Dememiz o ki; yürüyüş iyidir, sağlıklıdır. Lakin yetmez. Farklılaştırmak gerekir. Aksi halde vücut söz konusu etkinliğe adaptasyon kazanır ve beklenen veya amaçlanan yarar istenilen düzeylerde gerçekleşmez
Dememiz o ki; yürüyüş iyidir, sağlıklıdır. Lakin yetmez. Farklılaştırmak gerekir. Aksi halde vücut söz konusu etkinliğe adaptasyon kazanır ve beklenen veya amaçlanan yarar istenilen düzeylerde gerçekleşmez
Biyolojik olarak haftada bir saatlik yürüyüş vücut sağlığı için hiçbir anlam ifade etmez. Ya da 20 gün boyunca her gün 20 kilometre yürüyüp, sonra bir daha yürümemek de aynı şekilde yarar sağlamaz…
Dahası sadece yürüyüş, amaca yönelik “beden sağlığı” için çok yeterli gelmez veya gelmeyebilir. Çünkü bu işin dolaşım sistemi var, kas sistemi var, sinir sistemi var ve dahası bunların birbiri ile ilgili işbirliğinin geliştirebilmesi gerekliliği var.
Biyoloji (ve hatta ekoloji) sosyoloji toplumbilim için inanılmaz bir kılavuzlardır. Biyoloji yani canlı bilimi bir organizmanın metabolizması, diğer söylemle hayatiyeti ile verili ipuçları ve gerçeklerin bilimidir. Düşünsenize zararlı hücreye dönüşen başkalaşımlarının önü alınmadığında nasıl bir durumla karşılaşıldığı, bağışıklık ve mücadele hücrelerinin bu anlamda nasıl bir davranış sergilemek durumunda kaldıkları aynı zamanda toplumbilim meselesidir de.
Biyolojiden sosyolojiye, kişisel canlılıktan, hayatın ve hayatların canlılığına ilişkin pratiğin gereklerine ilişkin pek çok şeyi bu ilişkide kaydetmek mümkün görünmektedir.
Dememiz o ki; yürüyüş iyidir, sağlıklıdır. Lakin yetmez. Farklılaştırmak gerekir. Aksi halde vücut söz konusu etkinliğe adaptasyon kazanır ve beklenen veya amaçlanan yarar istenilen düzeylerde gerçekleşmez.
Hareketliliği, yani eylemliliği yürümeden, koşmaya, koşmadan sıçramaya, oradan itmeye/çekmeye/kaldırmaya ve devirmeye yönelik kassal, sinirsel olarak da çalıştırmak gerekir. Çünkü koordinatif/uyumlu ve kolektif/birlikte olma gereğinin ön koşulu budur. Özetle amaca yönelik işlevselliği sadece varlık değil varlığın anlamlılığı yani güç oluşturacak/üretecek biçimde çeşitlendirmek gerekir.
Vücuttaki her uzuv ve bölge, sosyal yaşamdaki değişik cephelere benzer. Her uzvu kullanmak, her bölgeyi çalıştırmak demek her cephede mücadele etmek ve mücadele etme potansiyelini harekete geçirmek demektir. Ama bir şey var ki; merkezi sistemi yani yüreği ve beyni sağlam tutmazsanız, çoğu şeyin anlamı kalmaz. Lakin çoğu uzvu ve bölgeyi kullanmak demek aynı zamanda yüreği ve beyini kullanmak demektir. Kalbi ve beyni sağlam tutmanın yollarından ve gereklerinden birisi de bedeni bölgesel/yerel ve bütünsel olarak amaçlı kullanma gerekliliği üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Tıpkı birçok cephede var olmanın ve mücadele etmenin genel toplumsal dinamiği ve kitleselliği sağlıklı kılmasında olduğu gibi.
Bu arada biyolojide amaca yönelik olarak hareketlerin hem çeşitlendirilmesi hem de asıl olarak kapsam, süre, sıklık, yoğunluk ve şiddet açısından iyi planlanması şarttır. Ne demek bu? Bu neyi, ne zaman, nasıl, niçin ve nerede yapılması gerektiğinin önemi demek.
Dediğimiz gibi biyoloji ile sosyoloji birbirine çok benzer. Ya da sosyolojinin biyolojiden öğreneceği çok şey var.
Muhalefete ve muhaliflere duyurulur.
İşte tam da bu bağlamda örneğin adalet talep etmek, adalet dilenmek veya adalet rica etmek demek değildir. Adalet talebine ilişkin görüş, düşünce ve eylemler “adaletsizliğin nedeni olan” erk’ten ve erk’e bağlı ilgili kişi ve kurumlardan adalet istemek anlamına gelmemelidir ve değildir.
Çünkü anlamsızdır.
Varlık nedeni ve amaç olarak siyasal toplumsal yaşamda talepler ve talep davranışları dilenme, yalvarma, rica etmeden çok haklı oluşun ve haksızlığın giderilmesine yönelik bir karşı duruş karakteri içerirler.
Dolayısıyla “adalet talebine” ilişkin tüm tutum ve davranışlar adaletsizliğe karşı bir duruş anlamına gelmektedir ve gelmelidir.
Buradan hareketle “adalet” temalı tutum ve davranışları bir adalet dilenme şekli ve tavrı olarak değil, adaletsizliği protesto etme, adaletsizliklere karşı kitleselleşme ve haklılığı kamusallaştırma ve elbette ilgili kurum ve kişiler üzerinde bir baskı ve etki oluşturma olarak değerlendirilmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.