir şey çıkardım ortaya. Sizi de buralara yollayacağım.”
Önce otomatik olarak atamaya kaydoluyoruz, biz 77. dönem atama grubundayız mesela. Sonrasında devlet ihtiyaç olan yerlerin kadrolarını açıyor. Sonra sen oradan tercih yapıyorsun, sonra kuraya giriyorsun. Eskiden kura sonucun açıklanırdı, bir iki hafta içinde de senin ataman gerçekleşirdi. Yine bir güvenlik soruşturması vardı ama sadece sicil kaydına bakılan, hukuki yürütülen bir şeydi. Adli sicilinde memurluğa engel bir cezan varsa, yüz kızartıcı bir suçtan 12 aydan fazla ceza almışsan bunlar senin memurluğuna engeldi. Şimdi artık senin yerin belli olduktan sonra, güvenlik soruşturması başlatılıyor. Güvenlik soruşturma sürecin sen bir form dolduruyorsun, bunu bütün memurlar yapıyor zaten. Formu alıyorsun bakanlığa veriyorsun, güvenlik soruşturması sürecin başlıyor. Bu süreç eskiden daha uzun bir süreçti, daha da kısaldı ama şöyle kısaldı, tabii bunlar bizim tahminlerimiz çünkü bakanlık güvenlik soruşturmasına dair hiçbir şey açıklamıyor, Anayasa’ya dayandırarak “Bu süreç gizli yürütülmektedir” diyor; bizim dönemde 7 bin küsür kişi vardı. Bu listeyi Emniyet’e İçişleri Bakanlığı’na veriyorlar, oradan bir soruşturma süreci başlıyor. İlk adımda hiçbir şeyle alakası olmayan, daha derinlikli soruşturmaya ihtiyaç duyulmayan kişiler, 1-2 hafta gibi bir sürede bunların sonuçları açıklanıyor, olumlu olarak. Bizde 5 bin kişi açıklandı. Ondan sonra 2-3 hafta geçti, bir tane daha açıklandı, bin kişi gitti. Kalanlar daha derinlikli soruşturuluyor ya da öteleniyorlarlar. Bizden önceki atamalarda bir buçuk yıl bekleyen insanlar var. Mesela İstanbul’dan bir arkadaşımız var 12 ay tebligat beklemiş, o 73. dönem atama grubundaydı mesela. Bu sürenin sonunda da güvenlik soruşturması yanıtını olumsuz verdiler.
Bekleme süreci nasıl geçiyor peki?
Biz yasal olarak zorunlu hizmeti tamamlamadan, özel hastanelerde çalışamıyoruz. O yüzden tebligat bekleme sürecinde, sadece bizim değil diğer sağlık çalışanlarında da aynı durum var, başka bir yerde çalışamıyorsun. Beklemek zorundasın yani. Ben Temmuz 2017’de mezun oldum, bizim güvenlik soruşturma sürecimiz geç başladı ama sonuçlanana kadar ise sekiz ay bekledim. Bu sekiz ay içerisinde neyle geçineceğim? İşimi yapamayacağım kesin.
Olumsuz yanıt gelmesi durumunda da bakanlığa başvuruyorsun, “Devlet hizmet yükümlülüğümün kaldırılmasını talep ediyorum, şu gerekçeyle atamam yapılmadı hukuksuzca, özel hastanelerde çalışabilmek için muafiyetimi istiyorum” diyorsun. Devlet hizmet yükümlülüğünden muaf oluyorsun, ondan sonra özel de çalışma hakkın oluyor.
Güvenlik soruşturmalarıyla hekimlerin çalışma hakkı fiili olarak ellerinden alınıyor
Peki bu güvenlik soruşturmaları özel hastanelerde çalışmanıza nasıl etki ediyor?
