Türkiye futbolda ekolsüzdür. Yani Türkiye, oyun karakteri olmayan bir futbol ülkesidir. Gündelik başarılar ile yürüyeceğiniz hiçbir hedefiniz olamaz
Türkiye futbolda ekolsüzdür. Yani Türkiye, oyun karakteri olmayan bir futbol ülkesidir. Gündelik başarılar ile yürüyeceğiniz hiçbir hedefiniz olamaz
Türkiye’nin dünya kupası elemelerinde İzlanda’ya bir kez daha yenilerek, dünya kupası şansını tamamen yitirmiş olması bir anlamda beklenmesi gereken bir sonuçtur. Buradaki “beklenmesi gereken” ifadesinin nedeni, tamamen “her musibette bir hayır vardır” düşüncesinden ibarettir.
Ama yaşayarak öğrendik ve biliyoruz ki, bu musibetten de bir hayır çıkmayacak; yanlışlardan, yanılgılardan, olması gerekenlerden uzak davranmaktan vazgeçil(e)meyecektir.
Hiçbir şey tesadüfî değil
Futbolu yönetenler, yanlış futboldan beslenenlerdir. Bu açıkça görülen bir şeydir. Türkiye futbolu, üstyapısındaki futbol anlayışı ve altyapıları kaplayan keşmekeşi ve adaletsizliği ile, futbol politikasızlığının içinde siyasetin futbolu ile futbolun siyaseti içinde debelenip durmaktadır.
Hayatta hiçbir başarı veya başarısızlık sadece kendi dışındaki etkenler ile açıklanamaz. Hayatta hiçbir şey tesadüfî değildir. Türkiye futbolunun uluslararası düzeydeki konumu da tesadüfî değildir. Türkiye’deki futbolun tıkanmışlığından ya da futbolda bir kaostan falan söz etmiyoruz. Türkiye futbolunda bir kaos falan yoktur. Türkiye futbolunun bu şekliyle devam etmesini isteyenler vardır. Bunların neredeyse tamamı bu tür bir futbolun içinde yer alan, paye ve yetki sahibi kişilerdir. Bir ülkedeki genel durum ve toplumsal yaşam neyse futbol da O’dur. Hiçbir şey tesadüf olmadığı gibi birbirinden bağımsız da değildir.
350 binlik nüfusa sahip, bu nüfusun içinde top oynayabilecek yalnızca birkaç bin gence sahip küçük bir ülke takımının, 20 milyon kişisinin top oynayacak yaşlarda olduğu seksen milyonluk bir ülkenin takımını yenmesi üzerinden bir değerlendirme ilginç olabilir belki ama asla bilimsel ve durumu açıklayıcı olamaz. Bu tür değerlendirmeler sporu bir aşağılama ve aşağılanma meselesi olarak görenlerin işidir.
Kalabalık olmak neye yarar
Burada vurgulanması gereken şey büyük, kalabalık bir toplum ve ülke olmanın hiçbir işe yaramadığıdır. Burada mesele bilimsel, adil, eşitlikçi, uygar ve emeğe saygı duyan toplumsal bir yapının/ülkenin ne denli küçük, tenha bir toplum/ülke olsa da evrensel düzeyde başarılı olabileceğinin anlaşılması ve bilinmesidir. Yani burada değerlendirilmesi gereken “güruh” olmakla “toplum” olma arasındaki farkın ulusal düzeyde futbola yansımasının gerçekçi olarak anlaşılması ve bilinmesidir.
İzlanda’nın dünya kupası elemelerinde Türkiye’yi 3-0 yendiği ve grup lideri olduğu maçı değerlendirmek zor değil. Ancak bir maç üzerinden değerlendirme yapmak çok da anlamlı ve yararlı değil. Ama illa ki bir değerlendirme yapılması gerekiyorsa o da şu olmalıdır; İzlanda kimine göre basit, kimine göre taktik formasyonu yetersiz bir oyun oynuyor. Ama kendi karakteristik oyununu oynuyor. Ve o oyunu da çok iyi oynuyor. Türkiye’nin oynadığı oyunun kendine özgü karakteristik bir niteliği var mıdır? Varsa nedir?
Özetle öyle büyük analizlere gerek yok.
Oyun karakteriniz var mı?
Sürekli söylemek, yazmak ve ısrar ederek çözümlemek zorunda olunması gereken sorun, yani esas problematik futbolda bir oyun karakterinizin olması gerektiğidir.
Oyun karakteri denilen şey; evrensel oyunun gereklerini, yerel özellikler ve imkanlar ile birleştirip sentezleyerek kendinize özgü tipik ve özellikleri olan bir oyun karakteri (kişiliği) ortaya çıkarabilmektir.
İşte bu oyun karakteri veya biçimi genel olarak benimsendiğinde ve uygulamaya dönüştüğünde, dahası sürdürülebilir olduğunda ortaya çıkacak şey ekoldür.
Bu anlamda bakıldığında Türkiye futbolda ekolsüzdür. Yani Türkiye, oyun karakteri olmayan bir futbol ülkesidir.
Gündelik başarılar ile yürüyeceğiniz hiçbir hedefiniz olamaz.
Oyun karakterini benimsemiş, genel olarak o karakterde çalışan bir ülke futbol sistematiği kurmuş, adil, dürüst, çalışkan, verimli, bilimsel gerekleri titiz bir şekilde uygulayan bir futbol ülkesi olmadan, bu tür yenilgiler kaçınılmazdır.
Futbolda yenilmek elbette mesele değildir. Bir takım yenilirken de kazanır.
Mesele yenilirken dahi kazanan bir futbol anlayışı ve işleyişi kurabilmektir.
Bunun çözümü “sporda da adalet”, “sporda da eşitliktir”.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.