Rio’daki favela sakinleri, zorla tahliye tehditlerine karşı ekolojik korumaya dayanan yeni kimlikler yaratarak mücadele ediyorlar
Rio’daki favela sakinleri, zorla tahliye tehditlerine karşı ekolojik korumaya dayanan yeni kimlikler yaratarak mücadele ediyorlar
Brezilya, Rio de Janerio’da yapılan 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyat oyunlarının öncesindeki dönemde, şehrin binlerce sakini kitlesel zorla tahliyeler ile yerlerinden edildi. Favela sakinleri, bu mega-etkinliklerden bu yana zorla tahliye tehditlerine maruz kalmaya devam ettiler ve ediyorlar. Rio de Janerio’nun Vali Marcelo Crivella başkanlığındaki yeni yönetimi, “düzensiz yapılaşma”nın sözüm ona zaten kırılgan olan çevre üzerinde kanunsuz bir baskı yaratmakta olduğunu yana yakıla açıkladı ve yeni hazırladığı 2017-2020 Stratejik Planı dahilinde tahliyeler yoluyla şehrin Batı Yakası’nda daha fazla şehir parkı ve serbest faaliyet alanı kurma hayalinden bahsetti. Bu planlar, etkileyecekleri mahallelerin sakinlerinin ve onları destekleyenlerin kamusal protestolarının ardından iptal edilirken, Crivella’nın favelalara dönük antipatisi düşünüldüğünde, aktivistlerin gelecekteki zorla tahliye girişimlerine yönelik endişeleri sürüyor.
Crivella ve yönetimindeki diğer kişilerin ifade ettiği favelalara dönük damgalayıcı yaklaşım yeni bir şey değil. Brezilya tarihindeki ilk favela olan Providência, Brezilya tarihindeki en kanlı savaş olan Canudos Savaşı’ndan dönen askerler tarafından 1897 yılında kuruldu. Brezilya ordusunun savaşı kazanması halinde kendilerine toprak vaat edilmiş olan bu askerleri bir tepelik alanı işgal etmeye karar verdiler, harap durumdaki evlerden tahliye edilmiş olan yoksul bölge sakinleri de kısa süre sonra onlara katıldı. O zamanın yerel yönetimleri, bu izinsiz yerleşimleri, kamu sağlığı için birer tehlike ve modern Brezilya şehirleri yaratma hedefine aykırı yapılanmalar olarak gördü. Böylece, bu yerleşimciler zorla yerlerinden edilmeye hedef oldular.
Bugün ise, pek çok Rio de Janeriolu, favelaların şehrin değerini düşüren, tehlikeli, pis ve yasadışı işgal alanları olduğuna inanıyor. Hükümet de belirli favelaların, özellikle de tepelerin dik yokuşlu kısımlarında ya da nehir kenarlarında inşa edilmiş olanların birer “risk alanı” olduğundan, bu alanların da hem çevre hem de bölge sakinleri açısından bir risk oluşturduğundan bahsediyor. Bazı favelalarda şiddetin yaşandığı kesinlikle doğru ve hükümetin favela topluluklarına genellikle yeterli hizmet sunmaması nedeniyle, bazı topluluklarda yetersiz, açıkta akan kanalizasyon sistemleri gibi sorunlar söz konusu. Buna karşın, favelalara dönük damgalama, zorla tahliyelerin meşrulaştırılmasına hizmet ediyor.
Favelalarda yaşayan aktivistler ve onları destekleyenler, bu önyargıyı kırmak için çabalıyorlar. Örneğin, Complexo do Maré favelasındaki Observatòrio de Favelas örgütü, bütün Rio sakinlerini –favelalarda yaşayanları ve yaşamayanları– favela sakinlerini etkileyen konular hakkında eğitmek ve favelalarda üretilmiş olan baile funk gibi kültürel faaliyetleri teşvik etmek için düzenli toplantılar, seminerler ve kültürel etkinlikler örgütlüyor. Diğer favelalar, yani, koruma altındaki ekolojik rezerv alanlarının içinde ya da yakınında olanlar ise, çevre korumaya yönelik kendi yaptıkları katkıları vurgulayarak, favela sakinlerini işgalciler ve çevreyi kirleten kişiler olarak gören düşünce ile mücadele etmeye çalışıyorlar.
