Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’la, içinden geçtiğimiz süreci nasıl değerlendirdiklerini, halk güçlerine 2019 sürecinde nasıl bir program önerdiklerini konuştuk.
“16 Nisan referandumu ile 2019 seçimleri arasındaki bu dönemde muhalefet dinamiklerini diktatörlük inşasını engelleme hedefiyle seferber edecek programı, mücadele çizgisini oluşturmak ve örgütümüzü buna göre düzenlemek amacıyla Mayıs ayında yapacağımız genel kurulumuzu erkene aldık”
Halkevleri 28 Ocak günü Olağanüstü Genel Kurul’a gidiyor. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’la, içinden geçtiğimiz süreci nasıl değerlendirdiklerini, halk güçlerine 2019 sürecinde nasıl bir program önerdiklerini, seçimlere bakışlarını ve halk içindeki direniş potansiyeli ile nasıl bir ilişki kuracaklarını konuştuk.
“Halkı laiklik, barış, eşitlik ve özgürlük, yurtseverlik ilkeleriyle diktatörlüğe karşı bir cephe politik bir karşı taraf, yeniden kurucu bir tarihsel irade olarak örgütlemek mümkün ve zorunludur” diyen Ersoy, diktatörlüğü durdurmak için bir halk seferberliği örgütlemeyi önlerine görev olarak koyduklarını belirtiyor.
Sendika.Org: Halkevleri Genel Kurulu Ocak sonunda gerçekleşecek. Normalde Mayıs’ta gerçekleşecekken dört ay öne çektiniz. Bu takvimin özel bir anlamı var mı? Nasıl bir süreç tarif ediyorsunuz?
Oya Ersoy: Bir buçuk yıldır OHAL-KHK’lerle fiili olarak sürdürülen tek adam rejimi, 16 Nisan referandumu ile birlikte anayasal temelini oluşturma yoluna girdi. 2019 hedefleri ise bugün üç ayda bir uzatılan OHAL koşullarında istisna hali gibi görünen durumu; yani TBMM’nin (yasamanın) tamamen devre dışı bırakıldığı, yargının tek adam yargısı haline getirildiği, hukukun yok edildiği, her türlü muhalefetin düşman ilan edildiği tek adam rejimini süreklileştirmektir.
Bugün için 2019 olarak kodlanan seçimlerle birlikte diktatörlüğün anayasal yönetim modeli haline getirilmesi hedefleniyor. Meşruiyet iddiasını korumak için hala sandığa ihtiyaç duyulması sonuç itibariyle halkın önüne seçim hedefini koyuyor ve bu halkta bir beklenti de yaratıyor.
Öte yandan hem egemenler hem ezilenler cephesinden ciddi bir basınçla karşı karşıya olan iktidara OHAL’in de artık yetmediğini görüyor ki savaş tam da bu koşullarda gündeme geldi. Savaş sayesinde bütün çatlak sesleri bertaraf etmek ve halkın muhalefet dinamiklerini bastırmak istiyorlar. Politik sonuçları itibariyle sınırın ötesinden çok içeriyi hedef alan, ama sınırın ötesinde de nasıl sonuçlanacağı meçhul, çok riskli bir maceraya atıldı iktidar. Türk ve Kürt halklarının birlikte yaşama iradesini, kardeşliğini, barış umudunu hedef alan bir savaş veriliyor şu anda.
16 Nisan referandumu ile 2019 seçimleri arasındaki bu olağanüstü dönemde muhalefet dinamiklerini diktatörlük inşasını engelleme hedefiyle seferber edecek programı, mücadele çizgisini oluşturmak ve örgütümüzü buna göre düzenlemek amacıyla Mayıs ayında yapacağımız genel kurulumuzu erkene aldık.
Nesnel koşullar değişince öznenin de kendini buna göre yeniden düzenlemesi lazım. Bu olağanüstü süreç bizler açısından yeni bir iş bölümünü de zorunlu kılıyor.
OHAL koşulları, savaş ve 2019 seçimlerinin basıncı altında ilerleyen bu çalkantılı süreçte Halkevleri’nin özel olarak önem atfettiği şey, 2019 stratejisi nedir? Erdoğan durdurulabilir mi?
