İdlip’te “çatışmasızlık bölgesi” kurulmasına ilişkin konuşan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Burada Türkiye’ye düşen bir görev söz konusu olduğunda tabii ki Türkiye bundan geri durmayacaktır” dedi
İdlip’te “çatışmasızlık bölgesi” kurulmasına ilişkin konuşan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Burada Türkiye’ye düşen bir görev söz konusu olduğunda tabii ki Türkiye bundan geri durmayacaktır” dedi
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Saray’da bir basın toplantısı düzenledi, basın mensuplarının gündemdeki gelişmelere ilişkin sorularını cevaplandırdı.
Washington’da Erdoğan’ın korumaları hakkında açılan dava, Reza Zarrab davası ve eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan hakkında çıkartılan tutuklama kararına ilişkin bir soru üzerine Kalın, ilk olarak, “Öncelikle şunu söyleyeyim: Sayın Trump’la Sayın Cumhurbaşkanımızın New York Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında bir görüşmesi olacak, şu anda gün ve saati üzerinde çalışılıyor” şeklinde konuştu.
Davaların “siyasi saiklerle” açıldığını belirten, Erdoğan’ın korumalarının Washington’da “görevlerini yerine getirdiği”ni söyleyen Kalıni şu ifadeleri kullandı:
Washington’da yaşanan hadiseyi biz bizzat yaşadık, hepimiz oradaydık. Amerikan güvenlik güçlerinin, Washington Polis Emniyet Müdürlüğü veya Security Service, bunların sebep olduğu zafiyet dünyanın hiçbir yerinde kabul edilebilir bir zafiyet değildir. Yani konuk bir devlet başkanına ki Amerikan kanunlarına göre de 100 küsur fit, yani 30-35 metre mesafede bu göstericilerin uzakta tutulması gerekirken, adeta bir 10 metre mesafeye kadar bu kişilerin gelebilmesi, Cumhurbaşkanımızın bulunduğu noktaya yanaşması, oradan bırakınız sloganlar atmayı, ellerindeki su şişelerini vesairelerini fırlatmaları kabul edilebilir bir şey değil. Ortada çok açık bir güvenlik zaafı varken bizim korumalarımızın görevlerini yerine getirdiği için böyle bir dava konusu yapılması asla kabul edilebilir bir şey değildir.
Kalın, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Reza Zarrab davasına dahil edilmesinin de “siyasi amaçla yapılmış bir karar” olduğunu söyledi.
Ortada hukuki açıdan sorulması gereken “çok önemli sorular”ın olduğunu belirten Kalın, Bir; bu iddianameye konu olan güya deliller, telefon dinlemeleri vesaire Amerikan savcısının eline nasıl geçmiştir, bunları kim onlara vermiştir? Bu soruların sorulması gerekiyor” dedi.
Kalın sözlerinin devamında şunları söyledi:
İran ambargosunu delmek gibi, aslında bütün Amerikan hukukçularının çok açık bir şekilde ortaya koyduğu bir başka ilke var, o da aslında bunun Amerikan hukuk sisteminin tasarruf hakkının dışında olduğuyla ilgili, yani salahiyet meselesi. Bunu da aşarak bir Türkiye Ekonomi Bakanı hakkında böyle bir davanın açılması bir hukuk skandalıdır bize göre. Daha sonra Amerika biliyorsunuz nükleer anlaşma çerçevesinde İran’la yaptığı anlaşma neticesinde bu yaptırımların birçoğunu kaldırdı ve biz kendi ülkemizin menfaatleri çerçevesinde İran’la ticaretimizin devam ettirdiğimiz bir dönemden bahsediyoruz. Bütün bunları Türkiye’yi cezalandırmak, Türk Hükûmetini zemmetmek, yetkilileri karalamak amacıyla birilerinin hukuk davası konusu yapması olayın ne kadar siyasi saiklerle yapıldığını ortaya koyuyor.
