Trump’ı parodileştirmek, en iyi ihtimalle, dikkatleri onun gerçek siyasetinden kaçırmak; en kötü ihtimalle ise siyasetin bütünün bir espri malzemesi haline getirmektir
Trump’ı parodileştirmek, en iyi ihtimalle, dikkatleri onun gerçek siyasetinden kaçırmak; en kötü ihtimalle ise siyasetin bütünün bir espri malzemesi haline getirmektir. Trump kendi adaylığını -on yıllardan bu yana kendi pop kültür kişiliği olagelen- bir komik alçağı oynayarak inşa etti
Donald Trump ve ona dönük liberal eleştiriler hakkında Hegel’den ne öğrenebiliriz? Şaşırtıcı bir şekilde, çok fazla şey. Hegel, Romantik ironiye dair eleştirel açıklamasında, onu, boş olumsuzluğun, kendisini bütün nesnel içeriklerin üzerine çıkmış gibi gören, her şeyle dalga geçen, “bütün konu başlıklarını sadece yazarın öznel espritüelliğini vurgulamak için kullanan espri anlayışının bir o yana bir bu yana uzanan rotası”na kısılıp kalmış olan teşhirci öznelliğin bir egzersizi olarak iğneleyici bir biçimde kapı dışarı etmektedir. “Kendisini nesnelleştirmeye niyetlenen ve kendisi için gerçeklikte sabit bir biçim kazanan ya da dış dünyada zaten bu türden bir biçime sahipmiş gibi görünen her şeyi yok etmeye ve dağıtmaya yönelmiş öznel kavramsallaştırmaların, düşünce parıltılarının, çarpıcı yorum tarzlarının gücüyle kendi asli faaliyetinin sonunda ortaya çıkan materyalini dolaşıma sokan da sanatçının bizzat kendisidir.”[1]
Bugün, bu satırlarda, bütün sabit toplumsal kurumları ya da değerleri takıntılı bir biçimde “yapısöküme uğratan” postmodern bir entelektüeli kolayca fark edebiliriz. Peki, Hegel bu teşhirci ironiye karşıysa ne olmuş yani? Hegel’in durduğu nokta genellikle muhafazakâr bir nokta olarak görülür: Romantiklerin her şeyi tahrip edici anarşik ironisinin yerine, toplumsal geleneklerde, yani toplumun kendi akılcı özünde vücut bulan İyi ve Hakiki olanın farkına varılmalıdır… Gelgelelim, Hegel burada çok daha muğlaktır. İlk olarak, Hegel’in öznel espri anlayışına dönük temel serzenişi, onun bütün nesnel içeriklerin altını oyması, bunları ciddiye almaması, bunları görelileştirmesi değil; işbu her şeyi tahrip edici ironik duruşun gerçekten tamamen etkisiz olmasıdır. Bu ironi hiçbir şeyi tehdit etmez; sadece, ironik özneye, bir içsel özgürlük ve üstünlük yanılsaması sağlar. Bireyler içinden çıkılamaz bir toplumsal ilişkiler örümcek ağına dolandıklarında, onların öznelliklerini ortaya koymanın yegane yolu, sözüm ona onların içsel üstünlüklerini gösteren şakaların sığınağıdır.
Hegel, Romantik öznel ironiyi, diyalektiğin en derindeki özünü karakterize eden çok daha radikal bir ontolojik ironi ile karşı karşıya getirir. “Yerinde Sokratik ironi,” demektedir Hegel, “diyalektik olan her şey gibi, bu ironi de neyin derhal ele alınması gereken şeye güç verir, fakat bunu sadece onda içkin olan çözülüşün gerçekleşmesine izin vermek adına yapar; ve biz buna dünyanın evrensel ironisi adını verebiliriz.” [2] Diyalektik bir yaklaşım, gerçekliği kendi içinde antagonistik (uzlaşmazlık içeren) bir şey olarak algılamasıyla, gerçekliğin altını etkin bir biçimde oymaya çalışmaz; sadece, gerçekliği onun kendisini aldığından daha fazla ciddiye alarak onun her neyse (ya da her ne olduğunu iddia ediyorsa) o olmasına ve bu yolla da kendisini yok etmesine izin verir. Bu ironi, nesnel bir yol, bu anlamda şaşırtıcı olmayan biçimde kısa (ve ne yazık ki yeterince gelişmemiş) bir geçiştir. Hegel “öznel espri anlayışı”nın karşısında kendisinin “nesnel espri anlayışı” dediği şeyi koyar:
“Espri anlayışı için önemli olan, nesne olduğunda ve nesnenin öznel yansıması dahilindeki kurulumu olduğunda, bizler de bu suretle nesne ile artan bir yakınlık, bir tür nesnel espri anlayışı ediniriz. / … / Burada kast edilen biçim, kendisini sadece, nesneden bahsedilirken yalnızca ona isim vermekle, genel anlamda nesnenin ne olduğunu söylemekten ibaret olan bir kayıt ya da özdeyiş ortaya koymakla kalınmadığında; fakat sadece bunlara, şiirin yaptığı şeyi yaparak en küçük ayrıntıya bile canlılık kazandırıp yaygınlaştıran derin bir duygu, yerinde bir nükte, hünerli bir düşünce ve zekice bir tahayyül hareketi katıldığında ortaya koyar. [3]
Burada meşgul olduğumuz espri anlayışı, önemli bulgusal ayrıntılara odaklanma yoluyla mevcut düzenin içkin tutarsızlıklarını/uzlaşmaz çelişkilerini ortaya seren bir espri anlayışıdır. Peki bu durum, bu göstergelerden, toplumsal bütünlüğün kendisinin gülünç ters yüz etmelerle biçimlendirilmiş uzlaşmaz çelişkiler tarafından kat edildiği düşüncesine ulaşmayı meşrulaştırmayacak mıdır? Özgürlük teröre, onur dalkavukluğa dönüşür -bütün bu ters yüz etmeler Aklın Kurnazlığının işleri değil mi? Stalinizm’inkinden, büyük kurtuluşçu umutların kendi kendini yok eden bir terörist şiddete dönük gülünç ters yüz edişinden daha dehşet verici bir “nesnel espri anlayışı” örneği tahayyül edilebilir mi? Stalin, bu anlamda, yirminci yüzyılın büyük şakacısı değil de nedir? Ve içinde bulunduğumuz dönemde, bireysel tercih hakkı, hakikati bir güvencesiz işçinin umutsuz durumu olan bir şaka değil de nedir? Stalinist çağın en büyük kültürel ürününün siyasi şakalar olduğu düşünüldüğünde, insan kendini Brecht’in sözlerini bir başka şekilde söylememek için zor tutuyor: Stalinist siyasetin kendisi olan şaka ile karşılaştırıldığında, en iyi Stalinizm-karşıtı şaka bile nedir ki? Ya da günümüze gelirsek, Trump’ın fiili siyaseti olan şaka ile karşılaştırıldığında, Trump’a dair yapılan en iyi şakalar bile nedir ki? Bundan birkaç yıl öncesinde, bir komedyenin Trump’ın açıklamalarını, tweet’lerini ve kararlarını sahnede anlattığını bir hayal etsenize. Bunlar, gerçekçi olmayan aşırı abartılmış bir şaka olarak görülürdü. Bu anlamda, yapıp ettiklerinin gerçekliğinin çoğu parodiden daha ölçüsüz biçimde komik olan Trump tuhaf etkisiyle birlikte, halihazırda kendisinin parodisidir.
Hegel’in öznel espri anlayışına dönük eleştirisi ise, bugün hiç olmadığı kadar günceldir. Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin son döneminin popüler şehir efsanelerinden biri, şakaların olumlu istikrar sağlayıcı işlevinin farkında olarak (siyasi şakalar sonradan insanların hayal kırıklıklarını yatıştırarak onlara içlerini dökmenin kolay ve hoşgörülebilir bir yolunu sunar), işlevi rejime ve rejimin destekçilerine karşı siyasi şakalar uydurmak ve dolaşıma sokmak olan bir büronun var olduğuydu.
