Ocak 2017’de kurulan Ankara Dayanışma Akademisi, tam da eğitim sisteminin toplumsal organizasyondaki önemine vurgu yaparak, alternatif toplumsal organizasyon şekilleri hakkında bizleri düşünmeye ve yeni pratikler geliştirmeye itiyor
Ocak 2017’de kurulan Ankara Dayanışma Akademisi, tam da eğitim sisteminin toplumsal organizasyondaki önemine vurgu yaparak, alternatif toplumsal organizasyon şekilleri hakkında bizleri düşünmeye ve yeni pratikler geliştirmeye itiyor
Ankara Dayanışma Akademisi (ADA) ile ilgili kaleme aldığım bu yazının öncelikle kendi değerlendirmem, kendi deneyim aktarımım olduğunu, ve ADA’nın işleyişini, artılarıyla eksikliklerini tamamen kendi sübjektif değerlendirmemden yazdığımı belirtmek isterim. ADA çoğulcu ve katılımcı bir oluşum olduğundan herkesin bunu anlamlandırma şekilleri elbette faklılıklar göstermekle birlikte bunların hepsi eşit derecede anlamlıdır. Bu açıklamayla daha liberteryan bir pozisyonum olduğunu ama bunun ADA’nın kendi pozisyonu olmadığını belirtmiş olup, diğer yaklaşımlardan arkadaşların katkılarına, eleştirilerine, deneyimlerine ve yönelimlerine haksızlık etmemeyi temenni ederim.
Son dalgasında faşizm mutlak itaat ve sömürü arzusuyla emekçilere, barışçıl ve insanca yaşamı talep edenlere, akademik değerleri savunanlara, cinsiyetçiliğe karşı mücadele edenlere ve devrimcilere karşı giriştiği mücadelesinde devlet terörüne dair hangi araçlar varsa bunları tutku ve coşkuyla bu kitlelere yöneltmiştir. Bu saldırılardan elbette toplumu şekillendirmede önemli bir vazifesi olan akademi de payına düşeni almaktadır. Devlet terörü, öğrenmeyi, sorgulamayı, okumayı engellemeye yönelerek eğitim-öğrenimin kendi özerkliğini sağlamadan yapılamayacağını kanıtlamakta ve bizleri otorite prensibinin yanında karlılık, rekabet, hükmetmenin ve yıkmanın tekrar üretilmesi, “merkez”in kurumsallaşması, cinsiyetçilik üzerine kurulu mevcut eğitim sistemi hakkında düşünmeye sevk etmektedir.
15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL kapsamında KHK adındaki Saray fermanları ülke genelinde “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin imzacılarını da hedef almış, ülke genelinde çok sayıda imzacı akademisyen ihraç edilmiş veya açığa alınmıştır. Ankara Üniversitesi, Ankara’da sistematik olarak saldırıların en çok yoğunlaştığı üniversite olmuştur. 100’e yakın imzacı akademisyen ihraç edilmiş, üniversite artık kapısında “üniversite” bandrolü bulunan bir itaat merkezine dönüşmüştür. Bu dönüşümde son model biber gazları, plastik mermiler, satırlı sopalı saldırılar, havada uçuşan soruşturmalar sistematikleşerek eğitim ve öğrenim imkânsızlaşmıştır. Emekleriyle bulundukları yerlere gelenler bir fermanla ihraç edilmiş, öğrencilerin en basitinden eğitim ve öğrenim hakkının nasıl güvence altına alınacağı sorusu gündeme taşınmıştır.
Geçtiğimiz bu süreçte devletin kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı sistematik saldırı ve zulüm, emekçi haklarının son kırıntılarına karşı duyulan muazzam rahatsızlık ve emeğin son damlasına kadar sömürülmesine duyulan şuursuz arzu ile devlet aygıtını ele geçirmiş köhne sınıf bu kitlelere karşı amansız bir mücadele başlatmıştır. Bu mücadelede devlet aygıtının hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini ortaya çıkararak emekçilerin, dışlananların ve hakikatin yanında durarak bu yaşananlara karşı koymak daha adil bir dünya yaratmak için tüm gerekliliğini korumaktadır. Bu karşı koyuşun yanında mevcut koşullar ışığında dayanışma, barış, emekçi hakları lehine ve eril düzene karşı toplumsal örgütlenme modeller ve pratikler geliştirmek mevcut sisteme karşı ses çıkarmanın ötesinde alternatif bir toplumsal düzen doğurma girişimidir. Bu bağlamda ADA bizleri mevcut sistem üzerinde düşünmeye sevk etmenin yanında alternatif örgütlenme modelleri yaratmaya itmektedir. Burjuva devrimlerini düşündüğümüz vakit bunların da bir günde gerçekleşmediğini, küçümsenemeyecek ideolojik bir altyapısı olduğunu hatırlamak gerekir. Piyasa koşullarının doğallaştırılarak aşılanmasını sağlayan zora ve rızaya dayalı hegemonik bir sisteme alternatif olarak bireyin özerkleşerek yani kendini gerçekleştirerek bir kolektifin parçası olması üzerinden geliştirilen bir toplumsal örgütlenme modeli olarak ADA’nın bu dönemdeki faaliyetleri önemsenmesi gereken devrimci bir nitelik taşımaktadır.
