Mikro iktidar tartışmaları ışığında bugün bedenin gelmiş olduğu nokta göz önüne bulundurulduğunda aslında bedenden politikaya uzanan biyo-iktidar tartışmasının ilk taşlarını Spinoza’nın döşediğini görmekteyiz
Mikro iktidar tartışmaları ışığında bugün bedenin gelmiş olduğu nokta göz önüne bulundurulduğunda aslında bedenden politikaya uzanan biyo-iktidar tartışmasının ilk taşlarını Spinoza’nın döşediğini görmekteyiz
Spinoza, 340 yıl önce öldü. Spinoza şimdi 385 yaşında. İnsanın aklı bedenin yok oluşu ile birlikte yokluğa karışmaz, fakat onda ezeli olan bir şey geriye kalır.[1] Faşizmin duygu politikaları aracılığı ile bireyin kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiği böylesi dönemlerde duygular enkazı altından çıkma mücadelesi veren her birey için, Spinoza, bazen ne olduğunu tarif edemediğimiz ve iktidar tarafından sürekli manipüle edilen duygularımızın eyleme gücümüze olan etkilerini kavramak açısından iyi niyetli bir rehber olma niteliğini aramıza giren dört asra yakın mesafeye rağmen koruyor.
Duyguların tahakkümü altında karşıt tutkular arasında savrulan her ruha uygun dozajda pratik çözümlerin babası, bir kez daha sonsuzluğun ufkundan sesleniyor ve sevinç ve keder olarak deneyimlenen duygu kutupları arasında salınan insanın özgürleşmesi için, etkin, yaşama gücünü artırıcı arzuları ile hareket etmesini tavsiye ediyor. Bedeninse, bu çağrıya vereceği yanıt her birey için kendi gizini koruyor: üretken tutkular ile eyleme geçerek etkin özneliğe ulaşmak ya da kafesinde kapalı bulundurduğu yırtıcı kuşla birlikte yaşama ve eyleme gücünü düşürerek onu hiçliğe sürükleyen arzuların esiri olmak.
“Klasik çağ, bedeni, iktidarın nesnesi ve hedefi olarak keşfetmiştir: üzerinde eylemde bulunulan, biçimlendirilen, eğitilen beden; itaat eden, cevap veren, beceriler kazanan ve güçlerini artıran beden.”[2] Onu ateşe fazla yaklaştırırsanız, yanar. Onu buz üzerinde fazla tutarsanız, donar. Peki, ona, bu noktadan, şu noktaya gitmeyi yasak eder ve yasağı her deldiğinde üzerine sopayı indirirseniz? Durduğu yerde durmayı öğrenir, öyle mi? Hayır. Bedenin kaderi hep kontrol edilen, yönetilen statüsünde olmak, bir şeylere “maruz kalmak” değil. “Spinoza’nın duygular felsefesinde beden, dışındaki şeyleri biçimlendirebilme ve değiştirebilme gücüne iyedir. Dahası zihnin doğasının kavranabilmesi bedenin doğasının kavranmasıyla dolaysız biçimde koşulludur.”[3]
“Jimnastik, askeri talimler, kas geliştirme, çıplaklık, güzel bedenlere övgüler düzülmesi… Tüm bunlar, iktidarın sağlıklı bedenler üzerinde, çocukların ya da askerlerin bedenleri üzerinde yürüttüğü aralıksız, inatçı ve titiz çalışma sonucu, bireysel bedenin arzulanır bulunmasını hedefleyen bir çizgi üzerinde yer alır.“[4] Mikro iktidar tartışmaları ışığında bugün bedenin gelmiş olduğu nokta göz önüne bulundurulduğunda aslında bedenden politikaya uzanan biyo-iktidar tartışmasının ilk taşlarını Spinoza’nın döşediğini görmekteyiz. Zira iktidarın çeşitli kurumlar aracılığı ile sürekli bedenleri talim ve terbiye ederek aslında bedenler yoluyla ruhları/bilinçleri teslim alma, tendeki acı yoluyla tinsel acılar üretme politikası güttüğü modern toplumda beden üzerinde son dönemde yürütülen politik tartışmaların zeminini Spinoza’da keşfetmek mümkün. Öyle ki Spinoza’da “insan, kendisini ve çevresini, bedensel uyarımlar yoluyla algılar. Bu, Descartes’in ‘düşünen şey’i bedenden soyutlayan yaklaşımına karşılık geliştirilen daha üst model bir yaklaşımdır.”[5]