O durumda da devlet “Ben senin çalışma hakkını elinden almadım, özelde de çalışabilirsin” diyor ama şöyle bir sıkıntı var: Daha yeni mezun olmuşsun, hiçbir yerde çalışmamışsın, tecrübesizsin; özel hastaneler en az iki yıl, beş yıl deneyimli hekim arıyor. İkinci olarak, niye çalışmadın, güvenlik soruşturması yüzünden. Herkes biliyor doktorların zorunlu hizmet yapması gerekiyor. Güvenlik soruşturmasına takıldıysa bir hekim, hastane devletle papaz olmamak için almıyor. Niye? Çünkü özel hastanelerin ödemeleri tamamen Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılıyor, SGK kesinti yaptığı gibi hastane iflas eder gider. Bu da fiili olarak çalışma hakkının elinden alındığını gösteriyor.
Devlet öyle adlandırmıyor sadece…
Aynen. Çalışma hakkın var ama mevcut Türkiye ortamında çalışman çok zor.
Peki senin bu sekiz aylık sürecin nasıl geçti?
Sekiz ay ailemin yanında kaldım. Mezun olacaktık, çalışmaya başlayacaktık, paramız olacaktı vesaire öyle bir şey olmadı. Aileye tâbi kaldık. Belli bir yaşa da geliyorsun sonuçta, 27 yaşındayım, bir öğrencilik durumun yok, evde oturuyorsun. Özgür yaşam hayalin de gerçekleşmiyor haliyle.
Bu süreç içerisinde iş başvurusu yaptın mı bir yerlere?
Ben hâlâ hekimlik yapmakta ısrar ediyorum. Başka bir iş alanına başvurmadım ama. Ankara’da belki 10 tane hastane gezmişimdir, internette en az 20 yere başvuru yaptım. Onlardaki sıkıntı da az önce söylediklerim işte: Bir, tecrübesizsin. İki, güvenlik soruşturman olumsuz. “Maaşı tartışalım” kısmına gelemedim bile daha. Bir iş için de “Bu iş kafama uygun değil” diyebileyim bir iş içinde (gülüşmeler).
Ailen nasıl karşılıyor peki bu durumu?
Ailem zaten Türkiye koşullarında muhalif sayılabilecek bir aile. Onlar da mağdur psikolojisine girmediler, ben de hiç girmedim. Onlar da ben de iktidarla aynı düşünceleri paylaşmıyoruz, büyük bir hukuksuzluk olduğu da ortada. Haliyle bu işin mağdurları değil, muhatapları olduk.
Geçtiğimiz günler de Sağlık Bakanı “Devletin bu kişilerle çalışmama hakkını kullandığı” gibi bir şey dedi…
CHP Milletvekili Ceyhun İrgil’in bakanla görüşme notlarından evet. “Biz” diyor “devlet olarak bu vatandaşlarla çalışmama hakkımızı kullandık.” Devletin nasıl böyle bir hakkı olabilir? Sonuçta biz eşit yurttaş değil miyiz?
Bu durum insanları sağlık hakkına ulaşmaktan mahrum bırakan bir durum değil mi?
Bakanın dediği aslında bir itiraf. Yaptıkları hukuksuzluğun bir açıklaması yok. Hukuk çerçevesinde bir açıklaması yok, buna liberal bir kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Kamuda çalışmak bir yurttaşlık hakkı olması lazım. Sonuçta biz “vatan hainliği” ile suçlanmıyoruz. Böyle bir “tercih” hakkının olmaması lazım devletin. Benim bir yurttaş olarak vergi vermemeyi tercih etme hakkım var mı? Askerliğe gitmeme hakkım var mı? Yok. Ama devlet bunu bize söyleyebiliyor.
“Sizinle çalışmayı tercih etmiyoruz” diyorlar. Özel şirkete mi başvurduk? Diğer yandan biz zaten başvurmadık ki siz bizi zorunlu olarak atamaya aldınız. O zaman mecburi hizmeti kaldır. Madem sağlık sistemini kişisel isteğe göre örgütleyeceksin, mecburi hizmeti kaldır.
Az önce sağlıkta dezavantajlı bölgelerden bahsettin. Bu tarz uygulamalar Türkiye’nin tamamını sağlıkta dezavantajlı bölgeler haline getirmiyor mu?
