Ortaya çıkan gerçek hem Türkiye hem de İŞKUR için özetle şudur: Sorun nitelikli insan gücünün “yokluğundan” değildir. Nitelikli insan gücünü kanalize edebilecek vizyon ve strateji yetersizliklerindendir
İŞKUR 7 aydır beklettiği aylık istatistik bültenleri verilere olan güveni zedeleyebilir. İstatistiklerdeki garipliklerin bazıları yapısal olmakla birlikte, bazıları da OHAL ile ortaya çıkmıştır. Ancak ortaya çıkan gerçek hem Türkiye geneli için hem de İŞKUR için özetle şudur: Sorun nitelikli insan gücünün “yokluğundan” değildir. Nitelikli insan gücünü kanalize edebilecek vizyon ve strateji yetersizliklerindendir
OHAL ilan edildiğinden bu yana İŞKUR “aylık” istatistiklerini biriktirip 6 ayda bir yayınlıyor. 2016 Temmuz-Aralık ayları arası istatistik bültenlerini Ocak 2017 bülteni ile birlikte yayımladıktan sonra bu yılın tüm aylık bültenlerini de Temmuz 2017 yılı bülteni ile yayımladı.
Temmuz 2017 bülteninde “Bir sonraki İstatistik Bülteni 14 Eylül 2017 tarihinde yayınlanacaktır” ibaresi yayımlanmış olsa da önceki aylarda bu minvaldeki açıklama doğru olmamıştır. Ocak 2017 bülteninde “14 Mart’ta açıklanacak” denilen bülten 14 Temmuz’da açıklanmıştır. Bültenlerin neden açıklanmadığı veya neden önceden kararlaştırılan tarihlerde açıklanmadığı kurumun kamuoyuna duyurması gereken bir konudur. Ancak “toplu yayınlanan aylık bültenlerde” açıklanması gereken tek konu bu gibi görünmemektedir. Sabrınıza sığınarak biraz uzunca bir yazı halini almıştır.
İşsiz başvurularına rağmen kayıtlı işsiz sayılarında bazı aylarda azalış bulunmaktadır. Şayet kayıtlı işsiz kalma süresi değiştirilmişse bu durum ilgili tabloların altına işlenmelidir. Aksi takdirde doğru kıyas yapma imkanı kalmayacaktır. Mayıs ayı içerisinde başvurular devam etmesine ve işe yerleştirme sayısı önceki aylara yakın olmasına rağmen mayıs Ayında kayıtlı işsiz sayısı neden 120 bin 138 kişilik bir azalış göstermiştir.
İŞKUR’dan işverenlerin işgücü talebi olarak ifade edilebilecek “açık işlerin” İŞKUR tarafından karşılanma oranı 2017 yılı içerisinde sürekli azalış göstermiştir. Bu yönüyle İŞKUR’a ocak ayı içerisinde gelen her 100 açık için 57,4’ü karşılanabilirken temmuz ayı sonunda bu oran 39’a düşmüştür. Yani İŞKUR’dan talep edilen 100 açık işin 61’i karşılanamamıştır.
İŞKUR’a kayıtlı yüksek lisans ve doktora mezunlarının içerisinde bir yıldan fazla süredir iş bekleyenlerin oranı (%26) iken okuryazar olmayanlarda ve bir okuryazar olsa dahi bir mezuniyeti olmayanlarda bu oranlar sırasıyla %13 ve %18’dir. İŞKUR’da kayıtlı işsizlerin %24’ü bir yıldan fazla süredir İŞKUR’dan iş beklemektedir.
Bir yanda “nitelikli eleman bulunamıyor” değerlendirmeleri öte yandan bu tablo eğitim ve istihdam arasındaki uyumsuzluğu gösterirken “nitelikten” kastın ne olduğunu da netleştiriyor. İşverenler için en büyük nitelik “düşük ücret talep edilmesi” olabilir mi?
3. garipliği destekleyen bir gariplik; İŞKUR işe yerleştirmelerinde nitelik gerektirmeyen mesleklerde işe yerleştirme oranının toplam işe yerleştirmeler içerisinde çok yüksek bir oranda olmasıdır. Bazı dönemlerde görüleceği üzere işe yerleştirilen her iki kişiden birinin herhangi bir nitelik gerektirmeyen bir işte, işe yerleşiyor olması gariptir.
Bir yanda milli eğitim kapsamında verilen mesleki eğitim öte yandan İŞKUR’un yüksek bütçeli mesleki eğitim kurslarına rağmen “bir işe yerleşe bilen” her iki kişiden birinin nitelik gerektirmeyen bir işe yerleşmesi, tartışılması gereken bir başlıktır. 2017 yılı içerisinde İŞKUR’ca işe yerleştirilen her 100 kişinin sadece 55’i nitelik gerektiren bir işe yerleşmiştir.
