“Kadınlara Sorduk” dosyasının dördüncü söyleşisinde feminist yazar Ayşe Düzkan sorularımızı yanıtladı. Düzkan ile hem müftülük yasası sürecini hem de boşanmaları zorlaştırmak için “arabuluculuk” düzenlemesini konuştuk
“Kadınlara Sorduk” dosyasının dördüncü söyleşisinde feminist yazar Ayşe Düzkan sorularımızı yanıtladı. Düzkan ile hem müftülük yasası sürecini hem de boşanmaları zorlaştırmak için “arabuluculuk” düzenlemesini konuştuk
“Kadınlara Sorduk” dosyasının dördüncü söyleşisinde feminist yazar Ayşe Düzkan sorularımızı yanıtladı. Düzkan, müftülük yasasına karşı verilen mücadelenin başarılı olamadığını belirterek, bu durumun sebeplerinden birinin iktidar kaynaklı diğerinin ise kadın hareketinin yasayı anlatamaması olarak değerlendirdi.
Müftülere nikah kıyma yetkisi veren tasarının iktidar açısından uzun vadeli bir plan olduğunu vurgulayan Düzkan, “O planın sonucunda kadınları bekleyen kaderi, inançlı ve kendi hayatı hakkında bilinci olan kadınlar da istemiyor” dedi.
Kadınların kürtaj yasağı girişimini ve en son cinsel istismar önergesini direnişleri ile engellemesinde dönemlerin önemli olduğunu söyleyen Düzkan, “Kürtaj konusu gündeme geldiğinde iktidar şimdiki çizgisinde değildi, sokakta bulunmak daha güvenliydi, bu, eylemlerin kalabalıklaşmasını sağladı” diyerek açıkladı.
“Müftülük yasası” olarak bilinen Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısı’na karşı mücadele sürecini kadın hareketi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Tasarı yasalaştı. Kadınlar şimdi nasıl bir mücadele hattı kuracak?
Bu tasarıyla ilgili mücadelemizin başarılı olamadığını düşünüyorum, maalesef. Bunun bir sebebi iktidarın demokratik tepkileri biraz olsun bile dikkate almaktan vazgeçmiş olması. Bu aşamada ne yapacağımız daha uzun bir tartışma konusu. Ancak kadın hareketinin de bu süreçte hataları olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce derdimizi anlatmakta başarılı olamadık. Başta müftülere nikah yetkisi verilmesi olmak üzere bu tasarının ne anlama geldiğini aktaramadık. Aslında tasarının birçok veçhesi varken konunun müftüler ve laiklik eksenine kilitlenmesini engelleyemedik. Bunun kritik bir mesele olduğunu düşünüyorum.
AKP iktidarı, Gezi süreciyle birlikte toplumu laikler ve dindarlar olarak kutupIaştırma siyaseti izledi. Böylece, dini hassasiyetleri olan, inançlı insanların sola, muhalefete kulak vermesini engellemeyi hedefledi ve bunda büyük ölçüde başarılı oldu. Bence bu kutuplaşma siyasetinin kırılması bugün muhalefetin farklı kanatları açısından önemli.
Müftülere nikah kıyma yetkisi de veren tasarı konusunda bu daha da öne çıktı. Burada kastım, birkaç dindar muhalif kadının bizim yanımızda söz söylemiş olması değil. Bu da çok önemli tabii ama böyle temsiliyetlerin sanıldığı kadar belirleyici olmadığını düşünüyorum. Ama bu yasanın dindar olsun olmasın bütün kadınların hayatında değişiklikler yaratacağı ortada, bu değişiklikleri ifade etmekte yetersiz kaldık bence.
Bu tasarı iktidar açısından daha uzun vadeli bir planın adımlarından biri; o planın sonucunda kadınları bekleyen kaderi, inançlı ve kendi hayatı hakkında bilinci olan kadınlar da istemiyor. Ama diğer yandan, iktidar -seçmeni hatta siyasetinin parçası olan kadınlardan gelenler de dahil olmak üzere- hiçbir tepkiyi dikkate almamaya kararlıydı ve bununla baş edecek gücümüzün olmadığını kabul etmemiz gerçekçi olur.
