Bir gün bu acılar buluşacak Ross, saymakla bitmeyen bu acılar buluşacak. Birimizin acısı diğerini güldürmeyecek. Islıklarla zılgıtlar buluşabilir Ross, koca bir ülke kötülüğün karşısında omuz omuza durabilir 1993 yılı 3 Temmuz’uydu. İnternet, sosyal medya yok o zamanlar, televizyon pek izlemiyorum yine. Sabah gazetemi alıp hiç açmadan bir toplantıya gitmiştim. Erkenciydim. Derneğin kapısında açtım gazeteyi, sonra […]
Bir gün bu acılar buluşacak Ross, saymakla bitmeyen bu acılar buluşacak. Birimizin acısı diğerini güldürmeyecek. Islıklarla zılgıtlar buluşabilir Ross, koca bir ülke kötülüğün karşısında omuz omuza durabilir
1993 yılı 3 Temmuz’uydu. İnternet, sosyal medya yok o zamanlar, televizyon pek izlemiyorum yine. Sabah gazetemi alıp hiç açmadan bir toplantıya gitmiştim. Erkenciydim. Derneğin kapısında açtım gazeteyi, sonra oturdum kaldım, duramadım ayakta. Sırtım duvarda, elimdeki gazetede fotoğraflar, isimler… Toplantıya gelen arkadaşlarım, yangın, 2.Temmuz.1993 Sivas, hiç sönmeyen yangınımız…
Keşke geçmiş zaman cümleleriyle devam edebilseydik acılarımızdan bahsetmeye. Saymakla bitmeyecek kadar çok kaybımız, insan nelere dayanabiliyormuş dedirten, dinmeyen acılarımız var. Birinin yasını tutamamışken yeni acılarımız düşüyor kucağımıza kaç zamandır. Her sabah katliam haberleriyle açıyoruz gözümüzü güne. Birhan Keskin’in “Sağlıklı Yas” şiirindeki gibiyiz:
Ross sen bunları yaşasaydın, üç beş günümüzü görseydin bizim
Koymuşum yasına derdin Ross.
Cinnet üstüne yapardın doktoranı aynı gün hiç uzatmadan.
Acıların, umutlarımızın bizi buluşturduğu dostlarımızla sarmaya çabalıyoruz biz buralarda yaralarımızı Ross. Kapanmasına bir türlü fırsat vermedikleri yaralarımızı…
Yaşadığımız bunca katliamdan sonra “Kan kaybından ölmüyoruz işte” kadar hayattayız. Bodrumlarda kan kaybından ölenlerin çığlık telefonlarını dinleyip, ölüm haberlerini almış kadar hayattayız.
Yaralarımızı sarıyoruz; dövülerek öldürülen Ali’nin kadın erkek hepimiz annesi olarak*, cesedi günlerce sokak ortasında kalan Taybet İnan’ı o taşlardan kaldıramayışımıza birlikte kahrolarak.
Kahrolmalarımız bitmiyor Ross. Yalnız değiliz, biz yapayalnız kahrolmadığımıza şükrediyoruz ki az şey değildir bu cehennemde.
Panzerin ezdiği kardeşinin parçalarını eline bir poşet tutuşturup toplattılar bir kız kardeşe bu ülkede. Bu ülkede çocuğunun parçalarını eteklerinde biriktirmişti zaten bir kadın. Buzdolaplarında çocuk ölüleri, soğumayacak acılar saklandı. Buzdolabının yürek acısıyla ne işi olur Ross? Ekmek ve çocuk kelimeleriyle ölümlü, acılı cümleler kurabiliyoruz inanmazsın…
Polise “Galoş giy” dediği için öldürülebiliyor genç bir kadın, buna da inanamazsın.
Kadın katliamları, çocuk tacizleri, iş cinayetleri bitmek bilmiyor.
İki insan KHK ile işlerinden atıldıkları, devletten işlerini geri istedikleri için açlık grevinde. Elimiz kalbimizde beklemelere, çaresiz çırpınışlarımıza, kahroluşlara cezaevlerinden, “hayata dönüş” operasyonlarından, bodrumlardan da aşinayız.
Elimiz hep kalbimizde bu ülkede. “Artık yeter, kimseler ölmesin, Nuriye ve Semih yaşasın!” diyoruz tüm kalbimizle. Oysa kimsenin bu acıları yaşamadığı bir hayat öyle mümkün ki Ross. Acıların buluşturduğu, birbirimizin yaralarına baktığımız dostlarımız neşeyi, kahkahayı herkesten iyi bilir bu arada. Mutlu olmayı bilmediğimizden değil elimizin kalbimizden kalkmayışı.
Gencecik çocuklar ölüyor, bombalar hayatlarımıza, barış taleplerimize düşüyor. Stadyumlarda acılarımız ıslıklanıp alkışlanıyor. Sadece kendi ölüsüne ağlıyor, kendi acısına yanıyor kimilerimiz Ross? Yetsin artık!
Bir gün bu acılar buluşacak Ross, saymakla bitmeyen bu acılar buluşacak. Birimizin acısı diğerini güldürmeyecek. Islıklarla zılgıtlar buluşabilir Ross, koca bir ülke kötülüğün karşısında omuz omuza durabilir. Sivas, Çorum, Maraş, Antep, Roboski, Reyhanlı, Cizre, Soma, Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul…
Yetsin artık! Bizi hayatta tutan unutamayacağımız dostluklardan, yoldaşlıklardan, dokunuşlardan bir ülke kurulabilir, ellerimiz kalbimizden kalkıp halaylarda, horonlarda tutuşabilir. Yangınlarımız, etrafında dans ettiğimiz, bin bir dilde şarkılar söylediğimiz ateşlere dönüşebilir.
* Birhan Keskin’in ‘Sağlıklı Yas’ adlı şiirinden alınmıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.