“Kadınlara Sorduk” dosyasının altıncı söyleşisinde Halkevci Kadınlar’dan Rüya Kurtuluş sorularımızı yanıtladı. Kurtuluş, ile müftülük yasasını ve bu süreçte kadınlar tarafından başlatılan “Yasayı kadınlara sor” kampanyasını, boşanmaları zorlaştıracak “arabuluculuk” düzenlemesini konuştuk Müftülük yasası görüşmeleri sürecinde “Yasayı kadınlara sor” kampanyasını İstanbul’daki yürütücülerinden Halkevci Kadınlar’dan Rüya Kurtuluş, yasayı kent merkezlerinde ve mahallelerde anlattıkları sırada olumsuz bir tepki almadıklarından […]
“Kadınlara Sorduk” dosyasının altıncı söyleşisinde Halkevci Kadınlar’dan Rüya Kurtuluş sorularımızı yanıtladı. Kurtuluş, ile müftülük yasasını ve bu süreçte kadınlar tarafından başlatılan “Yasayı kadınlara sor” kampanyasını, boşanmaları zorlaştıracak “arabuluculuk” düzenlemesini konuştuk
Müftülük yasası görüşmeleri sürecinde “Yasayı kadınlara sor” kampanyasını İstanbul’daki yürütücülerinden Halkevci Kadınlar’dan Rüya Kurtuluş, yasayı kent merkezlerinde ve mahallelerde anlattıkları sırada olumsuz bir tepki almadıklarından söz ederek her kesimden kadının bu değişikliğe bir şekilde karşı olduğunu ifade etti.
Kurtuluş aynı zamanda müftülük yasası görüşmeleri Meclis Genel Kurulu’na geldiğinde ana muhalefet partisinin daha örgütlü bir ses çıkarabileceğine dikkat çekti. Tecavüz yasasında itirazını açıkça dile getiren AKP’li kadınların bu yasa karşısında destekçi bir tutum aldıklarını belirtti.
Kurtuluş, müftülük yasasının kabul edilmesinin ardından arabuluculuk düzenlemesi ile saldırıların devam edeceğini belirterek, AKP’nin dayatmalarına ancak itaat etmeyen bir kadın savunma hattı ve örgütlenmesiyle karşı çıkılabileceğini vurguladı.
“Müftülük yasası” olarak bilinen Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısı’na karşı mücadele sürecini kadın hareketi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Tasarı yasalaştı. Kadınlar şimdi nasıl bir mücadele hattı kuracak?
Mücadeleye devam edeceğiz. Hatta uzun süredir anlatmaya çalıştığımız AKP’nin kadınları dinselleşmeyle kontrol altına almaya çalışan politikası birçok kesim açısından daha görünür olduğu için daha güçlü mücadeleye devam edeceğiz. Müftülük yasasını Temmuz ayında Meclis kapanırken duyduk. Ardından hızlıca hem kendi örgütlerimizde hem de ortak kadın zeminlerinde bir araya geldik. Yasayı inceledik. Hem kadınların hem de ülkenin gündemine nasıl sokacağımızı konuştuk. Eylül ayında böyle bir yasa ülkenin gündeminde değildi. Öncelikle kadınlara sonra halkın tamamına böyle bir yasanın kadınların yaşamıyla ilgili hak kayıpları yaratacağını, eşitsizliği arttıracağını, medeni hukuk alanına din adamlarının girmesini kabul etmememiz gerektiğini anlattık. “Kadınlar birlikte güçlü” diyerek sokak eylemlerine başladık.
Meclis açıldığı ilk günden itibaren defalarca Meclis’in kapısına dayandık. Meydanlarda kadınlara “Yasayı kadınlara sor” diyerek birebir bu yasa tasarısının hayatımıza etkilerinin ne olacağını, neden karşı çıkmamız gerektiğini anlattık. Müftülük yasasının anlatıldığı kadın toplantıları yaptık. Çok sayıda kadınla yüz yüze sohbet ettik.
Sonuçta kolektif bir emekle müftülük yasasını hem kadınların hem de ülkenin gündemine sokmayı başardık. Bu açıdan kadın hareketi için başarılı bir süreç olduğunu söyleyebiliriz.
Üstelik yasa tasarısında itiraz ettiğimiz maddelerden biri olan sağlık kuruluşları kontrolünde doğmayan çocuğun nüfusa sözlü beyanla kaydında araştırmanın zorunlu hale gelmesini sağladık. Bir diğeri evlilik yoluyla vatandaşlığa kabulde genel ahlak kuralı maddesini tamamen kaldırmayı başardık. Ancak AKP’nin toplum projesi açısından en önemli madde müftülere resmi nikah yetkisi veren düzenlemeydi.
