“Politik önderliği üstlenecek irade” oluşturulmadan gerçekleştirilecek birliklerin, yine pek çok örnekte görüldüğü üzere, devrimin ve sosyalizmin temel kabullerinden uzaklaşmak, militan ruhu kaybetmek, birlik iç dengeleri nedeniyle “siyasetsizliğe”, yani halka bir şey anlatamama haline mahkûm olmakla sonuçlandığı da bilinmektedir Bir süredir kulaktan dolma bilgilerle yetiniyorduk. HTKP Genel Başkanı Erkan Baş’ın İleri Haber’de 1 Mart 2018 tarihli […]
“Politik önderliği üstlenecek irade” oluşturulmadan gerçekleştirilecek birliklerin, yine pek çok örnekte görüldüğü üzere, devrimin ve sosyalizmin temel kabullerinden uzaklaşmak, militan ruhu kaybetmek, birlik iç dengeleri nedeniyle “siyasetsizliğe”, yani halka bir şey anlatamama haline mahkûm olmakla sonuçlandığı da bilinmektedir
Bir süredir kulaktan dolma bilgilerle yetiniyorduk. HTKP Genel Başkanı Erkan Baş’ın İleri Haber’de 1 Mart 2018 tarihli “İyiye gidiyoruz” başlıklı yazısını okuduktan sonra, solda yeni bir birlik projesi için mesai harcandığını öğrenmiş olduk.
Eş zamanlı olarak başka birlik projeleri için de hummalı görüşmelerin yapıldığı biliniyor. Hatta bunun ilk adımı atıldı. “Memleket Biziz” başlıklı bir kurultay çağrısı yapıldı.
Umarım, çabaların karşılığı olur. En azından, boşa kürek çekilmez.
Birlik görüşmelerinin ne kadar yorucu, yıpratıcı olduğunu bilmeyen yok. Birlik projesi hayata geçtikten sonraki sürecin ise zorluğu katladığı, birliğin sonuç değiştirici yönünü görünür kılmak, kitleler için çekim merkezi haline getirmek doğrultusunda yoğun çaba harcandığı da aşikâr.
Sol, bu konunun uzmanıdır; birleşmek, devamını sağlamak ve nihayetinde en az zararla bölünmek noktasında deneyimlidir! Çünkü solun son 20-25 senesi böyle geçmiştir. 1990’ların hemen başında kurulan Birleşik Sosyalist Alternatif (BSA), Birleşik Sosyalist Parti (BSP), Geleceği Birlikte Kuralım (GBK), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Birleşik Haziran Hareketi (BHH) solun birlik sürecinin kayda değer basamaklarından sayılır.
Her biri umut yaratmış, hayal kırıklığı yaşatmıştır.
BHH’nin mevcudiyetini devam ettirmesi nedeniyle saygısızlık yapmak istemem ancak Erkan Baş’ın yazısından anlaşılacağı üzere, BHH bileşenleri (ÖDP+HTKP) yeni bir birlik için farklı sol parti ve çevrelerle (kişiler de dahil) görüşmelere başlamış, hatta alınan mesafe Erkan Baş’ı umutlandırmıştır. Anlaşılan o ki, BHH’nin, yeni birlik görüşmelerinden olumlu sonuç alınırsa, yeni sürece dahil olacağı varsayım dahilindedir. Bekleyip göreceğiz.
Ancak bekleyip görmekten, deneyip yanılmaktan, birleşip ayrılmaktan sıdkımızın sıyrıldığı da sır değil.
Asli görevlerini, yani devrimciliğin gereğini yerine getirecek gerçeklikten uzak olanların, birliği, sığınacak liman gibi görme taktisyenliği devam ettiği sürece, bizler de hüsran yaşamaya devam edeceğiz. Erkan Baş bunu “tren sallama” metaforu ile açıklamış. Ancak tren sallamanın hayal satmak olduğunu da unutmamak lazımdır.
Hayal satmak kötü bir şeydir. Hatta “iyiye gidiyoruz” demekten bile kötüdür.
