Hayvanlara uygulanan sistematik şiddetin, Yahudi soykırımına benzetilmesi, siyahilere uygulananlardan dolayı köleliğe benzetilmesi, sizce bu meselelerin öznelerine nasıl hissettiriyor? (Tetikleyici uyarısı, cinsel saldırı sözcüğü kullanımı içerir.) Bir adalet meselesi olan veganlık hakkında bilgilerimizi paylaşırken yaptığımızı düşündüğüm bazı hatalar hakkında bir şeyler yazmak istedim. Öncelikle bahsi geçen tanımları açıklamak istiyorum. Veganlık, hayvan kullanımının adil olmadığı için yanlış […]
Hayvanlara uygulanan sistematik şiddetin, Yahudi soykırımına benzetilmesi, siyahilere uygulananlardan dolayı köleliğe benzetilmesi, sizce bu meselelerin öznelerine nasıl hissettiriyor?
(Tetikleyici uyarısı, cinsel saldırı sözcüğü kullanımı içerir.)
Bir adalet meselesi olan veganlık hakkında bilgilerimizi paylaşırken yaptığımızı düşündüğüm bazı hatalar hakkında bir şeyler yazmak istedim.
Öncelikle bahsi geçen tanımları açıklamak istiyorum. Veganlık, hayvan kullanımının adil olmadığı için yanlış olduğunu düşünmektir ve bu düşünceyi de pratiğe dökmektir. Sadece beslenmemizde değil hayatımızın her yerinde olan bu sömürü pratikterinden kendimizi arındırmamızdır.
Kesişimsellik ise ayrımcılık çeşitlerinin ve bu ayrımcılıklara karşı yürütülen özgürlük mücadelelerinin bağdaşık olduğu fikridir diyebiliriz. Mesela siyahi bir kadına uygulanan ırkçılık ve cinsiyetçiliğin kesişimini örnek göstermek doğru olacaktır. Bu bireyler maruz bırakıldıkları farklı ayrımcılık tiplerinin sistematik baskısı altındalar.
Özgürlük meselelerinin kesiştiğini düşünen bazı insanlar yaklaşımlarını bütünsel, bağdaşık olarak tanımlıyor ve bu bana göre de ayrımcılıklarla mücadelede çok verimli bir yöntem. Bu yüzden sık sık içinde yer aldığım için hakkında çok fazla analiz yapma imkânı sağladığım hayvan özgürlüğü hareketi ile ilgili yapılan bilgi paylaşımlarında neden kesişimsellik çok önemli ve bu pratiğe nasıl dökülebilir işte bununla ilgili karaladıklarımı paylaşmak istiyorum.
İnsan olmayan hayvanlar sadece insandan farklı bir tür oldukları bahanesiyle ayrımcılığa maruz bırakılıyorlar. Merkezi sinir sistemi olan, tıpkı insanlar gibi; acıyı, hazzı deneyimleyebilen, öznesi oldukları hayatlarını özgürce yaşamaları gereken insan olmayan hayvanların yaşam haklarını savunurken maruz bırakıldıklarını, başka adalet meselelerinin öznelerinin maruz bırakıldıklarıyla kıyaslandığını görüyoruz ve ben bunun hatalı olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle, herhangi bir özgürlük mücadelesi hakkında bilgi paylaşımı yapmak için o meselenin öznesi olmamız ya da maruz bırakılanlara sempati duymamız gerekmiyor. Ayrımcılığın herhangi bir şeklinin farkına vardığımızda bunu uygulayan dahi olsak, özgürlükten söz edebilmek için bu adaletsizliğin sona ermesini isteyip hemen bir şeyler yapmamız gerekir. Bu eylemlerimizde maruz bırakılanların tecrübelerini birbiri ile kıyaslamanın epey zararlı olduğunu düşünüyorum. Örnek olarak, ırkçılığa maruz bırakılan bir insan ile cinsiyetçiliğe maruz bırakılan bir insanın tecrübeleri birbirlerine benzemediği durumlarda da öneminden bir şey kaybetmez, hala çok ciddi meselelerdir.
