Bütün bu savaş çığırtkanlıkları Votel’in sözünü ettiği bu gerçeklik nedeniyle çok büyük tehlikeler doğuruyor. Daha geniş kapsamlı bir savaş zorlaması sadece bölge ülkelerini değil tüm dünyayı büyük nükleer yıkım tehlikesiyle yüz yüze getiriyor Batı medyasında Doğu Guta operasyonunun başlamasından beri sürmekte olan Suriye yönetimi karşıtı büyük propaganda kampanyasında son birkaç günde yeni bir perde açıldı. […]
Bütün bu savaş çığırtkanlıkları Votel’in sözünü ettiği bu gerçeklik nedeniyle çok büyük tehlikeler doğuruyor. Daha geniş kapsamlı bir savaş zorlaması sadece bölge ülkelerini değil tüm dünyayı büyük nükleer yıkım tehlikesiyle yüz yüze getiriyor
Batı medyasında Doğu Guta operasyonunun başlamasından beri sürmekte olan Suriye yönetimi karşıtı büyük propaganda kampanyasında son birkaç günde yeni bir perde açıldı. Yeni perdede “katil” Esad’ın destekçileri Putin ve İran’ın yanına bu kez Kuzey Kore yönetimi de eklendi. 11 Eylül saldırılarının ardından ABD Başkanı Bush ne demişti? “Bu iyi ile kötünün savaşı.” Bu büyük propaganda kampanyasında da “kötüler” listesinde Kuzey Kore yönetimi olmasa eksik olurdu. Yeni geçilen “flaş” haberlerle “kötü”ler listesine ekleme yapıldı ve kare as tamamlandı.
Şimdi manşetlerde Batı basınına sızdırılan bir Birleşmiş Milletler belgesinde yer alan iddialar var. Bu iddialara göre, Kuzey Kore yönetimi 2012-2017 arasında Suriye yönetimine balistik füze ve kimyasal silah yapımında kullanılmak üzere yasaklı olan 40 çeşitten fazla ürün yollamış. Sızdırılan 200 sayfalık rapor mart ortasında açıklanacakmış ve Kuzey Kore ile Suriye’nin 2008 yılına kadar uzanan ilişkisine dair önemli yeni bulgular içeriyormuş. Sızdırılan raporla ilgili haberlerde özellikle, Batılı devletlerin Esad rejimini Doğu Guta’da isyancılara karşı kimyasal silah kullanmakla suçladığı ama onun ısrarla bu suçlamaları reddettiği belirtiliyor. Bu raporda, ismi verilmeyen bir BM üyesi ülkenin sağladığı bilgilerle, Kuzey Kore’nin Ryonhap-2 adlı firmasının Suriye’nin balistik füze geliştirme programına katkı sağladığı ortaya çıkmış (North Korea sent Syriamissileandchemicalweaponitems, says UN report, Guardian, Wed 28) (U.N. Links North KoreatoSyria’sChemicalWeapons Program, New York Times, Feb 27).
New York Times’a göre iki ülke arasındaki böylesi bir alışveriş son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilirmiş, çünkü bu ilişki sayesinde Suriye savaşta kullanmak üzere kimyasal silaha ulaşırken, Kuzey Kore’de balistik füze ve nükleer silah programı için gerekli nakit parayı bulma olanağına sahip oluyormuş. Aynen böyle diyorlar. Kuzey Kore olmasa Suriye kimyasal silah yapamazmış, Suriye’nin nakitleri olmasa Kuzey Kore bu silah programlarını geliştiremezmiş.
Aynı haberlerde, iki ülke arasındaki işbirliğinin oldukça eskiye dayandığı bilgisi de veriliyor. Kuzey Kore pilotlarının 1960-70’lerde yaşanan İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki savaşlarda Suriye pilotlarıyla birlikte uçtuğu, Kuzey Kore’nin Suriye’nin balistik füze geliştirme programlarına o yıllardan beri destek verdiği, Suriye ordusunun ihtiyaç duyduğu teknolojik olanakları sağladığı da vurgulanıyor. Raporda Rusya ve Çin’in de Kuzey Kore’ye petrol ve kömürün taşınmasını engelleme konusunda yeterli çabayı göstermediği belirtiliyor ve bu ülkeler de eleştiriliyormuş. Çin’in ChengTongTradingCo adlı şirketinin de faaliyetleriyle 2016-17 yıllarında Suriye’ye yönelik yaptırımları deldiği iddia ediliyormuş.
Mart ayının ortalarında yayımlanacak rapor tam da bugünlerde acaba neden sızdırılmış?
