Her biri sadece kendi tekil tepkisini ortaya koyduğu için Hayır Blokunu oluşturan unsurların ortak bir zeminde sadece ve en fazla “yan yana durdukları” söylenebilir
Her biri sadece kendi tekil tepkisini ortaya koyduğu için Hayır Blokunu oluşturan unsurların ortak bir zeminde sadece ve en fazla “yan yana durdukları” söylenebilir. Sadece hepsi de paralel şekilde toplum dışına itilmiş unsurlardır ve buna hepsi de tepki içindedirler
Referandumda toplumun en az yarısı beklentilerin ötesinde bir “Hayır” tepkisi gösterdi. Hayır’ın gerçek oranının yüzde 50’nin üstünde olduğunu düşünsem de tepkinin gücünü oy oranıyla ölçmek yanıltıcı olur. Zira bu orana “Hayır” demenin resmen yasaklandığı, “Hayır” diyenlerin büyük baskı ve zorbalık gördüğü, içeri tıkıldığı, propaganda yapma imkânlarının yok edildiği, “Evet” için ise medyadan devlet kurumlarına bütün imkânların sonuna kadar kullanıldığı şartlarda ulaşıldı. Özgür ve eşit şartlarda “Evet”in azınlıkta kalacağı, anlaşılıyor ki, hükümet tarafından da baştan itibaren açık şekilde biliniyordu. Bu baskılara rağmen toplumun en az yarısı Erdoğan’a muazzam bir tepki gösterdi ve bütün korkutma/sindirme/susturma girişimlerine rağmen devasa bir “Hayır Bloku” ortaya çıktı.
Tepkinin sertliği, Blok’un genişliği sol grup ve partiler de dâhil blok içindeki birçok siyasal odakta büyük heyecan ve öforiye yol açtı. Bunlar blokun bugünkü durumunu veri kabul edip gelecek -Erdoğan’ı yıkma- planları yapmaya çoktan başladılar bile. Kimileri 2019’daki Cumhurbaşkanı adayını tartışıyor. Ne var ki bu hesapların sağlamlığı konusuna temkinli yaklaşmanın doğru olacağı kanaatindeyim. Tepkinin gücü ve derinliği tartışmasız olsa da, Hayır Bloku’nun “blok karakteri”ni iyi bir sorgulamaya tabi tuttuğumuzda hesabın güvenilirliğine neden temkinli yaklaşmak gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu kısa yazı dizisinde bu sorgulamayı yapmaya, Hayır Bloku’nun geleceği ile ilgili politikalar konusunda üzerinden atlanan kimi noktaları ortaya koymaya çalışacağım.
Hayır Bloku’nun Erdoğan’ın kendisini sultan yetkileriyle donatacağı bir düzen dayatmasına tepki olarak ortaya çıkmış olması bizi ciddi metodoloji sorunları ile karşı karşıya bırakmaktadır. Her ne kadar referandumda bariz bir toplumsal bölünme ortaya çıkmış, toplum uzlaşmaz iki blok halinde karşı karşıya gelmiş ise de, bunlardan Evet Bloku kendine has pozitif içerik ve hedeflerle ortaya çıkmış, kendi başına var olan bir blok karakteri sergilerken, aynı şeyi Hayır Bloku için söyleyebilmek mümkün değildir. Hayır Bloku’nun temel karakteristiği, varoluşunun Erdoğan-AKP blokunun reddine dayanması, varlık tanımının bununla sınırlı olmasıdır. Erdoğan’ın başkanlığına karşı olmak, en uç boyutta da, mevcut iktidarın yıkılmasını istemek dışında kendini tanımlayan, ne olmak istediğini ortaya koyan, pozitif bir içeriğe, hedef ve projeye sahip değildir. Hayır Bloku bu haliyle kendini neyin olacağı, nasıl bir toplum-toplumsal işleyişin hedeflendiği ile değil, sadece neyin olmayacağı temelinde tanımlayabilen bir oluşumdur. Bu oluşumun ortaya çıkışında en büyük rolü bizzat Erdoğan-AKP iktidarı dışlamalarıyla oynamaktadır. Bu dışlamalar olmadığında, Erdoğan’a gene de karşı olanlar olsa da bir karşı blok görünümü ve varlığı ortadan kalkar.
