Ahmet Şık, Akın Atalay, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve Emre İper’in tutuklu olduğu Cumhuriyet Davası Silivri’de başladı. Sendika.Org gelişmeleri dakika dakika aktarıyor
Gazeteciler Ahmet Şık, Akın Atalay, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve Emre İper’in tutuklu yargılandığı Cumhuriyet Davası’nın ikinci duruşması Silivri Cezaevi’ndeki mahkeme salonunda başladı. Emre İper ilk defa savunma verdi. Ardından tanık ifadelerine geçildi. Tanıkların önemli bir kısmı iddianame aleyhinde ifadeler verdi. İddianamesi bir kez daha boşa düşen savcı, buna karşın mütalaasında tutukluluğun devamını istedi. Avukat savunmalarının ardından mahkeme heyeti ara verdi. İki saatlik aranın ardından açıklanan ara kararda tahliye çıkmadı. Davanın üçüncü duruşması 25 Eylül’de Çağlayan’da görülecek. Sendika.Org duruşmadan gelişmeleri dakika dakika aktardı
00.04 Duruşma çıkışında gazeteciler ve avukatlar kısa bir açıklama yaptı. Yapılan konuşmalarda bu hukuksuzluğun hesabının sorulacağı belirtildi, 25 Eylül’deki duruşmaya çağrı yapıldı.
23.46 Kararın açıklanmasının hemen ardından salondan “Özgür basın susturulamaz” sloganları yükseldi:
#CumhuriyetDavası‘nda kararın açıklanmasının hemen ardından salondan “Özgür basın susturulamaz” sloganları yükseldi. https://t.co/YuRZbRJX9X pic.twitter.com/qOo2B02Njj
— sendika.org (@sendika_org) 11 Eylül 2017
23.33 Mahkeme heyeti ara kararını açıkladı:
23.28 Mahkeme heyetinin bir saatlik uzamaya karşın halen salona geçemediği aktarıldı.
22.40 Ara sona erdi, mahkeme heyeti ve izleyiciler yeniden salonda.
21.33 Mahkeme ara karar için duruşmaya bir saat ara verdi.
20.55 Murat Sabuncu ve Fikret İlkiz müdafi Av. Fikret İlkiz:
Bu iddianamenin dili yoktur ama dil çok önemlidir. Bir iddianamenin dili yoksa anlaşma olanağı da tartışma olanağı da yoktur. Örgüte üye olmamakla birlikte gazete, manşet ve yazılarıyla örgüt adına suç işlenebilir mi? Üye olmamakla birlikte yardım edilebilir mi? Bize göre olamaz ama Türkiye’de oluyor. “Manşete kim karar verir, sizi kim işe aldı” gibi sorular soruyorsunuz. Doğru; bu iddianame bunu sorduruyor.
Basın özgürlüğünü koruyan uluslararası anlaşmalar vardır ve biz de tarafız. Bu ilkeleri yok sayıyorsunuz. Ama biz var sayıyoruz. Bazı uluslararası kararları sevmiyor olabilirsiniz. AİHM’in Ahmet Şık kararı vardır. Şık’ı sevmiyor olabilirsiniz ama böyle bir karar vardır.
Terk edilmiş bir ceza hukuku anlayışıyla kaleme alınmış bir iddianame, II. Dünya Savaşı’nın sonunda kalmış bir yargılamadır.
20.38 Bir gazetenin yayın politikasının savcıları da mahkemeleri de iktidarı da siyasetçileri de ilgilendirmediğini, yazılarda suç unsuru da bulunmadığını ifade eden Belen, “kaçma şüphesi” iddiası olduğu söylenen Akın Atalay’ın kendi ayağıyla Türkiye’ye geldiğini ve ifade verdiğini de anımsattı.
20.18 Av. Bahri Belen de savcılık soruşturması kısmında “cezaların şahsiliği ilkesi”ne aykırılık olduğuna dikkat çekti, şöyle devam etti:
Bir sanığın yazdığı yazı ya da haberle ilgili görüşleri sorulmuştur. Oysa insanlar kendi edimleriyle ilgili yargılanırlar. Aristo mantığıyla; bütünün parçaları suç değilse, parçaların toplamından da suç yapamazsınız. Bir yazı suç değilse, o yazıların yayınlandığı gazetenin genel yayın yönetmenini [Murat Sabuncu] suçlayamazsınız. Yayın politikasını değiştiren vakfın ele geçirilmesi iddiasında inatla, olmamasına rağmen Sabuncu’nun vakıf yöneticisi olduğu iddia ediliyor.