Bazı yazarlar, çevreler bu maddenin gündem değiştirmek amaçlı olduğunu söylese de kurulmaya çalışılan yeni rejim açısından Diyanet’in evlilik sözleşmesinde ve medeni hukukta yasal statü kazanması bir hedefti. Tasarıdaki bu maddeyi kadınların, Meclis’teki partilerin itirazlarına rağmen Tek Adam’ın emriyle geçirdiler. Daha etkili bir kadın hareketi örgütleyebilirdik elbette.
Kadınlar açısından daha önceki deneyimlerimizden zorlu bir süreç olacağını biliyorduk. Öyle de oldu. Müftülük yasasının ne anlama geldiğini anlatmak kolay olmadı. Dinin medeni hukuk alanına girmesiyle kadınların hak kayıpları yaşayacağını, aile hukukunun dinselleşmesiyle kadınla erkek arasındaki eşitsizliğin büyüyeceğini, kadınların laik bir yaşam için mücadele etmesi gerektiğini uzun uzun anlatmak gerekti. 16 Nisan sonrası giderek daha da sertleşen baskı ve OHAL koşullarında birçok ilde eylem yasakları sürerken kadınlar sayılarına bakmadan sokağa çıktı.
Ülkenin sosyal demokrat ana muhalefet partisi dahi yasa Meclis Genel Kurulu’na geldiğinde duruma karşı daha örgütlü bir ses çıkarabildi. Tecavüz yasasında itirazını açıkça söyleyen AKP çevresinden kadınlar, Tek Adam’dan gelen emirle görevlerini yerine getirdi ve yasa karşısında izah edemedikleri destekçi bir tutum aldı.
Evet, zor bir süreçti ama tüm bunlara rağmen Türkiye çapında eylemlerle, sokakta güçlenen ve kadın hareketinin kendi gündemini yarattığı bir mücadele süreci oldu.
Tasarı Meclis’ten geçmiş olsa da kadın eylemleri bitmedi. ‘Müftülük yasası hükümsüzdür’ eylemleri yapıldı. Bundan sonrası açısından müftü nikahının toplumsal yaşamda yaratacağı her sorunla mücadele etmemiz gerekiyor. Bu yasayı iptal ettirebiliriz. Yasalar yapılır ama değiştirilir de. Ancak mesele tek bir yasadan ibaret değil. Burada görmemiz gereken müftü nikahıyla başlayan boşanmada arabuluculukla devam edeceği söylenen, kadınları aileye hapseden düzenlemelere karşı eşitliği, özgürlüğü ve laikliği savunan, bunu AKP’nin dayatmalarına karşı itaat etmeyen bir kadın savunma hattı ve örgütlenmesiyle göğüslememiz gerektiği.
Kadın hareketi kürtaj yasağı girişimini ve en son cinsel istismar önergesini direnişleri ile engellemişti. Müftülük yasası sürecinde ise kadın eylemleri sürerken Tayyip Erdoğan, “İsteseler de istemeseler de bu yasa geçecek” diyerek devreye girdi. Siz bu saldırılar arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz?
Kürtaj ve müftülük yasası birbiriyle doğrudan bağlantılı süreçler. Hatta geçen sene bu vakitlerde bir gece yarısı Meclis’ten geçirilmeye çalışılan ama engellediğimiz ‘tecavüzü aklama yasası’ da aynı politikanın parçası. Ancak bu dönem bir fark var. 16 Nisan referandumu sonrası ülkemiz hızla diktatörlüğün inşa edilmeye çalışıldığı ve bütün yetkilerin tek bir kişi de toplandığı bir rejim değişikliği içinde.
Bu yasa da toplumun çoğunluğunun aklına yatmamış olsa da Tek Adam’ın emriyle Meclis’ten geçirildi. “İsteseler de istemeseler de bu yasa geçecek” demek bundan sonra kadınların hayatına dair kararları zorla alacağız demektir. Son dönemdeki kadın düşmanı politikalar, topluma refah ve huzur veremeyen AKP’nin toplumu dinci gericileşmeyle yönetmesini kolaylaştırmaktadır. Aslında AKP erkekleri kadınlar karşısında güçlendirerek küçük “Reiscik”lere erkeklik paylarını dağıtıyor. Toplumun en küçük hücrelerine kadar din temelli bir çimento döküyor. Karşımızda kadınların bedenine, medeni haklarına, kararlarına ve yaşamına kast eden bir saldırganlık var. Tek Adam rejimi erkek egemenliğini güçlendirerek kurulmaya çalışılıyor.
Müftülük yasası sürecinde sokakta, mahallelerde “Yasayı kadınlara sor” çalışması ve toplantılarda çok sayıda kadınla temasa geçtiğinizi söylediniz. Kadınların yasaya yönelik tepkileri nelerdi?