Akademinin, emekçi haklarının, özgürlüklerin ve kendini gerçekleştirme imkânlarının talan edilmesine dayanan mevcut bu toplumsal dönüşümde toplumsal örgütlenme modelleri sorusu gündeme gelmektedir. Ocak 2017’de kurulan Ankara Dayanışma Akademisi (ADA), tam da eğitim sisteminin toplumsal organizasyondaki önemine vurgu yaparak, alternatif toplumsal organizasyon şekilleri hakkında bizleri düşünmeye ve yeni pratikler geliştirmeye itiyor.
Bu alternatif akademi, ihraç edilen akademisyenlerin yanında barışçıl, eşitlikçi ve insanca yaşamayı talep edenlerin akademik çalışmalarını sürdürdükleri bir oluşum oldu. Geleneksel eğitim sisteminin, öğrenme biçimlerinin sorgulandığı, öğretmekten ziyade birlikte öğrenmenin perspektifleştiği, derslerin düzenlenmesi ile içeriklerinin birlikte tartışıldığı, bu haliyle de öz-yönetimsel bir perspektifi içinde barındıran alternatif bir akademi deneyimi oldu. Bütün katılımcıların organizasyona katılma, sorumluluk almaları teşvik edilmektedir. Geleneksel akademideki gibi, katılımcıların not sistemine tabi olması, cezalandırılması veya ödüllendirilmesi gibi araçlar yerine bütün katılımcılardan dayanışma akademisini sahiplenmeleri ve kolektif biçimde bunu geliştirmeleri beklenmektedir. Bu öz-yönetimsel yaklaşım bireysel özgürlüğü sorumluluğa bağlamakta, ortaklaşa alınan kararlarla katılımcıyı bir kolektifin parçası haline getirerek birlikte öğrenmeyi amaçlamaktadır. Burada öğrenme geleneksel eğitim-öğrenim sistemlerinde ki gibi bilgi aktarımından ziyade, toplumsallığın içinde katılımcıyı özgürleştirerek ve sorumluluk almasını sağlayarak otonom bir birey olarak kendini gerçekleştirmesine hizmet etmektedir. Dolayısıyla bir devlet üniversitesinde gözlemleyeceğimiz belli bir hiyerarşik yapı içerisinde talimatlara dayanan bir öğrenme modelinin ötesine geçerek bireyin toplumsal bir örgütlenme biçiminde özerkleşmesine dayanan bir öğrenim modeli geliştirmeye yönelip bizleri toplumsal örgütlenme biçimlerini sorgulamaya itmektedir.
Alternatif bir akademi perspektifinden yola çıkan ADA hem oluşum sürecini henüz tamamlamış hem de dinamik bir yapıya sahiptir. Bu dönemde yaşanan sistematik saldırılar karşısında, ADA bünyesinde ders veya seminer vermeyi isteyen ihraç edilmiş tüm akademisyenler bu faaliyetlerini ADA bağlamında gerçekleştirme imkânına sahip olmuşlardır. Örneğin, bu kısa dönemde 60’tan fazla ders, seminer, atölye ve panel düzenlendi. Bazı dersler hocaların konuyu anlatması, öğrencinin dinlemesi ve soru sorması üzerine kuruluyken, bazı dersler birlikte öğrenmeye, hoca-öğrenci kimliklerinin aşıldığı derslere dönüşmekteydi. ADA’da ders ve seminer veren hocaların çoğunluğu ihraç edilmiş akademisyenlerden oluşuyordu, fakat ADA’nın ihraç edilenlerin akademisi olarak sunmak bu oluşuma haksızlık etmek olacaktır. İhraç edilenlerin çoğunlukta olduğu doğrudur. Sonuç olarak ortada devletin engellediği bazı düşünceler ve yaklaşımlar bulunmakta. Devletin engellediği bu fikirlerin taşıyıcıları olarak ihraç edilmiş akademisyenlerin çoğunlukla dersleri ve seminerleri vermesi de ADA’nın sadece ihraç edilenlerin bir dayanışma akademisi olduğu anlamına gelmemekte. Burada asıl önemli olan ADA’nın değerleri ve pratikleridir. Henüz oluşum sürecinde olan ADA’nın organizasyonel bağlamda çeşitliliği, çoğulculuğu, katılımcılığı teşvik eden, anti-otoriteryan bir yapı olduğunu söyleyebiliriz. ADA’nın bu yönüyle çok önemli toplumsal bir vazife üstlendiğini düşünüyorum. Eğitim-öğrenim sisteminin önemini daha 19’uncu yüzyılda anlayan burjuva toplumlar günümüzde bu sistemi