19.57 Av. Hasan Fehmi Demir, “Bu dava düşünce özgürlüğü ve halkın haber alma hakkına karşı saldırı niteliğindedir” diyerek söze başladı. Gazetecilerin vakfı usulsüzce ele geçirdiği, yayın politikasını değiştirdiği ve terör örgütlerine yardımda bulunduğu iddiasıyla tutuklu olduğunu anımsatan Demir, “Ceza yargılaması böyle yürümez. Bu seçimler asliye hukuk mahkemesinin konusu. Orada görülen bir dava ceza mahkemesinde çözülemez. Somut suç ortaya konmamışken bu yönde soru sorulmasının iddianamenin bu yanının zorladığı kanaatindeyim” dedi.
19.45 ByLock delili olması için CMK’ye uygun davranılması gerektiğini ancak bunun bu davada yapılmadığını söyleyen Pekin, tweetlerde de suç unsuru olmadığını ifade etti. Cumhuriyet çalışanlarının, Erdoğan’ın Can Dündar için “Onu öyle bırakmam” demesi üzerine ortak imza attıklarını anımsatan Pekin, ifade özgürlüğünün kullanımının terör örgütü faaliyeti olarak sayılmasına tepki gösterdi. Pekin şöyle sürdürdü:
Emre’nin dosyasında “Hâlâ kaçma şüphesi var” dendi, delileri karatma şüphesi dendi. Hangi delili karartacak? “Ben kaçmıyorum, delil arıyorum” diyen birine “senin kaçma şüphen var” denmesi inciticidir. Adalet duygusunu inciticidir. Savcı telefon incelenmesinin sonucunu beklemenizi istiyor. Emre İper kendisinden kaynaklanmayan sebeple mağdur durumdadır. Telefonun incelenmemesinde Emre’nin bir suçu yok. Bekleyelim ama Emre de ailesiyle beklesin. Savcının yaptığı tek doğru işlem Emre’nin davasını Cumhuriyet davasıyla birleştirmesidir. Çünkü bu Cumhuriyet davasıdır. Basın ve ifade özgürlüğünü kuşatma altına alan bu adaletsizliğin devam etmemesi için tüm tutuklu arkadaşlarımız için tahliye istiyoruz.
19.20 Duruşma yeniden başladı. Av. Tora Pekin söz aldı.
18.25 Duruşmaya 45 dakika ara verildi.
18.22 Ahmet Şık savunmasını yaptı:
Kendisine tanınan yetki ve sorumlulukları kendi çıkarları için kullananlar her meslekte çıkıyor, keza medyada da çıkıyor. Asla bunlar içinde olmadım, olmayacağım da. Öyle olanlar da her ne kadar benimle aynı meslekte olsalar da “meslektaşım” demedim, demeyeceğim. Çünkü bu mesleğe hakaret olur.
(Savcı Hasan Yılmaz imzasıyla mahkemeye sunulan Karlov suikastıyla ilgili dosyayı hatırlatarak) Ben hakim ya da savcı olsaydım Hasan Yılmaz’a meslektaşım demekten utanırdım. Katledilen bir meslektaşınızla ilgili davaya konu olan şey bir telefon görüşmesinden terör örgütü yardımı suçlaması yöneltiliyor. O gün telefonla konuştum, gazetede de bu şekilde yer aldı.
Fahrettin Kemal Yerli beni çağırdı, avukatımla odasına gittim. “Gazetecilik faaliyetimi sorgulamak kimsenin haddi değildir” dedim ve aynı ifademi tekrarladığımı söyledim. Cezaevine girdim, önümüze klasörler geldi. Ben “örgüt propagandası”ndan tutuklanmışken diğer arkadaşlarımın dosyasına dahil edildiğimi gördüm. Bunun da “Ahmet’i içeride tutma” planı olduğunu anladım. Çünkü beni bu suçlamalarla tutuklu bırakamazlardı.
Sonra Sabah’ta yeni bir haber: “Ahmet Şık’a Şok!”. Çok da şok olmuşum. Kim yazmış? Nazif Karaman. Daha önce Yeni Şafak’ta “Ahmet Şık Mihraç Ural’dan talimat aldı” diyen adam. Böyle yargılama yapılmaz. Ahmet Şık’a ait Twitter hesabında yapılan incelemede “suç delili olarak değerlendirilebilecek…” bir olasılıktan bahsediyor.
