Açık faşizme geçişi engellemek, açık faşizme geçişin engellenememesi halinde açık faşizmin zaferinin önüne geçmek devrimciler için bugünün temel politik görevleridir
Açık faşizme geçişi engellemek, açık faşizme geçişin engellenememesi halinde açık faşizmin zaferinin önüne geçmek devrimciler için bugünün temel politik görevleridir
İçinde olduğumuz siyasi süreç, açık faşizme geçiş sürecidir. Hangi sorun hakkında konuşuyor olursak olalım, bütün diğer sorunlar bu gerçeğe bağlı olarak ele alınmalıdır. Çünkü “açık faşizm”e bir kez geçildikten sonra “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”tır. Sadece açık faşizme geçildiğinde meydana gelecek değişikliklerden söz etmiyoruz, açık faşizmin devlet kurumlarına ve işleyişine, politik, ekonomik ve kültürel hayata yapacağı müdahalelerin sonuçlarından da bahsediyoruz. Bu nedenle açık faşizme geçişi engellemek, açık faşizme geçişin engellenememesi halinde açık faşizmin zaferinin önüne geçmek devrimciler için bugünün temel politik görevleridir.
Açık faşizme geçişe karşı mücadele ile açık faşizme karşı mücadele birbirinden farklı ama birbiriyle ilişkili iki ayrı stratejik hedeftir. Açık faşizme geçişe karşı mücadele boyunca, açık faşizme karşı mücadelenin temelleri de bir ölçüde oluşur.
Açık faşizme geçişe karşı mücadele, açık faşizme karşı gizli faşizmi savunmak değildir. Açık faşizme geçişe karşı mücadelenin birinci alanı, açık faşizme geçiş sürecine öncülük eden siyasi merkeze ve onun açık faşizme geçiş için kullandığı özel araç ve yöntemlere karşı mücadele alanıdır. Mücadelenin ikinci alanı, açık faşizmi yaşanmakta olan siyasi krizin bir çözüm aracı olmaktan çıkarmak için mücadeledir. Bu mücadelelerin başarıya ulaşması halinde, sürecin başladığı noktaya geri dönülmeyecek, siyasi mücadele için tamamen yeni ve devrimciler açısından şimdiki durumdan daha elverişli koşullar oluşacaktır.
Açık faşizme geçiş emperyalizmin ve oligarşinin üzerinde ittifak ettiği kaçınılmaz bir stratejik hedef haline geldiğinde, açık faşizme geçişe karşı mücadelenin temel perspektifi, bu mücadeleyi, açık faşizme karşı mücadelenin temellerini güçlendirmeye öncelik vererek yürütmek olacaktır.
Ancak hâlihazırda durum bu değildir. Tam tersine içinde bulunduğumuz sürece damgasını vuran açık faşizm yönelimi, emperyalizm ve oligarşi ile mevcut siyasi iktidar arasındaki krizden kaynaklanmaktadır. Siyasi iktidar açık faşizme baş vurarak bu krizi çözmeye çalışmaktadır. (Elbette açık faşist terörün hedefinde emperyalizmin organları ve oligarşinin bileşenleri olmayacaktır. Siyasi iktidar açık faşizm aracılığıyla Türkiye’yi “muhalefetsizleştirmeyi” ve emperyalistler ve oligarşi açısından neoliberal sömürge kapitalizminin “yerel yönetimi” için başkaca bir alternatif bırakmamayı amaçlamaktadır. Açık faşist terörün hedefi de bu nedenle, hükmedemediği bütün siyasi odakların tasfiyesi olacaktır.)
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi açık faşizme geçiş zorlamasının bu biçimi Türkiye için bir ilktir.
Bu noktada yaklaşımımızı bir soru cevap dizisi içinde geliştirebiliriz:
1- Emperyalizmin ve oligarşinin desteği olmadan açık faşizme geçilebilir mi? “Normal şartlar altında” bu sorunun yanıtı elbette “Hayır”dır. Ancak Emperyalist merkezlerin ve oligarşinin içerisine yuvarlandığı bölgesel hegemonya krizi nedeniyle iktidarın açık faşizme geçiş zorlaması başarılı olma şansına sahiptir. Sadece emperyalist merkezlerin ve oligarşinin açık faşizme geçişe 12 Mart veya 12 Eylül’deki kadar güçlü bir destek vermeyeceği, hatta bu geçiş sürecini etkiye açık hale getirebilmek için göreli bir “sürtünme” yaratacağı görülmektedir. Yani açık faşizm emperyalizm ve oligarşi için “kaçınılmaz bir zorunluluk” değildir. Irkçı-mezhepçi bir tek adam diktatörlüğü olarak şekillenmekte olan açık faşizmine karşı direnişin gücü, sürdürülebilirliği, geliştirilebilirliği emperyalizm-oligarşi-iktidar arasındaki çelişkiyi derinleştirebilir ve açık faşizme geçişin önünü kesebilir.