“TASARININ YASALAŞMASI MÜCADELENİN BİTTİĞİ ANLAMINA GELMİYOR”
Diğer yandan, kadın hareketinin birlikte hareket edebilmeyi başarması çok güzel ama bu bazen farklılıklarımızı muhafaza ve ifade etmemizi de engelleyebiliyor. Bu süreçte her türden nikaha ve evliliğe karşı olanların da sesinin duyulması gerekirdi ve buna çok az rastladım. Ama söylenen her şeyin, somut verilerle gerekçelendirilerek ifade edilmesi çok önemli; evliliğe neden karşıyız? Evliliğin, nikahın kadınlar için nasıl bir anlamı oluyor? Nikahsız beraberlikler hangi durumlarda avantajlı, neden bazı kadınlar hakları için nikaha ihtiyaç duyuyor? Aynı şekilde, nikah kıyılırken müftüden neden uzak durmak gerek? Bazıları, kadın hareketi içindeki birçok kadının da kafasını karıştırabilen bu soruların cevapları üzerine düşünmeli ve bunları geniş kadın kitlelerine ulaştırmalıyız bence.
Tasarının yasallaşması mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Aslında önereceklerimin bir kısmını az önce söylemiş oldum. Bundan sonra neler yapılabileceğini çalışmayı yürüten arkadaşlar kararlaştıracaktır ama kadınları müftülere nikah kıydırmamaya ikna edecek, “Hakların için müftüden uzak dur!” gibi bir hat iyi olabilir bence.
“İKTİDARIN ŞİMDİ GÜCÜNÜ GÖSTERMEYE İHTİYACI VAR”
Kadın hareketi kürtaj yasağı girişimini ve en son cinsel istismar önergesini direnişleri ile engellemişti. Müftülük yasası sürecinde ise kadın eylemleri sürerken Tayyip Erdoğan, “İsteseler de istemeseler de bu yasa geçecek” diyerek devreye girdi. Siz bu saldırılar arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz?
Bence dönemler de çok önemli. Kürtaj konusu gündeme geldiğinde iktidar şimdiki çizgisinde değildi, sokakta bulunmak daha güvenliydi, bu, eylemlerin kalabalıklaşmasını sağladı. İktidar da muhalefetten gelen sesi daha fazla dikkate alıyordu. Dikkate alıyordu derken önerilere uyduğunu kastetmiyorum. Kürtaj yasaklanmadı ama fiilen imkânsız hale geldi. AKP’nin o sıradaki stratejisi muhalefeti susturarak bildiğini okuma üzerine kuruluydu. Şimdi gücünü göstermeye ihtiyacı var. Bunun yarattığı fark önemli bence. “İsteseler de istemeseler de…” hem bunun bir sonucu hem de kendi hattındaki kadınlara yönelik bir tavır. Cinsel istismar konusunda onların ne kadar belirleyici olduğunu hatırlarsınız.
Müftülük yasasının ardından kadınlar şimdi de “boşanma sürecinde arabuluculuk düzenlemesi” gibi bir tehlike ile karşı karşıya, arka arkaya gündeme gelen parçalardan bahsediyoruz ancak daha bütünlüklü bakarsak kadınlar nasıl bir saldırı programı ile karşı karşıya?
Kadınlar AKP açısından kilit bir öneme sahip. İslamcı siyasetler açısından kadınların nasıl yaşadığının ne kadar belirleyici olduğu zaten malum. Ama AKP aynı zamanda erkek emekçilere, ellerinden aldığı haklarına karşılık bir taviz olarak kadınlar üzerindeki egemenliklerini daha güçlü, daha vahşi sürdürebilme hakkını sunuyor. Bütün bunları ne kadar sarih biçimde anlatırsak, her siyasal görüşten, siyasetle ilgilenmeyen kadına ulaşırsak, müftülerin de arabulcuların da kapısından uzak durmalarını sağlayabilir ve bu adımları boşa çıkartabiliriz bence.
FİLİZ KERESTECİOĞLU İLE SÖYLEŞİ: “TEK BİR KADININ DAHİ ZARAR GÖRMEMESİ İÇİN MÜCADELEYE DEVAM”
HÜLYA OSMANAĞAOĞLU İLE SÖYLEŞİ: “MÜFTÜLÜK YASASINDA HENÜZ SON SÖZ SÖYLENMEDİ”
GÜLŞAH ÖZTÜRK İLE SÖYLEŞİ: “MÜCADELE BİTMEDİ, MÜFTÜLÜK YASASINI UYGULATMAYACAĞIZ”
Söyleşi: Gül Gündüz
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.