Aynen. Bu dezavantaj iki yönden. Bir, halkın sağlığa ulaşım hakkı açısından. İki, sağlık çalışanlarının üzerindeki çalışma yükü sıkıntısı var. Halkın şartları bakımından batıda görece daha iyi bir yere gidecektim ama benim gideceğim yerde acil doktorları şuan ayda 10-11 gün nöbet tutmak zorunda kalıyorlar. Ben gitseydim 7-8 gün kadar nöbeti tutacaktık. Mesela ben gitseydim oradaki hekim ailesiyle daha fazla zaman geçirecekti, daha verimli çalışacaktı, daha fazla boş zamanı olacaktı, kendini daha iyi geliştirebilecekti. Direkt sağlık çalışanları da mağdur. Hani biz mağduruz, bunun ötesinde çalışanlar da mağdur.
İki, halkın böyle bir ihtiyacı olduğu için zorunlu hizmeti getirmişsin ama çalışmama izin vermiyorsun. E oradaki halkı da mağdur ediyorsun. Halk daha iyi sağlık hizmeti alamıyor. Sonuçta Türkiye’nin doğusunda hâlâ hekim bulamadığı için ölen insanlar oluyor. Hâlâ sağlık hizmetine ulaşamadığı için hayatını kaybeden insanlar var. Böyle vakaların yaşandığı bir coğrafyadayız ama devlet farklı bir yol izliyor. Devlet için güvenlik politikası halkın sağlık hakkından önce geliyor.
Bu güvenlik soruşturmasıyla beraber “ikinci sınıf” vatandaş haline getirdiklerini söyleyebiliriz sanırım…
Evet…
Peki sence devlet sağlık hizmetinin üretimini veya sağlık hizmetine ulaşımı sence ne kadar güvenceye alabilmiş durumda?
Eğer devletle bir güvenlik tartışmasına gireceksek, en başta sağlık çalışma ortamı ne kadar güvenli? Her gün hekime yönelik şiddet haberleri alıyoruz. Doktor ölüyorlar hatta. Şunu söyleyebiliriz: Güvenlik soruşturmalarının kendisi şuan hekime yönelik şiddettir, hekime ve hekimin ailesine, yakınlarına yönelik bir şiddettir. Sonuçta sen bu kişiyi hekim olmasına rağmen çalıştırmıyorsun, fiili olarak da damgalıyorsun. “Sen memurluğa uygun değilsin”… Yakınlar gidip ailene demiyor mu, “Senin oğlun/kızın ne yaptı da almıyorlar? Demek ki bir şey var da almıyorlar.” Aileye ve kişinin kendisine yönelik bir psikolojik şiddet. Sonuçta dönem arkadaşlarımız çalışmaya başlıyor, biz başlayamıyoruz. Benim arkadaşlarımın çoğu çalışıyor şuan mesela.
Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi zaten patladı gitti. Herkesin sağlık hizmetine ulaşabileceği bir sistem olarak tanımlanmıştı GSS. Şuan tam tersi insanlar prim borçlarını ödeyemiyorlar. Bunlardan biri de benim bu arada. Prim borcunu ödeyemediği için hastaneye başvuramıyor. Hastaneye geliyor her kalemde ayrı para ödüyor. Bu sefer karşısında doktoru görüyor, en yakınında olan o. Ne yapacak, gidip cumhurbaşkanına, başbakanına carlayamayacak sonuçta, doktora carlıyor orada.
E zaten senin oluşturduğun sağlık çalışma ortamı güvenli değil ama orada risk alıp çalışan, orada zarar gören, şiddete uğrayan doktorlara ya da sağlık çalışanlarına sen [devleti kast ediyor] şiddet uyguluyorsun aslında.