Genel kurulumuzu “Durdurabiliriz! Bu Memleket Bizim!” şiarıyla örgütlüyoruz. Hedefimiz yok sayılan, baskı, zor ve manipülasyon yöntemleriyle engellenmeye çalışılan halkın diktatörlük karşısındaki direniş iradesinin örgütlenmesi.
Diktatörlüğe geçiş durdurulabilir.
Öncelikle karşımızda krizi sürekli derinleşen, sistem içi uzlaşma kanallarını yitirmese de emperyalizmin ve tekelci sermayenin aktif desteğinden faydalanamayan, kontrgerillanın birliğini sağlayamayan, dava örgütünden çıkar örgütüne dönüştükçe kendi ideolojik krizi de derinleşen, kendi davalarına adanmış kadrolar yerine güvenilmez kadrolarla yoluna devam etmeye çalışan bir iktidar var. 15 yılı aşkın süredir iktidardalar ama hala ideolojik ve kültürel anlamda iktidar kuramamaktan şikâyet ediyorlar. Bu kadar çürümüş bir iktidar belki zor aygıtını, mali olanakları elinde tutmayı bir süre daha başarabilir ama kültürel iktidar olamaz. Meşru iktidar olamaz.
Bu iktidarın ülkenin temel sorunlarından olan Kürt sorununda da ekonomik sorunlarda da bırakın çözüm üretmeyi, halkta beklenti yaratma, sorunları “vakti gelince çözülecek” demagojisiyle erteleme kapasitesi de kalmamıştır.
Toplumsal desteğindeki erimeyi tersine çevirmek içi sürekli düşman üretmekte, kendi varlık sorununu ülkenin bekası sorunu olarak sunmaya çalışmaktadır. Ancak bu da karşıtlarını eritmeye yetmiyor.
Bütün pragmatizmi ile sistem içinde sürekli yeni ittifaklar kurabiliyor belki ama diktatörlüğün yasal güvenceye kavuşturulmasında en büyük krizini Tek Adam rejimi ile halk güçleri arasındaki gerçek çelişkilerin ortadan kaldırılamaması nedeniyle yaşıyor. Bakıyorsunuz en sert atışmaların ardından Avrupa devletleri ile arayı düzeltebilmiş, büyük sermaye grupları ile dostluk pozları verebilmiş… Ama bu ülkede eşitlik, laiklik, özgürlük, barış isteyen toplumsal kesimlerle, emekçilerle, kadınlarla, aydınlarla, Alevilerle, Kürtlerle bir uzlaşma zemini yok. En incesinden en vahşisine başvurduğu bütün kitle pasifikasyonu yöntemlerine rağmen neoliberal İslamcı diktatörlüğe ikna edilemeyen, ideolojik ve kültürel direnci kırılamayan milyonlar var.
Diktatörlüğe geçiş ancak diktatörlüğe karşı olan tüm halk kesimlerinin; erkek egemenliği, Kürt düşmanlığı, dinci gericilik, mezhepçilik, kent ve doğa talanı, çocuk istismarı, emek düşmanlığı, bilim düşmanlığı, hukuksuzluk, yağmacılık, sürekli savaş ve baskı siyasetine rıza göstermeyenlerin siyasi bir taraf olarak örgütlenmesiyle durdurulabilir.
Diktatörlüğün inşası yönünde atılan her adımda “Böyle yönetemezsiniz!” diyerek karşılarına dikileceğiz. Diyeceğiz ki; “Yönetemezsiniz! Çünkü kadınları, tarihsel kazanımlarından vazgeçmeye ikna edemezsiniz. Gerici, cinsiyetçi, erkek egemen ideolojinize biat ettiremezsiniz. Emekçileri, güvencesiz piyasanın cenderesine sokamazsınız. Doğasına, kentine, kültürüne sahip çıkan yaşam savunucularına yağma talan politikalarınızı kabul ettiremezsiniz. Barışı savunanları Kürtleri düşman ilan eden bir savaşa, Kürt halkını kendi politik varlığını yok sayan bir rejime boyun eğmeye ikna edemezsiniz. Öğrencilere bilimsiz üniversiteyi, yurttaşlara dinci eğitimi, çocuk istismarcılığına sessiz kalmayı kabul ettiremezsiniz. Günlük hayatı milliyetçilikle, mezhepçilikle kuşatamazsınız. Sürekli ve olağan hale getirilmiş OHAL-KHK rejimi ile, kısacası neoliberal İslamcı diktatörlükle bu ülkeyi yönetemezsiniz! Çünkü izin vermeyiz.”