Tweetimde Mert Altıntaş hakkında FETÖ soruşturması olup olmadığını sormuşum. Kaldı ki savcı, “Suikastı FETÖ yaptı” diyor. Ya hukuk bilmiyor ya ülke gündemini takip etmiyor. İran medyasından bir haber düşmüş, bunu duyurmuşum. Sonra bunun asparagas olduğu ortaya çıkmış, onu da duyurmuşum. Nesnel bir gazetecilik var ama savcının suç çıkarma gayreti var. Savcı floodumda sorular sorduğumu söylüyor. Ben gazeteciyim başka ne yapacağım. Dahası devletin yapması gerekeni yapıyorum.
Kimse beni FETÖ ile ilişkilendirme hadsizliğine girmesin! Hâlâ diyorum, o zaman da dedim: Suikastçı Mert Altıntaş Nusracı olabilir ya da olmayabilir. Önemli olan polis olmasıdır. Bir cihatçı polis olabiliyor!
“Askeri, kendi halkını katleden darbeci; polisi, cihat sloganları atan suikastçı; yargısı, iktidar sopası; medyası, lağım ama yaşasın başkanlık!” demişim, buna takmışlar. Nesi yanlış bunun? Ben böyle düşünüyorum ve böyle düşünmeye de devam edeceğim.
17.50 Murat Sabuncu söz aldı. 12 aylık yayın yönetmenliğinin 10,5 ayını hapishanede geçirdiğini ifade eden Sabuncu şöyle konuştu:
İddianamenin bilirkişisi 28 yaşında. Benim meslek hayatım kadar yaşı var. Hiç gazetecilik yapmamış biri. Manşetlerden cımbızlayarak bizi Türkiye’de adı terörle anılan herkese yardımla suçluyor.
İddianamede Vakıf Senedi’nden bahsediyorsunuz. Senet Cumhuriyet değerlerini savunur, Atatürkçülüğü temel alır. Biz bunlara uymamakla suçlanıyoruz. Hayatta en hakiki mürşit ilim değilse biz Atatürkçü değiliz. Fikir ve ifade özgürlüğünü, adaleti savunmamak Atatürkçülükse biz Atatürkçü değiliz. Bu dava fikir ve ifade özgürlüğünün tarihine kara bir leke olarak geçti. Bu davayı yıl sonuna kadar bitirelim diyorsunuz ama bu dava bitmez. Bu dava okullarda okutulacak. İfade özgürlüğünü tüm gazeteciler için savunacağız.
17.48 Tutuklu İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay söz aldı. Atalay, ifadesinde 2012 ve 2013’te gazetenin mali müşaviri olduğunu söyleyen Mustafa Pamukoğlu’nun 2008’e kadar mali müşavir olduğuna dair belgeleri mahkeme heyetine sundu.
Atalay, mahkeme heyetinin sorduğu sorular nedeniyle, kendi tabiriyle “dünyanın düz olmadığını kanıtlar gibi” vakıf sürecini ve Vakıf İcra Kurulu’nun vakfın kuruluşundan bu yana olduğunu yeniden anlatmaya başladı. Atalay şöyle devam etti:
Bu dava bütün kişi ve kurumlarıyla Türkiye’nin getirildiği demokratik seviyenin fotoğrafı olmuştur. Tutukluluğuma devam sebebim tarafıma yöneltilen yardım suçuna ilişkin “kaçıp delilleri karartmama” tedbiridir Yani, yardım suçlamasına ilişkin peşin bir kanaat oluşmuştur. Hakimler Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler.
Ben de hukukçuyum. Aynı dersleri okuduk. Hukuk fakültelerinde, en azından benim okuduğum dönemde hukukta vicdanın, hakkaniyet ve adaletin çok önemli kavramlar olduğu anlatılırdı. Sanıyorum değişmedi. Anayasanın, kanunun ve hukukun genelikle soyut yazılı metinler olması nedeniyle farklı yorumlar olabileceği, motamot uygulanması durumunda haksızlık ve mağduriyetler yaratabileceği için hükümde vicdan unsuru arandığı anlatılırdı. Bu hakkaniyetsiz bir adaleti önler. Ama bu dava düzeninden anlaşılıyor ki biz vicdan, adalet ve hakkaniyetten yararlanamıyoruz.