Bu raporun basına sızdırıldığı gün, Fox News, bir İsrail uydusu tarafından sağlanmış bir dizi fotoğraf yayımladı ve İran’ın Şam’ın kuzeybatısında yeni bir askeri üs kurduğunu, fotoğrafların bu üsse ait olduğunu “flaş” haber olarak verdi. Bu üsteki depolarda İsrail’İ vurma kapasitesine sahip füzeler bulunuyormuş ve İran’ın Devrim Muhafızları Kudüs Gücü mensupları burada faaliyet yürütüyormuş. Bu haberi veren Haaretz gazetesi, haberinde geçen hafta New York Times’ın yaptığı benzer bir haberden aktarmalar yapıyor ve NYT’ın istihbarat kaynaklarına dayanarak Suriye’de düzinelerce olan İran üslerinin haritasını yayımladığına dikkat çekiyordu (IsraeliSatelliteImagesReveal: Iran BuildsMilitary Base NearDamascus, Feb 28).
İki gün önce, Trump’ın damadı ve Ortadoğu özel temsilcisi Jared Kurshner’ın hakkındaki güvenlik sorgulaması sonuçlanıncaya kadar Beyaz Saray’daki “çok gizli” sayılan güvenlik toplantılarına katılamayacağı açıklandı. Washington Post’a dün sızdırılan bir başka rapordaysa, Kurshner hakkındaki kararın asıl gerekçesinin, onun bazı ülke yetkilileriyle, Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’ın organize etmediği ve resmi protokolde bulunmayan bazı temaslar kurması olduğuna dair iddialar gündeme geldi. Beyaz Saray’daki yetkililer Kurshner’ın bu temaslar için fazla “toy ve kandırılmaya müsait” olduğunu düşünüyorlarmış. Bazı ülke yetkilileri de özellikle deneyimli biriyle değil onunla görüşmek istediklerini belirtiyormuş (Report Says U.S. OfficialsAreConcernedThatIsraelandOthersAttemptedtoManipulateKushner, Haaretz, Feb 28).
Kurshner’ı manipüle etmeye çalışan ülkelerin Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Meksika olarak zikredildiği raporda, bu yönde ne tür adımlar atıldığı, ya da ne tür manipülasyonların denendiğine dair hiçbir bilgi verilmiyor. Haaretz’den Amir Tilbon, Kurshner’in sorumlu olduğu alanın Ortadoğu ve özellikle İsrail Filistin barış süreci olduğunu söylüyor, bu konuyu İsrail’in ABD elçiliğine sorduklarını ama hiçbir yanıt alamadıklarını belirtiyor.
Bu büyük propaganda dalgasının niteliğini kavramak için bir örneğe yakından bakmak gerekiyor. Guardian’ın yeni haberi, ateşkes ve insani molaya rağmen Suriye Ordusu’nun Doğu Guta’daölümcül saldırılarını sürdürdüğünü propaganda ediyor. Haberde görüşülen Feylak El Rahman örgütü sözcüsü, bunun bir insani mola değil Rusya’nın işlediği bir suç olduğunu ileri sürüyor. İnsanların bölgeyi terk etmekle ölmek arasında seçime zorlandığını ileri sürüyor. Haberden Feylak El Rahman’ın bölgedeki en güçlü isyancı gruplardan birisi olduğunu öğreniyoruz. Bölgeyi yakından tanıyan gazeteci Fehim Taştekin konuyla ilgili dünkü yazısında şöyle demişti: “Nusra’nın liderliğindeki Heyet Tahrir el Şam da burada. El Kaide’nin uzantısı olmasına rağmen HTŞ, Körfez’in ‘özel’ bağışçılarından besleniyor. (.) HTŞ ile Feylak el Rahman, İslam Ordusu’na karşı ortak hareket ediyor.” Guardian’ın Batı kamuoyuna “en güçlü isyancı grup” olarak tanıttığı, bölgede olup bitenleri sözcüsünden öğrendiği kaynağı El Kaide ile birlikte savaşan Körfez ülkeleri fonlarıyla beslenen bu Cihatçı gruptur. Guardian’ın başvurduğu ama örgütünü ve ismini vermediği bölgeden bir başka muhalif lider, bugün Batılı diplomatlarla telefon görüşmesi yapıp Rusya’nın “insani koridor” yalanlarına inanmamaları gerektiğini aktardığını dile getiriyor. Bir başka “aktivist” hiç kimsenin “insani mola”ya rağmen sığınaklardan çıkmadığını, çünkü kimsenin rejime ve Rusya’ya güvenmediğini anlatıyor. Guardian’ın yaptığı haberdeki bir başka kaynağı ise, düzenlediği Alevi katliamlarıyla yıldızı parlamış olan Nureddin Zengi Tugayları sözcüsü. Tabii o da bölgede etkin olan bir “isyancı grup”.