Doktor maaşları her zaman düşürülmek isteniyordu. Marksizm der ya, işçilerin ücretlerini azaltmak için yedek işçi ordusu lazımdır. Şimdi de yedek hekim ordusu oluşturuldu fiilen. Bizden önce ihraçlarla oluşturuldu. İhraçlar, sırf ihraç edildikleri için daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kaldılar. Ondan sonra yabancı uyruklu doktorlar alındı. Bunların nasıl bir güvenlik soruşturmasından geçtiğini kimse bilmiyor. Bunu milliyetçi biri olarak söylemiyorum fakat sonuçta bu ülkede doğduk, bu ülkenin yurttaşıyız ama biz devlet açısından “güvenli” görülmüyoruz, yine de benim yerime yabancı uyruklu birine Türkiye’de denklik verebiliyor, burada doktorluk yaptırabiliyor, hatta kamuda bile çalıştırabiliyor. Özellikle yabancı uyruklu doktorlarla birlikte, Suriye’deki savaş, Ortadoğu’daki durumlar falan onu da düşürdüler piyasayı. Sonunda biz eklendik işte, “olumsuz” alan doktorlar. Piyasa tekrar düştü işte. Hekim maaşları gittikçe azalacak. Bizim dışarıda olmamız, sağlık sisteminin dışında kalmamız sağlık sistemi içindeki doktorlar için de tehdit. İhraç oluyorsun ya da atama istersen güvenlik soruşturmasına sokuyorlar zaten. Şuan memnun olmadığı istemediği yerde çalışan bir doktor büyük ihtimalle atama isteyemiyordur çünkü atama istediği anda tekrar güvenlik soruşturmasına tâbi tutulacak.
Bu güvenlik soruşturması senin prim borcunu ödeyememen ve GSS yaptıramamanı nasıl etkiledi?
25 yaşını geçen her yurttaş, aile sigortasının kapsamı dışına çıkıyor. Gelir tespiti yapıyorlar. Eskiden “yeşil kartlı” diye tabir edilen kitlenin içinde sayılmıyorsan prim ödemek zorundasın. Ben zaten 25 yaşımı internlüğümde doldurmuştum. Hastanede çalışıyorum, nöbet falan hastaneden çıkamıyorum ama o hastaneye gidip muayene olamıyordum. Niye? GSS için başvuru yapmıştım, gelirim olmadığı için “yeşil kartlı” gibi kaydettiler. Fakat yeşil kartlı birisi üçüncü basamak hastaneye başvuramaz, devlet hastanesine başvurmak zorunda, ancak oradan sevk alırsın. Her gün 09.00-17.00 zaten hastanedeyim, üç dört güne bir nöbet tutuyorum ama yine de muayene olamıyordum.
E şimdi de mezun oldum, çalışamıyorum. Sigorta yok, ailenin sigortasından yararlanamıyorsun. 700 TL’den fazla GSS prim borcum var. Doktorum. Çalışamıyorum. Hasta olsam hastaneye de gidemiyorum.
Yedek doktor ordusundan bahsettin. “Beş yıldızlı otel gibi” denilerek sunulan şehir hastaneleri de yanıbaşımızda. Güvenlik soruşturmasından “olumsuz” alan doktorları nasıl etkileyecek bu durum?
Uzun vadede şöyle bir şey olabilir: Şehir hastaneleri sonuçta kamu-özel ortaklığıyla yapılıyorlar ama işgücü, istihdam bakımından ücretleri devlet ödeyecek. Bizi yine o sistemin içine almayacaklar büyük ihtimalle. Tabipler birliği de bunu söylüyor: Ankara için konuşsak bile, iki tane şehir hastanesi var, kocaman. Buraya ulaşım meselesi var. “Şehir hastanelerine ulaşmak için dokuz şeritli yol yapmak zorundasın” diyor, günde 27 bin hastanın girip çıktığı bir yer olacak sonuçta. Şehir içinde yurttaşların kolaylıkla ulaşabildiği hastaneleri kapatıyorsun bir yandan. E bu da özel hastanelere talebi artıracak. Özel hastaneler kimleri alacak? Ucuza bizleri alacak.
Bizim güvenlik soruşturmamızı Sağlık Bakanlığı yaptı, üniversiteler ise kendi bünyelerinde soruşturma yapıyorlar. Şu dönemde Sağlık Bakanlığı’nın olumsuz verdiği herhangi birisine hukuki, vicdani bir soruşturma süreci yürütebilir mi, yürütemez.
Onlar niye çalışıyor? Senin ettiğin Hipokrat yemininden farklı bir yemin mi etmiş olabilirler mi? Şunu soruyorum aslında: Bu güvenlik soruşturmasından “olumsuz” alanlar kimler?