Yukarıda, 2. gariplikte belirtilen işe yerleştirme sayısı ile 4. gariplikte belirtilen işe yerleştirme sayısının farklı olması başka bir garipliktir. Aynı kurum tarafından, aynı dönemler için ve aynı anda yayınlanan işe yerleştirme sayılarının aynı olması gerekirken aylık istatistik bülteninin 3. tablosu ile 7. tablosunda belirtilen işe yerleştirme sayıları aynı değildir.
3. tabloya göre İŞKUR 2017 yılı içerisinde 643 bin 093 kişi işe yerleştirme yapmışken, 7. tabloya göre 644 bin 066 kişi işe yerleştirmiştir. Aradaki 973 kişilik fark gariptir.
Yine aynı şekilde 3. tabloya göre 1 milyon 643 bin 19 olan açık iş sayısı, 7. tabloya göre 1 milyon 526 bin 979’dur. Aynı veri için 116 bin 40 farkın olması garip değil midir?
Genellikle işveren kesiminin daha çok teşvik almak amacıyla gündemde tutmaya çalıştığı “nitelikli eleman sıkıntısı” İŞKUR istatistiklerine tam tersi yönde yansımaktadır. İşverenlerin 2017 yılı içerisinde talep ettikleri her 100 açık işin ortalama 40’ı için nitelik gerektirmeyen eleman aradığı görülmektedir.
Özellikle seçim ve referandum yıllarında İŞKUR toplam harcamalarının yarısından fazlasını oluşturan bir uygulama (Kurs değil, işe yerleştirme de değil) olan TYP’lerin ne kadar toplum yararına olduğu ayrı bir tartışmayı hak etmektedir. Ancak aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere 2017 yılında açılan 3 bin 616 programın %80’i referandumdan önceki ay ve referandum ayında açılmıştır. Bu programların hangi bölge ve illerde açıldığı ve hangi belediyelere açtırıldığı kamuoyu bilgisine sunulmalıdır.
Bu uygulamanın herhangi mesleki nitelik kazandırmadığı ve reel üretim anlamındaki katma değerinin de tartışmaya açık olduğu bilinmelidir. Genel olarak TYP uygulamasının bu gariplikleri dışında yine aşağıdaki tabloda görüleceği üzere ocak-mart programlarının kümülatif toplamları uyumlu iken (Yani 4+1=5, ve 4+1+2.042= 2.047) nisan ayında eklenen 844 programa rağmen kümülatif program sayısı 2 bin 891 değil 2 bin 446’dır. Aradaki fark gariptir. Nisan ayında bu kadar iptal edilen programın olması tesadüf değildir. İptal edilen programların il ve bölge dağılımının açıklanması bu garipliği biraz azaltabilir. TYP programı ile ilgili garipliklerden bir tanesi de iptal edilenlerde dahil açılan programlardan açıklanan katılımcı sayısından çok daha fazla kümülatif katılımcı sayısının olmasıdır. 133 bin 619 olması gereken sayı 171 bin 193’e kadar çıkmıştır. Aradaki farkın açıklanması elzemdir.
Sonuç olarak İŞKUR 7 aydır beklettiği aylık istatistik bültenlerini nihayet yayımlamıştır. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi bu gecikmeli açıklamalar, verilere olan güveni zedeleyebilir. İŞKUR gibi işsizlik konusunun temel aktörlerinden biri olması gereken kurumların verileri daha sistematik, ayrıntılı ve güvenilir bir şekilde kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır.
Yukarıda ifade edilen garipliklerin bazıları yapısal olmakla birlikte bazıları da OHAL ile ortaya çıkmıştır. 310 İŞKUR emekçisini hukuka aykırı bir şekilde ihraç ettiren İŞKUR’da da sürekli “nitelikli eleman ihtiyacı” vurgusu yapılmaktaydı. Ancak ortaya çıkan gerçek hem Türkiye geneli için hem de İŞKUR için özetle şudur: Sorun nitelikli insan gücünün “yokluğundan” değildir. Nitelikli insan gücünü kanalize edebilecek vizyon ve strateji yetersizliklerindendir.
Başka bir yazının konusu olarak İŞKUR’un “ol(a)mayan” stratejik planı ve ulusal “istihdam(sızlık)” stratejisi en temel sorunların kaynağıdır. İŞKUR’da yönetici olanların % 93’ünün İŞKUR’daki kıdemi bir yılın altındadır. Ne işi, ne de İŞKUR’u bilmeyenler İŞKUR’u ve işçinin emeği olan “işsizlik sigortası fonunu” yönetmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.