Emekçilerin hak mücadelesindeki tek silahları olan grev hakkının yasaklanmasını bir işveren örgütü toplantısında cumhurbaşkanının inanılmaz bir rahatlıkla dile getirmesi, OHAL’in nedenlerinin daha net görülmesini sağladı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak geçtiğimiz günlerde Twitter’dan yaptığı açıklamalarda, “Enerji ve maden teknolojileri alanında iyi yetişmiş, donanımlı, en modern bilgi ve altyapıya sahip insan kaynağı için seferberlik […]
Emekçilerin hak mücadelesindeki tek silahları olan grev hakkının yasaklanmasını bir işveren örgütü toplantısında cumhurbaşkanının inanılmaz bir rahatlıkla dile getirmesi, OHAL’in nedenlerinin daha net görülmesini sağladı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak geçtiğimiz günlerde Twitter’dan yaptığı açıklamalarda, “Enerji ve maden teknolojileri alanında iyi yetişmiş, donanımlı, en modern bilgi ve altyapıya sahip insan kaynağı için seferberlik başlattık” ve “Yeni modelimizle madencilik yükselen sektör haline gelirken, maden, jeoloji ve jeofizik mühendislikleri de parlayan kariyer alanları olacak” dedi. Bunun yanında bazı endüstri meslek liselerinde bu bağlamda eğitimler yapılacağı ve bunun için Milli Eğitim’le protokol imzaladıklarını yazdı. Milli enerji ve milli maden sözleri eşliğinde sunulan bu bakış, Türkiye’de doğanın ve kentlerin sermaye sultası altına sokulduğu gerçeğini açıkça gösterirken, doğal yaşamın yine temel hedef olacağı anlaşılıyor.
Milli sözcüğünü ağızlarına sakız yaparak herhalde halkın gözünde iyi bir şeyler yaptıklarını göstermeye çalışıyorlar. Ancak bu millilik söylemlerinin halkın çıkarlarına yönelik bir şey olmadığı bilinen bir gerçek. Millilik vurguları ile bazı şirketlerin adeta bir saltanat kurdukları gözleniyor. Bunların en başında Cengiz Holding gelirken, bunu takip eden birçok şirket mevcut. Bu şirketlerin neredeyse tamamının enerji, inşaat, maden ve tarım işleriyle meşgul şirketler olması ise, dikkat çekici. Öyle görülüyor ki bu alanlar üzerinde mevcut iktidar tarafından büyük bir hakimiyet kurulmuş durumda. TÜSİAD’la al gülüm ver gülüm ilişkisi içinde, doğanın, kentlerin ve emeğin sömürüsü üzerine bir paylaşım yapıldığı anlaşılıyor. Koç gurubu tarihinin en büyük karlarına sahip olduğu bu dönemde yukarıda söz etmeye çalıştığımız “yeni holdingler” ise enerji, maden, inşaat ve tarım alanlarında hakimiyet kurmuş durumda.
Kapitalist üretim ilişkilerinin var olduğu bir ülkede şirket ayrımına elbette girmeyeceğiz. Ancak yeni peydahlanmış şirketlerle birlikte doğal yaşam üzerindeki baskıların artık dayanılmaz ve sürdürülemez noktaya geldiğini görmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde (TOBB) yaptığı konuşmada, “OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum; iş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı, ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i” sözleriyle dikkat çekmişti.
Emekçilerin hak mücadelesindeki tek silahları olan grev hakkının yasaklanmasını bir işveren örgütü toplantısında cumhurbaşkanının inanılmaz bir rahatlıkla dile getirmesi, OHAL’in nedenlerinin daha net görülmesini sağladı. OHAL’in sermayeye hizmet ettiği itirafları, OHAL’in sadece emekçilerin üzerinde bir baskı aracı olduğunu göstermiyor. Örneğin Artvin Cerattepe’de tüm Artvin halkının karşı olduğu madenin işletilmesininde OHAL yine bir sermaye aracı. Artvin’de doğal yaşamı yok edecek olan bu madene karşı her türden protesto eylemleri OHAL kapsamında sürekli olarak yasaklandığını yaşadık. Sadece işlerini geri isteyen Nuriye ve Semih’in direnişleri de OHAL bağlamında değerlendirilmiş ve tutuklanmışlardı. 170 gündür sürdürdükleri açlık grevi karşısında vicdansız olduklarını ortaya koyan muktedirler, yine kendi ağızlarından sermaye hizmetinde olduğu itiraf edilen OHAL kapsamında Nuriye ve Semih’e destek olanlara saldırmakta, bu taleple barışçıl eylem yapan ve pankart açanlar da tutuklamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, en son yaptığı muhtarlar toplantısında, “OHAL’le birlikte bölgeyi huzura erdirene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi. OHAL’in bir başka gerekçesinin; kentler, köyler, tarım alanları, ormanlar yıkıma uğratılmış, oy verdikleri partinin genel başkanları ile birçok milletvekili ve yöneticileriyle üyeleri cezaevlerine doldurulmuş olan Kürt halkının özgürlük taleplerini baskılamak olduğu görülüyor. OHAL uygulamalarının toplamına baktığımızda tüm uygulamaların sermaye çıkarına göre işlediği açıkça görülmektedir. Maden, enerji, inşaat ve tarım tüm Türkiye’de olduğu gibi Kürt coğrafyasında da sermayenin hedefleri arasında. Sözcüklerin ucuna ya da başına ne eklenirse eklensin OHAL’in dolayısıyla AKP iktidarının varlık nedeninin sermayenin bekası ve sömürüsünün olabildiğince büyümesini sağlamak olduğu çok net görülüyor.
Buğdayın, besi hayvanlarının, GDO’lu tohumların ithalatı “millicileri” hiç rahatsız etmediğine göre, maden ve enerji gibi adımlardaki milli vurgusunun içi boş bir vurgu olduğu, beş yaşındaki bir çocuğun dahi gözünden kaçmayacak kadar aşikar aslında. Ormanlar yakılıyor, yaylalara yollar açılıyor, kırsalda yaşayan insanlar baskılarla ve uygulanan ekonomi politikalarıyla kentlere sürülüyor. Ardından “milli maden sahaları” sermaye hizmetine koşulmasının önündeki engeller temizlenirken “maden yükselen sektör”, “maden, jeoloji ve jeofizik mühendisliği” de yükselen yıldız oluyor. Büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırı altında veya biraz üstünde insanların yaşadığı bu coğrafyada, açık açık sermaye çıkarlarının her şeyin üstünde olduğu mevcut iktidar tarafından rahat bir dille ifade edilebiliyor olması, bu bağlamda çok fazla kafa yormamızı gerektiriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.