Heyetinizi tutuklulukta geçirilen süreyi dikkate alarak bir karar vermesi gerekiyor. Basın özgürlüğü konusunda en kötü ülkelerden biri olduğumuz çeşitli uluslararası örgütlerin raporlarında yer alıyor. Hepimiz adalet göçüğünün altında yaşıyoruz. burada öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Uğradığım haksızlık ve hukuksuzluğun yoğunluğu ne olursa olsun herkes için adalet talebimden vazgeçmeyeceğim. Umarım toplumca bu büyük beladan sağ salim kurtuluruz.
17.26 Av. Köksal Bayraktar söz aldı:
Kadri Gürsel uluslararası politika uzmanıdır. 35 yıldır gazetecidir. TV ve gazetelerde ciddi ve doğru gazetecilik yapmıştır. Gazetecilikten hiç ayrılmamıştır. Kadir Gürsel kalemini satmamış bir gazetecidir. Bu nedenle bu 316 günlük süre sona ermelidir. Bu mütalaa hukuka aykırıdır. Bu mütalaaya uyulmamasını ve Kadri Gürsel’in tahliyesini arz ve talep ediyoruz.
17.22 Kadri Gürsel’in avukatı da mütalaanın hayal kırıklığı doğurduğunu, 10 aydır tutuklu kişilerin halen delil karartma şüphesiyle yargılandıklarını söyledi ve ekledi: “Efendim. Huzurunuzda bulunan kişiler bu memleketi çok sevdikleri için yargılanıyor. Bu memleket bırakılıp gidilmez.” Bu sözlerin ardından salondan alkışlar yükseldi.
Gürsel’in avukatı, bir makale ile devletin güvenliğinin tehlikeye atılamayacağını, somut delil mevcudiyetinden söz edilse de böyle bir dayanak olmadığını, AYM ve AİHM kararlarına aykırı bir biçimde 10,5 aydır tutukluluk durumu bulunduğunu dile getirdi. Avukat daha sonra uzmana dönerek “Bir kişi ByLock’çu tarafından arandığını anlayabilir mi?” diye sordu. Uzman “Hayır” deyince de “Böyle delil olmaz” dedi.
17.06 İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu söz aldı. Bu davanın OHAL ve KHK rejimi altında sürdürüldüğünü anımsatan Durakoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu dava mahkemenizin davası olmanın ötesinde anlam içeriyor. Bu kadar avukat ondan, bu kadar kişinin izlemesi ondan. İnsanlar “Bu dava hukuki falan değil, siyasi bir davadır” diyorlar. Bu ülkede halkın yüzde 70’i yargıya güvenmiyor. Bu dava Cumhuriyet Davası değil. Yargı bağımsız mı değil mi, onun kararının çıkacağı bir dava. Biz çok borçlandık. Yargının kurucu unsuru avukatlar olarak halka adalet borçlandık. Bu ülkenin insanlarına bir şey söyleyelim istiyoruz. Ben sizden tahliye talep ediyorum da aslında talep ettiğimin tahliyenin çok ötesinde bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum.
16.50 Ara sona erdikten sonra savcı mütalaasını vermeye başladı. Savcı, tanık ifadelerine ekleyecek bir şey olmadığını, ara kararda belirtilen eksikliklerin giderilmesinin talep olunduğunu, delilleri karartma şüphesi ve adli kontrol talebinin yetersizliği sebebiyle tutukluluk halinin devamını istedi.
16.25 Duruşmaya 20 dakika ara verildi.
15.55 Gürsel ek savunmasını şöyle noktaladı:
Burada tutuklu olmamın sebebi sorgulayıcı, eleştirel, bağımsız ve muhalif bir gazeteci olmamdır. Kesin bir güçler ayrılığı ilkesini, laik demokratik parlamenter bir demokrasiyi savunduğum için kaçınılmaz olarak muhalifim. Öngörülü ve barışçıl bir dış politikayı savunduğum için muhalifim. Bunların hiçbiri Türkiye’de yok. Bunları savunduğum için, hak savunuculuğu yapıyor olduğum için muhalifim. Basın ve ifade özgürlüğünü savunduğum için, tüm bu ByLock’cuların ve FETÖ’cülerin hedefi haline getirildim.
Tek talebim adil yargılanmaktır. Burada ne karar çıkarsa çıksın vicdanım rahattır. Ve adaletin ayaklar altında çiğnendiği bu dönemde biraz bile adalet varsa beraat edeceğimi biliyorum.