“Astana süreci başladı bugün itibariyle. Özellikle Haziran ayında bir açıklama yapmıştınız, İdlip’te Türk ve Rus askerlerinin konuşlanacağını söylemiştiniz, teknik çalışmaların sürdüğünü söylemiştiniz. Teknik çalışmalar bu Astana sürecinde sonuçlanacak mı? Türk askeri ne zaman İdlip’te konuşlanacak, oraya bir üs kurulacak?” şeklindeki soru üzerine İbrahim Kalın şunları söyledi:
Astana sürecinin altıncı toplantısı bildiğiniz gibi yarından itibaren Kazakistan’da toplanmaya başlıyor. Bu, bizim Rusya’yla birlikte başlattığımız, daha sonra da İran’ın katıldığı ve daha sonra diğer ülkelerin de iştirak ettiği önemli bir süreçtir, yani Cenevre sürecine ilave olarak, alternatifi değil ilave olarak kurulmuş olan bir mekanizmadır. Oradaki amacımız; tabii ki öncelikle Suriye’nin bütün bölgelerinde, ama öncelikle dört alanda çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilen 4 alanda çatışmaların sonlandırılması ve insani yardımların ulaştırılması, buna paralel olarak da bir siyasi geçiş sürecinin çalışılması.
İdlip tabii bizim sınırımıza da çok yakın olduğu için doğrudan bizi de ilgilendiriyor. Bununla ilgili hatırlarsanız geçtiğimiz ay ve bir önceki ay Rus Savunma Bakanı geldi, epey bir temasımız oldu. MİT Müsteşarımızın, Dışişleri Bakanımızın ve bizlerin bu konuyla ilgili, epeyi yoğun bir temasları oldu. Şimdi yarın ve öbür gün yapılacak toplantılarda da bu konunun detayları konuşulacak. Tabii bekleyeceğiz, bir görelim neler konuşulacak orada. Arkadaşlarımız pozisyon kâğıtlarını hazırladılar oraya gittiler, şu anda heyetlerimizi de oradalar, bu görüşmeleri biz de takip edeceğiz.
Tabii bizim beklentimiz, İdlip’in de diğer çatışmasızlık bölgeleri gibi çatışmaların olmadığı, insani yardımların rahatlıkla ulaştırılabildiği bir bölge hâline gelmesi. Burada Türkiye’ye düşen bir görev söz konusu olduğunda tabii ki Türkiye bundan geri durmayacaktır. Operasyonel detaylar dediğim gibi önümüzdeki günlerde şekillenecek. Bunu hem Rusya’yla, hem İran’la, hem diğer aktörlerle, muhaliflerle, İdlip’tekilerle, kent konsey temsilcileriyle, hepsiyle istişare etmek suretiyle bir çerçeveye oturtacağız.
Sözcü Kalın, Avrupa Birliği’yle (AB) ilişkiler ve AB Komisyonu Başkanı Juncker’in “Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden büyük adımlarla uzaklaştığı” şeklindeki açıklamalarına ilişkin ise “Şimdi biz aynı yerdeyiz, ama buradan uzaklaşan Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerin yaptığı açıklamalar aldığı tavırlar, sergilediği tutumlardır. Burada bir şey bir şeyden uzaklaşıyorsa, öncelikle şunu söyleyeyim: Avrupa Birliği AB değerlerinden, Avrupa değerlerinden uzaklaşıyor. Yani bir tarafta yükselen ırkçılık, göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı İslamofobi, terör örgütlerine kol-kanat germe gibi hadiseleri hangi Avrupa Birliği değerleriyle ya da Avrupa değerleriyle bağdaştırabilirsiniz, bunların telifi mümkün değil. Türkiye söz konusu olduğunda çifte standart uygulayan, Türkiye’yi başka şekillerde başka muamelelere maruz bırakmaya çalışan, muhatap etmeye çalışan tavrın hangisi o çok övündükleri Avrupa değerleriyle acaba bağdaşmaktadır? Avrupa’nın hâli de ortada” şeklinde konuştu.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’deki bağımsızlık referandumuyla ilgili soru üzerine ise İbrahim Kalın, “Referandumla ilgili sorunuza gelince, burada tabi ki -başta da söyledim- biz hem Irak’ın bütünüyle, hem Bağdat’la, hem Erbil’le iyi ilişkiler içerisinde olduk, bunu da muhafaza etmek arzusundayız, niyetindeyiz. Ama bir referandum kararının mutlaka ve mutlaka sonuçları olacaktır. Dolayısıyla Erbil’den beklentimiz, bu uyarımıza kulak kabartmalarıdır” ifadelerini kullandı.
Sendika.Org