Cumhuriyet Davası’nın altıncı duruşması Silivri’de görülüyor. Duruşma tanıkların ifadeleri ile başladı. Tanıkların Cumhuriyet gazetesi emekçilerine yönelttiği suçlamalar tepki çekti
Cumhuriyet Davası’nın altıncı duruşması Silivri’de görüldü. Savcı Cumhuriyet çalışanlarının tutukluluk hallerinin devamını istese de mahkeme heyeti Ahmet Şık ve Murat Sabuncu hakkında tahliye kararı verirken Akın Atalay tahliye edilmedi
CUMHURİYET DAVASI ALTINCI DURUŞMASI ÖNCESİ DİSK BAŞKANI BEKO’YA GÖZALTI GİRİŞİMİ
“Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek” iddiasıyla üçü tutuklu yargılanan Cumhuriyet gazetesi yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın altıncı duruşması bugün görüldü.
Savcı Ahmet Şık, Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun tutukluluk hallerinin devamını istedi. Mahkeme heyeti ise Ahmet Şık ve Murat Sabuncu hakkında tahliye kararı verirken Atalay tahliye edilmedi.
Mahkeme başkanı tahliye kararlarını açıklarken “Murat Sabuncu ‘Boğazı görmek istiyorum’ dedi. Gitsin görsün” derken Ahmet Şık’ın tahliyesini açıklarken de “‘Ahmet Şık’ın annesi ermiş onu üzmeyelim’ diyorlar. Biz de üzmeyelim” diyerek sözlerini bitirdi.
Murat Sabuncu ve Ahmet Şık Silivri Cezaevi’nin çıkışından 3 kilometre uzaklıkta bulunan bir dinlenme tesisine götürülüp serbest bırakılacak.
Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık’ın tutuklu yargılandığı davanın altıncı duruşmasını izlemek için Silivri’ye gidenler uzun araç kuyruklarıyla karşılaştı. Duruşmayı izlemeye gelenlere yapılan GBT sorgusu nedeniyle bu kuyruğun oluştuğu açıklandı. Onlarca kişi, kampüse yürüyerek ulaşmaya çalıştı.
Duruşma tutuklu sanıklar ve izliyecilerin salona alınmasıyla başladı. Mehmet Faraç, Leyla Tavşanoğlu ve Namık Kemal Boya tanık olarak dinlenmek üzere salonda yerini aldı.
Avukat Kemal Aytaç, çok sayıda avukatın ayakta olduğunu boş yerlere alınmalarını talep etti. Avukat Leyla Han Tüzel de “Dün mahkemenin yazdığı yazıda 3 avukat sınırlaması yapılacağı söylendi, jandarma buna göre bizi sayarak içeri aldı. Bu karardan geri dönmenizi istiyoruz. Çünkü 3 avukat sınırlaması bu davaya uygun değil” dedi.
Avukat Tüzel’in KHK ile getirilen 3 avukat sınırlamasının adil yargılanma hakkına aykırı olması nedeniyle kayldırılması talebi için Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ savcidan mütalaa istedi. Savcı talebi reddetti.
Emre İper ile Ahmet Kemal Aydoğdu ile iligli beklenen bilirkişi raporu geldi. Rapor, İper’in ByLock kaydı olmadığını söylüyor.
Cumhuriyet Gazetesi eski yazarı Mehmet Faraç tanık olarak dinlenmek üzere kürsüye geldi. Faraç kendisinin tanık için başvurmadığını, savcı talimatı ile geldiğini söylerken Twitter’da Zaman gazetesine ve Fethullahçılara gövdesini siper edenlerin başında Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay geldiği ve icra kurulunun Fethullahçıları savunduğu iddiasında bulundu.
Mehmut Faraç’ın tanık ifadesi
Bazı konulardaki yargısız infazlara değinmek istiyorum. Ben tanık olmak için başvuruda bulunmadım, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla geldim. Tanık olmamın nedeni Cumhuriyet ile ilgili çalıştığım gazetede yazdığım yazılar. Bu konuda bazı çevreler Cumhuriyet’i şikayet ettiğim gibi mesnetsiz suçlamalarda bulundu. Hayatım boyunca kimseyi şikayet etmedim. Açık açık yazdım, ihbar kabul eden ediyor.
18 yaşımda Cumhuriyet’e girmiş çok genç bir muhabirdim. PKK ve Hizbullah’ın en kötü olduğu dönemde görevi üstlendim 11 yıl sigortasız çalıştım sonra merkeze çağrıldım. Sonra köşe yazarı ve ardından da serbest yazarı oldum. Benim gibi taşradan gazete yönetimine giren az sayı kişi var. İlhan Selçuk ile çalıştığım için çok onurluyum. Benim ailem Adalet Partili. Cumhuriyetle tanışınca Atatürk’ün öneminin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Cumhuriyet’te gazeteciliği öğrendim, siyasal anlamda geliştim ve Cumhuriyet gazetesinin kitlelere yayılması için yurtiçi ve dışında konuşmacı oldum. İlhan Selçuk’un ölümünün ardından yaşanan tehlikeli süreç beni gazetenin dışına attı.
Bizim mesleğimizin en iyi yanı her şey arşivde, 2010’da bugün bu davada yargılananların talimatıyla gazeteden çıkarıldım. Bunun tek gerekçesi Kubilay’ın ölümüyle ilgili bir yazıdır. O dönem Atatürk’ün kurduğu CHP’de Baykal’dan sonra dönüşüm oldu. O dönüşüm içerisinde, parti tabanının baskısıyla ve ben Cumhuriyet’in bir yazarı olarak CHP PM’ye en yüksek ikinci oyla seçildim. Bu durum Cumhuriyet’te bazı kesimlerin tepkilerini çekti. Cumhuriyet çalışanı siyasetçi olur mu diye yazdılar. Bunu yazanlar arasında rahmetli olanlar da vardı, burada yargılananlar da. O dönem CHP’de vekil ya da görevli olan 6 kişi daha yazıyordu ama tek bana operasyon yapıldı. Kıskançlık olarak açıklayabileceğim acayip bir tepki oldu. Benim gibi Urfa’dan gelen bir kişinin elini taşın altına koyması nedeniyle büyük bir coşku vardı ama gazeteden sonra partide de altımı oydular. Gericiler tarafından ailesi ve kendisi yıllarca tehdit edilmiş biri, gelip gericilerin katlettiği Kubilay ile ilgili bir yazı yazdığı için tazminatsız kapının önüne konuyor. Bence İlhan Selçuk’un ardından Cumhuriyet’te düşünce özgürlüğü kalmadı. Uğur Mumcu, Abdullah Öcalan’ın devlet bağlantılarını yazacağını söyledikten sonra öldürüldü. PKK öldürdü demiyorum ama onu öldürenler dışarıda.
