Astana müzakerelerini reddedip Türkiye ile irtibat kurduklarını belirten El-Culani “Bu, Türkiye’nin İdlip’e girmesini ve bizimle savaşmasını isteyen rejim ve müttefiklerini çileden çıkardı” dedi
AKP iktidarının Nusra Cephesi’yle yaptığı İdlip anlaşmasına ilişkin Heyet-i Tahrir’uş Şam lideri Ebu Muhammed el-Culani’den açıklama geldi. Astana müzakerelerini reddedip Türkiye ile irtibat kurduklarını belirten El-Culani “Türkiye ile bir formül bulma yolunu seçtik. Bu gelişme Türkiye’nin İdlip’e girmesini ve bizimle savaşmasını isteyen rejim ve müttefiklerini çileden çıkardı” dedi
AKP iktidarı, Rusya ve İran’la Astana’da vardığı “gerilimi azaltma bölgeleri” anlaşmasına rağmen İdlip’e El-Kaide bağlantılı cihatçı gruplarla anlaşarak girebilmişti. Suriye ordusu ve müttefiklerinin, Nusra ve diğer cihatçı gruplara yönelik İdlip operasyonunu sürdürdüğü bir dönemde AKP-Nusra anlaşmasına dair örgütün lideri Ebu Muhammed el-Culani’den açıklama geldi.
Şam’ın Fethi Cephesi’nin (eski adıyla Nusra Cephesi) ana gövdesini oluşturduğu cihatçı çatı örgütü Heyet-i Tahrir’uş Şam’ın lideri Ebu Muhammed el-Culani, yayımlanan yeni ses kaydında, Astana müzakerelerini reddedip Türkiye ile irtibat kurduklarını belirterek “Türkiye ile bir formül bulma yolunu seçtik. Bu gelişme Türkiye’nin İdlip’e girmesini ve bizimle savaşmasını isteyen rejim ve müttefiklerini çileden çıkardı” dedi.
Cihatçılara yakınlığıyla bilinen Mepa News’in haberine göre, El-Culani’nin konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
- Astana müzakereleri Rusya’nın işgaline meşruiyet sağlamayı başardı, Rusya siyasi çözümün bir parçası haline geldi ve hatta rejimin vahşetini durdurmak için garantör (!) oldu.
- Rusya ve İran, telkinler ve baskı sonucunda bazı muhalif grupların cepheleri-saldırıları dondurmasında başarılı oldu.
- Biz ne zaman rejim ve destekçilerine saldırılar düzenlesek, bu muhalif gruplar bize karşı bir medya kampanyası başlattı. Rejime karşı saldırı düzenlemek adeta suç haline geldi.
- Hatta bazı anlarda muhalifler rejime bazı istihbaratlar sızdırdı. Tüm bunlar rejim saldırıları devam ederken oldu.
- Daha sonra, kuzeyi Rusya ve Türkiye’nin nüfuz bölgeleri olarak bölmek amacıyla çatışmasızlık bölgeleri planı devreye sokuldu.
- Haritalara dökülen anlaşma, çatışmasızlık bölgelerinin dışında kalan demiryolu hattının doğusunun rejime ve İran’a teslim edilmesini içeriyordu.
- Astana müzakereleri, rejime ve müttefiklerine belirlenen bölgelere saldırma ve ele geçirme hakkı verdi. Biz bunu reddettik.
- Demiryolu hattının doğusunun verilmesini reddettik, Türkiye ve muhaliflerle bu konuda irtibat kurduk.
- Bazı muhalif gruplar bu bölgelerden çıkmamız için bizi ikna etmeye çalıştı.
- Bazı muhalif grupların -ne yazık ki- kabul ettikleri anlaşmayı, biz reddettik.
- Çok sayıda savaşçı ve 200 bin insan bu bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Astana’daki pervasızlığın bedeli bu şekilde ödenmek zorunda kalındı.
- Astana anlaşması, Batı bölgesinde Türk askerlerinin olduğu kontrol noktalarının kurulmasını içeriyordu. Biz bu girişimi de reddettik. Çünkü bu yerlerin daha sonra rejime teslim edilmeyeceğine dair bir garanti yoktu. Ayrıca bu girişim cihat ve savaş ruhuna zarar verecekti, bölgesini savunmak zorunda olan insanları uyuşuklaştıracaktı.
- Ardından gerilimin maliyetini en aza indirecek ve Müslümanlara vereceği zararı önlemek amacıyla Türkiye ile bir formül bulma yolunu seçtik. Bu gelişme Türkiye’nin İdlip’e girmesini ve bizimle savaşmasını isteyen rejim ve müttefiklerini çileden çıkardı.
Sendika.Org