Referandum; dışlanan, hayat alanları yok edilen, toplumdan sayılmayan, siyasal katılımdan kovulan unsurlar açısından -ki bunlar son derece heterojen, hatta birbirleriyle de çatışma halindeki unsurlardır – tepkilerini açığa vurabilecekleri bir zemin sundu. Bir Hayır Bloku şeklinde görünmelerinin gerisinde aralarındaki pozitif –inşa edici- bir hedef ortaklığı değil, her bir unsurun sadece kendi derdi için gösterdiği tekil tepkinin böyle bir ortak zeminde vuku bulması yatar. Her biri sadece kendi tepkisini ortaya koymuş, ama bu tepkiler aynı fırsat zemininde gerçekleşmiştir. Blok görünümleri buradan kaynaklanır. Bunun ötesinde dikkate alınır bir ortaklık söz konusu değildir. Bir başka deyişle, dayatılan zemin nedeniyle Hayır tepkisi bir Blok’un tepkisi görünümü kazanmış, hayır diyenler de bunun bileşeni olmuşlardır.
Her biri sadece kendi tekil tepkisini ortaya koyduğu için Hayır Blokunu oluşturan unsurların ortak bir zeminde sadece ve en fazla “yan yana durdukları” söylenebilir. Sadece hepsi de paralel şekilde toplum dışına itilmiş unsurlardır ve buna hepsi de tepki içindedirler. Referandumda da her biri aslında sadece kendi dışlanmışlığına tepkisini, hem de en sert biçimde ortaya koymuştur. Tepkiler aynı zeminde ve aynı iktidara yöneldiği için bunlar bir blok görüntüsü içine girmişlerdir. Hayır Bloku, aslında yan yana duran tekil tepkilerin aritmetik toplamıdır. Bileşik organik, organize bir grup değildir.
Blokun varlığı, varoluşu ile ilgili temel tanımlamayı da buradan çıkarabiliriz: Erdoğan-AKP iktidarı ve dışlamaları bu blokun varlık koşulunu oluşturur. Bu iktidar ve dışlamaları olduğu için bu blok vardır, varlığını bu dışlama ve iktidara borçludur.
Evet Bloku ise bu bakımdan Hayır Bloku’ndan tamamen farklıdır. Sahip olduğu pozitif hedeflerle bir irade bloku karakteri gösterir. İçinde yer alan unsurlar duygusal bağlar yanında (Erdoğan sevgisi) tanımlanmış hedefler itibariyle de bloka ve birbirlerine bağlıdırlar. Blok içindekiler, blok hedeflerini ortak şekilde benimserler, blok içi kavgalar eksik olmasa da blok hedefleri paylaşılır. Bunlar aynı zamanda her bir unsurun da kendi hedefidir, blok bileşenleri blok hedeflerini kendi hedefleri olarak benimser ve savunurlar. Evet ve Hayır Blokları iradi blok olup olmama temelinde karakter farklılığı gösterirler.
Bu ince ayrıma ilk dikkat çeken düşünür Hegel olmuştur. Meşhur diyalektiğinin ikinci adımını oluşturan olumsuzlama (Negation) için şunu söyler: “Olumsuzlamada olumsuzlanan yaşamaya devam eder.” Alexandre Kojeve “Hegel” isimli kitabında buna açıklık getirir: “Olumsuzlamanın kendi başına bir varlığı yoktur. Varlığı, olumsuzladığı şeye bağlıdır.” Yüzüğün deliğini de örnek verir: “Yüzük varsa deliği de vardır. Yüzük yoksa deliği de yoktur. Deliğin kendi başına bir varlığı bulunmaz, varlığı yüzüğe bağlıdır.” Kendi başına bir varlığı olmayan, ancak olumsuzladığı şeyle birlikte var olabilen bu olumsuzlamayı Hegel “Belirlenmiş Negasyon” olarak isimlendirir: Ancak olumsuzladığı şeyle var olabilen negasyon.