Bugün bir Cumhuriyet yazarı Kandil’e gidip röportaj yapıp “Yere izmarit bile atmıyorlar” diye manşet atabiliyor. Zaman gazetesiyle aynı manşetler atılıyor burada. Fethullahçı Gladyo diye kitap yazan bir yazarın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın toplantısına katıldığını görüyoruz, ertesi gün Zaman’da Fethullahçılara “terör örgütü diyemem” diyor. Twitter’da Zaman gazetesine ve Fethullahçılara gövdesini siper edenlerin başında Cumhuriyet Vakfı İcraa Kurulu Başkanı Akın Atalay geliyordu. Bence toplumu birbirine düşürmediği sürece cemaatler tarikatler gazete çıkarır. Ama devletin için sızmış bir örgütün, İlhan Selçuk’un ölümüne sebep olan bir örgütün yayın organlarının avukatlığını cansiparene bir şekilde yapması beni üzmüştür. Üzdü, çünkü o gazeteyi var eden, ayakta tutan insanlardan biri benim. Burada ben Cumhuriyet Gazetesi Fethullahçılarının arasına girdi örgütlendi diyemem. Ama icra kurulunun Fethullahçıları savunduğunu gördüm. Zaman gazetesinin bile özgürlüğünü savunan bir yönetim, Kubilay’ın ölümü üzerine yazılan yazıyı sansürledi. Bir terör örgütünün gazetelerine yönelik operasyonlara militanca karşı koyma, militanca savunma… Bunlar Cumhuriyet’i bir ay bile okumuş insanların aklına sığdıracakları durumlar değil. Cumhuriyet’teki ideolojik dönüşümün sadece yöneticiler tarafından yönlendirilmediğine dair bir kuşku ortaya çıkar ama bu kuşku çok tehlikelidir. Ülkenin bölünmesine karşı hassasiyetleri olan insanların gazeteden gitmesi, sadece onların iradesiyle tasfiye edilemeyeceğini düşünmeme neden oldu. Can Dündar’ın çektiği Mustafa filmi Atatürkçüler arasında infiale dönüştü. Ben de filme bakıp “Bu filmle Atatürk’ün başına çuval geçirilmiştir” dedim. Ertesi gün köşem kapatıldı.
Başkan’ın “Can Dündar mı yönetiyordu?” sorusu üzerine Faraç “Hayır burada yargılananlar yönetiyordu. Çok ilginç olan ise o dönem yayın yönetmeni İbrahim Yıldız’dı” diye yanıt verdi. Faraç şöyle devam etti:
O köşe o gün kaldırıldı ve çok ilginçtir, sonra Can Dündar gazetenin başına geldi. Çektiği film Atatürk’ü aşağıladığı gerekçesiyle kamuoyunda tepki çeken insan Atatürk’ün kurduğu gazetenin başına geçiyor. Cumhuriyet’in ideolojisine, Vakıf Senedi’ne tamamen ters insanları gazeteye dolduran, yazarını da Pensilvanya’ya gönderen…
Faraç’ın bu sözleri üzerine salondan tepkiler geldi. Faraç tepkilere karşı “Tarafsız konuşuyor namuslu ahlaklı konuşuyorum sizin tavrınız beni ilgilendirmiyor. Gazetenin bir yazarını Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’na gönderen, Zaman ile aynı manşetleri atan mekanizmanın başındaki adam Orhan Erinç. Gazetedeki ideolojik dönüşüm buradaki yargılananların yöneticiliğinde gerçekleşti. Bizleri tasfiye ettiler, düşünce özgürlüğü sadece Fathullahçı gazeteler kapatılmasın derken mi düşünce özgürlüğü… Nerede bizim düşünce özgürlüğümüz?” yanıtı verdi.
Tutuksuz sanıklardan Turhan Günay söz aldı. Günay “Dikkat ediyorum tüm tanıklar Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’u anıyor. Mumcu öldürüldüğünde milyonlar yürüdü ama o dönemki tirajı biliyorlar mı? 19 bindi. Mumcu ve Selçuk’un anısına sığınmaktan vazgeçilmesini istiyorum” dedi.
Günay’ın ardından söz alan Avukat Tora Pekin “Biz Faraç’ı dinlenmenin anlamlı olmayacağını söylemiştik ama siz tercih ettiniz. Gördünüz de zaten. Burada gazete yöneticilerimize, çalışma arkadaşlarımıza yaptığı rezillikleri kendisine iade ediyorum. Bu tanıklık rezilliktir” diye konuştu. Pekin Faraç’a “Cumhuriyet’teki göreviniz sona erdiğinde yönetim kimdi?” diye sordu.
Faraç soruyu “İbrahim Yıldız Genel Yayın Yönetmeni, Çetinkaya ve Erinç Başkan ve Başkan Yardımcısıydı” diye yanıtlayınca Pekin “Kendisi söylemek istemiyor ama Alev Coşkun başkan yardımıcısıydı. Alev Coşkun’un adını başkan yardımcısı olarak anmayı reddettiğini gözünüzle gördünüz” dedi.
Pekin’in soruları ve Faraç’ın yanıtları şöyle devam etti:
Pekin: İfade verdiğiniz dönemde hangi gazetede yazıyordunuz?
Faraç: Aydınlık
Pekin: Tirajın 8 bine düştüğü bilginizin kaynağı nedir? Elinizde belge var mı? Yoksa bu bir söylenti mi?
Faraç: Reklam ajansı.
Pekin: Galiba belge yok.
Faraç: Saçma sapan konuşmalarla bölmeyin.
Pekin: Cumhuriyet’ten Penisilvanya’ya giden bir muhabirden bahsettiniz. Kimdir o?
Faraç: Gazetelerde, televizyonlarda TUSCON’un peşine muhabir gönderildiği için Cumhuriyet yazarı istifa etti. Leyla Tavşanoğlu’nun Penisilvania’ya gönderildiğine dair onlarca haber geçti.
Pekin: O dönem gazetenin yönetimi kimdi?
Faraç: Bir şey söyleyeyim mi?
Pekin: Söyleyin ismi söyleyin. Cumhuriyet gazetesinin o günkü GYY’si, bugün yargılanan Hikmet Çetinkaya, Akın Atalay ve Orhan Erinç’in göreve getirdiği İbrahim Yıldız’dı. Gazetelerde GYY’lerin ne kadar fonksiyonu var? Arkada icra kurulu ve vakıf var. GYY hadi Penisilvanya’ya git diyemez, vakıf kararıdır bu.
Pekin’in ardından Avukat Bahri Belen Faraç’a sorularını yöneltti.