Müftülük yasasına karşı sokakta “Yasayı kadınlara sor” diyerek bir çalışma yaptık. İlham aldığımız şey hukuk fakültesi öğrencilerinin referandum dönemi yaptığı çalışmaydı. Birebir hatta broşür bile dağıtmadan 10 dakika, yarım saat ne kadar zamanı varsa bir kadınla ayaküstü laflamak, kendi hayatımıza dair konuşmak olumlu karşılandı. En azından ben kendi deneyimimde hiç negatif tepki almadım. “Kadın kadını dinler” sözü gerçek. Bu faaliyete ilk başladığımızda birçok kadınının yasadan haberi bile yoktu sonra eylemler başladıkça ve az da olsa ana akımda yer buldukça sohbetler kolaylaştı.
Müftü nikâhının toplum açısından bir ayrışma yaratacağı, din adamlarının görevinin nikah kıymak olmadığı bu sohbetlerde en çok söylenen sözlerdi. Tek tip bir kadınla sohbet etmedik. Farklı kesimlerden kadınlarla temas etme şansımız oldu. Mesela İstanbul’un merkezleri kadar çeperlerinde de yasayı anlatmaya çalıştık. Sohbetlerde özellikle genç dindar kadınlar çok ilgiliydi. Önce ‘Bizim hayatımızı etkileyecek bu düzenleme’ diyenler oldu. Bazı kadınlar da ‘Biz karşı çıkıyoruz ama onlar yine bildiklerini okuyor’ diyerek umutsuz tepkiler verdi. Bu tepkinin peşini bırakmadık tabi.
Umutsuzluğa kapılırsak, umursamazsak hayatlarımız bir kabusa dönecek. “Yasayı kadınlara sor” bizim için de iyi bir deneyim oldu. Saldırının bu kadar açık ve kararların Tek Adam’dan çıktığı bir dönemde yüzyüze sohbet etmek, karşılıklı birbirini anlamak, kadınları örgütlü olmaya çağırmak çok önemli. Hem yapanı değiştiriyor hem de muhatap olunanı. İyiki kadınlar var. Kadınlarda bu ülkeyi de kendi yaşamlarını da değiştirecek güç var. Yeter ki daha çok yan yana gelelim, örgütlenelim.
Müftülük yasasının ardından kadınlar şimdi de “boşanma sürecinde arabuluculuk düzenlemesi” gibi bir tehlike ile karşı karşıya, arka arkaya gündeme gelen parçalardan bahsediyoruz ancak daha bütünlüklü bakarsak kadınlar nasıl bir saldırı programı ile karşı karşıya?
Boşanmada arabuluculuk düzenlemesine karşı tetikte olmalıyız ve şimdiden yaptığımız toplantılarda eylemlerde bu düzenlemenin nelere neden olacağını anlatmalıyız. Bu çok kritik. Bu yıl TBMM’nin ikinci gününde 2016 yazında hazırlanan kamuoyunda “Boşanma Komisyonu Raporu” olarak bilinen raporun sunumunu yaptı Aile Bakanı. Düşünün, Meclis’in bir buçuk yıl önce hazırlanmış bir raporun sunumuyla başlaması ne anlama gelmektedir?
Arabuluculuk, ülkemiz koşullarını düşündüğümüzde, boşanmak isteyen kadının onu erkekle barıştırmaya, evine göndermeye çalışan bir kurumla muhatap olması anlamına gelecektir. “Resmen kadınlara boşanmayın, boşanmaya kalkarsanız engel oluruz. Oldu ki boşandınız erkek karşısında haklarınızı bir bir elinizden alırız” deniliyor.
Örneğin arabuluculuk düzenlemesi iş mahkemeleri kanununda yapılan değişiklikle çalışma yaşamına da sokuldu. Maalesef güçlü bir karşı çıkış örgütlenmedi.
Kadınların aile içinde, anne olarak ve itaat ederek kendini var edebildiği bir toplum düzeni kurulmaya çalışılıyor. Tek seçeneğimiz var artık. Kesinlikle itaat etmemek. Karşımızdaki organize kadın düşmanlığına örgütlenerek cevap vermek. Ve zaten bizim için hep bir mücadele olan hayatı direnerek yaşamak.
FİLİZ KERESTECİOĞLU İLE SÖYLEŞİ: “TEK BİR KADININ DAHİ ZARAR GÖRMEMESİ İÇİN MÜCADELEYE DEVAM”
HÜLYA OSMANAĞAOĞLU İLE SÖYLEŞİ: “MÜFTÜLÜK YASASINDA HENÜZ SON SÖZ SÖYLENMEDİ”
GÜLŞAH ÖZTÜRK İLE SÖYLEŞİ: “MÜCADELE BİTMEDİ, MÜFTÜLÜK YASASINI UYGULATMAYACAĞIZ”
AYŞE DÜZKAN İLE SÖYLEŞİ: “TASARININ MÜFTÜLER VE LAİKLİK EKSENİNE KİLİTLENMESİNİ ENGELLEYEMEDİK”
HANDAN KOÇ İLE SÖYLEŞİ: “ARKAMIZDA 150 YILLIK MÜCADELE TARİHİMİZ VAR”
Sendika.Org/Gül Gündüz
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.