TÜSİAD Başkanı Bilecik, Türkiye ekonomisinde en kırılgan noktanın enflasyon olduğunu belirterek ekonomide dönüşüm ve reform yapılması gerektiğini söyledi. Bilecik, ekonominin güçlü olmasının temelinin yargıya olan güvenden geçtiğini belirtti
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinde en kırılgan noktanın enflasyon olduğunu belirterek ekonomide dönüşüm ve reform yapılması gerektiğini söyledi. Bilecik, ekonominin güçlü olmasının temelinde yargıya güven ilkesinin bulunduğunu belirtti
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’a yaptığı açıklamada, AB ile ilişkilerin rayına girmesi gerektiğini vurgularken yeniden reform talebini dillendirdi. Ekonomideki suni büyümeye dikkat çeken Bilecik, yüksek enflasyon ve yargı güvensizliğinden dert yandı.
Bilecik, büyümenin kredi yoluyla finansmanı giderek zorlaşırken, sermaye piyasalarının geliştirilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu söyledi. Bilecik, “İyi bir anayasa yapabilmenin temelinde de, ekonomik gelişimin temelinde de güçlü bir hukuk devleti vardır. Gerçek bir refahtan bahsetmek, ancak yargıya güven, hukuka saygı duyulan, demokrasisi güçlü bir ülkede mümkün ve anlamlıdır” ifadesini kullandı. Bilecik’in Cumhuriyet’e verdiği demecin ana atları şöyle:
2017 yılında ekonominin yaklaşık yüzde 7 büyüdüğüne dikkat çeken Bilecik, “Bir ekonomiyi ancak kısa bir süre için potansiyelinin üzerinde bir hızla büyütebilirsiniz. Eğer potansiyel büyüme, yani ekonominin verimlilik düzeyi, üretim kapasitesi ve işgücü kalitesi kalıcı olarak artmadıysa, büyüme de kalıcı olmaz” diyerek bu tür büyümelerin bazı finansal kırılganlıkları ve maliyetleri de beraberinde getireceğini belirtti.
Bilecik amaçlarının, küresel ölçekte rekabet edebilen bir ekonomi olduğunu ifade ederek ekonomik reformların gerçekleştiği ve AB başta olmak üzere Türkiye’nin dış ilişkilerinde iyileşmenin sağlandığı, normalleşmenin gerçekleştiği bir yıl dileğini yineledi..
Türkiye ekonomisinin en çok ihtiyacı olan şeyin reform ve istikrar olduğunu belirten Bilecik, dünya ekonomisinin teknolojik gelişmelerle hızla ilerlediği için ekonomide değişim ve dönüşüme ihtiyaç olduğunu söyledi.
4. Sanayi Devriminin kapıya dayandığını söyleyen Bilecik, istikrardan kastettikleri şeyin, makroekonomik istikrarı sağlayacak kural temelli bir piyasa ekonomisi olduğunu kaydederek kuralları şöyle sıraladı:
Ekonomi politikalarında şeffaflık ve öngörülebilirlik, piyasaların denetleme ve düzenlemesinin liyakatlı, özerk kurumlarca yapılması, istişareye dayanan ve takvimlendirilmiş reform ve yasal düzenleme süreçleridir.
Bilecik, 2001 krizi sonrası yapılan birçok düzenlemenin şeffaf ve öngörülebilir politika yapımını destekleyici yönde olduğunu ifade etti.
Bu yıl ihracat artışlarının devam etmesini, KGF’nin daha az etkili olmasını ve mali politikanın nispeten daha sıkı olmasını beklediklerini ifade eden Bilecik, iç ve dış talebin daha dengeli olduğu bir büyümenin mümkün olduğunu söyledi. Ekonomi politikalarını buna göre tasarlanmasını istedi.
Tahminlere göre 2018 yılında büyümenin 4.5 civarında olacağını söyleyen Bilecik, şunları kaydetti:
İç talebi artırıcı uygulamalar ile kısa vadeli yüksek büyüme uğruna, kırılganlıklarımızı daha fazla artırmamalıyız. Uzun zamandır ertelediğimiz yapısal reformlara odaklanırsak, verimlilik artışları ile bir yandan büyümeyi artırırken, diğer yandan kırılganlıklarımızı azaltabiliriz. Yüksek dış borç ve finansman kısıtlarımız malum, ancak bunların ötesinde, şu anda Türkiye ekonomisinde en kırılgan noktamız yüksek enflasyondur.
Bilecik daha önce AA’ya verdiği röportajda da yüksek enflasyona dikkat çekmişti.
2017’de enflasyonun 2004 yılından beri en yüksek seviye olan 11,9’a ulaştığını belirten Bilecik, şöyle konuştu:
Gıda ve enerji gibi kalemleri dışarıda tutan çekirdek enflasyon ise yine rekor kırarak yüzde 12.3 oldu. Tüm dünyada gelişmekte olan ülkelerin enflasyonu yüzde 4 civarındadır. Bizimle beraber kırılgan 5’lide eskiden adı geçen Brezilya, Hindistan, Endonezya gibi ülkelerin hepsinde enflasyon yüzde 3-4 bandına inmiş durumda ve bu ülkeler artık listede değiller. Bize en yakın enflasyon oranı, yüzde 23 ile Arjantin’de görülüyor. Türkiye, yaptığı reformlar ve verdiği bunca mücadele sonunda yeniden çift haneli enflasyonu hak etmiyor.