Belen’in soruları ve Faraç’ın yanıtları şöyle:
Av. Bahri Belen: Tanıdığım herkese sayın derim ama tanıklıktan beklenen bilgi ve olaya ilişkin cevaplar vermediğiniz için sadece Mehmet Faraç diye soracağım. Faraç, gazete iflas davası döneminde yönetimde kimler vardı?
Faraç: İlhan Selçuk, Alev Coşkun, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç.
Belen: Uğur Mumcu da var mıydı?
Faraç: Bilmiyorum.
Belen: Vardı. Cağaloğlu’ndaki gazete mal varlığının 20 milyon olduğunu söylediniz doğru mu?
Faraç: Hepsi 20 milyon değerindeydi.
Belen: Erinç’in gazeteye ne zaman girdiğini ve İlhan Selçuk ile dostluğunu biliyor musunuz?
Faraç: Ben İstanbul’a geldiğimde Erinç Genel Yayın Yönetmeni idi.
Belen: Orhan Erinç, İlhan bey zamanında da vardı, sizden evvel de vardı. Sizce İlhan Selçuk, tüm gazetenin ideolojisini değiştirdiğini söylediğiniz Erinç’in niyetini anlamayacak zeka düşüklüğü mü vardı? İşten çıkarılınca gazeteye dava açtınız. Kaç yıl sürdü?
Faraç: 5 yıl
Avukat Tora Pekin tekrar sorularını yöneltti:
Tora Pekin: 2009 senesinde gazete binasının tamamen dışında başka büroda çalışmanız istendi. Oraya geçtiniz. Nedenini anlatır mısınız?
Faraç: Böyle tuzak sorular yakışmıyor.
Pekin: Soru çok açık. Size basitleştireceğim. Önceki çalıştığınız bölüm neredeydi, sonra çalıştığınız nerdeydi?
Faraç: Ben Cumhuriyet’te yurt haberleri servisi şefiydim. Gazetenin ortasında çok sıkışık bir yerde çalışıyordum. Gazete ana binası tıkış tıkıştı, gazetenin bitişiğinde de iki ayrı bina da vardı. Oda sıkıntısı olduğu için bana oda tavsiye ettiler.
Pekin: Sizin dışınızda gazete ana binası dışına gönderilen başka yazar var mı?
Faraç: Yazarların çoğu dışarıdan yazıyor. Bilmiyorum gönderildi mi. Bana oda vermişlerdi.
Pekin: Bu olay gerçekleştiğinde İlhan bey hayatta mıydı? Sorumun sebebi şudur. Kendisi gazeteden gönderildi. Sebebini açıklamak istemedi. Dava konusunu ilgilendirmediği için önemi yok ama tecrit edildi gazetede. Bu dönemde İlhan Selçuk hayattaydı. Bu İlhan Selçuk üzerinden kurduğu tüm gerekçeleri çürüttüğü için söylüyorum.
Avukat Rahşan Karabulut Mehmet Faraç’a sorularını yöneltti
Rahşan Karabulut: Bilirkişi raporlarına baktığınızı, gazetenin zarara sokulduğunu söylediniz. Nerden baktınız?
Faraç: Dosyadan baktım.
Karabulut: Ankara taşınmaz mahkeme dosyasına iki gün önce eklendi. Biz iki gün önce haberdar olduk. Kendisi ise önceden baktığını söylüyor.
Faraç: Cumhuriyet’te en sıkıntılı yazıları yazan bendim. Cumhuriyet’te kimse beni tehdit etmedi, sansür etti.
Leyla Tavşanoğlu’nun tanık olarak dinlenmesine geçildi. Mahkeme Başkanı Tavşanoğlu’na “Cumhuriyet’te ne zaman çalıştınız, ne zaman ayrıldınız, neden ayrıldınız ve nasıl ayrıldınız?” sorularını yöneltti.
Mahkeme Başkanı’nın soruları ve Tavşanoğlu’nun yanıtları
Tavşanoğlu: Fikir uyuşmazlığım olsa dahi hiçbirinin terör bağı olduğunu düşünmek bile istemem. Gazetenin benden sonraki işleyişi konusunda söyleyeceğim hiçbir şey yoktur. Yargılananlar gazeteci ve hukuk insanıdır.
2014’te Gazeteci ve Yazarlar Vakfı beni ve başka gazeteci ve akademisyenleri davet etti. Vakıf ve gazete yönetiminde olan İbrahim Yıldız’dan izin aldım. Gülen de oradaydı. Sonra yazmaya değer haber görmedim ondan yazmadım. Can Dündar’ın gelmesinin ardından gazetenin ideolojisi sulandırıldı gibi bir izlenim yaratılmaya çalışıldı.
Mahkeme Başkanı: Can Dündar size belli bir şekilde haber yazmanızı telkin etti mi?
Tavşanoğlu: Hayır.
Avukat Tora Pekin: Bir gazetecinin Penisilvanya’ya gitmesini kesinlikle suç olduğunu düşünmüyorum. Ama bu konuyla ilgili Orhan Erinç size bir şey dedi mi?
Tavşanoğlu Erinç sorusuna cevap vermedi.
Pekin: Kendisi bana “gitmesen iyi olur” dediğini aktarmıştı. Gelince kendisi de burada sorar.
Savcı Tavşanoğlu’na “Cumhuriyet gazetesini batıran ekip olarak tarihe geçecekler demişsiniz. Ne demek istediniz?” diye sordu.
Tavşanoğlu: İdeolojiyi sulandırırsanız tiraj da düşer. Bunu söylemek istedim.
Leyla Tavşanoğlu’ndan sonra Namık Kemal Boya’nın tanıklığına geçildi.
Mahkeme Başkanı “Bize CUMOK’tan bahsedebilir misiniz? Tanıklık kavramı içinde okumaktan ziyade anlatımlar önemli. Metinden okumazsanız seviniriz” dedi.
Boya: 1995 yılı sonunda okurlar arasında bir toplantı yapıldı ve sonucunda beklenenin çok üstünde insan katıldığı için Cumhuriyet okurunun bir gücü olduğu nedeniyle insanlar toplantıları sürdürmeye karar verdiler. Toplantıların amacı gazetenin savunduğu Cumhuriyet ilkeleri, ülkenin kalkınması, rehafa erişmesi, aydınlanma devriminin devam etmesi ve laikliğin devam etmesi, ülkenin yararına gördüğümüz kişileri desteklemek, şer gördüklerimize karşı tutum almak. Değerlerine sahip çıkıp eksik gördüklerimiz durumlarda eleştirmek. 1996’da başladı 2003’te gazete satış ortalamasının 33 bine düşmesi üzerine yeniden ateşlenerek devam etti.
