Avukat Perihan Meşeli, “Arabuluculuk doğası gereği tarafları barıştırmaya teşvik edemez. Arabulucu taraflara eşit mesafede duran, yalnızca tarafların iletişimlerini kolaylaştırmaya çalışan kişidir” diyor
Aile arabuluculuğu hakkında görüşlerini aldığımız Avukat Perihan Meşeli, “Arabuluculuk doğası gereği tarafları barıştırmaya teşvik edemez. Arabulucu taraflara eşit mesafede duran, yalnızca tarafların iletişimlerini kolaylaştırmaya çalışan kişidir” diyor
Müftülük yasasının hemen ardından tartışmaya açılan aile arabuluculuğu da “mahkeme süreçlerinde aile mahremiyetinin korunamaması, çocukların mağdur olması, boşanma kararlarının ani kararlarla alınması, anlaşmalı olmayan boşanma süreçlerinin uzun sürmesi” gibi gerekçelerle açıklanmaya çalışılıyor.
Açıklanan ayrı bir düzenlemesi olmayan aile arabulucuğuna ilişkin adımlar, Türkiye’de 2012 yılında çıkarılan Hukuk Uygulamalarında Arabuluculuk Kanunu’na dayandırılıyor.
Aile arabuluculuğu hakkında görüşlerini aldığımız Avukat Perihan Meşeli, “AKP, kadın örgütlerinin gücünün farkında ve muhafazakâr aile yapısını bir an önce güçlendirecek temelleri kamuoyu oluşmadan hemen hayata geçirmeye çalışıyor” diyor. “Arabuluculuk doğası gereği tarafları barıştırmaya teşvik edemez” diyen Meşeli, aile arabuluculuğunun ise, boşanmak isteyen eşlerin öncelikle barıştırılmaya çalışıldığı bir kurum olarak düzenlenmek istendiğini vurguluyor.
Öncelikle aile arabuluculuğu nedir? Bu düzenleme ile neler değişecek?
Aile arabuluculuğu kabaca aile hukukunda uygulanan arabuluculuk olarak tanımlanabilir. Halihazırda Avrupa’nın birçok ülkesinde aile arabulucuğu mevcut ancak yalnızca boşanma ve sonuçlarını kapsayan bir alan değil. Türkiye’de yürürlükte olan Arabuluculuk Kanunu’na göre “Aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir.” Aile içi şiddet iddiası yoksa boşanmanın mali sonuçlarına yönelik yani nafaka ve mal paylaşımı gibi konularda arabuluculuk süreçleri zaten işliyor.
Son dönemlerde basında çıkan aile arabuluculuğu haberlerinden anladığımız ise şu: Aile arabuluculuğu, boşanmak isteyen eşlerin öncelikle barıştırılmaya çalışıldığı bir kurum olarak düzenlenmek isteniyor. Hakimler boşanma, nafaka, mal paylaşımı, tazminat, velayet, çocukla kişisel ilişki kurma gibi konularda tarafları arabulucuya yönlendirecek. Gizli tutulacak olan bu sürecin uzlaşmayla son bulması durumunda arabuluculuk anlaşmasını onaylayarak davayı sonuçlandıracak. Aile içerisinde yaşanan şiddet mevcut sistemdeki gibi alenen tartışılamayacak.
Arabuluculuk doğası gereği tarafları barıştırmaya teşvik edemez. Arabulucu taraflara eşit mesafede duran, yalnızca tarafların iletişimlerini kolaylaştırmaya çalışan kişidir. Ancak Adalet Bakanı’nın açıklamasından “taraflı arabuluculuk” geldiğini anlıyoruz. Erkek şiddetinin çeşitli biçimlerinin en çok aile içinde yaşandığını biliyoruz. Son yıllarda boşanmaya çalıştığı için öldürülen yüzlerce kadın var. Yine boşanma nedenlerinin yüzde 95’inde fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel şiddetten en az birinin var olduğunu söylemek mümkün. Hal böyle iken aileyi, şiddetin merkezi olarak görmekten özellikle kaçınarak tersine kutsallaştıran ve korumaya çalışan politikaların ve uygulamaların erkek şiddetini görünmez kılmaya yönelik adımlar olduğunu düşünüyorum. Ezen-ezilen, itaat eden-edilen rolleri verili, eşit olmayan bir aile kurumunu ayakta tutmaya çalışıyorsanız erkek şiddetine karşı samimi ve bütüncül bir politikanız yoktur.
Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu Raporu ilk defa Mayıs 2016’da açıklandığında büyük tepkiler almıştı. Buna rağmen bu dönem Meclis açılır açılmaz bu konunun yeniden ve hızlıca gündeme gelmesinin nedeni sizce nedir?
AKP, kadın örgütlerinin gücünün farkında. Daha önce kürtaj süresinin kısaltılmasına yönelik girişimi, geçen sene erken yaşta evliliklerin önünü açan, cinsel istismarı adeta meşrulaştıran düzenlemeleri kadın örgütleri geri çektirdi. Geçen sene yayımlanan Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu Raporu’ndaki birçok husus, mevcut OHAL ve KHK’ler ile oldu-bittiye getirilen düzenlemeler gibi hemen yürürlüğe konulmaya çalışılıyor. AKP, muhafazakâr aile yapısını güçlendirecek temelleri kamuoyu oluşmadan hemen hayata geçirmeye çalışıyor.
Buna bir örnek olarak müftülük tasarısı yakın zamanda onaylanarak yasalaştı. Siz bu tasarıların bütünü hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kadınlar maruz kaldıkları şiddete karşı hukuki yollara daha sık başvuruyorlar. Hak arayışı mücadelesi karşısında kadınları dinsel referanslarla ev içine hapsetmeye çalışan düzenlemeler getirilmeye çalışılıyor. Müftülük yasası onlardan biri. Kadınların bugüne kadarki kazanımları birer birer geri alınmaya çalışılıyor. Örneğin, 6284 sayılı yasa ile önleyici ve koruyucu tedbirlerin süreleri fiilen kısaldı, bunu hukuken de daha sınırlı sürelere çekmek istiyorlar. Ya da Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu Raporu ile birlikte nafakanın süreli olarak sınırlandırılması tartışılıyor.
Kadın-erkek eşitliğine inanmayan iktidar “milli ve dini aile yapısı”nı kadınlar üzerinden şekillendirmeye çalışıyor. Zira devletin gücü ve iktidarı, evdeki erkek gücü ve iktidarından besleniyor. Kısacası kadınların ne giyeceği, kaç çocuk doğuracağı, sokağa saat kaçta çıkacağı konusunda “erkek” söylemlerin artacağını, haliyle erkek şiddetinin de her alanda daha sert yaşanacağını söylemek mümkün.
Aile arabuluculuğu uygulaması, Türkiye’nin da taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne ne şekilde aykırılık teşkil ediyor?
İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesinde kadınlara yönelik her türlü şiddete karşı arabuluculuk ve uzlaştırma dahil zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri yasaklanmıştır. Yani İş Kanunu’nda henüz getirilen düzenleme gibi zorunlu arabuluculuk yasaktır. Bu yasaklamanın en önemli sebeplerinden biri, şiddete maruz kalan kadın ile şiddet uygulayan erkeğin arabuluculuk gibi çözüm yöntemlerine hiçbir zaman eşit olarak katılamayacaklarının kabulünden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle kadına yönelik şiddetin özel alana itilmesinden sakınmak gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi de şiddete maruz kalan kadının adalet aramasını mümkün kılan tarafsız mahkemelere erişimin mutlaka sağlanmasına vurgu yapmaktadır.
Söyleşi: Gül Gündüz