Daha önce ANAP ve DYP birleşmesini önleyen, DP ve Has Parti’yi içine alan Erdoğan, SP ve İyi Parti’nin AKP+MHP’ye alternatif bir sağ merkez haline gelmesini önleyebilecek gibi görünmüyor
Daha önce ANAP ve DYP birleşmesini önleyen, DP ve Has Parti’yi içine alan Erdoğan, SP ve İyi Parti’nin AKP+MHP’ye alternatif bir sağ merkez haline gelmesini önleyebilecek gibi görünmüyor
Cumhurbaşkanının ve yancıları düzenin işlediği bütün günahları devletteki ezeli ve ebedi “Ce Ha Pe” iktidarına yükleseler de, 1950’den bu yana oligarşinin temsili siyasetteki iktidar projelerinin merkezinde hep sağ (milliyetçi-muhafazakar) partiler bulunmuştur. Oligarşinin gönlündeki hükümet alternatifleri, 1950’li yıllardan bugüne “merkez sağ” adı verilen partilerde cisimleşmiştir: DP, AP, ANAP, DYP. “Merkez sağ” kavramı, sağ siyasetin hegemonik merkezini tanımlayan bir kavram. 1950’den 1990’ların ikinci yarısına kadar “merkez sağ” denildiğinde akla Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi gibi, sağın ırkçı ve dinbaz uçlarını (içererek veya koalisyon ortağı yaparak) yedekleyen “cumhuriyetçi sermaye partileri” geliyordu.
Ancak 1995’ten itibaren bu tablo değişmeye başladı. 1995 seçimlerinde Refah Partisi “Adil Düzen” programıyla oyların %21’ini alarak “sağın en büyük partisi” haline gelince, sağın geleneksel merkezi bunalıma girdi. 1996’da kurulan Refah-Yol Hükümeti, 28 Şubat sürecinin ardından Doğru Yol partisinin parçalanması ile yıkıldı. Siyasi İslamcı Refah Partisi “sağın merkez partisi” konumunu kazanamadı. 1999 seçimlerinde MHP %18 oy alarak sağın en büyük partisi haline geldi. Ancak MHP, o dönemin büyük sermaye ve devlet iktidarı merkezinden yapılan yönlendirme ile Ecevit’in başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyonunda yer aldı; sağın hegemonik merkez sağ partisi olmaya yanaşmadı.
Merkez sağın 1995-2000 döneminde yaşanan bu uzun krizi, 2001 krizinin ardından sağın merkezini yeniden kuran bir imalat çalışmasıyla son buldu. Emperyalist merkezler ve büyük sermayenin değişik kanallardan yürüttükleri çalışmalarla (Neoliberalizmle, ABD’nin bölgesel emperyalist politikalarıyla ve İsrail’le) “Uyumlu İslam” programına sahip bir siyasi özne olarak Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu. AKP, büyük sermaye ve emperyalist merkezin arkasından estirdiği rüzgarla 2002’de aldığı oyun (%36) çok üzerinde bir parlamento çoğunluğuyla iktidara getirildi. ANAP, DYP ve MHP bu seçimlerde barajı aşamadılar. 2007 seçimlerinde ise ANAP ve DYP, ABD menşeli bir Gülen operasyonu ile tarihe gömüldü. 2007’den itibaren devlet iktidarını ele geçirmeye girişen asimetrik bir koalisyon olarak AKP-Gülen koalisyonu AKP’yi, sağın “merkez ve tek partisi” haline getirdi. Ancak, sağın merkezindeki büyük sermaye partisi artık “cumhuriyetçi” bir parti değil (“ılımlı”, “muhafazakâr demokrat” gibi sıfatlarla yumuşatılsa da) “Siyasi İslamcı” bir parti olmuştu. Sağın merkezinin sağın İslamcı ucuna kaymasının nedeni, geleneksel sağ merkezin, emperyalizmin ve oligarşinin dönemsel politikalarına uyum gösterememesi ve neoliberal yeni sömürgecilik politikalarıyla yoksullaşan halkı güdümleme yeteneğini yitirmesiydi. Sonradan “Ergenekon” adı takılan geleneksel kontrgerilla iktidarının devlet iktidarındaki yeri İslamcı Gülen hareketine bıraktırıldı, sağın “cumhuriyetçi büyük sermaye partileri”nin yerine ise “İslamcı büyük sermaye partisi” geçirildi.
2012’den itibaren AKP-Gülen koalisyonunun parçalanmasıyla Erdoğan AKP’yi kişisel liderliği altında konsolide etmeye girişti. Haziran İsyanı’nın iktidar blokundaki çatlakları görünür kılması ve 17-25 Aralık olayı Erdoğan’ın bu yönelimini daha da güçlendirdi. Erdoğan, DYP’nin devamı olan Süleyman Soylu’nun (daha doğrusu Mehmet Ağar’ın) DP’sini ve SP’deki ikinci “yenilikçi” hareket olarak umut veren Numan Kurtulmuş’un Has Parti’sini AKP’ye ilhak ederek ve Bahçeli’yle fiili koalisyon kurarak AKP’nin merkez sağ parti fonksiyonunu kendi kişisel otoritesi etrafında yeniden inşa etmeye girişti. Erdoğan, “Sağın Reisi” olarak merkez sağ partinin temsili iktidarın oluşumundaki rolünü ikame etmeye çalışıyor.
Ancak Erdoğan, sağın İslamcı ucunda AKP’nin karşısında Saadet Partisi’nin ve ırkçı ucunda MHP’nin karşısında İyi Parti’nin alternatif olmasının önüne geçemiyor. Erdoğan’ın asıl olarak iktidar çoğunluğunu ve bununla birlikte MHP’yi kurtarmak için çıkardığı seçim ittifakı yasası aynı zamanda iktidarının sağ alternatifinin de siyasi bir sıçrama yapmasına olanak sağladı. CHP’nin SP ve İyi Parti ile kuracağı bir seçim ittifakı da SP ve İyi Parti’nin CHP dışında kuracağı bir seçim ittifakı da AKP’nin sağ siyasetteki hegemonyasının parçalanması anlamına gelecek. Erdoğan’ın “sağın patronu” olarak sağ siyaseti hegemonyası altına alma girişimine karşı oluşan bu direnci egemen sınıflar ve güçler arasındaki çatışmanın bir ifadesi olduğu da açık. Daha önce ANAP ve DYP birleşmesini önleyen, DP ve Has Parti’yi içine alan Erdoğan, SP ve İyi Parti’nin AKP+MHP’ye alternatif bir sağ merkez haline gelmesini önleyebilecek gibi görünmüyor. Afrin saldırısı etrafındaki bugünkü “birlik” görüntüsü sürdürülebilir olmaktan çıktığını, 2017 Yüksek Askeri Şura’sında ertelenen TSK’nin komuta kademesine ilişkin “paylaşım sorunu”nun kendisini dayatmasına şunun şurasında beş ay kaldığını da not edelim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.