İlhan Selçük ve Alev Coşkun ile görüştük. Herkes gazetenin desteklenmesini savundu. Selçuk “Sen ne diyorsun bu işe 68’li” dedi. Ben 68’liler derneğinin kurucu başkanıyım. Çalışmalarımızla gazetenin 100 bin tirajına ulaştırdık
21 Mart 2008’de İlhan Selçuk ve Türkan Saylan’ın gözaltına alınmasıyla başlayan süreçten ben de 2009’da nasibimi aldım. 2013’te bugün sözü geçen yönetim değişiklikleri ile okuyucu arasında değişim oldu. Verdiğimiz ilanlara müdahale edildi biz de ilan vermekten vazgeçtik.
2014’te 27 Mayıs’ın yıldönümünde gazetede haber çıkmaması dikkatimi çekti herkese mail attım. ’27 Mayıs devriminin getirdiği kazanımların bize katkısını biliyoruz tek satır bile olmamasını garipsedik’ diye yazdım.
Bazı yayın değişiklikleri de oldu. Bazı haberlerin logonun üstüne çıkması ya da Gülen ile yapılan Fakirhane haberi gibi olaylar yaşandı. Bunlarla ilgili ufak tefek görüşmelerimiz olsa da çözüm olmadı.
2014 Eylül’ünde temsilcilerle toplanarak boykot kararı aldık ama bu durumda çalışan arkadaşları zor duruma düşürecek diye esneterek Bilim ve Teknik’in yayınlandığı Cuma günleri dışında genel boykot düzenlenmesine karar verdik.
Herkes eline aldığı gazetenin kendini temsil etmediğini söylüyordu. Bu tüm okurlarda benzer tepki oldu. 2014’te başlayan bu boykot ile bazı etkilenmeler oldu ama yeni yönetimler ve yeni çalışanlarla değişim devam etti.
Gazete 1924’de Mustafa Kemal Paşa emriyle kurulmuştu. Cumhuriyet’i savunmayanlar Cumhuriyet adını da kullanamaz.
Başkan: Mumcu öldüğünde gazetenin tirajının 19 bin olduğunu söylüyorlar.
Boya: Şaşırtıcı bir durum.
Başkan: CUMOK’un yayın, Genel Yayın Yönetmeni üzerinde istişare hakkı var mı?
Boya: Konuşacağımız zamanlarda İlhan Selçuk ile Alev Coşkun ile görüştüğümüz oldu ama böyle bir yetkisi yoktu. Ama özellikle 2013’ten sonra böyle bir istişare de olmadı çünkü önce CUMOK’a savaş açtılar, ilanlarımızı engellediler. Sadece etkinlik, kahvaltı ilanları vereceksiniz dediler, ama biz görüşlerimizi de açıklayan bir grubuz.
Başkan: Gazete mali olarak zor durumdayken CUMOK bir biraraya gelme, destek etme çabasına girmez mi?
Boya: Gazete eğer Cumhuriyet duruşunu savunmazsa aldığınız mal bozuk çıkıyor öyle düşünün. Logonun üstüne Gülen’i koymuşlar. Atatürk’ün olması gereken yere. İnfial yarattı bu.
Üye hakim: Aydın Engin’i İlhan Selçuk’un uzaklaştırdığı söyleniyor.
Boya: Ben birkaç kişiden “Kapıdan içeri girmeyecek” dediğini duydum.
Namız Kemal Boya’nın sözleri üzerine Aydın Engin müdahale ederek söz aldı.
Aydın Engin şöyle konuştu:
Desteksiz atılan bazı cümleler nedeniyle söz almak zorunda kaldım. Sanırım heyetiniz de ilgileniyor CUMOK ile neden bilmiyorum. CUMOK daha CUMOK olmadan tohumlarının atıldığı dönemde ben görevlendirildim. İlhan Abi espriyle “CUMOK’un kurucusu Aydın Engin” derdi. Kurucusu değilim ama ben sadece gazeteyi temsil ettim. Boya “İlhan Selçuk’un gazeteden kovduğu Aydın Engin” dedi.
Bilmeden, içinden geçenlerle tanıklık yapmak bir avukat için çok acı. Ben İlhan Selçuk döneminde yazıişleri müdürlüğü yaptım, anlaşarak içeride çalışmak istemediğim için ayrıldım. 2002’de İlhan Selçuk herkesi toplayarak “Artık milliyetçi çizgi izleyeceğiz” dedi ben de “milliyetçi değilim” dedim ve istifa ettim. İlhan abi beni kovmak şöyle dursun “Beni çiğnemeden çıkamazsın” dedi. Üstelik bu istifanın ardından yine İlhan Abi gazetenin başındayken, 2006 ya da 2007’de yeniden gazeteye gelmemi istedi ben reddettim.
Yemin etmiş bir tanığın gönlünden geçenleri objektif gibi anlatması kabul edilebilir değil. Kendisi CUMOK kurucusu diyor, kendisi gazete okuyucularını temsil etmiyor. Buraya 5 kişiyi okuyucu diye getirse haber değeri taşır.
Av. Tora Pekin: Görgüye dayalı tanıkların olup olmadığı hususunu tiraj meselesinden görebilirsiniz. 8 bine indi sonra 100 bine çıktı dendi ama Basın İlan Kurumu’na bakın. Ne 8 bine indi, ne 100 bine çıktı. Bu nesnel veri. Bu tanık beyanıyla nasıl değişebilir. Eğer suçlama 220/7 ise, yargılananların terör örgütü yöneticilerinden talimat aldığına dair bir tanıklığınız var mı? “Fakirhaneme Malikhane Dediler” haberinde bir siyasetçinin Gülen’i ziyaret ettiği anlatılıyor. O siyasetçinin adını söyler misiniz?
Boya: Yazının başlığını hatırlıyorum, içeriğini hatırlamıyorum.
Pekin: O kişi Berat Albayrak.
Av. Bahri Belen: 2014’te boykot kararının oybirliği ile alındığını söylediniz. Kaç kşiyle alındı bu karar?
Boya: 100 kişi.
Belen: Türkiye’de kaç CUMOK var?
Boya: Bilmiyorum.
Belen: 2003 yılında gazete 33 bin rotalamaya düştüğünde gazete başında kim vardı?
Boya: İlhan Selçuk.
Belen: Gazetenin geçirdiği iflas davası dönemini hatırlıyorsunuz. Gazete yönetiminde kim vardı?
Boya: İlhan Bey’in olup olmadığını hatırlamıyorum.
Belen: İlhan bey, Uğur Mumcu, Cüneyt Arcayürek var ve sonra Alev Coşkun da dahil oldu. Burada yargılananların ne zamandır gazetede olduğunu hatırlıyor musunuz?
Boya: Personel müdürü değilim hatırlamıyorum. Ama bana hakaret dolu tivitlerinden Akın Atalay’ı biliyorum.