Seçimlere yönelik tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz, seçim tutumunuz ne olacak?
Tek Adam’ın yok saydığı 7 Haziran 2015 genel seçiminden sonra bir gayrimeşru genel seçim bir de gayrimeşru referandum yaşadık. 7 Haziran’da bu halk AKP’nin tek başına iktidar olmasını engelledi, seçim sonuçları yok sayıldı. Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları ve savaş koşulları altında 1 Kasım 2015 seçimleri yaşandı. 16 Nisan 2017’de ise halk, OHAL koşullarına rağmen büyük bir “hayır” seferberliği örgütledi. İktidar ancak YSK müdahalesiyle, o da kıl payı bir farkla sandıktan evet çıkarabildi.
Tüm bu deneyimlerden çıkaracağımız ders, basitçe bir sandık bekleme meselesi olamaz. Birincisi, iktidar diktatörlüğün inşası için 2019’u beklemiyor. Biz niye engellemek için 2019’u bekleyeceğiz? Saf mıyız?
İkincisi, OHAL koşulları altında; her türlü muhalif sesin bastırıldığı, ülkenin en ücra köşelerine kadar sadece tek bir sesin; Tek Adam’ın sesinin duyulduğu, tüm devlet olanaklarının diktatörlüğün güvence altına alınması için seferber edildiği koşullarda, 16 Nisan’da sandığa müdahale eden YSK dururken, bu ülkenin üçüncü partisi HDP’nin eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları, meclis üyeleri cezaevindeyken, halkın yüzde 49’u seçtiği belediye başkanları tarafından yönetilmezken, önümüze konulan her “sandık”, “seçim” demek değildir.
“Olağan bir seçim süreci yaşanmayacak”, “Erdoğan kaybedeceği bir seçim düzenlemez”, “Çalacaklar ama biz daha çok alacağız, yüzde 60 alırsak o kadar da çalamazlar” gibi bir mantıkla ne 2019 kazanılabilir ne de diktatörlük durdurulabilir.
Tüm bu koşulları değiştirmenin tek yolu; 2019 diye kodlanan çatışmanın halihazırda yaşanmakta olduğunu bilince çıkaran, seçimi de gören ancak seçim gününe kilitlenmeyen, seçim sonrasını da hedef alan bir programın, sandığı da kuşatan sahici bir direnişin ve bu direnişi örgütlemeye uygun bir siyasal güç odağının oluşturulmasıdır.
Halkevleri diğer muhalefet dinamikleriyle nasıl bir ilişki kuracak? Toplumsal muhalefetin geneline bir mesajınız var mı?
Görevimiz, hemen bugün neoliberal İslamcı diktatörlüğün inşasını engelleme hedefiyle bir halk seferberliğini oluşturmaktır.
Tek Adam rejiminin yurttaşlıktan dışladığı milyonlar, diktatörlüğe karşı mücadelede yan yana gelebilme, bir kurucu özne olarak örgütlenebilme, bu memleketi yeniden kurma potansiyeline sahiptir.
Bugün mücadelenin güncel sorunu, diktatörlüğe karşı itirazı olan halkı sahici bir siyasal güç haline getirme sorunudur. Engelleme gücüne sahip olduğunu gösterme, bu gücü harekete geçirebilme sorunudur.
Bunun için öncelikle mücadelenin sürekliliğini sağlayacak bir çizgi ve sol-sosyalist ve halkçı bir programın yaşama geçirilmesi ihtiyacı var.
Sıfırdan icat edilecek bir programdan söz etmiyoruz elbette. Bu programın unsurları halk direnişlerinin içinde kendini ortaya koydu. Yine aynı şekilde, diktatörlüğe geçiş sürecini durduracak olanlar da kendilerini bugüne kadar ki siyasi saflaşmalarda sergiledikleri itiraz ve direnişle ortaya koymuş durumda.
Halkı laiklik, barış, eşitlik ve özgürlük, yurtseverlik ilkeleriyle diktatörlüğe karşı bir cephe politik bir karşı taraf, yeniden kurucu bir tarihsel irade olarak örgütlemek mümkün ve zorunludur.
Onların kaybedecek bir iktidarı, bizim memleketimiz var!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.