Bilecik, finansman faaliyetlerinin arttığı ve mevduatların yüksek kredi büyümesini destekleyemediği ortamda, eldeki kısıtlı kaynakların verimli alanlarda ve projelerle değerlendirmek zorunda olduğunu ifade etti ve ekledi:
Unutmayalım ki aynı kısıtlar yalnızca KGF değil, Kamu Özel İşbirliği modeli ile yapılan projeler için de geçerli. Bu yüzden kamunun yönlendirdiği yatırımların gerçekten ihtiyaç duyulan alanlarda yapılması önem arz ediyor.
Yüksek enflasyonun, TL cinsinden finansman yükünün yüksek olmasına, vadelerin kısalmasına ve ekonomide dolarizasyona neden olduğunu belirten Bilecik, sermaye piyasalarının gelişiminin önünde de ciddi bir engel teşkil ettiğini ifade etti.
Bu yıl halka açılmak isteyen firmaların sayısındaki artışın, şirketlerin borç yoluyla finansman yerine sermaye piyasalarından kaynak bulmayı tercih etmelerinden kaynaklandığını belirtti.
Bilecik enflasyonu düşürmek için yapılması gerekenleri şöyle anlattı:
İktisat kuramlarını yeniden keşfetmemize gerek yok. Merkez Bankamız enflasyonu düşürmek için her türlü araca ve bunları bağımsız bir şekilde kullanma hakkına yasal olarak sahip. Hükümetin de kendi belirlediği yüzde 5’lik hedefe ulaşılması için gerekli politika uyumunu sağlaması, enflasyonun düşürülmesine destek verecektir. Politika eşgüdümü ve kararlılık ile enflasyonunu düşürememiş bir ülke yoktur.
Bilecik, Türkiye’nin 2017’de büyümesinde üç önemli faktör olarak ,“Hızlanan küresel ekonomi ve büyüyen AB ekonomisi, Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) kullanımı, vergi indirimleri ve teşvikler” olarak sıralayarak AB’ye yeni sayfa açılma isteğini yineledi:
Türkiye ekonomisi, küresel hızlanmadan ve AB büyümesinden önemli bir destek gördü. Bu desteğin 2018’de de devam edeceğini öngörebiliriz. Şimdi, canlanan ekonomiyle beraber bu ilişkileri iyileştirici adımların atılması, gerginliklerin azaltılması, vize anlaşmasının uygulanabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması ve en önemlisi Gümrük Birliği’nin modernizasyonu müzakerelerinin başlatılmasının tam zamanı. 2018’in en önemli temalarından biri, AB ile yeni bir sayfa açmak olmalı. Küresel ilişkilerde başarı, ekonominin ‘olmazsa olmazıdır.
Bankacılık sektörünün uzun zamandır mevduat artışlarının üzerinde bir oranda kredi büyümesi sağladığını söyleyen Bilecik, bu finansmanın kaynağını yurtdışı fonların oluşturduğunu belirterek şunları kaydetti:
Türkiye, dış borcunu 2001 krizindeki yüzde 59’dan yüzde 35’lere geriletmişti. 2011’den itibaren düzenli şekilde artan dış borç, bugün yüzde 52’ye ulaştı. Kredi mevduat oranı ise TL cinsinden yüzde 140 civarında. Yani her 100 TL mevduata karşı bankalarımız 140 TL kredi vermiş. Büyümeyi, hızlı kredi artışlarıyla fonlamamız artık mümkün değil.
KGF gibi mekanizmalar kullanılırken hedef sadece kredi artışı değil, bu kredilerin üretken alanlara dağılımının sağlanması da olmalı. 2018 KGF yoluyla 55 milyar TL’lik ek kredi genişlemesi olacak.
Ekonomide iyi sonuçlar elde etmek için reformlara ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Bilecik sözlerini şöyle sonlandırdı:
Ülke ekonomisi, sıradan bir vatandaşın ev ekonomisinden farklı değildir. Torbada ne varsa, çorbada da o vardır. Ekonomide iyi sonuçlar almak için, torbamızdakileri iyileştirmemiz lazım. Bu nedenle, dijitalleşme ve 4. Sanayi Devrimi ekseninde, eğitim sistemi başta olmak üzere pek çok alanda çok ciddi değişimlere, reformlara ihtiyaç duyuyoruz.
İşgücü reformu, vergi reformu, yatırım ortamının iyileştirilmesi, kayıt dışılığın azaltılması, toplumsal cinsiyet eşitliği sayabileceğimiz başlıca alanlar. Bu değişimi moda diye değil, gerektiği için yakalamak zorundayız.
Sendika.Org