Spinoza’nın “her şeyin kendi varlığında devam etmek için elinden gelen bütün çabayı göstermesi şeklinde içeriklendirdiği conatus[6] kavramı yaşama tutunma, yaşama çabasına karşılık kullandığı bir tabirdir. Spinoza’ya göre bu yaşam çabası yaşamla kurduğumuz ilişkide bir temel ilke olarak duygu ve yönelimlerimizi muhakkak etkiler. Öyle ki duyguların ana kutupları olan sevinç ve keder duyguları yaşam etkinliği artıran ve azaltan etkileri uyarınca duygular diyalektiğindeki yerlerine oturur.[7] Bedenimizde onun etki gücünü artıran veya eksilten her şeyin düşünme gücü üzerine aynı etkiyi yapması[8] yaşama gücümüzü olumlu ya da olumsuz etkileyen duyguların düşüncelerimiz üzerine ne denli etkin olduğunu da gösterir. “Nasıl ki bedenimizin tüm duygulanımları onun eyleme gücünü artırıyor ya da düşürüyorsa, aynı şekilde onlara karşılık gelen duygular da düşünme gücümüzü artıracak ya da azaltacaktır.”[9]
Kendi bedenimizi arzulamamızla sonuçlanan politikalar bedenimize gelecek en ufak zarardan duyduğumuz korkuları da tetikler. Arzunun korku boyutunda açığa çıktığı bu duygu durumunun bedenimizin eyleme gücünde ve conatus’umuzda yarattığı etki için de tekrar Spinoza’ya döndüğümüzde “daha büyük bir yetkinlikten daha az bir yetkinliğe geçişimizi”[10] ifade eden keder duygusunu buluruz. Yani, bizi her türlü yıkım ve saldırı ile kuşatan kapitalizmin bedenlerimiz üzerinde yürüttüğü ince düşünülmüş politika alttan alta bir sistematik keder üretme mekanizmasıdır.
Savaşlar, yoksulluk, sömürü ve yıkımın her gün yeni bir örneğine şahit olduğumuz bu düzende kapitalistlerin arzularının tüm insanlığı maruz bıraktığı keder duygularından kendimizi soyutlamanın imkânsız olduğunu göz önünde bulundurursak bu keder sorununu çözmek noktasında geriye şu soru kalıyor: bu kederimizin nedeni nedir? Kimlerin hırsları, istekleri, tutkuları bizleri bu duygulara sürüklüyor? Kederin tahakkümüne karşı bu kedere kaynaklık eden nedenlerin bilgisine bizi ulaştıracak bu soruları yanıtlamak için bilincimize sarılmak tam da Spinozacı bir başkaldırıyı kendi usumuzda gerçekleştirmek anlamı taşıyor. O halde kederin tahakkümüne karşı, yaşasın yaşam çabası ve çok yaşasın yaşamak için direnenler!
Dipnotlar:
[1] Spinoza, B. (2016), Etika, (Fra.Çev. Hilmi Ziya Ülken), Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 5-Ö.XXIII
[2] Baker, U. Yüzeybilim Fragmanlar, İstanbul: Birikim Yayınları, 2011
[3] Türkmen, S. (2014), “Spinoza’da Sonsuzluk Sorunu ve Praksis”, Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 23, s.122
[4] Foucault, M. (1994) Dostluğa Dair, (Çev. Cemal Ener), İstanbul: Telos Yayınları s. 24
[5] Yıldız, F. (2015), “Schopenhauer ve Spinoza’da İnsan Bedeni ve Duygulanımları”, Mediterranean Journal of Humanities, V/1, 414
[6] Spinoza, Age,3-Ö.VI
[7] Spinoza, Age, 2-Ö.XI Scolie
[8] Spinoza, Age, 3-Ö. XI
[9] Ramond C. (2014). Spinoza Sözlüğü. Çev. Bilgesu Şişman. İstanbul:Say Yayınları, s.29
[10] Spinoza, Age, 3-Tanım 2
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.