New York Times’ın görüştüğü Guta sakinleri de “bir yere gitmeyiz” diyorlar. Giderlerse evlerinin ellerinden alınabileceğini, tutuklanabileceklerini, askere alınabileceklerini, belki de rejim tarafından öldürülebileceklerini anlatıyorlar. Gutalıların bütün bu anlatımların ardından, küçük bir cümle de Amerikalı habercilerden geliyor. Siviller bunları söylüyormuş ama “bazen de isyancı gruplar onların bölgeyi terk etmesini engelliyor”muş.
Bu propaganda kampanyasının ağır toplarından New York Times’ın editoryası konuyu ele aldığı yazısında, “eğer şimdi olamıyorsa daha sonra” oluşturulacak bir savaş suçları mahkemesinde yargılanması için Beşar Esad, ona politik destek ve hava desteği sunan Rus yetkililer, ve kara desteği sunan İranlı yetkililer hakkında suç delillerinin toplanması çağrısını yaptı. Editorya, Beşar Esad’ın Guta’da ve daha birçok yerde kimyasal silahlarla sivilleri katlettiğini, bunun bedelini mutlaka ödemesi gerektiğini vurguluyordu. Birleşmiş Milletler’in katliamları engellemekteki iktidarsızlığını öne çıkaran editorya, Esad’ın Şiiliğin bir koluna mensup olduğunu, savaştığı muhaliflerin ise Sünni olduğunun altını çiziyor. ABD’nin geçen yıl düzenlediği bir hava saldırısı dışında ciddi bir adım atmamasından şikayet eden editorya “Ne bekliyorsunuz, neden Suriye’ye saldırmıyorsunuz?” dercesine savaş çığlıkları atıyor (Who Has InnocentSyrians’ Blood on Their Hands?Feb 21).
Bu kadar da değil…
Başka bir “tehlike” hakkındaki haber ve yorumlar da konuya bağlanıyor. İran’la yapılan Nükleer Anlaşması’nın kötülüğü İsrail ve Suudi Arabistan’ı çok rahatsız etmeye devam ediyormuş. Suudi Arabistan’ın bu rahatsızlığından dolayı nükleer silah elde etmek için harekete geçmesi bekleniyormuş. Böylesi bir gelişme, bölgede nükleer silah elde etme yarışını azdıracak ve bölgenin nükleer silah dengesine büyük zarar verecekmiş. E bu nasıl engellenir? İsrail ve Suudi Arabistan’ın rahatsızlıkları giderilerek tabii ki, o nasıl olacak? Suriye ve Lübnan’daki İran varlığının sökülüp atılması belki İsrail ve Suudileri tatmin eder…
Çok yönlü bir kampanya muhtemelen Siyonist lobinin ve Suudi Arabistan-BAE’nin ödediği milyon dolarla tam gaz devam ediyor. Önce Macron konuştu: “Kimyasal silah kullanımı ortaya çıkarsa Suriye’yi bombalayabiliriz.” Ardından İngiltere Dışişleri Bakanı Johnson: “Suriye’yi cezalandırmak için yapılacak bir saldırıya katılırız.” Yeni bir “insani müdahale” olasılığının kötü kokuları giderek daha fazla duyuluyor. Suriye kaynakları, ABD savaş uçaklarının dün Deyrizor’da kendi mevzilerine saldırılar düzenlediğini ve uçaksavarlarla karşılık verdiklerini açıkladılar. Bu saldırı yeni “insani müdahale”nin açılışı mıdır bilinmez ama bu kez durum öncekilerle kıyaslandığında oldukça farklı. ABD’nin CENTCOM komutanı Votel, Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi oturumunda yaptığı konuşmada, Rusya’nın bölgeye yerleştirdiği karadan havaya füze sistemlerinin kendilerinin Ortadoğu’daki hava sahası hakimiyeti yeteneğini zayıflattığını söyledi (US General: ‘RussiaThreatensOurAbilitytoDominateAirspace’ in Middle East).
Bütün bu savaş çığırtkanlıkları işte Votel’in sözünü ettiği bu gerçeklik nedeniyle çok büyük tehlikeler doğuruyor. Daha geniş kapsamlı bir savaş zorlaması sadece bölge ülkelerini değil tüm dünyayı büyük nükleer yıkım tehlikesiyle yüz yüze getiriyor. Ne Afganistan’da ne Irak’ta ne de Libya’da ABD ya da İngiliz uçaklarına yönelebilecek bu füze sistemleri vardı. Bu kampanyanın başlamasından hemen önce ABD’de Trump üzerindeki baskıyı arttırmaya yönelik “Rusya histerisi” yaratmayı amaçlayan bir başka kampanyanın rüzgarı vardı. Şimdi kampanyalar birleşti. Kampanyaların zamanlaması ve içeriği bölgede önemli gelişmelere açık günlere doğru ilerlediğimize işaret ediyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.