Belen: Ben söyleyeyim, Akın Atalay 1990’da iflas sürecinin ardından yeni kurulan gazetede başlayıp ölümüne kadar İlhan Bey’le çalıştı.
Boya: İlhan bey iyi bir insandı ama kişiler hakkında yanılmış.
Duruşma aranın ardından savunmanın tanığı Altan Öymen’ın dinlenmesi ile devam ediyor.
Altan Öymen: Cumhuriyet, malum 1924’ten itibaren çıkıyor, babamın da gazetesiydi. O da yazardı. Ben de 1945’ten beri okuru sayılırım. Gazeteciliğe başladıktan sonra ’70’li yıllardan itibaren Cumhuriyet’in birinci sayfasının yazarlığını yaptım. 71’de milletvekili olana kadar ön sayfada yazmaya devam ettim. 80’de askeri yönetimde parlamento tasfiye edildiğinde ben de yasaklılar arasına girdim. O zaman yine gazeteye döndüm
Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet ile yazarlık ilişkiniz ne zaman tamamladınız?
Öymen: 81’de Milliyet’e geçtim. O dönem Nadir [Nadi] bey hayattaydı, Vakıf yoktu ama teşebbüsü vardı.
Öymen: Yöneltilen iddialar akıl alacak gibi değil. Cumhuriyet öncelikle Atatürk’e bağlıdır. 1924’ten beri zaman içinde çok şey olmuştur ama bu değişmemiştir. Atatürkçülüğün yanlış kullanımına da karşıdır. ‘Bu Atatürkçülükse ben Atatürkçü değilim’ sözü Nadir Nadi’ye aittir. Ben örgütün birçok eylemini Cumhuriyet’ten öğrendim. Hijmet Çetinkaya’nın yazılarından, Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” kitabından. Cumhuriyet öncelikle demokratik değerlere, Atatürkçülüğe, laikliğe bağlıdır.
Av. Bahri Belen: Cemaate yakın bir haber, içerik olduğuna dair bir izleniminiz oldu mu? Bunu utanarak soruyorum ama…
Öymen: Öyle bir şey yok!
Mahkeme Başkanı: ‘Cumhuriyet eski Cumhuriyet değil’ diye düşündüğünüz, konuştuğunuz oldu mu?
Öymen: Hayır. Birçok olayı biz Cumhuriyet’ten öğrendik. İktidarın baskısı nedeniyle yazılamayanları yazan az sayıdaki yayından biri ve hatta bu yayınların başında geliyor.
Mahkeme Başkanı: Kadri Gürsel’i tanıyan ve beraber program yapan bir insan olarak, Gürsel’in örgüte yardım ettiği, programda ya da yazılarında övdüğüne dair bir bilginiz var mı?
Öymen: Gürsel’le benzer görüşleri paylaşıyoruz. Hiç bir zaman böyle bir intibaya sahip olmadım.
Üye hakim: Örgütün eylemlerini Hikmet Çetinkaya’nın ve diğerlerinin yazılarında okuduğunuz yönünde beyanda bulundunuz. 2012-13 sonrasında yayın politikasında bir değişiklik oldu mu? Dündar’ın gelmesiyle yayınlarda tuhafınıza giden bir değişiklik gözlemlediniz mi?
Öymen: Hayır.
Savunmanın tanığı olarak DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun dinlenmesine geçildi.
Bu davanın utanç verici bir dava olduğunu söyleyen Beko “Cumhuriyet bu ülkenin bağımsız demokratik hukuk devleti ilkesini savunan bir gazetedir. FETÖ suçlamalarını kesinlikle kabul edemem anlamam” dedi.
Beko şöyle devam etti:
FETÖ’yü öven bir gazete DİSK’in kapısından bile giremez. Biz Cumhuriyet ile ilgili böyle bir şey duymadık bilmiyoruz. Cumhuriyet bu ilkeleri savunduğu müddetçe biz de Cumhuriyet’i savunmaya devam edeceğiz.
Başkan: 2014’ten sonra gazete yayın politikasında değişiklik olduğu iddia ediliyor. Siz buna bizzat şahit oldunuz mu?
Beko: Kesinlikle böyle bir şey olmadı. Çevremde, sendikamda, ailemde gazete okurlarının azaldığını değil arttığını gördüm. Geleneklerinden taviz vermiş olsaydı DİSK’e bağlı hiçbir kuruma Cumhuriyet giremezdi. Çocuklarıma da mutlaka her haftasonu Cumhuriyet okutuyorum.
Av. Bahri Belen: Gülen hareketi o dönemde hükümetin, toplumun, siyasetin, ekonominin itibar ettiği bir hareketti. Sizden önceki tanık cemaat ile ilgili ilk gerçek bilgileri Çetinkaya ve Şık’tan öğrendiğini söyledi. Siz bu yazarların 2012-13’te cemaati övücü bir yayınına rastladınız mı? Bütün işçilerin konfederasyon başkanı olarak gözü kulağısınız. Özellikle Çetinkaya ve Şık açısından böyle bir hareket değiştiren tutum var mı?
Beko: FETÖ’ye yakınlık gösteren bir Cumhuriyet’i tanımıyorum. FETÖ’yü öven ya da yakınlık gösteren bir cümle dahi okumadım, bilmiyorum.
Belen: Sayın Başkan Cumhuriyet okuru olan çok sayıda tanığı buraya getirebiliriz ama biz temsil ettikleri konu açısından daha aydınlatıcı olan isimleri ilettik. Bugün yurtdışında [Rıza Türmen] tanığımızın da yargılama açısından açıklık getirecek beyanları olabilir. Bir gazetenin yayın politikasına ne siyasi partiler, ne savcı ne hakimler karışamaz. Ama haberlerde, yayınlarda suç oluşturan bir şey varsa basın yasasındaki süre içinde takip edilebileceğini, o sırada savcı ve hakimlerin görevleri olduğunu ifade ettik ama falanca örgüt, siyasi anlayış ya da derneğinin Atatürkçü değil ya da yayın politikası değişti gibi nitelemelerinin yargılama konusu olamayacağını söylemiştik. Bu nedenle Sayın Türmen’in dinlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Başkan: İki tanığınızın da meslek ve konumları nedeniyle çok değerli şeyler söyledi. Rıza [Türkmen] bey bundan daha fazlasını yapacaksa amenna.
Belen: Kendisiyle ne bildiğini konuşmadım. Ama bu konuda yararlı olacak bilgileri olduğunu düşünüyoruz.