15.40 Tutuklu gazetecilerden Kadri Gürsel söz aldı. Ara kararda tutukluluğun devamı için gerekçe gösterilen “Cumhuriyet’in yayın politikasının değiştiği” iddiasının tanık ifadelerince çürüdüğünü, ByLock iddiasıyla ilgili de kendi beyanı dışında bir soru sorulmadığını belirten Gürsel, sözlerine şöyle devam etti:
Benim 45 gün daha tutuklu kalmam konusunda savunmam hiç dikkate alınmadı. Adil yargılanma hakkım engellendi. Polis fezlekesi dikkate alınarak tutuklu kalmam için sözde yayın politikası değişikliğine etkim olduğu iddiası sebep gösterildi. Bu nedenle neden bu kişilerle irtibatlı olmadığımı ayrıntılandıracağım.
HTS raporunu, tetkik etmediyseniz ediniz lütfen. O ara kararı yazdığınız tarihe kadar HTS raporuna bakmamıştınız. Bunu ara kararınızdan anlıyorum. Rapor incelendiğinde “olağandışı” olarak tabir edilen kayıtların bana bir defaya mahsus gönderilmiş ve cevapsız kalmış SMS’lerden oluştuğunu görürdünüz.
Görüşmek, işteşli fiil olarak tanımlanır. İşteşli fiil oluşması için iki kişi arasında gerçekleşmesi gerekir. Zannediliyor ki benim bu toplam 112 kişiyle 5 ay 20 gün süren Cumhuriyet yazarlığım ve 34 günlük yayın danışmanlığım sırasında oluşmuş. HTS raporu incelenmiş olsaydı son kaydın 26 Ekim 2015’te olduğu görülürdü. Yani son ByLock’cu beni Cumhuriyet’e başlamamdan 6,5 ay önce aramış.
Cumhuriyet yöneticilerine aynı suçlamayla yaklaşmak hatalıdır. HTS raporunun okunmadığını, bunun da benim adil yargılanma hakkımı engellediğini düşünüyorum. Sadece 1 defaya mahsus SMS’lerin bir görüşme olarak nitelendirilemeyeceği bir gerçektir. Bu SMS’ler bir kampanya kapsamında yapılan bir taciz eylemidir.
15.08 Daha önce Ergenekon ve Balyoz davalarında da bilirkişilik yapmış olan ve Cumhuriyet iddianamesinin temelini oluşturan rapora imza atan Adli Bilişim Uzmanı Koray Peksayar’ın ifadesine geçildi. Peksayar, bir telefonda ByLock olup olmadığının arkasında bıraktığı izlerden anlaşılabileceğini, ellerindeki kayıtlarda ise sanığın dediği gibi bir eşleşme olduğunu ancak bunun oturum sürelerinin tespit edilemediğini belirtti. Peksayar buna karşın bir telefonda ByLock kullanıldıysa bunun kesin biçimde ortaya çıkarılabileceğini savundu.
14.44 Yalçın, ByLock’un WhatsApp gibi telefon bazlı değil, kod bazlı çalıştığını, ByLock ile iletişim kurulabilmesi için iki tarafın da kod girmesi gerektiğini söyledi. Yalçın, 4 ay boyunca telefon incelemesi istediklerini ancak bunun yapılmadığını da sözlerine ekledi. Yalçın ByLock sistemini ve suçlamaları şu teknik izah ile çürüttü:
ByLock programı kullanıcı listesini MİT hazırlamıştır. MİT bu listeyi BTK verilerine dayanarak yapmıştır. BTK verileri ise erişim sağlayıcıların/operatörlerin kayıtlarına dayanmaktadır. Karışıklık da buradan çıkıyor.
ByLock sunucusuna dek uzanan bağlantı uçtan uca doğrudan bir bağlantıdır. Ancak genel kullanıcılara bu bağlantı sunulmuyor. Uçtan uca bağlantı almak istiyorsanız satın almanız gerekiyor. Her IP adresinde 65535 adet port bulunmaktadır. Telefonunuz internete bağlanmak istediğinde operatörünüz bu portları bölerek her bir kullanıcıya farklı bir port üzerinden aynı IP adresini vererek internete çıkış yapmasını sağlamaktadır.
