Politik kriz emperyalist kampın tümünü sarmış durumda. Katı olan her şey şimdilik buharlaşmasa da sıvılaşıyor, eriyor
Politik kriz emperyalist kampın tümünü sarmış durumda. Katı olan her şey şimdilik buharlaşmasa da sıvılaşıyor, eriyor. Alınan tüm anti-kriz önlemler, politik krizin daha da derinleşmesine yol açıyor
“Yaşayan ölü…” Seçim sonrası Theresa May’i tanımlayan bu söz kendi partisinin ağır toplarından birisi tarafından söylendi. Ama bence bu söz May’den daha çok emperyalizmi tanımlıyor. May, var olan politik krizi çözmek için seçimlere gitmişti ama elde ettiği tek şey, hem kendi partisinde hem de devlet içinde daha da derinleşen bir kriz oldu. İngiltere’de var olan politik krizi çözmek için son on yıldır atılan tüm politik adımlar, krizin daha da derinleşmesi ile sonuçlanmış durumda.
Politik kriz emperyalist kampın tümünü sarmış durumda. Katı olan her şey şimdilik buharlaşmasa da sıvılaşıyor, eriyor. Alınan tüm anti-kriz önlemler, politik krizin daha da derinleşmesine yol açıyor. Kriz sadece egemen sınıflar arası değil ama aynı zamanda egemen sınıflar ile emekçi halk arasında, emperyalist devletler ile yeni sömürgeleri arasında vb her düzeyde hızla yayılıyor ve derinleşiyor. Daha birkaç yıl önce hayal bile edilemeyecek yeni çatışma alanları çıkıyor. Devrimci bir muhalefetin yokluğuna rağmen burjuvazi giderek daha fazla kontrolü yitiriyor.
Düşünün ABD devletinin bir yarısı devlet başkanlarının Rus ajanı olduğunu iddia ediyor. Halk demokrat partisi üyesi bile olmayan Sanders’i sırf sosyal demokrat politikaları savunduğu için Demokrat Parti’nin başına getiriyordu nerede ise. Onu zor engellediler ama bu sefer Trump başa geldi. Halk son derece politize olmuş durumda. Halk sistem karşıtı kimi görürse onu destekliyor.
Diğer ülkelerde de durum farklı değil. Fransa da ana akım iki burjuva parti, sosyalistler ve cumhuriyetçiler tamamı ile erimiş durumda. Burjuvazi kendinden birini, Macron’u, sanki muhalifmiş gibi göstererek Le Pen’i ve sosyalistleri engelleyebildi. İngiltere’de durum malum. Brexit ile halk burjuvazinin AB hayaline ciddi bir tekme vurdu. Tüm baskılara, şeytanlaştırmalara rağmen İşçi Partisi’nde liderlik yarışında Corbyn’i getirdi, seçimlerde muhafazakarların gücünü tamamı ile yok etti.
ABD dış politikada tamamı ile ikiye bölünmüş vaziyette. Daha düne kadar en iyi müttefikleri olan Katar, Trump tarafından terörist ilan edilirken, NATO’nun geleceği sorgulanmaya başlandı. Merkel artık ABD’ye savunma için güvenemeyeceklerini kendi savunmalarına kendilerinin sağlaması gerektiğini söyledi. Bunun anlamı NATO’nun emperyalist bir ittifak olarak dağılma sürecine girdiğidir. Sadece NATO değil ama onunla birlikte ‘45 sonrası süreçte kurulan emperyalist kamp da dağılma sürecine girmiş durumda.
Halk ise, özellikle hızla yoksullaşan orta sınıflar, giderek daha fazla politize oluyor ve hızla sol ve sağ partilere kayıyor. Yunanistan’da Syriza, İtalya’da 5 Yıldız hareketi, İspanya da evsizler vb, kapitalist sisteme alternatif olmasalar da ciddi eleştirileri olan hareketler ortaya çıkıyor. Sadece Türkiye değil ama birçok yeni sömürge ülkede devlet içi çatışmalar hızla gün yüzüne çıkıyor, ciddi bir kaos emperyalist sistemi hızla sarıyor. Örneğin Türkiye’deki askeri darbe girişimi, kontrgerilla içi çatışma emperyalist sistemin içinde bulunduğu krizden ve yarattığı çatışmalardan ayrı olarak ele alınamaz. Emperyalist ülkelerdeki kriz rüzgarları bizim gibi ülkelere fırtınalar olarak yansıyor.
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu ve giderek derinleşen bu krizini, emperyalizmin özellikle 2008 krizinden sonra hızla derinleşen ekonomik bunalımını anlamadan açıklayamayız. Emperyalist sistemdeki bu kavgaların temelinde 2008 sonrası daha da ağırlaşan ekonomik bunalım yatmaktadır. Bu bunalımı aşmak için emperyalistler tarafından getirilen tüm önlemler bunalımı daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramamakta, bunalımın yükü üzerlerine yıkılan emekçiler ve özellikle orta sınıflar hızla yoksulaşmakta, bu da bu kesimlerin hızla sol ya da sağa kaymasına sebep olmaktadır. Gerek ABD’de Sanders’in, gerekse İngiltere’de Corbyn’in seçim başarılarının arkasında hızla mobilize olan orta sınıflar yatmaktadır.
