Taraftar lümpenleşmiş bir taraftarsa, oradaki aidiyet bir kulübe veya bir takıma bağlılıktan ziyade kişilere ve bazı hegemonik yapılara bağlılık biçiminde kendisini gösterir
Taraftar lümpenleşmiş bir taraftarsa, oradaki aidiyet bir kulübe veya bir takıma bağlılıktan ziyade kişilere ve bazı hegemonik yapılara bağlılık biçiminde kendisini gösterir
Lümpenden taraftar olmaz. Gerçek taraftardan da lümpen olmaz. Taraftarlık demek lümpenlik demek değildir. Zaten lümpenleşmiş bir taraftar profili, aidiyet sapmasına uğramış, ait olmayı sosyal anomali haline getirmiş, takımına ve kulübüne yararı olmayan taraftarlık profili demektir. Bu tür taraftar profili “tetikçi” diye tanımlanabilecek bir işlevselliği olan kişi ve kişilerden oluşan grup yapılanmaları şeklinde ortaya çıkar.
Bunun yanı sıra kendi ilkeleri, doğruları ve hatta toplumsal ideolojileri olan, takım veya kulüp bağlılıklarını bununla ilişkilendiren yapılanmaları lümpenlik ve lümpen taraftarlıktan ayırmak gerekir. Çünkü bu iki taraftar yapılanmasını birbirinden kesin olarak ayıran en temel ölçüt, “tapınmaya” varan bağlılık konusundaki ayrışmalardır. Bunun yanı sıra çok önemli diğer bir ölçüt, olay ve olguları fanatizm ölçeğinde bir aidiyet ile mi, yoksa toplumcu yaklaşım modelleri ile mi değerlendirip değerlendirmedikleri ile ilgilidir. Taraftar gruplarının kendi içinde dahi bu tür mikro ayrışmaların veya hizipleşmelerin olduğu bilinmektedir.
Taraftar lümpenleşmiş bir taraftarsa, oradaki aidiyet bir kulübe veya bir takıma bağlılıktan ziyade (aidiyet ve bağlılık meselesi de tartışmalıdır) kişilere ve bazı hegemonik yapılara bağlılık biçiminde kendisini gösterir. Lümpenlik kavramı da zaten “bilinçlenmemiş, kolay provokasyona gelen, kolay saptırılabilen, üstüne vazife olmayan görevlere soyunan, kişiliğini bulmamış kişi, grup veya sınıfları” anlamında böylesi taraftarlık profili ile çakışmaktadır.
Lümpen taraftar “kendisi olmayan, olamayan” taraftardır. Lümpen taraftar geçmiş ile gelecek arasında bağlantı kurmayı beceremeyen, neden sonuç ilişkisinden çok uzak, savrulan taraftar demektir.
Sporda lümpenlik, siyasette lümpenlik, “memleket sevdalısı” olmakta lümpenlik… Bunların hepsi de toplumsal ve sınıfsal karmaşanın sonucu olan yapılanmalardır.
Her yerde ve her alanda giderek artan lümpenlik serisi elbette tesadüfî bir sonuç değildir. Ancak kullanışlı araçlar olması nedeniyle pohpohlanan ve desteklenen lümpenlik yapılanmaları uzun vadede tam bir kirliliktir.
Lümpenlik serseriliktir, sorumsuzluktur, dolayısıyla savrulmaktır. Lümpenlik fanatizmle birleşmiş goygoyculuktur. Lümpenlik nerede, nasıl ve ne amaçla ortaya çıkarsa çıksın orada “üretmemek ve yaratmamak” üzerine kurgulanmış, asalak bir yapının toplumsal çürümüşlüğüne denk gelen bir durumun varlığına işaret eder.
Lümpen taraftarlık, yönlendirilmeye ve kullanılmaya uygun, kişilik ve bilinç düzeyinde sosyal ve ekonomik farkındalık oluşturamamış, bu nedenle de aidiyetleri sorunlu bir taraftarlık profilidir.
Siyasetten spora, spordan da siyasete tekabül edişi olan, lakin son yıllarda ilginç bir şekilde bu geçişe müdahale edilmeye çalışılan bir yapılanmaya da dikkat çekmek gerekir.
Üstteki görsele iyi bakıldığında başka bir toplumsal fotoğrafın somut olarak ortaya çıktığını görürsünüz. Takımların veya kulüplerin hangisi olduğu hiç önemli değildir. Çünkü hepsinde benzer yapılanmalar sosyoekonomik-sosyokültürel nedenlerin ve gerekçelerin bir sonucu olarak oluşmaktadır. Görselin önemi genel bir fotoğraf sunuyor olmasıyla ilgilidir. Türkiye’yi içeren bir kompozisyonun yansımasıdır bu.
Bu öne çıkmış, önde olan, güçlü görülen, güçlü olduğuna inanılan kişi veya kişilere tapınma derecesinde bağlılık üzerinden kendini ikame etme, kendini gerçekleştirme ve kişilik açlığını giderme ihtiyacının sonucu kurgulanmış lümpenliğin somutlanmış olmasıdır. İkincisi lümpenliğin pratik anlamda en verimli başlangıç alanları liseler ve lise dönemi gençleridir. Onun içindir ki, siyasetçiler için özellikle “çocuk ve gençlere el atmanın” neden bu kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Gençlerin “baba” diye hitap edecek kadar flama açtığı bir “gençlik histerisi” elbette kan bağı olan bir babalıktan ziyade sığınılan, eli eteği öpülen, her şeyin efendisi, ağa, reis, şeyh tiplemeleri ile figürleştirilebilecek güce tapmacılığın ileride nasıl bir lümpenleşmeye evrileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Elbette kötü bir durum aslında… Feodal ağalığın, kasaba tüccarlığına, oradan da kent simsarlığına evrilmiş taşra burjuvazisi egemenliğinin Türkiye çeşitlemesidir bu. Bu yüzyılda “babalık” hâlâ bu şekliye devam eden bir kitlesellik buluyorsa, alınması gereken yol daha çok uzun demektir. Yol yanlış olunca varılacak yer de arzulanan yer olamayacaktır.
Yapılması gereken sporda ve spor taraftarlığında da yolu değiştirmek olmalıdır. Bunun için sporu önce siyasetçilerden, sonra tüccarlardan ve aynı süreçte asalaklardan korumaktan öte kurtarmak gerek. Çünkü korumak için çok geç kalındığı ortada.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.