Başkan: Yargılamanın geldiği bu aşamada toplanacak daha fazla delil kalmadı. Heyetimizle adli tıbba giden Çetinkaya ve Engin’e ait SIM kartlara ait çözümleme gelmedi. Tanık dinleme olayı bitmiştir. Gelinen aşamada fazla da yapılabilecek bir şey kalmadı. Rıza Türmen’den vazgeçilmesi bizim için rahatlatıcı olur. Böylece biz de adli tıptaki bilgileri davayı uzatıcı aşama olarak görmeyiz. Artık bir sonraki aşamaya ilerlememiz gerekiyor.
Mahkeme Başkanı savcılığın son mütaalasını istedi. Duruşma verilen 15 dakika aranın ardından Avukat Tora Pekin’in konuşmasıyla devam ediyor.
Pekin: Bize göre çok açık iki husus var. Bir, iddianame ve iddianameye konulan bilirkişi raporlarına bakıldığında çok sayıda AİHM kararının buraya konduğu ama tamamının bağlamından koparıldığı görünüyor.Bu nedenle eski AİHM yargıcı Rıza Türmen’in tanıklık yapmasını istiyoruz. İki ara kararınızda, bizim tutukluluğumuzun 495. gününde tutuklama gerekçelerinin başında bu vakıf davası var. O dava henüz kesinleşmedi. Bölge istinaf bir karar verdi yargıtay yolu açık olarak, sizin 7 numaralı ara kararınız da açık duruyor. Biz bir hukuk davasının ceza davasının konusu olamayacağını söylesek de, siz tutuklama gerekçesi olarak bunu sundunuz. İkinci talep olarak bu konuyla ilgili ara karar alınmasını talep ediyoruz.
Mahkeme Başkanı: Her iki hususta da ara kararımızı alacağız. İddia makamından iki talep hususundaki mütalaasını soruyoruz.
Savcı: CMK gereğince hukuk konusunda bilirkişi tutulamayacağı gibi tanık dinlenmesi de düşünülemez. Rıza Türmen’in dinlenmesi talebinin reddine karar verilmesini istiyoruz. Asliye Hukuk’taki Vakıf davasının kesinleşmesi beklenen davanın beklenmesi davayı uzatacağı için reddi talep olunur.
Başkan: Vakıf davası bir çekişmeyi ortaya koyuyor. Ama bu davanın olumlu olumsuz gitmesi bu davadaki sanıkların beraat ya da hükmü için asli unsur olmayacak. Bu nedenle asliye hukuktaki davanın bekleyici sayılması kararından cayılmıştır.
Pekin: Biz dava sonucu beklensin talebinde bulunmadık. Savcı bey çarptırdı. Biz sadece ara kararla ilgili karar vermenizi istedik.
Başkan [Rıza Türmen’in dinlenmesi konusunda]: Şahıs burada değildir. CMK gereğince tanıklığının yargılamaya esastan ne kadar etki edeceği konusunda tereddütlerimiz var. Burada birçok vekil, AİHM kararları konusunda, AYM ve Basın Yasası konusunda, bizzat siz mesela, gayet yetkin. Sadece kanaatimiz için her şeyi bir kenara bırakıp bir celse uzatmanın usul ekonomisine uygun değil. Burada olsa dinlerdik ama davamızın geldiği aşamada bir takım başka değerlendirmenin kesintiye uğramaması için dinleme talebini reddediyoruz. Bugüne kadar elde edilemeyen dijital delillerin açılan davanın niteliği çerçevesinde beklenilmesinden vazgeçilmesine karar verdik. Açılan davanın mahiyeti klasik örgüt üyeliği davası değildir, bulmayı umduklarımız ilişkiler değildir. Bu nedenle bu evrakların beklenilmesinden vazgeçtik.
Ahmet Kemal Aydoğdu vekili: Bizim açımızdan bu evrakların beklenmesi gerekiyor. Beklenilmesini talep ediyoruz.
Savcı: Soruşturmanın genişletilmesi talebimiz yoktur. Dosyanın kapsamı, toplanan deliller açısından esas hakkında mütalaa için tarafımıza dosyanın tebliği, tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının devamına karar verilmesi mütalaa olunur.
Av. Fikret İlkiz: Tanıkların arkalarından konuşmamak için kalmalarını istemiştim. Ama ifadelerine bakınca Erinç ve diğer sanıklar için değerlendirme yapmaya gerek var. Siz mahkeme heyeti olarak 24.7.2017 tarihli oturumda karar verdiniz ve birçok adın dinlenmesine karar verdiniz. O gün dinlenmesi için bir gerekçeniz yoktu bugün hangi gerekçeyi sordunuz? Anladığım kadarıyla Faraç ve Tavşanoğlu’nu tekrar çağırmadığımızdan ötürü onun da dinlenmesine 3 numaralı kararınızda karar verdiniz. Sonra anladığım kadarıyla Boya’yı fark edip dinlenmesine karar verdiniz. Ve bizim karşımıza CUMOK çıktı. Meslektaşımın da dediği gibi Erinç bize L. Tavşanoğlu’nun söylediği gibi anlatmadı bize. Müvekkilim bugün rahatsız olmasa anlatırdı. Demek ki 8 ay önce bugün dinlenen tanıklar konusunda Erinç fikrini ifade etti. Aydınlık gazetesinin aynı gün yazdığı yazıları da sundu. Bu tanıkları siz seçtiniz, siz getirdiniz. Biz sadece üç tanık talep ettik. Ve bunların adı da çok açık: Savunma tanığı. Madem Türmen’in dinlenmemesi konusunda karar veriyorsunuz o zaman iddianame yazıları Onal Aydemir’i neden bilirkişi olarak addetti?
Av. Sadife Karataş Kural: Vakıf davasını beklememe kararı aldınız. Ama bugün Faraç dinlenirken “Siz seçimlere tanık mısınız” diye soru soruldu. Bu basit bir iptal davası gibi ele alınmadı. Burada bir usulsüzlük var da vakıf ele geçirilmiş ve acayip şeyler dönmüş gibi olay yaratıldı. Hukuk davasının bu davanın içerisinde yer almaması gerekir, bundan rücu etmiş olmanızdan çok memnunuz.