Bu tekniğin kullanılması sebebiyle aynı anda binlerce kullanıcı, aynı IP adresi üzerinden bağlantı çıkışı yapıyor gibi görünmektedir. Genel IP: Genel ağlarda kullanılan farklı portlar üzerinden birden fazla cihaza atanabilen IP adresidir. Aynı genel IP adresinin, aynı anda kaç farklı cihaza atanacağı operatörler arasında farklılık gösterebilmektedir.
Peki sizle aynı IP adresini paylaşan kişilerden biri suç işlediğinde bunu sizin işlemediğinizi göstermek için operatörlerinizin ne yapması gerekir? 5651 sayılı karara göre operatörlerimiz burada saklanan tüm verileri ayrıntılı olarak saklamak zorundalar. Peki yapıyorlar mı? Hayır.
Dosyadaki ikinci kayıt; Emre İper’in 1 Ocak 2013 – 6 Nisan 2017 tarihleri arasındaki arama-mesaj-internet kayıtlarının tamamını içeren ve 2577 sayfadan oluşan HTS kaydıdır. Buradaki kayıtlar da yasada belirtildiği şekilde tutulmamış, eksik. Hedef IP yok, erişilen sayfa bilgisi yok. Hiçbir kayıt doğru tutulmamış. Örneğin baz istasyonu verilerindeki hatalar Emre İper’in sadece 14 saniyede Boğaz Köprüsü’nden Galata Kulesi’ne gittiğini gösteriyor. Elbette böyle bir şey mümkün değildir.
Sonuç olarak, kayıtlar hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle karşılıklı bir biçimde çelişkilidir. ByLock kullanma suçunun, suç aleti cep telefonudur. Suç aleti üzerinde bilimsel bir inceleme yapılmaksızın, hatalı ve eksik olduğu tartışmasız olan kayıtlara, bilimsel bir delil gibi davranmak mümkün değildir.
14.40 Duruşma 1,5 saati bulan aranın ardından Emre İper’in avukatı Abbas Yalçın’ın konuşmasıyla yeniden başladı.
13.15 Duruşmaya bir saat yemek molası verildi. Aradan sonra Emre İper’in avukatı savunma yapacak ve iddianameye temel oluşturan bilirkişi raporunda imzası bulunan Koray Peksayar dinlenecek.
13.05 İnan Kıraç, ifadesinde Cumhuriyet gazetesini artık okumadığını söylerken bunun gazetenin terör örgütleriyle ilişkili olduğu anlamına gelmediğini, bunun sadece İlhan Selçuk-Uğur Mumcu çizgisinden çıkma anlamını taşıdığını ifade etti.
12.53 Cumhuriyet Vakfı eski Yöneticisi tanık İnan Kıraç’ın ifadesine geçildi. İlhan Selçuk’un daveti üzerine vakfa geldiğini söyleyen Kıraç, Selçuk’un ölümünden önce kendisine “Sana bir vakıf bırakıyoruz ama bundan sonra durumumuz zor. Güveneceğin kişiler Alev Coşkun ve Aydın Aybay’dır” dediğini ileri sürdü. Kıraç, Aydın Aybay’ın ölümünden sonraki seçimde yurtdışında olduğu için oyunu zarf içinde bıraktığını ancak bu oyun sayılmadığını aktardı, müfettişin incelemede “Böyle olabilir” demesi üzerine davalık olduklarını kaydetti. Cumhuriyet yazarı ve yöneticisi Orhan Erinç ise bu ifadelere itiraz etti.
12.49 Akın Atalay, Pamukoğlu’na “Görev Vakfı, Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal’ın sahibi midir?” diye sordu. Pamukoğlu da Görev Vakfı’nın bu organların çatısı olduğunu, kendisinin de bu vakfın başkanlığını yaptığını belirtti. Pamukoğlu, “Cumhuriyet’teki misyonunun tamamlandığını” da sözlerine ekledi.
12.36 Aydınlık yazarı tanık Mustafa Pamukoğlu, vakıf yönetimindeki değişiklikle ilgili dava açtıklarını ifade etti. Pamukoğlu’nun sözleri üzerine vakfın tutuklu İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay söz aldı ve sürece ilişkin bilgilendirme yaptı. Pamukoğlu ve Atalay arasında yargı sürecine ilişkin tartışma yaşandı.
12.30 Tanık Şükran Soner’in ifadesine geçildi. Hayatının çok uzun bir dönemini Cumhuriyet’te geçirdiğini söyleyen Soner, “Vakıfla ilgili söyleyebileceklerim olabilir ama terörle ilgili hayır!” dedi.