Yani benim arkadaşlarım başka bir yemin etmemiştir galiba (gülüşmeler). Bu süreçte olumsuz alan tanıdığım tanımadığım birçok insanla konuşma şansım oldu. Benim aslında gördüğüm şu: Türk Tabipler Birliği’nin öğrenci kolunda belli bir dönem bile olsa faaliyet gösteren, üye olan herkes istisnasız olumsuz aldı. Üniversite döneminde muhalif olan, parasız eğitim isteyen, iktidarın uygulamalarına karşı durmaya çalışan herkes neredeyse…
Bu güvenlik soruşturmaları “FETÖ’cüleri devlete dahi almayacağız, devletten de temizleyeceğiz” denilerek başlatıldı ya. Benim gibi politik birisi olmasına da gerek yok, herhangi birisine sor, direkt söyler: Cemaat ilişkileri içinde olan, o ağın içinde yakınları olan, torpil bulan, güvenlik soruşturmasına müdahale edenlerin hepsi atandı. Cemaat ilişkileri içinde de, sağ dediğimiz yerden de yoksul olanlar kaldı.
Bunun dışında da OHAL’in getirdiği durumdan kaynaklı ailesinde 15 Temmuz sonrasında herhangi bir soruşturma geçiren biri, bakanlıkta falan üst düzey tanıdığı olmayan herkes dışarıda kaldı zaten. Bu soruşturmanın aslı olmasa bile soruşturma geçirmiş olması yetti. Toplamda da bahsettiğim 7 bin kişiden 300 kişi kaldı yani.
Ayrıca devlet beyin göçünü bildiğin teşvik ediyor. Yurtdışında hekimlik başvurusunda bulunanlar TTB’den “hekimlik iyi hal belgesi” gibi bir belge almak zorunda. TTB’yle görüştük, OHAL sonrası bu başvurular arttı mı, ne oldu vesaire… Başvurular iki üç katına çıkmış durumda. Ciddi bir hekim kitlesi de gitmiş durumda. İyi bir devlet aklı olsa buna zaten müsaade etmezdi.
Peki bu süreçte “olumsuz” verilen kaç kişi var? Ona dair bir bilgin var mı?
Bu konuda soru önergeleri verildi Meclis’te fakat bu soru önergelerine “Gizli bilgidir, kesinlikle cevap vermiyoruz” yanıtı geldi. Biz o nedenle kişi kişi ulaşmaya çalıştık. “Olumsuz” alan arkadaşlara şöyle bir çağrı yaptık: Türk Tabipler Birliği sizin sürecinizle yakından ilgileniyor, bunun Meclis’e taşınması için, kamuoyunda gündem haline getirilebilmesi için elimizde bir veri olması lazım. Son bir ayda 150 tane hekim isimlerini TTB’ye ulaştırdı, bir anlamda irade olarak da kabul etti TTB’yi. İlk zamanlar bakanlığa gittiğimizde memurlardan falan öğreniyorduk, bizim tahminimiz 300’den fazla doktorun olduğu.
Bu artarak devam edecek…
Devam ediyor tabii çünkü atamalar devam ediyor. 78’nci atama döneminden 200 kişi hâlâ tebligat bekliyor. Ocak’ta açıklanmıştı ilk grup. Oradan yedi sekiz kişi olumsuz tebligat aldığını belirterek ulaştı bize.
O zaman ne yapmak lazım?
Hekimler özelinde konuşacaksak hekimler dönüp bir biribirine bakması lazım. Büyük bir hekim kitlesi benim de içinde bulunduğum bir kitleye gözlerini kapatıyor. Soruşturması “olumsuz” sonuçlanan hekimlerin hekimlik yapma hakları elinden alınıyor. Hekimler arasında bu dayanışma kültürü daha henüz oluşmadığını söylemek mümkün. Hekimlerin çatı örgütü, TTB, bu sürecin içinde, müdahil ama altta kalan o tabanda hekimler çok bihaber.