Av. İlkiz: Benim meslektaşım çok terbiyeli. Sanıklar da Cumhuriyet sanıkları olduğu için terbiyeli. Ama ben terbiyeli değilim. Boya’nın ifadesini suçlamalarını dikkate almamak gerekir. Kendisine CUMOK kordinatörü ismini atamıştır ve Aydınlık yazarıdır. Toplantı yeter sayısı nedir, başkanın oyunun iki sayılmasını anlamı nedir, vekalet oyunun sayılmaması hususu vakıf davasında tartışılıyor. Oysa vakıf seçimlerinde bir hukuksuzluk olmadığı gibi burada tartışılacak husus değildir, ceza yargılamasının işi değildir. Ayrıca gençlik döneminden beri Doğu Perinçek’in olduğu örgütlerde yer almıştır. Kendisini, Cumhuriyet okurlarını temsil ettiğini zannediyor. Şimdi karşımıza yazıcılar gibi bir esas hakkında mütalaa mı koyacaksınız! Faraç ‘Kubilay yazım nedeniyle beni attılar’ diyor. Cumhuriyet’te çalışmasına son verilmesinin nedeni yazısı değil, bir kadın muhabiri saçından sürüklemesidir. Açılan hukuk davasının temelsiz kaldığı ortaya çıktı. Ve CHP’ye seçilmek için Cumhuriyet’in bir döneminde CHP Genel Başkanı’nın elini öptüğü için. Kubilay yazısı iş akdinin feshinden sonradır. Kaldı ki iş akdinin feshinden sonra Cumhuriyet’te çalışmayan birinin yazısı yayınlanmaz. Binaların ayrılması konusunda Tora beyin söylediği buydu. İş akdinin feshinde ne onların ne de bu davanın sanıklarının aldığı Cumhuriyet terbiyesi bunu söylemeye el vermezdi. Bize göre bu dava mahkemelerin gereksiz işgalidir. Bizi buraya sürükleyen tek şey, Alev Coşkun’un seçilememiş olmasıdır. Geldiğimiz noktada Alev Coşkun seçilme imkanı elde edinceye kadar seçimlerin tekrarına kani olacak, seçileceğinden emin olunca gelip oyunu kullanacaktır. Bu vakıf ile oynamaktır. Bunun tutukluluk sebebi olarak sürdürülmesi de uygun değildir.
Av. Hafize Sabancı: Cumhuriyet Gaztesi’nde atılan manşetler nasıl ceza kanununa uzaksa, gayrimenkullerin satışı üzerinden bir görevi kötüye kullanma suçlaması da ceza kanununa uzaktır. Vakıflar Kanunu’nun gerektirdiği tüm vecibeler yerine getirilmiştir. Gayrimenkul değer tespiti raporlarının değiştirilmiş olması sonucu değiştiremez. Daha önce de bu dava sonucunun beklenmesi kararından rücu edilmesini (geriye dönülmesini) istemiştik. Cumhuriyet Vakfı’nın sorumluluğu Yeni Gün AŞ’nin Cumhuriyet’i çıkarmaya devam etmesidir. Yeni Gün AŞ batar ve gazete çıkamazsa vakıf görevini yapmamış olur. Kaldı ki Vakıf, Yeni Gün AŞ’nin ortağıdır. Gayrimenkullere ilişkin bilirkişi raporu, rücu gerekçesinde de yer aldığı gibi yargılamaya hiçbir katkıda bulunmamıştır.
Av. Kaan Karcılıoğlu: İddianamede, gazete satışının yayın politikasındaki değişikliklikle düştüğü söyleniyor. Bu bilgisinin maddi hataya dayandığı ortaya çıkmıştır. 2015’te gazete satışı yüzde 39 artmıştır. Basın İlan Kurumu’nun iddianameye dayanak gösterilen rakamlarının yanlış olduğunu mahkeme biliyor. İddiamedeki bir diğer bilgi Vakfın iflasa ve dağılmaya sürüklendiği. Vakfın 31.10.2016 itibariyle alacağının 10 milyonun üstünde olduğu, borçlarının 600 bin olduğu ortaya konmuştur. Cumhuriyet Vakfı tam olarak vakıf senedindeki gibi hareket etmiştir.
AYM’nin ihlali hakkında konuşan avukat Aynur Tuncel Yazgan’a Mahkeme Başkanı “Telkin ve tavsiyeniz için teşekkür ederiz ama biz o konuda karar verdik” dedi, Yazgan “Ben telkinde bulunmuyorum savunma yapıyorum” cevabını verdi.
Avukat Abbas Yalçın: “Kuvvetli suç şüphesi tutuklamanın başından beri mevcut olmadı. Ama mahkeme ‘Kuvvetli suç şüphesi gösteren delillerin varlığı’ ve ‘Toplanacak deliller’ gerekçesiyle tutukluluğa devam kararları verdi. Aradan geçen 495 günde kuvvetli şüphe arttı mı yoksa hiçleşti mi? HTS kayıtlarıyla yüzlerce ByLock kullanıcısıyla irtibat olduğu iddiası dosyaya girdi. Dosyamızdaki HTS kayıtları gerçekten ByLock kullanıcılarıyla irtibatı gösterdi mi? Sayfa sayfa anlattı müvekillerimiz. Cevapsız aramalar, gönderilen SMS’ler ve pideci telefonları çıktı hepsi. İddianamedeki para hareketleri de otoparka verilen paralar, kaynağı belli paralar, iktidara yakın medyaya verilenlerle karşılaştırılamayacak kadar düşük miktarda reklamlar. ‘Tanıklar üstünde baskı ihtimalini’ eklediniz tutukluluk gerekçesine. Sonra 8 tanık dinlediniz. Müvekillerimiz için suç oluşturacak tek bir ifade olmadı hatta Aykut Küçükkaya ve Miyase İlknur, savcı Yasemin Baba sorduğu soruları eklemeden alt alta yazmış, anlam bozulmuş dedi. Mahkemeniz Tavşanoğlu’nu çağırmayı unutmuş, Faraç’a da üçüncü defa ulaşamadığı için müvekillerimiz bir kez daha tutuklu kaldı. Doğan Satmış’ı dinlediniz, röportaja söylemediklerinin eklendiğini söyledi. Faraç niçin saatinde duruşma salonunda değildi? Sosyal medya hesabından ‘bana tebligat vermedi’ dedi. Duruşmaların en başında olduğu varsayılan kuvvetli şüphe arttı mı azaldı mı? Yerlerinde yeller esti. 495 gün tutuklu olmayı gerektirecek tek bir gelişme olmadı. Bunu göz önüne alarak müvekillerimizin tahliyesini talep ediyoruz.”
Avukat Tora Pekin: “Şu Silivri Cezaevi’nde kimsenin kalmasını istemem. Doğru düzgün bir cezaevi sistemi kurarsınız, o zaman suçu olan gelsin çeksin. Ama Silivri öyle bir yer değil. Toplum barışını tehdit eden, yoksunlukla insanı topluma küstüren bir yer burası. Bugün ara karar verdiniz, bundan sonraki kararlarınızda bu ara kararlarınızı dikkate almanızı istiyoruz.”
Mahkeme Başkanı: “Bu üslup ve telkin doğru değil. Biz nasıl kararlar vereceğimizi size soracak değiliz. Şöyle bir şey yok. Bu duruşmada diğer emsal duruşmalara göre birçok kuralı esnetiyoruz. Ama herkes gelecek mahkemeye giydirecek, böyle bir şey yok.”
