MEB ile Ensar Vakfı, Birlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti arasında imzalanan protokoller, dinci yapıları eğitim sisteminin direksiyonuna geçiriyor
MEB ile Ensar Vakfı, Birlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti arasında imzalanan protokoller, dinci yapıları eğitim sisteminin direksiyonuna geçiriyor. Protokollerle tanınan yetkilerle MEB’e bağlı okulların anahtarları cemaat ve tarikatlara teslim ediliyor, MEB ise gerici örgütlenmenin taşeronuna dönüştürülüyor
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) temmuz ayında, Ensar Vakfı ile bir protokol imzalamıştı. Protokol ile Ensar Vakfı’nın okullarda eğitim, seminer, proje, gezi, kitap okuma, yarışma, kamp, yaz okulu adı altında etkinlikler düzenleyebilmesine olanak sağlanmıştı. İlerleyen günlerde MEB’in Birlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti ile de benzer protokoller imzaladığı ortaya çıktı.
Peki, MEB’in eğitim kurumlarını dini kurumlarla bütünleştirmesi ne anlama geliyor?
Ensar Vakfı’nı uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yürüttüğü gerici örgütlenmenin yanı sıra, bağlı yurtlarında çocukların cinsel istismara uğraması halen hafızalarda.
Gelelim İlim Yayma Cemiyeti’ne. 1951’de “komünizmle mücadele” hedefi doğrultusunda kurulan ancak 65 yıldır gericiliğin örgütlenmesinde başat rol üstlenen yapı, bugün kuvvetli bir iktidar desteğine, onlarca öğrenci yurduna ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne sahip.
Sabahattin Zaim Üniversitesi, “ODTÜ Ayakta” sürecinde ODTÜ’yü kınamasıyla ve Rektör Yardımcısı Bülent Arı’nın, “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halk. Türkiye’nin okumuş kesimi profesörden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları” sözleriyle hatırlanabilir.
MEB’in, çocuk istismarına olanak tanıyan, cehaleti yükselten, bilimi aşağılayan ve hatta “tehlikeli” addeden bu kurumlarla girişeceği işbirliğinin taşıdığı risk yeterince ortada.
Protokollerle MEB’e bağlı eğitim kurumlarında MEB’den çok bu dinci yapılar hakim kılınıyor.
“MEB’den çok” kısmını özel olarak vurgulayalım, zira protokol kapsamında kurumlara tanınan olanaklar uçsuz bucaksız.
Örneğin, MEB, bağlı kurumlarında Ensar Vakfı’nın etkinliklerine olanak sağlamakla ve destek vermekle yükümlü. Ensar Vakfı, etkinliklerini yapabileceği mekânları belirleyebilme, öğrencileri gezilere ve kamplara götürebilme, liselerde kulüp kurabilme yetkisine sahip.
Örneğin, beş yıllık bu protokol yenilenmemesi halinde bir beş yıl daha devam edebilecek. Böylece Ensar Vakfı 10 yıl boyunca kendi müfredatını oluşturup yaklaşık 8 milyon kişiye eğitim verebilecek.
Bir başka örnek, mevzubahis protokoller ancak tarafların uzlaşması ile sonlandırılabilecek. Yani MEB, Ensar Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti’nin isteği dışında protokolü tek taraflı olarak feshedemeyecek.
AKP iktidarının “dindar nesil” uğruna birçok eğitim kurumunu imam hatibe dönüştürdüğüne, müfredatı dinsel unsurlarla değiştirdiğine tanık olmuştuk. MEB’e bağlı eğitim kurumlarının anahtarlarının sınırsız olanaklarla donatılan dinci yapılara teslim edilmesi ise MEB’in bu kurumların taşeronuna dönüşmesi anlamına geliyor.
İmzalanan protokoller sadece ortaokul ve liselerle sınırlı tutulmadı, Halk Eğitim Merkezleri (HEM) de protokole dahil edildi. Vakıflara sayısı bine yakın HEM’de kurs düzenleme hakkı verildi. Dahası, kurumlara düzenledikleri kursların müfredatını oluşturabilme yetkisi de tanındı.
Bu yetki, protokolün 6. maddesinde “E-yaygın sisteminde yer almayan ve vakıf tarafından yapılacak yeni öğretim program tekliflerine mevzuat ve ihtiyaçlara göre e-yaygın sistemde yer verilmesine açık olur” şeklinde belirtiliyor. Yani, 3 bin 176 branşta öğretim programına yer verilen Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nde (HBÖGM) bu kurumların teklif edeceği yeni kurs tiplerine de yer verilecek.
Protokolden MEB ve HBÖGM’nin payına düşense protokolü valiliklere, il milli eğitim müdürlüklerine bildirme yükümlülüğünden ibaret.
Tarikat ve cemaatlere ait öğrenci yurtları uzun süredir hayatımızda. İktidar, etkinliğini perçinlemek ve kapsamını genişletebilmek adına bu kurumların varlığını oldukça önemsiyor, bu tarikat ve cemaatlere kendi çıkarı doğrultusunda yurt açma ve öğrenci yetiştirme olanağı tanıyor.
Yakın zamana kadar Gülen Cemaati’ne ait olan “Işık Evleri” bu doğrultuda iktidarın etkili bir eğitim ve yayılma aracı iken, AKP-Cemaat ayrışmasıyla birlikte bu evler tasfiye edildi, yerine de Ensar Vakfı başta olmak üzere diğer birtakım gerici kurumlar getirildi. Tarikat ve cemaatlerin rahatça yurt açabilmelerine olanak tanıyan AKP iktidarına ne Ensar Vakfı’nda yaşanan çocuk istismarları geri adım attırabildi ne de Aladağ’da Süleymancılar’a ait yurtta çıkan yangında 11 öğrencinin yanarak ölmesi.
Tarikat ve cemaat yurtlarının ülke genelindeki yayılımı ve bu yurtlara iktidarın desteği düşünülürse milyonlarca öğrenci bu gerici eğitimin yanı sıra bu kurumların yurtlarında da barınmak zorunda bırakılıyor.
MEB’in son protokolleri ile ise tarikat ve cemaatler, doğrudan eğitim sisteminin direksiyonuna geçiriliyor, MEB aracılığıyla tüm öğrenciler, bu gerici kurumların etkisinde eğitim almaya zorlanıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.