Hepimizi derinden yaralayan çocuk istismarı vakalarının tüm failleri, gerçekten “hasta” mı? “Hastalar” etkili biçimde tedavi edilse bu vakalar sona erer mi?
Hepimizi derinden yaralayan çocuk istismarı vakalarının tüm failleri, gerçekten “hasta” mı? “Hastalar” etkili biçimde tedavi edilse bu vakalar sona erer mi? Çocuk istismarını hastalık olarak adlandırmak hem hastalığı kriminalize etmek hem de cinsel suçluyu masumlaştırmak değil mi?
“Öz baba kızına şehvet duyabilir” açıklamalarıyla tepkilere neden olan Diyanet’in resmi sitesinde 2 Ocak’ta yer alan açıklama, büyük tepkilere yol açtı. Kadınlar #DiyanetKapatılsın diyerek sokaklara çıktı. Öfkesini sokaklarda gösteremeyen birçok insan da, sosyal medya tepkisi gösterdi. Sosyal medyadaki tepkiler, ne zaman çocuklara yönelik bir cinsel istismar haber okusak çoğumuzun kullandığı sözcüklerle doluydu: “Hasta adam”, “Pis sapık”, “Pedofili!”
Ağız dolusu savurduğumuz bu sözcüklerle sinirlerimizi yatıştırıyor, kuşatılıyoruz duygusuna karşı içimizi ferahlatıyor olabiliriz; ama artık bu işin adını koyalım: Çocuk istismarını “sapıklık” ve “hastalık” olarak tanımlamak, meselenin toplumsal boyutunun görünmesini engelliyor, kendimizi mücadeleden soyutlamamıza ve iktidarı da sorumluluklarından sıyırmaya yarıyor. Oysa başımıza gelen olumsuzlukların bizi hileyle hurdayla yönetmeye çalışanların politikalarıyla, güç, iktidar ve toplumsal cinsiyet ilişkileriyle doğrudan bağlantılı olduğu çok açık.
Pedofili, en genel tanımıyla çocuklara yönelik cinsel çekim olarak tanımlanan tıbbi bir durum, yani bir hastalık. Yaygın kanının aksine pedofiller eğitimsiz veya yoksul değiller; çoğunlukla 40-70 yaş üstü ve öğretmen, şoför ve komşu gibi çocuğun güven duyduğu konumlarda bulunan erkekler. Pedofilik eğilimin ortaya çıkmasında gelişimsel, ailesel ve çevresel birçok faktör etkili ve bu kimseler aile içinde-dışında sosyal teması sınırlı, ailesiyle sıcak ilişki kuramayan saplantılı kişilik özelliklerine sahip bireyler. Güncel tedavi, bu saplantılı davranışların sahibi kimselerin yeniden eylemde bulunmasını sınırlamayı hedefliyor.
Kimi cinsel istismar failleri pedofili olabilir ama çoğu çocuk istismarcısı pedofil değildir. Olağan çocuk istismarcısı, görüntüsü ve istismar dışındaki davranışlarında diğer insanlardan farklı olmayan bir suç failidir. İşi, normal bir sosyal çevresi ve görünürde toplumla saygılı bir ilişkisi bulunan bu kişiler, konumlarını suçlarını kapatmak için kullanma, minareyi çalarken kılıfını hazırlama yeteneğine sahipler.
Cinsel istismar çocuğun anlamadığı, hazır olmadığı, rıza gösteremeyeceği ve cinsel dokunulmazlığını ihlal eden cinsel eylemlere katılması; çocukla kendisinden büyük bir yetişkin arasında, yetişkinin ihtiyaçlarının tatmin edilmesi için gerçekleştirilen eylemlerdir. Kısacası çocuk istismarı bir hastalık değil, erkek iktidarının kurumsallaşmış biçimlerinden kaynaklanan bir cinsel saldırı ve suç türüdür.
Türkiye gibi kadın-erkek eşitsizliğinin olduğu ülkelerde, erkekler sırf erkek olduğu için kadınlara veya kendilerinden güçsüz-savunmasız çocuklara şiddeti ve cinsel saldırıyı gerçekleştirebileceklerini düşünürler. Bunun sebebi erkeğin kendini fiziksel olarak güçlü bulması değil, yasaların, iktidarın ve toplumun onu korumasıdır. Hâl böyleyken cinsel saldırıya uğradığını iddia eden kadınlar “iftiracı”dır, çocuklar ise “yanlış anlamıştır”.
Dünya genelinde çocuklara yönelik taciz ve şiddetin hızla arttığı düşünüldüğünde tüm bunları gerçekleştirenler, hasta, sapık veya pedofilse bu hastalığın bir virüs gibi yayılıyor olması gerekmez mi? Ne yazık ki hastalıkların -virüs bile olsa- tıbbi çözümü bulunabilir. Gericiliğin ve erkekliğin panzehiri ise ancak ve ancak ona karşı mücadelededir.
Toplumu dini referanslarla yönetmek isteyenlerin “Hepimiz Ensar’ız” demesi onların “sapkınlıkları” ile değil, ideolojileri ile ilgilidir. Her yönüyle çürüyen iktidarı ayakta tutmaya çalışmak için elbette en meşru araçları olan dinci gericiliğe sarılacaklardır. Eşitsizliği derinleştiren tüm uygulamaları desteklemek, istismarı görmezden gelmek veya meşruluğunu Diyanet gibi resmi-dini kurumlarca savunmak, her seferinde ortaya saçılan pisliklerin arkasını toplamaya çalışmak uzunca bir süredir AKP’nin vermiş olduğu en amansız mücadeledir.
Bugün #DiyanetKapatılsın talebi, çocukları cinsel istismar suçundan koruma, çocukların cinsel istismarın olmadığı veya meşrulaştırılmadığı toplumsal koşullarda yaşamasını sağlama mücadelesinin de olmazsa olmaz bir şartıdır. Diyanetin, dinci gerici kurumların, tarikat yuvalarının, cemaat örgütlerinin kapatılması talebi, erkek egemenliğinin ve bu egemenlikten türeyen cinsel suçların en güçlü meşrulaştırılma araçlarından birinden, yani dinden yoksun bırakılması mücadelesidir.
Tarih bize bir seçenek sundu: Ya kadın özgürlüğünü ve çocukların mutluluğunu güvence altına alan bir laiklik için mücadele edeceğiz ya da cinsel suçları meşrulaştıran dinci gericiliği hastalık diye normalleştirerek mücadeleyi erteleyeceğiz. Seçim bize kalmış…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.