Hayvanların maruz bırakıldıklarını, insanların maruz bırakıldıkları ile kimi zaman aynıymış gibi lanse edip, kimi zaman olabildiğince benzeştirilerek uygulanan manipülasyona dikkat çekilmeye çalışılıyor olabilir. Yani insanların türcülüğünü, türcülük hakkında bir şeyler yapmaları için kullanmaya çalışılıyor diyebiliriz, oysa yeni doğum yapmış bir ineğin kendisini ve yavrusunu manipüle etmek için onun doğal olmayan yollarla döllenip, bu süreçte yer alan bütün hayvanların özgürlüklerinden tamamen alıkonulup, kimisinin hemen öldürüldüğü, kimisinin daha fazla sömürülmek için beklenildiği bu sistematik sömürü pratiğini tanımlamak için tecavüz gibi bir kavramdan bahsetmeye gerçekten ihtiyacımız var mı? Tabi ki gebe kalmasına neden olunan ineğin maruz bırakıldıklarını tecavüzden bahsetmediğimiz zaman zayıf bir şekilde tarif etmiş olmuyoruz çünkü yaşanan şey başlı başına çok kötü, çok yanlış hatta dünyada başka hiç bir adaletsizlik yaşanmasa bile yeni doğan bebeğinden alıkonulan ineğin acısının ya da çimlere değil betona doğan, ilk nefesinin aynı zamanda son nefesi olduğu ya da onu dünyaya getiren ile aynı kaderi paylaşacak yani asla özgürlüğü deneyimleyemeyecek hayvanların yaşadıklarını herhangi bir kelime ile net tarif edebilmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Türcülük hakkında tartışırken türcülükten yararlanma ikileminden hemen sıyrılmalı ve bu bilgi akışında yer alan insanların da maruz bırakıldıkları herhangi bir travmayı tetikleme ihtimalini de ortadan kaldırmalı diye düşünüyorum.
Aynı şekilde, hayvanlara uygulanan sistematik şiddetin, Yahudi soykırımına benzetilmesi, siyahilere uygulananlardan dolayı köleliğe benzetilmesi, sizce bu meselelerin öznelerine nasıl hissettiriyor? Hepsi hakkında konuşmak mümkün olmasa da siyahi ya da Yahudi veganların ciddi bir kısmının bu benzetmelerden bağdaşıklık kavramından tamamen ayrı bir bağlamda bile rahatsız olduklarını sık sık paylaştıklarını takip ediyorum. Tabi ki burada hayvana benzetildikleri için türcülük yapanların değil, yaşanan durumun farkından ötürü rahatsızlıklarını paylaşan insanlardan bahsediyorum.
Cinsiyetçilik, ırkçılıktan daha önemli ya da daha zararlı diyebilir miyiz? Önce kadınlar, sonra hayvanlar diyebilir miyiz? Feminizm, hayvan özgürlüğü, cinsiyet mücadelesi gibi bütün özgürlük meseleleri birbirinden daha değerli ya da daha değersiz değiller. Hepsi ayrı ayrı, çok önemli meseleler.
Bu yüzden, sadece veganlık konuşurken değil, öznesi olmadığımız bütün konularda sarf ettiğimiz sözlere çok dikkat etmemiz gerekiyor. Kendi tecrübemiz ya da bilgimiz dâhilindeki herhangi bir tecrübe hakkında konuşurken kıyaslanan bütün durumların öznesi değil isek hiç bir durumu sağlıklı bir şekilde kıyaslayabileceğimizi düşünmüyorum. Özellikle insan olmayan hayvanların içgüdülerinden ibaret, bizim kesinlikle tecrübe etmediğimiz bir doğallıkta yaşamlarını sürdürdüklerini ve bahsi geçen kavramlara değil yaşamın ta kendisine odaklandıklarını düşünüyorsak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.