Bunalıma çare olarak sunulan neoliberal reçeteler bunalımı daha fazla derinleştirince, bu sefer emperyalist kampta farklı çözüm eğilimleri belirmeye başlamıştır. Burjuvazi içi çatışmanın temelinde bu farklı eğilimler yatmaktadır. Örneğin Trump artık 45 sonrası kurulan emperyalist düzenin artık ABD emperyalizminin çıkarlarını yeterince korumadığını düşünmekte, kartların yeniden, tabii ki ABD emperyalizmi yararına karılmasını istemektedir. Yani Trump kısaca dünyanın yeniden paylaşılmasını dayatmaktadır. Bu ise hem emperyalistler arası çatışmayı tırmandırmakta hem de ABD devletinde bu politikaya karşı çıkan liberal kesimlerle çatışmayı körüklemektedir.
O yüzden var olan politik krizi anlamak istiyorsak önce ekonomik bunalımı ve aldığı biçimleri, bu krizden çıkmak için alınan önlemleri, önerilen politikaları ve bu noktada emperyalist kampta çıkan eğilimleri incelememiz gerekir. Emperyalizmin bunalımını anlamadan var olan krizi anlamak mümkün değildir. Ben bu konuyu bir sonraki yazımda tartışacağım. Makalemi bitirmeden kısaca şunları söyleyeyim.
Theresa May seçimlerde büyük üstünlük sağlayacağını düşünerek erken seçim kararı almıştı. Kamuoyu yoklamalarında yüzde 20 civarında önde görünüyordu. May var olan iktisadi krize karşı giderek daha fazla neoliberalizm öneriyor ve Avrupa ile de sert bir çıkışı savunuyor. Yani gerekirse tek pazarın bile kaldırılmasını. Ama seçimlerde hüsrana uğradı, David Cameron da aynı mantıkla AB üyeliğini referanduma götürmüş ve kaybetmişti.
Normal şartlar altında İngiltere’de bu şekilde seçim kaybeden her lider gider. Cameron referandumu kaybedince istifa etmişti. Ancak kriz o kadar derin ki, parti içindeki ağır topların hepsi May aleyhinde konuşsa da onun yerine geçecek kimse yok. Bu nedenle de May görevinde kaldı ve Kuzey İrlanda’da küçük bir parti olan DUP desteğinde iktidarını sürdürme kararı aldı. Bu yazı yazılırken taraflar ilkede anlaştıklarını ve görüşmelerin sürdüğünü söylüyorlardı. Burada iki şey önemli.
Birincisi May seçimlere giderken istikrar ve güçlü hükümete vurgu yapmıştı. Seçim sonrası ilk konuşmasında da yeniden istikrara vurgu yaptı. Burjuvazi istikrar deyince bahsettiği halkın daha fazla baskı altına alınmasıdır. Saflardan çıkmış olan halkın tekrar hizaya sokulmasıdır. Ama bu sefer May sadece bunu değil aynı zamanda devlet içi çatışmayı da sonlandırmayı kastediyordu. Ancak elindeki güçle bunu yapması zor. Herkes bir süre sonra yeniden seçimlere gidileceğine inanıyor.
İkincisi, May’ın bu iş için DUP’u seçmesi. DUP dinci bir papazın, Ian Pasley’in 1971 yılında kurduğu protestan faşist bir parti. İngiltere kontrgerillası ile yakın bağları var ve IRA ile olan iç savaşta militanları IRA taraftarı birçok İrlandalıyı öldürdüler. Ian Pasley geçenlerde öldü ve şimdi partinin başında Arlene Foster isimli yine protestan faşist hareketten gelen bir kadın var. Good Friday antlaşması sonrası Sinn Feinn ile iktidarı paylaşıyorlar. DUP protestan bir parti olarak kadın haklarına, gay haklarına vb birçok şeye karşı, iklim değişikliğinin olmadığını iddia ediyorlar, AB’ye karşılar ama tek pazarın korunmasını istiyorlar. Muhafazakar DUP ortaklığı devletin uzun zamandır İslamcı terörü bahane ederek yasalaştırmaya çalıştığı ve devlete her türlü online konuşma, yazı, e-mail vb’yi gözetleme ve kontrol yetkisi veren, elinde delil olmasa bile sadece şüphe ile insanları tutuklama ve mahkemesiz içerde tutma ya da sınır dışı etme hakkı veren anti-demokratik yasaların geçirilmesini sağlayabilir. Devlet içi çatışmalar ve halkın giderek politize olması bunu engelleyebilir. Benim izlenimim bu kriz giderek derinleşecek ve kısa süre sonra tekrar erken seçimlere gidilecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.