Hekimlerin şunu görmesi lazım: Bizim güvenlik soruşturmasından geçemememiz, hekimlik yapamamamız onlara da tehdit. Hekimliğin o söylenegelen, anlatılan avantajlı konumu gittikçe eriyor. Bir hekim sağlık politikalarına karşı çıkacaksa iki kere, üç kere düşünmek zorunda kalıyor. Hastanede bir tane iktidara yakın birisinin ihbarına bakıyor ihraç listesine girmen. Bu durum bir yandan hekimler için sıkıntı, bir yandan da halk açısından da bir sağlık sorunu.
Bin küsür ihraç, 300 küsür güvenlik soruşturmasıyla çalışmasına izin verilmeyen hekim… Çok da iyi şartlarda değiliz aslında. Öğrenciyken de işçileşmekten korkardı hekim kitlesi, bir anda işsiz kaldık. Bu “olumsuz” alan kitlemiz bir dayanışma ağı geliştirmek zorunda, eğer hayatta kalmak istiyorlarsa, mesleki hayatlarında devam etmek istiyorlarsa bu dayanışma kültürünü geliştirmek zorundalar. Özel hastanelerde ücret kalemin düşmesin mi istiyorsun? O zaman dayanışma içinde olmak zorundasın, birbirine destek olmak zorundasın.
3 Mart’ta TTB’nin bir genç hekimlere yönelik bir çalıştayı olacak. Nedir bu çalıştaydan beklenen?
3 Mart’ta da “Genç hekimler eğitim ve çalışma hakkı için buluşuyor” diyerek bir çalıştay düzenleyeceğiz. Öğleden önceki oturumlar ihraç olan asistan hekimler, güvenlik soruşturmasından “olumsuz” alan pratisyen hekimlerin sorunlarının konuşulup tartışıldığı, herkesin kişisel deneyimlerinin aktarıldığı şekilde olacak. Öğleden sonra da genç hekimlerin, pratisyen, asistan hekimlerin sorunlarını konuşacağız. Amacımız en azından yan yana gelişleri sağlayabilmek, en azından insanların derdini anlatabileceği, insanların irade olarak tutunabileceği TTB bünyesinde bir ağ yaratmaya çalışıyoruz. Bu sorunların hepsini de raporlaştırmak istiyoruz. Şuan anlattığım hiçbir mesele benim özel meselem değil. Benim gibi yüzlerce insan soruşturmadan “olumsuz” alıyor, özel hastanede çalışmak için başvuruyor, yüzlerce insan benim gibi TUS’a girmiyor. Girenler de zaten olumsuz alıyor. Bir arkadaşımız TUS’ta 93’üncü oldu, çok da iyi bir bölüme yerleşti, soruşturma sonucu olumsuz.
Biz bu çalıştayda iki şeyi amaçladık. Bir, eğitim hakkımız; iki, çalışma hakkımız. Mesela eğitim hakkımız nasıl engelleniyor? Mesela ben pratisyen hekim olarak mezun oluyorum, belli bir alanda uzmanlaşmak istiyorum – ben dahiliye alanında uzmanlaşmak istiyordum – ne yapmam lazım? Tıp Uzmanlık Sınavı’na (TUS) girmem lazım. TUS’ta iyi bir puan almam lazım. TUS dünyanın en zor sınavlarından birisidir. Çok yoğun emeç ve çok uzun süre çalışmak gerekir. Kursları da oldukça pahalıdır. Bu kadar büyük bir emek vermek gerekiyor, uzmanlık kazanman için. Uzmanlığını kazandın. Devlet, çalışma hakkı için güvenlik soruşturmasıdır falan bunu bahane edebiliyor fakat eğitim hakkı için neyi bahane ediyorsun ki? Eğitim hakkı senin temel haklarından birisi değil mi? Ama oraya da güvenlik soruşturması geldi. Şuan uzmanlık da yapamazsın, pratisyen olarak kalmak zorundasın.
İktidarın politikalarına karşı olduğu için bu hengamenin, sürecin içine sokulmuş insanlar olarak ayaktayız. Belki doktorluk bile yapmam başka bir iş yaparım ama biat etmem. Var olmak zorundayız ve var olacağız. Bu süreç bitecek, biz yine ayakta kalacağız, burada olacağız ama onlar önünde sonunda gidecek.
Söyleşi: Edip Mert Arslan
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.