İlhan Selçuk’un Ergenekon kurgusunda bir numaralı sanık haline dönüştürüldüğünü anımsatan Soner, “Yine aynı şey yaşanıyor. İster askeri olsun ister sivil darbe davalarında bir kurgu var” dedi.
12.19 Tanık Nail İnal, senesinin büyük kısmını İstanbul’da geçirdiğinden ve gazeteye katkısı olmayacağını düşündüğünden tekrar vakıf yönetimine aday olmadığını ifade etti.
12.01 İlknur, mahkeme başkanının “İlhan Tanır’ın gazetede olmasını tercih etmemişsiniz” sözüne “Ben öyle bir şey söylemedim” karşılığı verdi. İlknur, savcının farklı farklı sorulara verilen yanıtları arka arkaya koyduğuna dikkat çekti.
11.58 Cumhuriyet çalışanı Miyase İlknur söz aldı. İlknur ifade sürecine tepki gösterdi:
Ben zoraki bir tanığım çünkü kendi isteğimde gitmedim. İki kez çağrıldım. Telefonla çağrıldığımda tanıklık yapmayacağımı, gazetede yöneticilik sıfatımın olmadığını, vereceğim bilgilerim duyum ya da yorum olacağını ve hukuki delil olmayacağını zabıt katibine söyledim. Sonra celp geldi. Ben sadece haberlerim olduğu zaman yazı işleri toplantısına çıkan biriyim. Bilgilerim, duyum ve yorumlarım. Bunun işe yarayacağını düşünmüyorum.
11.48 Cumhuriyet Vakfı eski Yönetim Kurulu üyesi Nevzat Tüfekçioğlu’nun tanık olarak dinlenmesine başlandı. Tüfekçioğlu gazetenin mali durumuna ilişkin sorulan sorulara yanıt verdiğini ve mevcut durumu anlattığını söyledi. Orhan Erinç de söz alarak o dönemki sorunların daha sonra vakıf tarafından şirkete hibe edildiğini kaydetti.
11.45 Küçükkaya, mahkeme başkanının Can Dündar’ın gelmesiyle gazete çizgisinde değişiklik olduğu iddiasına, “Her GYY kendi ekibiyle çalışmak ister. Dündar da kendi güvendiği ve eskiden beri tanıdığı ekibiyle geldi ve 1,5 yıl boyunca gazeteyi yönetti. Bu gazetecilikte çok normal bir olaydır. İlhan Tanır da bu ekiptendir. Biz buradan gazeteciliğimizi yaptık, o da Amerika’dan yapmıştır” yanıtı verdi.
Küçükkaya, Murat Sabuncu’nun Can Dündar’dan önce gazeteye geldiği ve Dündar sonrasında konumunun Yayın Koordinatörü’nden Haber Koordinatörü’ne düştüğü ayrıntısına iddianamede yer verilmediğini de belirtti.
Küçükkaya, “Eksik Demokrasi” başlığıyla ilgili şikayetler içinse “Muhabirlerin her gün şikayetleri olur. Muhabirlerimizin devamlı dinamik olması için onları motive ederim” karşılığı verdi.
11.28 Yıldız’ın ardından Cumhuriyet eski Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya tanık olarak dinlenmeye başladı. Küçükkaya, sözlerine ifade sürecine ilişkin bir düzeltme yaparak başladı:
İçerideki arkadaşlarımızın bilmediği bir şeyi açıklamak istiyorum. 2 Ocak günü hakkında FETÖ soruşturması kapsamında savcı Murat İnam tarafından ifadeye çağrıldım. Hangi sıfatla çağrıldığım çağrı kağıdında yazmıyordu. Bu ifade sorgusu iki saat sürdü. İki saat süresince yüze yakın soru soruldu. Ancak ne yazık ki ifade tutanağına böyle geçmedi.
Bu süreçte bazı yanlış anlaşılmalar olmuş olabilir. Avukatsız ifadeye gittik. İtirazlarımız dikkate alınmadı. İfade tutanağındaki bazı bölümler iddianameye alındığı için sanki soru sorulmadan böyle bir açıklama yapmışız gibi anlaşılıyor. Tutuklu arkadaşlarımız bunu bilmeyebilirler, belirtmek istedim.