Aktivistler, sosyolog Camila Moraes’in “ekolojik favela” olarak adlandırdığı düşünceye dayanan bir kimliği benimseyerek, favelalar üzerine yerleşik söylemi değiştirmenin arayışındalar. “Ekolojik favela” düşüncesi, çevre koruma alanlarında yer alan favelaların etrafındaki doğal çevrenin, oradaki toplulukların karakteristik bir parçası haline gelmiş olduğunu ve yerleşimciler arasında çevreyi korumaya yönelik işbirliğini teşvik ettiğini ileri sürmektedir. Benzer bir yaklaşımla, favelalar, sürdürülebilir kentsel kalkınma modelleri olarak methedilen çevresel projelerin aktif biçimde içinde.
Bu düşünceyi örnekleyen favelalardan biri, Rio’nun Alto da Boa Vista mahallesine bağlı olan hazine arazisi Tijuca Ormanı’nda yaşayan yirmiye yakın aileden oluşan küçük bir topluluk olan ve ismini “büyülü vadi” olarak çevirebileceğimiz Vale Encantado favelasıdır. Alto da Boa Vista Sakinleri Derneği’nin başkanı Otávio Barros’a göre, Vale Encantado, 18. yüzyılın sonlarında, bölgenin ilk kahve plantasyonunun kurulmasından sonra oraya gelen üç aile tarafından kurulmuştur. 1900’lü yıllar boyunca, bu aileler, kendi sebze meyvelerini yetiştirip kent merkezinde satmışlar, sonrasında ise kentteki seyyar satıcılar düşük fiyatlı ürünlerle kârsız hale getirene kadar, çiçek satıcılığı yapmışlardır.
Çok geçmeden, çiçek satma geçim için yeterli olmamaya başlamış ve Vale Encantado’da yer alan granit taşocağı, o yerelin tek geçim kaynağı haline gelmiştir. İnşaat malzemesi olarak satmak üzere granit madenciliği işi, topluluğa yeni ailelerin katılmasını sağlamış fakat aynı zamanda ormanların azalmasına da yol açmıştır. Federal Savcılık Bürosu 1988 yılında madenin kapatılmasına karar verdiğinde, mahalleye daha yakın zamanlarda taşınmış olanların pek çoğu da buradan ayrılmıştır. Buradaki büyük görev, bir yandan bölgeyi rehabilite ederken, diğer yandan bölge sakinleri için yeni istihdam kaynakları bulmaktır.
2005 yılında Federal Savcılık Bürosu, favelanın çevreyi kirleten bir yasadışı işgal olduğunu ileri sürerek, Vale Encantado’nun boşaltılmasını talep eden bir dava açtı. On iki yıl sonra bugün, bölge halkının yerlerinden edilme davası halen daha sürmektedir. Bununla birlikte, Alto da Boa Vista Sakinleri Derneği’nin başkanı Barros da, favela sakinlerinin çevreyi kirleten kişiler ve işgalciler olarak görüldüğü olumsuz imgelere karşı koymak adına “favela”yı olumlu bir biçimde konumlandırmak için elinden geleni yapıyor gibi görünüyor.
Barros, birkaç komşusunun ve dostunun yardımıyla, öncelikle hem yabancı ve Brezilyalı yerli eko-turistlere hem de topluluktaki üniversite öğrencilerine yönelik turlar organize eden bir eko-turizm kooperatifi kurdu. Bu tur boyunca Barros, yerel üniversitelerin ve yabancı gönüllü derneklerinin yardımıyla, bölge sakinlerinin nasıl çevre dostu bir kanalizasyon ve gübre sistemleri ya da biyo-arıtıcılar kurabildiğini açıklıyor. Bu biyo-arıtıcılar, organik atıkları toplayıp fermente ettikten sonra, Vale Encantado’un ısınma ve pişirme için kullandığı doğalgaza yakın bir biyo-gaz üretiyor. Yine Barros, bir yandan ihtiyacı olan hanelere elektrik sağlayan basit aksamlı güneş panellerini gösterirken, diğer yandan da turistlere yerel tesislerin isimlerini öğretiyor ve bunların geleneksel kullanım biçimlerini açıklıyor. Düzenlenen bütün turlar, topluluk tarafından yetiştirilmiş ürünleri kullanan kooperatifte çalışan yerelden insanların hazırladığı yemeklerin yenmesiyle son buluyor. Barros, eko-turizm faaliyetini, yüksek işsizlik oranına sahip bir toplulukta ihtiyaç duyulan geliri yaratmanın yanı sıra, komşularını çevreye göz kulak olma sorumluluğuna ilişkin eğitmek için de kullanmayı umuyor.
