İnsan haklarının, demokratik işlerliğin olmadığı yerde sağlık, sağlıkçı, sağlık hizmeti olur mu? “Sıradan” üzücü bir durum, denilebilir. Ölenler için baş sağlığı, geride kalanların acılarına dayanmaları için sabır dilenebilir. 27 Ağustos Pazar günü 31 yaşında 8 aylık hamile bir kadının ve bebeğinin ölümünün her şey eksiksiz olsa bile “beklenebilen” bir tıbbi komplikasyon sonucu kaybedildiği sonucuna varılabilir […]
İnsan haklarının, demokratik işlerliğin olmadığı yerde sağlık, sağlıkçı, sağlık hizmeti olur mu?
“Sıradan” üzücü bir durum, denilebilir.
Ölenler için baş sağlığı, geride kalanların acılarına dayanmaları için sabır dilenebilir.
27 Ağustos Pazar günü 31 yaşında 8 aylık hamile bir kadının ve bebeğinin ölümünün her şey eksiksiz olsa bile “beklenebilen” bir tıbbi komplikasyon sonucu kaybedildiği sonucuna varılabilir ve kamuoyu böyle bilgilendirilebilir.
Ölen kadın 31 yaşında, 4. çocuğuna hamile.
Yaşadığı yer Cizre. Nüfus, kayıtlarda 130 bin civarında gözükmekle birlikte ortak görüş 150 binin üzerinde olduğu. Türkiye’de 900’ün üzerinde ilçe var, Cizre nüfus olarak 170’li sıralarda.
Konuyla ilgili iki habere bakalım. İlk olarak 31 Ağustos tarihli haberden çıkarttıklarımızı kısa kısa aktaralım:
Şimdi de diğer habere bakalım. Haberde Şırnak Tabip Odası ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Şırnak Şubesi’nin ortak açıklaması aktarılıyor.
Açıklama birkaç soruyu gündeme taşıyor.
Habere esas oluşturan iki kurum imzalı açıklama/rapor bazı tespitlerde bulunuyor:
Şırnak Tabip Odası ve SES Şubesi çözüm önerileri de sunuyor:
***
Gerek basına yansıyan haberlerden gerekse de Cizre Kaymakamlık resmi sitesinden sağlık bakanlığı müsteşarının olayı izleyen günlerde Cizre’ye gittiğini ve ”Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi onayını verdik. İnşallah 100 yataklı Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi ilavemiz olacak. Cizre Devlet Hastanesinin yenilenmesi gerekir, bazı bölümlerini ve bütün projeleri masaya yatıracağız. Mutlaka Cizre’ye 100 yataklı Kadın Doğum ve Çocuk hastanesini ilave edeceğiz ve Cizre Devlet Hastanesini yenileyeceğiz” dediğini öğreniyoruz.
Cizre Devlet Hastanesi demişken Cizre Devlet Hastanesi web sitesi ile son yıllara ait basına yansıyan aşağıdaki bir iki fotoğrafı da paylaşmak fikir verebilir.
Bilinmeli ki şu hekim/hekimleri, filanca ambulans ekibini, “alt düzey” bir idareciyi cezalandırarak bu “iş”leri çözemeyiz. Türkiye’nin sağlıktaki sorunları arızi değil sistem kaynaklıdır. O nedenle bu acı kaybı asla sıradanlaştırmamalı ve doğru analiz etmek için çaba harcamalıyız.
(En başta söylememiz gerekeni en sona bırakarak devam edelim).
Kuşkusuz 1. maddeden de önce yer alan en temel madde vardır: bir kadın doğurganlık sürecinin başlarından itibaren (evli olsun olmasın) anlayacağı bir yaklaşım ve tarzla (yine kuşkusuz kendi ana dilinde) üreme sağlığı açısından (da) bilgilendirilmeli, çok ve sık aralıklı doğum dahil kendi ve bebek sağlığıyla ilgili aydınlatılmalıdır. (aşırı doğurganlığa insan haklarına uygun “müdahale” yolu budur). Aydınlanma her işin başıdır ve bu da iyi bir birinci basamak örgütlenmesi ve ekibinin işidir.
Yazıyı okuyanlar süreci idealize ettiğimizi düşünerek “gerçeklere” dönmemizi düşünüyor ve sinirleniyor olabilirler. 2 nedenle haksızlar: Birincisi, yazdıklarım idealize edilen değil olması gerekendir; ikincisi, iddiaya göre Türkiye sağlıkta çağ atlamış bir ülke olup dünyaya örnek oluşturmaktadır, yani iddia çok üst düzeyde, ulus ötesidir.
Gerçeklere dönersek…
Haberlerde yer alan aşırı doğurganlık ve doktor yetersizliği bu vakanın yönetilmesinde belirleyici değildir. Özel olarak Türkiye’de doktor yetersizliğinden değil doktorların verimsiz değerlendirilmesinden bahsedebiliriz. Bu saptama sorunun politik ve yönetim düzeyinde ele alınması gerektiğine işaret eder.
Unutmadan altını-üstünü -dikkat çekmek için- çizmekte yarar var: Türkiye’de sağlık emekçileri (şiddet, iş yükü, örselenme, düşük ücretler, performans sistemi, taşeronlaştırma, güvencesizlik, hukuksuz uygulamalar vb) tükenmiştir ve bu da izlenen sağlık politikasının doğrudan bir sonucudur.
Türkiye’de çok ciddi düzeyde hatalı politika, politik tercih, yönetim/yönetici sorunu vardır. Son olarak Kamu Hastane Birlikleri çöküşü bunun en yakın ve çok büyük bir örneğidir. Yetkinlik ve liyakat, tarikatların koltuk/mevki paylaşımları vs açısından durum sırıtmaktadır diyemiyoruz, artık sırıtmanın ötesinde bütünüyle faş olmuştur. Şehir hastaneleri gibi büyüüük ölçekli “süslemeler” bile bu gerçeği örtmekte yetersiz kalır.
En başta söylenmeli diyerek en sona bıraktığımıza gelelim, yani, “en” gerçeğe.
Türkiye’de OHAL var, Cizre’de çoook uzun süredir (2014 sonrası kabaca 2 yılı bile bulmayan çatışmasızlık dönemi dışında) silahlı çatışma var, bodrumlarda, “işte şurada şu binada” denilen, gidilmeye çalışılan yaralılara “bir türlü ulaşamama” hali var… KHK’lerle gerekçesiz uzaklaştırılan hekimler, sağlıkçılar var..var da var.
Ne yok?
İnsan hakları, hukuk, insana, biricik olan yaşama değer verme yok.
İnsan haklarının, demokratik işlerliğin olmadığı yerde sağlık, sağlıkçı, sağlık hizmeti olur mu?
Gündemimizden hiç düşürmeyelim, çünkü yaşam biricik ve her insan inanç/inançsızlık, dil, din, ırk fark etmeksizin en iyisini hak ediyor.
Sağlık bakanlığının da gündemine alması umuduyla….
* Bu işin uzmanları var, halk sağlık’çılar. Gerçi 2011 yılında 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile sağlık bakanlığına bağlı kuruluş haline getirilen ve son olarak geçtiğimiz günlerde yine yeni bir KHK ile -694 sayılı- bağlanan bir halk sağlığı kurumu da var ama.. Bize yine de bir giriş yapalım, halk sağlığı uzmanları toplumcu hekim bakışıyla toplumcu sağlık yaklaşımıyla ekler, düzeltirler.