Bölünmenin hakkını vermek, Erkan Baş’ın ifadesiyle, “devrimci özne” olmayı, yani “politik önderliği üstlenecek irade oluşturmayı” başarmak anlamındadır.
Olası birleşmelerin, olası taraflarından hiçbiri bu pozisyonda değildir. Yani ortada devrimci bir örgüt/örgütler yoktur. Geriye, devrimci örgüt olamayanların birleşerek devrimci örgüt pozisyonuna terfi edeceğine, bu yolla sol muhalefetin ihtiyaçlarının karşılanacağına, kitlelerle güven ilişkisi tesis edileceğine dair beklenti kalmaktadır ki, hayal satmak bundan başka bir şey değildir.
“Güçsüzlerin” birleşerek güç kazandığına dair herhangi bir örnek yoktur. Aksine bu tür birlikler, defalarca görüldüğü üzere, sadece birleşme fikrinin itibarsızlaşmasına değil, aynı zamanda birleşen unsurların güç yitirmesine de yol açmıştır. BSA’dan BHH’ye bütün birlik denemeleri ne yazık ki böyle sonuçlanmıştır.
“Politik önderliği üstlenecek irade” oluşturulmadan gerçekleştirilecek birliklerin, yine pek çok örnekte görüldüğü üzere, devrimin ve sosyalizmin temel kabullerinden uzaklaşmak, militan ruhu kaybetmek, birlik iç dengeleri nedeniyle “siyasetsizliğe”, yani halka bir şey anlatamama haline mahkûm olmakla sonuçlandığı da bilinmektedir.
Türkiye solu, kendinden menkul “politik irade” beyanlarıyla ünlüdür. “Devrimci özne” olmanın asgari şartlarını bile yerine getirecek durumda olmayanlar, son derece öznel değerlendirmeyle kendisini “işçi sınıfının öncüsü”, “toplumsal muhalefetin odağı”, “solun tek ve meşru temsilcisi” ilan etmekte, daha da kötüsü, bir süre sonra gerçeklik tamamen yitirilmekte ve “devrimci özne” konusu sorgu-sual dışı bırakılmakta, tek taraflı beyanın sorunları bertaraf etmek için yeterli olduğuna inanılmaktadır.
Bunun pratiğe yansıması, “bu mahalle benden sorulur” ruh halidir ki, “tren sallamak” dışında pek bir anlam ifade etmeyen ve ülkenin devrimci potansiyeli heba etmekten başka sonuç doğurmayan birlik denemeleri bile, bu ruh halinin ürünü olarak solun hayatına dahil edilmektedir.
Bırakalım “irade” beyanını, niyet bildirimi bile sola eşik atlatacak önemdedir.
Yeter ki, ‘asli hedefimizin devrimci bir halk hareketi yaratmak olduğunu ilan edelim. Dönemin politik görevlerini yerine getirmede tereddüt göstermeyelim. Yoksullarla buluşma kanallarını yaratmaktan vazgeçmeyelim. Devrimci militanlığa uygun bir hayat tanzim edelim. Devrimin gözünü budaktan esirgemeyen kadrolarla mümkün olduğu gerçeğini içselleştirelim. Zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların öznesi olduğu bir örgüt yaratalım. Direnişte cesur, dayanışmada kapsayıcı olalım. Mütevazı hedefler belirleyelim. İğneyle kuyu kazarak siyasal-sosyal pratikleri çoğaltalım.’
Bunları yaparken ‘mütevazı, vicdanlı, haksızlığa ve adaletsizliğe başkaldıran bir gelenekten geldiğimizi, Türkiye’nin ilerici-devrimci damarının devamı olduğumuzu, yüzümüzü geleneksel olarak aynı hassasiyetleri paylaştığımız ilerici, devrimci, yurtsever, laik ve cumhuriyetçi kitlelere dönmeyi unutmayalım.’
Yani, ilk adım itibariyle bölünmüş halin hakkını verelim. Görülecek ki birlik, sorun olmaktan çıkacak, soldaki egemenliğini kendiliğinden ilan edecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.