Bir gül kokusu, büyük kapitalist güç üzerinde yayılıyor. Giderek daha fazla sosyalist düşüncelere ilgi duyan gençlerin nezdinde sistem etkisini kaybediyor
Bir gül kokusu, büyük kapitalist güç üzerinde yayılıyor. Giderek daha fazla sosyalist düşüncelere ilgi duyan gençlerin nezdinde sistem etkisini kaybediyor. Senatör Bernie Sanders’in canlandırdığı düşünceler soğuk savaşın uzağında yetişmiş, milyarder Trump’un başkan seçilmesine şaşırmış ve özellikle 2008 bunalımından ve emek piyasasında kırılganlığın zirve yapmasından etkilenmiş bir kuşağın ilgisini çekiyor. Bu yeni etkinin kanıtı ise Amerikalı Demokrat Sosyalistler (DSA) partisine katılımın giderek artması ve sistemi eleştirmeyi daha da uzağa taşıyan yeni genç seçilenlerin artışında görülmektedir
ABD’de sosyalizm aydınlık bir geleceğe sahip midir? Soru kışkırtıcı ama yersiz değil. Her ne olursa olsun, milenyum kuşağı Amerikası adlı bir ülkede bu sistem kapitalizmden daha popüler. 80 milyonluk bir ülke. Parçalı ama gerçek bir ülke. “milenyum kuşağı Amerikası” adı 1982 yılından sonra doğmuş ve yeni bin yılda(21. yüzyıl) erginlik çağına erişmiş yeni kuşağı ifade ediyor. Tocqueville “her yeni kuşağın yeni bir ülke” olduğunu söylüyordu. Peki bu yeni binyıl kuşağı ne istiyor?
YouGov şirketi tarafından 2017 Kasım ayında yayımlanan ve kamuoyuna duyurulan bir inceleme bizi aydınlatıyor: 35 yaşın altında gençlerin yüzde 44’ü sosyalist bir toplumda yaşamayı tercih etmekte iken yüzde 42’si kapitalist bir toplumda ve yüzde 7’si ise komünist bir toplumda yaşamayı tercih ediyor. Olayın ironik tarafı ise bu incelemenin antikomünist birlik olan “Victims of Communism Memorial Foundation” (Komünizm Kurbanları Anısı Derneği) tarafından yapılması. Birliğe göre sonuçlar kaygı verici.
Bir ülke, sadece bir kuşakta yüz kızartıcı olduğundan adı söylenmeyen “S’li bir sözcük”ün, gençler arasında giderek popüler olmasına nasıl geldi? Yanıt kısmen yanıtın içinde: “Bir kuşakta…”. Bu gençler Berlin duvarı yıkılırken sokakta misketle oynuyordu ya da henüz doğmamıştı. “Artık insanlar sosyalizmi SSCB ya da Çin’deki diktatörlüklerle ilişkendirmiyorlar” diyor Cathy Schneider, Washington Amerikan Üniversitesinde görevli profesör.
Bu yeni kuşak zafere giden ve aynı zamanda bitkin olan bir kapitalizmin siyasi bağlamında büyüdüler. Çünkü 2008 bunalımı bu alt üst oluşun bir başka öğesi. Bu bunalımı yaşayan ilk çocuklar. Aralarından birçoğu ve özellikle en yaşlıları yani meslek yaşamına atılmış olanlar ebeveynlerinin evine gitmek ve orada yaşamak zorunda kaldılar ki bu da onlara “bumerang kuşağı” adı verilmesine neden oldu. Ülkede en fazla diplomaya sahip olan kuşağın gençleri ise bunalım ve ekonominin canlanmasıyla diplomalarının değerinin karşılığını alamadılar. Diplomalarını (birkaç bin dolar) borçlanarak elde ettiler. Eşit nitelik açısından, yaratılan istihdama verilen ücret, kaybolan istihdama göre daha düşük düzeyde.