Tora Pekin: “Bu benim görevim.”
Başkan: “Bizi etkileme, delilleri gözümüze sokma yükümlülüğünüz var ama bundan önce yanlış kararlar verdiniz bir daha yapmayın deme hakkınız yok.”
Tora Pekin: “Burada iki hatalı karar. Emre İper’in ve Turhan Günay’ın tutukluluk kararı.”
Başkan: “Bunu anlatın.”
Tora Pekin: “Bunu anlatacağım zaten. Sizin kararınıza daha dikkatli bakmanızı istemekten daha doğal ne olabilir? İşin özünü nasıl savunabilirim?”
Başkan: “Siz İper ve Günay hakkında verdiğimiz kararları buyurun tartışın ama diğer başka meseleleri bize bırakın.”
Tora Pekin: “Bilirkişiler geldi ve Emre İper’in telefonunda ByLock yüklü değildir dedi. Bu bizim için şanstı tahliye kararı çıktı, sizin için şanstı. Eğer uzmanların raporlarını kuvvetli suç şüphesi bağlamında tartışsaydık Emre İper daha erken çıkacaktı.”
Tora Pekin: “Savcı neden propaganda değil de yardım suçlamasını seçti? Eğer ‘örgüt adına suç işlemek’ derseniz ya da propaganda derseniz bunları göstermeniz lazım. biz burada eylemsiz bir suçu tartışıyoruz.”
Başkan: “Savunmaya vereceğimiz en fazla 10 dakika. Nasıl kullanacağınız size kalmış. Saat 19.00’dan sonra UYAP yok.”0
Tora Pekin: “En sağlıksızı o olur. Burada gece yarılarına kadar duruşma görülüyor.”
Başkan: “Ama UYAP yok. Yoksa devam ederiz.”
Tora Pekin: “Son sözümü söyleyeceğim bir aşk hikayesine geleceğim. Oscar Wilde’ın Reading Zindanı Baladından Silivri Zindanı Baladına bir bağ kurdum. ‘Herkes öldürür sevdiğini.’ Biz bizi sevmenizi istemiyoruz, biz adil yargılanma ve tahliye istiyoruz.”
Av. Fikret İlkiz söz aldı: “Uzun uzadıya tutukluluk hali anlatmaya da gerek yok. Ama ben Murat Sabuncu’ya cevap veremedim. Murat Sabuncu bana ‘Eyy avukat Temmuz ayında ben ne sordularsa söyledim. Tutukluluk halimin devamı konusunda görevimden kaynaklı gerekçe koyuyorlar. Bu ilkelerden ayrılma nedeniyle suçlanıyorum. Siz ne diyorsunuz bu duruma? Nedir bu sorumluluklar” dedi. “Yani iki aylık bir sürecin sorusu bana soruluyor. İbrahim Yıldız 21 ay GYY’lik yaptı, buraya da geldi. Utku Çakırözen 7 ay görevde bulundu, Can Dündar 18 ay görev yaptı. Ben Murat Sabuncu 2 ay görev yaptım. İbrahim Yıldız en uzun süreli GYY ama o tanık oldu ben sanık oldum Onu dinlediler gönderdiler, ben neden hala tutukluyum” dedi. “2 aylık sürede diğerlerinin de yaptığını üstlenmemden mi kaynaklanıyor” dedi benim yanıtım yok. “Ben durduğum noktadan bir milim geri adım atmam. Ben Cumhuriyet GYY’siyim. Birden bire savcılık yazı gönderdi Doğan Satmış tanık olarak dinlendi. Satmış da dava dosyasına giren anlatımlarına göre ‘Dündar hapisken Tahir Özyurtseven’le beraber gazeteyi yapıyorduk’ dedi. Ama Satmış tanık olarak dinlenip evine yollanıyor, ben ise 2 ay görevde olduğum için tutuklanıyorum.”
Av. Fikret İlkiz, iddianamede yer alan manşetleri tek tek gösterip tarihlerine dikkat çekiyor: “Bütün bunlara baktığımız zaman ben kendisine (Murat Sabuncu’yu kast ediyor) herhangi bir yanıt veremediğim gibi o bana sorular soruyor. MASAK, Bank Asya araştırdınız, evindeki aynasının arkası dahil olmak üzere bakıldı, yatak odası didik edildi, dijital verileri alındı. 2013-2014 Vakıf Yönetiminde ben yokum, böyle mi ifade etmeliyim dedi. Benim tahliye ihtimalim var mı dedi, ‘Hiç umudum yok’ dedim.”
Av. Bahri Belen: “Akın benim öğrencim, kaçmayan biri, gözaltı kararı olduğunda kalktı geldi. Onun ve diğerlerinin kaçacağını varsaymak, deliller toplanacak gerekçesiyle tutuklamaya devam etmek mümkün değil.”
Başkan: “Tahliye kararları örnekleri bizi bağlamaz.”
Belen: “Ceza yargılamasında sözlü müdafaa sizi ikna etmek için tanınmış bir haktır. Onu söylemeyin bunu söylemeyin olmaz ki. Biz sizi ikna edeceğiz. Kararları veriyorum, bağlayıcı olmadıklarını biliyorum ama veriyorum.”
Başkan: “Biz dosya içinde bu kararları (AYM tahliye kararları) kabul etmiyoruz.”
Belen: “Bende mi kalsın? O zaman ben savunmamda okurum.”
Av. Can Atalay: “Kısaca söyleyeyim Ahmet Şık’ın bu dosyayla alakası yoktur. Diğer tüm sanıklardan 2 ay sonra gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Cumhuriyet’te çıkan haberleri dışında, ilgili tek bir belge yoktur. Katalog suç bulunamadığı için Ahmet Şık bu dosyaya dahil edildi. İddianamedeki “YA APO KANDİLE YA BİZ İMRALIYA” röportajı hakkında 1,5 yıl boyunca soruşturma açılmadı. Ahmet Şık’ın FETÖ ile ilişkilendirilmesinin akılla uzaktan yakından alakası yoktur. Ahmet Şık adli kolluk bürokrasisi sessiz kaldığında Fethullahçı çeteyi yazmıştır. Onu bu gerekçeyle tutuklu tutmak imkansız. Silivri 9 No’luyu gördünüz mü bilmiyorum.”
Başkanın müdahalesi üzerine: “Tanıklara göstermediğiniz hassasiyeti bize göstermenizi manidar buluyorum. Ahmet Şık’ın derhal serbest bırakılması, aksi halde adli kontrol şartlarının neden yetersiz kalacağının gerekçesinin yazılması gerekli.”
*Diren Gazeteci Twitter hesabından (@pressout) anlık olarak geçen bilgilerden derlenmiştir.
Sendika.Org