Vale Encantado’da bir çevre kimliği gelişirken, Rio’nun Botanik Bahçesi boyunca yerleşik bir topluluk olan Horto’da ise bu kimlik çoktan kurulmuş durumdadır. İsmi “Bahçe” anlamına gelen Horto’nun tarihi sömürge dönemine kadar uzanmaktadır fakat en son yeniden kuruluşu, 1800’lü yılların sonlarına doğru –çoğunlukla gayri resmi biçimde– evler inşa etme izni verilmiş olan Botanik Bahçesi çalışanlarının bir yerleşimi olarak gerçekleşmiştir. Vale Encantado gibi, Horto’nun sakinleri de, ilk başlarda, kendi botanik bahçelerinde yetiştirdikleri bitkileri satarak geçinmekteydiler.
Gelgelelim, daha açık bir çevresel kimlik ise, Horto’nun sakinlerinin zorla tahliyesine karşı mücadele verdiği yıllarda ortaya çıkmıştır. Horto’da yaşayan 589 aileden 215’ine zorla tahliye emirleri yollanmış ve bu ailelerin çok büyük kısmı mahkemelere de başvurmayı tercih ederken, diğerleri ise daha hızlı davrandılar. Bu durum, genişlemek adına Horto’nun topraklarını geri almayı uman Botanik Bahçesi’ne en yakın topraklar üzerindeki evler için özellikle geçerliydi. Botanik Bahçesi [yönetimi], merkezi aşağı caddede bulunan medya holdingi Globo ve diğer eleştiren taraflarla birlikte, Horto sakinlerini çevreyi işgal etmekle ve çevreye zarar vermekle suçlamaktadırlar.
Topluluk aktivistleri ise, bazı ailelerin bölgedeki uzun süreli işgallerinden bahsederek kendilerinin işgalci olmadıklarını göstermeye çalışmaktan ziyade, kendilerinin çevreyi yok ettiklerine yönelik suçlamalara karşı yanıt veriyorlar. Horto Sakinleri Komisyonu, çocukları geri dönüşüme teşvik etmek üzere düzenli biçimde geri dönüşüm kampanyaları yürütüyor. Bazı yerleşimciler de, bir yandan Hortolu çocukları yerel bitkiler konusunda eğitirken, diğer yandan bölgedeki verimsiz alanlara fide dikimi yapıyorlar. Topluluktan başka kişiler ise, evlerin yıkıldığı yerler de dahil olmak üzere boş alanlarda topluluk bahçeleri kurmaya dönük projelerin başını çekiyorlar. Horto’nun dört bir yanında yer alan pankartlar ve duvar resimleri, bir yandan favelanın hâlâ varlığını sürdürdüğünü ilan ederken, diğer yandan favela sakinlerine çevreciliğin önemine dair mesajlar veriyor.
Vale Ancantado ve Horto favelalarında yürütülen topluluk projeleri, sakinlerini çevre konusunda eğitmekten, iş sağlamaktan ve güçlü bir topluluk duygusu yaratmaktan fazlasını yapıyorlar; aynı zamanda, bu favelaların yaşadıkları yerlerde kalmak için mücadele ettikleri ek bir yol da sunuyorlar. Topluluk aktivistleri, kendi toplulukları dahilinde bir ekolojik kimliği benimseyerek ve teşvik ederek, favelaları bir tür zarar verici istilacı tür olarak gören söylemleri altüst ediyor ve topluluklar olarak aslında doğa ile yakın biçimde yaşadıklarını ve doğanın doğal yol arkadaşları olduklarını savunuyorlar. Bu sürdürülebilir, ekolojik favelalar, daha yeşil bir Rio de Janerio’na yönelik hareketin başını çekme ve böylece, favelaların kaldırılmasından yana olan iddiayı boşa düşürme potansiyeline sahipler.
Jennifer Chisholm, Cambridge Üniversitesi Sosyoloji bölümünde doktora öğrencisi ve Rio de Janerio Katolik Üniversitesi’nde misafir araştırmacı. Chisholm, Rio’da doğal rezervlerin içindeki ve çevresindeki favelaların zorla tahliyeler karşı nasıl stratejiler geliştirdiği üzerine çalışıyor.
[Nacla’daki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.