Sovyet deneyimi yükünü boşaltarak “Sosyalizm Amerikanvari vahşi kapitalizme bir seçenek olarak görünüyor ve gençler için araştırılmaya değer görünüyor” diyor New Jersey’de William Peterson Üniversitesinden Prof. John Mason. Peki sosyalizmden kastettikleri ne? Adı geçen kamuoyu yoklaması YouGov soru sorduğu kişilere sözcük tanımı vererek her birini onaylamalarını ya da kınamalarını istedi. Sosyalizm ve komünizm tanımları arasında büyük bir karışıklık çıktı ve işin başında bulunan antikomünist örgüte göre bu da gençlerin neden söz edildiğini bilmediklerinin bir kanıtı. Gençlerin yüzde 31’ine göre üretim araçlarının kolektif mülkiyeti komünizme bağlı ama yüzde 32 için ise sosyalizme bağlı. Toplumsal mülkiyet ve devlet kavramı ise yüzde 34 için sosyalizmle eş tutulurken yüzde 29 için komünizmle ilgili. Sonuçta, genç Amerikalılar sosyalist bir yaşamı tercih ettiklerinde hem refah devletini hemde kolektivizasyonu kastediyorlar. Kafa karışıklığı sonunda köktenci bir çözümle yani değişiklik gerekliliğiyle sona eriyor.
“The American Prospect”te yazan Harold Meyerson “Bernie Sanders gençleri sosyalizme doğru itmedi, gençler zaten içindeydi” diyor. Bir başka deyişle, kuşaktaki yenilenme Sanders’in dinamiğinin yakıtı oldu. Birçok yorumcuya göre bu dinamik, kısa sürede sönecekti ve sonra da İskandinav ülkeleri türü bir sosyal demokrat devlet biçimini uygulamaya koymanın “basit” bir denemesine dönüşecekti. Sanki evrensel sağlık sigortasını getirmek, kamu üniversitelerine girişi ücretsiz hale getirmek, federal asgari ücreti iki katına çıkarıp 15 dolar yapmak, küstah Wall Street’i düzenlemek turbo kapitalizmin aşırı eşitsiz olduğu Amerika’da ve İkinci Dünya Savaşı sonrası İsveç’te, siyasi proje olarak aynı şey olabilirmiş gibi… Dönem ve bağlam yanılgısı vardı.
Sanders projesinin en radikal biçimi bu program noktalarının ötesinde. Önerdiği “siyasi devrim”ine çok bağlı: Eğer milyonlarca kişiyi içeren bir hareket yaratırsak toplumu değiştirebiliriz diyor. Değişikliğin paralosı da şöyle: “ Biz, ben değil” (Us, Not Me). Tüm ülkede yayılan kolektif siyasi hareketin anlamı budur. Kamuoyu yoklamaları ötesinde, toplumun gerçeği sosyalizm kavramının başlangıçtaki komünizm ile atalardan kalma bir sosyal demokrasi arasında değişebileceği inancında olan mücadeleci insanlar ve seçilmişlerle değişebilir.
1920 tarihinden beri ilk kez, Minnesota’dan Maine’e, okul meclisinden belediye meclisine kadar kendine sosyalist diyenler genel oyla seçildiler. Varolan araçlar yerine tabandan gelen harekete dayandılar, yani biraz Sanders’ın seçilmesi gibi. 1981 yılında Sanders demokratların elinde olan Burlington(Vermont) belediyesini ele geçirdi. Sosyalist düşüncelerin yeniden güçlenmesini bir örgüt belirgin hale getiriyor: Amerikalı Demokrat Sosyalistler (DSA – Democratic Socialist of America). Simgesi de bir gülü sıkıca tutan siyah ve beyaz bir el. Trump’un seçilmesinden bu yana üye sayısı 6500’den 30.000’e çıkarken yaş ortalamaları ise 60’tan 35’e geriledi. DSA yönetimi sosyalist bir bebek patlamasından söz ediyor. Harold Meyerson’a göre “ ABD birden milyonlarca sosyalistin ocağı oldu ama sosyalist hareket henüz yok”. Sosyalist var ama sosyalizm yok. 110 yıl sonra, Alman sosyolog Werner Sombart’ın eseri “ Neden ABD’de sosyalizm yok?” sorusu henüz tamamen yalanlanmadı.
[Humanité gazetesindeki Fransızca orjinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.