11.20 Av. Tora Pekin, Yıldız’a sorularını sormaya başladı. Yıldız, Pekin’in “Mehmet Faraç’ın iş sözleşmesi neden feshedildi?”, “Ama siz o dönem Genel Yayın Yönetmeni idiniz?”, “O dönem Faraç’ın sözleşmesinin feshine karşı çıkan hiçbir şirket ya da vakıf yöneticisi hatırlıyor musunuz?” sorularının tümüne “Hatırlamıyorum” yanıtı verdi.
11.03 Tanık ifadelerine geçildi. İlk söz Cumhuriyet eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’da. Yıldız, iddianamede geçen ifadelerin önemli bir kısmını yalanladı. Yıldız’ın mahkeme başkanıyla diyaloğu şöyle:
11.01 İper, mahkeme başkanının “İlginç bir şekilde sizin gittiğiniz yerleri takip eden bir ByLock silsilesi var izah eder misiniz?” sorusuna da teknik bir yanıt verdi:
ByLock sadece bir kişide yok. Bir sürü kişide var. Burada bir kişide bu uygulama varsa buradaki IP çakışmamızdan hepimizde gösterir. Bahsi geçen HTS kayıtları iş saatleri ve güzergahı. ama HTS kayıtları da tutarsız. ByLock kayıtarı yanlış demiyorum, benim değildir diyorum. Ben sabah yola çıkıyorum, internete giriyorum. Yola çıktığımda beraberimdeki insanlarla aynı IP’yi kullanıyoruz. Benim telefonumda ByLock yok ama HTS kayıtlarıyla buradaki bir kişide ByLock olması herkesi ByLockçu olarak gösterebilir.
10.58 Attığı tweetteki “Elbise DAR Beğenmedi” ifadesinde “dar” ve “be” harflerinin yan yana gelmesiyle “darbe” mesajı verdiği iddiasının zorlama olduğunu söyleyen İper, 15 Temmuz gecesi attığı mesajların ise darbe yanlılığı bir yana darbe karşıtı olduğunun altını çizdi.
Gözaltına alınmasının ardından evinden toplanan delillerin hiçbirinde suç unsuruna rastlanmadığına dikkat çeken İper, “Beni FETÖ’den bir gün tutmanızdansa ömür boyu sorgusuz sualsiz tutmanızı tercih ederim. Utanç verici bu davadan beraatımı talep ediyorum” diyerek savunmasını tamamladı.
10.48 Emre İper savunmasına gözaltı sürecini anlatarak başladı. İddianameye ulaştığında adının baş harflerle rumuzlandığını ve ByLock kullanmakla suçlandığını gördüğünü söyleyen İper, bu durumu gazete yetkilileriyle paylaştığını, zira hayatı boyunca Cemaat ya da benzeri örgütlerle hiçbir ilgisinin olmadığını söyledi. İper sözlerine şöyle devam etti:
Gazetemiz bilgi-işlem yöneticisi Yusuf Güler’e giderek telefonumdan imaj almasını istedim. Gerçek bir suçlu böyle mi yapar? Ben kaçmadım, tek delil olan telefonumu da denize atmadım. Tam aksine böyle bir şey olmadığına emin olduğum için kanıt topladım. Bilirkişi Koray Peksayar “Telefonda ByLock’a rastlanmamıştır” dedi. Emniyet raporu da “ByLock vardır ” diyemiyor. Benim bir ByLock kullanıcısı olmadığım açıktır. Bu nedenle iddianamede belirtilmiş olan “Mesajlaşma programını telefonuna yükleyerek sisteme dahil olmuştur” ifadesi yanlış bir ifadedir. Gerçeğe tamamen aykırıdır.
10.40 Duruşma salonu hınca hınç doldu. Mahkeme başkanı bir başka salona geçilse de aynı sorunla karşı karşıya gelinebileceğini söyleyerek yer değişikliği talebini reddetti. Mahkeme heyeti başkanı, salondaki jandarmaları salonun dışına aldı.
10.30 Duruşma öncesi dışarıdaki gazeteciler, emek ve meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin ve siyasi partilerin temsilcileri, milletvekilleri ve halkın haber alma hakkına sahip çıkanlar Silivri’de bir araya geldi ve bir basın açıklaması gerçekleştirdi. İlgili haber için:
http://sendika62.org/2017/09/cumhuriyet-davasi-oncesi-silivride-ayni-ses-gazetecilere-ozgurluk/
Sendika.Org