Yine, bir başka düzeyde, bu durum Trump için de geçerlidir. Liberal medyanın kaç kere Trump’ın (hayatını kaybetmiş bir savaş kahramanının ailesiyle alay ederek, kadınların apış aralarını kavramakla böbürlenerek vs.) savunmasız yakalandığını ve kamuoyu önünde kendi ölüm fermanını imzaladığını hatırlayalım. Kibirli liberal yorumcular, Trump’ın görgüsüz ırkçı ve cinsiyetçi taşkınlıklarına, fiili hatalarına, ekonomiden anlamamasına vs. dönük sürekli iğneleyici saldırılarının nasıl olup da ona zarar vermemesi ve belki de onun halk nezdindeki çekiciliğini arttırması karşısında şok oluyorlardı. Bu liberal yorumcu tayfa, özdeşleşmenin işleyiş biçimini ıskalıyorlardı: bir yönetim olarak bizler, sadece ve hatta illa ki ötekinin güçlü yanları ile değil, ötekinin zayıflıkları ile de özdeşleşiriz. Bunun anlamı, Trump’ın sınırlılıklarıyla ne kadar dalga geçilirse, sıradan insanların da o kadar kendisini Trump ile özdeşleştirdiği ve Trump’a yönelik saldırıları kendilerine yönelik aşağılayıcı saldırılar olarak gördükleridir. Bir yandan Trump’ın görgüsüzlüklerinin sıradan insanların bilinçaltına dönük verdiği mesaj “Ben sizden biriyim!” iken, diğer yandan ise, Trump destekçileri liberal elitin kendilerine yönelik küstah tavrı nedeniyle sürekli biçimde hor görüldüklerini hissetmişlerdir. Alenka Zupančič’in kısa ve öz bir biçimde ortaya koyduğu gibi, “Trump’ın seçilmesinde açığa çıktığı üzere, aşırı yoksullar aşırı zenginler için savaşıyorlar. Sol ise onları azarlamak ve suçlamak dışında çok az şey yapıyor.” [4] Bu sözlere Sol’un daha da kötüsünü yapmakta olduğunu eklemeliyiz: Sol, yoksulların kafa karışıklığını ve körlüğünü küstah bir biçimde “anlıyor”… İşbu sol-liberal kibir, çoğunlukla liberal entelektüel elitin katışıksız kibrini sahneleyen yeni tarz siyasi-yorum-komedi talk showlarda (Jon Stewart, John Oliver…) en saf biçimiyle patlama yapıyor:
“Trump’ı parodileştirmek, en iyi ihtimalle, dikkatleri onun gerçek siyasetinden kaçırmak; en kötü ihtimalle ise siyasetin bütünün bir espri malzemesi haline getirmektir. Bu sürecin, bunları sahneye koyanlarla veya yazarlarla ya da onların tercihleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Trump kendi adaylığını -on yıllardan bu yana kendi pop kültür kişiliği olagelen- bir komik alçağı oynayarak inşa etti. Bilinçli bir öz-parodi olan ve bu performansa dayanarak Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanlığına gelen bir adamı etkili bir biçimde parodileştirmek tek kelimeyle imkansızdır.” [5]
Eski yazılarımdan birinde, Gerçekten-Varolan-Sosyalizm’i o eski güzel günlerinden ve muhalifler arasında popüler olan bir şakadan bahsetmiştim. Moğolların işgali altındaki 15. yüzyıl Rusya’sında, bir çiftçi ve karısı tozlu bir kasaba yolunda yürümektedir; atının sırtındaki bir Moğol savaşçı yanlarında durur ve çiftçiye o an karısına tecavüz edeceğini söyler, sonra da ekler: “Fakat yerler çok tozlu olduğu için, ben karına tecavüz ederken sen de benim testislerimi tutmalısın ki kirlenmesinler!” Moğol kadına tecavüz edip yoluna gittikten sonra, çiftçi kahkaha atmaya ve neşe içinde hoplayıp zıplamaya başlar. Şaşıran karısı sorar: “Ben daha demin senin gözlerinin önünde canavarca tecavüze uğramışken, sen nasıl neşeyle zıplayabiliyorsun?” Çiftçi yanıtlar: “Onu hakladım! Testisleri toz içinde kaldı!” Hikayenin dili rahatsız edici olsa da, bu şaka acı bir gerçeği ortaya koyuyor. Hikaye bizlere muhaliflerin içinde olduğu çıkmazı anlatıyor: Muhalifler, parti nomenklaturasına (baskın sınıfına) ciddi darbeler vurduklarını düşünüyorlardı fakat tek yaptıkları şey, nomenklatura halka tecavüz etmeye devam ederken nomenklaturanın testislerinin biraz toza bulanmasını sağlamaktı… Trump ile dalga geçip duran Jon Stewart ve tayfası için de tamamen aynısını söyleyemez miyiz? Yaptıkları Trump’ın testislerini toza bulamak ya da en iyi ihtimalle tırmalamaktan başka ne ki?
Dipnotlar:
[1] Alıntı: https://www.marxists.org/reference/archive/hegel/works/ae/part2-section3.htm#c3-3-b.
[2] Alıntı: https://www.marxists.org/reference/archive/hegel/works/hp/hpsocrates.htm
[3] Alıntı: https://monoskop.org/images/0/05/Hegel_GWF_Aesthetics_Lectures_on_Fine_Art_Vol_1_1975.pdf.
[4] Alenka Zupančič, “Back to the Future of Europe” (yayımlanmamış elyazması).
[5] http://www.latimes.com/opinion/op-ed/la-oe-marche-left-fake-news-problem-comedy-20170106-story.html.
[The Philosophical Salon’daki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.