2- Erdoğan iktidarı, emperyalistlerin ve oligarşinin desteğini almadan açık faşizmi sürdürebilir mi? Bu sorunun her koşuldaki yanıtı “Hayır”dır. Emperyalizme ve oligarşiye rağmen neoliberal sömürge kapitalizminin “yerli” iktidarını sürdürebilmek mümkün değildir. Peki o zaman “Erdoğan iktidarı açık faşizme geçse bile iktidarda kalamaz” denilebilir mi? Bu sorunun yanıtı ise “Hayır, kalabilir”dir. Çünkü emperyalizm ve oligarşi için, Erdoğan açık faşizmi yeni bir “uzlaşma zemini”dir. Erdoğan iktidarını karşı konulmaz hale getiren bu yeni uzlaşma zeminiyle emperyalistlere ve oligarşiye belki de eskisinden çok daha cazip bir ortaklık planı sunabilecektir. Emperyalistler ve oligarşi de “Türkiye’nin gerçeğiyle uzlaşacak”, “hem ağlayacak, hem gidecek”tir. Yani açık faşizme geçiş emperyalizm ve oligarşinin bugünkü temel yönelimi olmayabilir ama açık faşizme geçişin sonrasında emperyalizm ve oligarşi “açık faşizme siyasi bakımdan mahkûm” olabilir.
Bu basit sorgulamadan çıkarılacak temel bir sonuç bulunuyor:
Açık faşizme geçişi önleyecek olan, halkın devrimci demokratik direnişidir. Emperyalizme ve oligarşiye bel bağlayarak açık faşizme geçiş önlenemez. Ancak halkın açık faşizme geçişe karşı direnişi egemenler cephesindeki çelişkileri derinleştirerek açık faşizme geçişi imkânsız hale getirebilir. Bu direniş bugün iktidarın ırkçı-mezhepçi faşizme yönelen kurum ve eylemlerine karşı yok edilemeyecek, geliştirilebilir direniş eksenlerinde somutlaşmaktadır. Bilimsel laik eğitim mücadelesi ve Kadın Öz-savunması “yok edilemez” ve “geliştirilebilir” nitelikteki öncü direniş eksenlerindendir. Bu ve bu gibi direniş eksenlerini olgunlaştırmak, ülke çapında hareketlere dönüştürmek, yanlarına yeni halk direnişi eksenlerini katmak ve ırkçı mezhepçi faşizme karşı Türkiye halkının büyük direnişinin gövdesini ortaya çıkarmak bugünün en önemli devrimci görevleridir.
Bugünkü açık faşizm zorlamasını önceki örneklerden farklılaştıran bir başka unsur ise iktidarın açık faşizmi bir “ara rejim” olarak değil sürekli bir durum olarak hedeflemesidir. Bu süreç, sömürge tipi faşizmin “Gizli Faşizm-Açık Faşizm Döngüsü” olarak tahayyül edilegelen “olağan işleyişi”nin dışında bir durumdur. Bu, faşizmin çivisinin çıkmasının, kontrgerillanın parçalanmasının sonucudur. Bu iktidarın tahayyülünde açık faşizm sayesinde olanaklı hale getirilebilecek bir “gizli faşizm modeli” yoktur. 12 Mart’ın “elbiseyi daraltarak”, 12 Eylül’ün “devleti işler hale getirerek” “düzene sokmayı” amaçladığı “temsili örtülü faşizme” dönüş, bu geçiş sürecinin ajandasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu açık faşizmin yerini bırakacağı bir gizli faşizm yoktur. Geçmekte olduğumuz ırkçı-mezhepçi açık faşizm yalnızca yıkılarak sahneyi terk edebilir. Bu nedenle açık faşizme geçişe karşı mücadelenin, açık faşizmi yıkacak halk hareketlerinin yataklarını kurma mücadelesi de olması gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.