rekabet, tüketim, piyasanın özgürlüğü anlamında ki özgürlük anlayışı gibi liberal ideolojinin değerlerini doğallaştırarak veya insanlığın vardığı en ileri aşamayı temsil eden bir ideolojinin değerleri olarak sunarak bireylere aşılamak üzerine kuruludur. Bu geleneksel eğitim-öğrenim sistemi topluma bu değerleri içselleştirmiş bireyleri eğiterek sisteme dâhil eder. ADA ise bunun tam aksi yönünde durmaktadır. Rekabetten ziyade dayanışmayı, itaatten ziyade özgürlüğü ve sorumluluğu, anti-otoriteryanlığı, savaş karşıtlığı üzerinden bir pozisyon benimseyerek alternatif akademi modelleri ile alternatif toplumsal örgütlenme modelleri hakkında bizleri düşünmeye ve pratik geliştirmeye teşvik etmektedir. Yerleşik eğitim sisteminin sorgulanması, birlikte tartışılması üzerinden ADA’nin eğitim-öğrenim sistemine anlamlı bir alternatif sunabileceği kanaatindeyim. Tabii bunun farkındalığı her katılımcı da eşit düzeyde veya aynı doğrultuda olmuyor. Sonuç olarak egemen perspektifin ideolojisini bir doğallık içinde sunduğu bir ortamda geleneksel yapıları ve düşünceleri sorgulamak her zaman tercih edilmemekte ve buna yönelmek kolay olmamakta. Bu noktada ADA’nın yerleşik kanaatlerle pratikleri düşünmeye ve bunları aşmaya yönelik bir pozisyon sergilediğini söyleyebiliriz.
Bunun dışında katılımcıların tümünün alternatif akademi modelleri üzerinden düşünerek ADA’nın parçası olmamış olmaları olasıdır. Devlet terörü sonucunda hocalarından veya öğrencilerinden zorla ayrılmanın yaratmış olduğu psikolojik travmalar veya akademik alışkanlıklar da katılımı arttıran nedenler arasında sayılabilir. Bu yönüyle de ADA, uğranılan sistematik saldırılar karşısında engellenmek istenen akademik faaliyetleri birlikte sürdürebilme imkânı sağlamıştır. Akademik faaliyetlerin belirli bir mimari yapının dışında da yapılabileceğini göstererek, yine egemen olan tek mekân fikrine çeşitli mekanlar kullanarak bir alternatif geliştirmiş, mekan ve öğrenim arasındaki ilişkiyi tartışmaya açmıştır.
Derslerin işleyişinde geleneksel modele (yani hocanın öğrencilere bilgi aktarımı yaptığı modele) rastlanmış olunmasına rağmen henüz oluşum aşamasında olan ADA’da sorumlulukların eşit şekilde paylaşıldığını söylemek mümkün görünmese de ADA’nın organizasyonunda aktif olanların bu oluşumun çoğulcu, katılımcı olmasına ve alternatif bir akademi modeli kurulmasına dair isteklerini söylemek aynı derecede doğru olacaktır. Mesela bir öğrenci olarak ben ADA’nın medya çağrısı üzerine ilk toplantılarına katıldım, bundan sonra derslerin çekimleri, sosyal medya paylaşımları, katıldığım derslerin organizasyonu, ders içeriklerinin tartışılması ve belirlenmesi, vs gibi birçok konuda sorumluluk aldım. Bu minvalde sorumluluklar almam teşvik edilerek önerilerim de her zaman dikkate alınmıştır. Bu bağlamda geleneksel hoca-öğrenci ilişkisinde gözlemlenen hiyerarşik yapının olmayışı ve tüm katılımcıların dayanışma akademisinin bir parçası olarak buna yön vermelerine dair olan isteğin ADA’nın organizasyonunda ki insanlarda var olduğuna birinci düzeyde şahitlik ettim.
Sonuç olarak ADA’nın henüz oluşum aşamasında olması ve tabii herkesin bu oluşuma atfettiği anlamların farklılaşabilmesi gerçeğini de kabul ederek, ADA’nın çok daha toplumsal düzeydeki organizasyon şekillerini düşünerek eğitimin de bunda ki önemli rolünü ortaya çıkartan, bunlar üzerinde düşünmeyi teşvik eden ve alternatif pratikler üzerinden alternatif toplumsal örgütlenme modelleri geliştirmeyi teşvik eden bağımsız bir oluşum olduğunu söyleyebiliriz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.