Bu soyut ifadeleri anlaşılır hale getirmek amacıyla bir örneğe başvuralım. Yaklaşık 100 ev veya daireden oluşan bir sitede oturduğumuzu varsayalım. Evlerin yarısı tekil insanlara satılmış, kalan yarsı da inşaatı yapan firmanın mülkiyetinde olsun. Sitenin atıl vaziyetteki kimi ortak alanlarının nasıl değerlendireceği konusunda bir toplantı düzenlendiğini düşünelim. Evleri yapan şirket, arka kısımdaki geniş kullanılmayan alanın yandaki otoparka kiraya verilmesini önerir ve evlerin çoğunun kendi mülkiyetinde olmasına güvenerek de bunu adeta dayatır. Gerekçesini bu sayede siteye ciddi bir gelir kaynağı yaratmak oluşturur. Zira giderler çok, aidat ödemeleri sıkıntılıdır.
Bu öneri tekil ev sahiplerini çok kızdırır. “Böyle saçmalık mı olur” diye toplu halde karşı çıkarlar. Firmaya karşı son derece tepkili bir blok ortaya çıkmıştır. Gösterilen sert tepki karşısında şirket önerisini geri çeker, “Ben karışmıyorum, varın kendiniz karar verin” diyerek çıkar gider. Hayır Bloku kendi başına kalmıştır. Büyük bir iştah ve heyecanla tartışmaya başlarlar. Bir ev sahibi “Burayı otoparka kiraya versek akşam kendi arabamızı para verip park edeceğiz. Bunun yerine kendi arabalarımız için park yeri yapalım” der. Bir diğeri “Böyle saçmalık mı olur. Çocukların oyun oynayacak yeri yok, bize araba parkı değil, oyun parkı lazım” diye karşı çıkar. Bir başkası “Yav, burası çim saha için ideal” derken yanındaki “yahu 100 metre ilerde cim saha var. Bir havuz yapalım da çoluk çocuk serinlesin” diye karşı çıkar. Ve bu böyle dallanıp budaklanır. Şirket ortadan çekildiğinde tekil ev sahipleri birbirlerine düşerler. Bu tür tartışmaların kavgalara kadar varabileceği de günlük tecrübelerimizle sabittir. Ancak şu kadarını açık olarak söyleyebiliriz: Eğer başta bunlar bir blok oluşturdularsa, bunun gerisinde inşaatı yapan şirketin önerisinin hiç kimsenin kafasına yatmamış, herkesi kızdırmış olması yatar. “Şirkete karşı blok” olmuşlardır. Blok oluşumu şirketin kendi önerisini dayatmış olmasına dayanır. Şirket ve önerisi bu blok oluşumunun varoluş koşuludur. Blok “şirkete karşıdır.” Şirket çekildiğinde -olmadığında- blok çözülür, blok karakteri ortadan kalkar.
Hayır Bloku için de aynı şey geçerlidir. Burada da dışlama ve dayatma ortadan kalktığında grup da çözülür. Bunu görmek için Arap Baharı’nda Mısır’da yaşananlara göz atmak yeterli olacaktır. Mübarek rejimi karşısında kimi gözlemcilere göre tarihin gördüğü en büyük kalabalıklar Kahire meydanlarına dökülmüş, hep bir ağızdan “Mübarek gitsin” denmiştir. Mübarek koltuğunda oturduğu müddetçe de bu büyük kalabalık bir blok görünümü sergilemiştir. Mübarek iktidarı bıraktığında ise blok çözülmüş, bileşenlerine ayrılmıştır. Ve bilindiği üzere, en temel konularda -seçimlerde ortak aday- bile bir ortaklık ortaya koyamamışlardır. İçlerindeki en organize grup Müslüman Kardeşler seçimlerden bu sayede galip çıkmıştır. Bu sefer de onlar kendi iktidar uygulamalarıyla yeni bir Hayır Bloku’nun ortaya çıkmasına neden olmuşlar, bu blok da gene ortak pozitif bir irade geliştiremediğinden kazançlı çıkan ordu ve Sisi olmuştur. Örneklerin sergilediği gibi, sırf dışlamaya dayalı bir blok, kendi başına bir varoluşa sahip olmadığı için, dışlayan ortadan kalktığında çözülmektedir.
Erdoğan-AKP iktidarı ve bu iktidarın dışlamaları-dayatmaları olmadığında benzer şekilde Hayır Bloku da varlık zeminini kaybeder. Mısır’daki gibi çözülme, hatta iç çatışmalar başlar. Erdoğan’ın verdiğimiz örnekteki şirketten farkı, toplantıyı terk etme bir niyetinin hiç olmamasıdır. Planlarını her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek kararlılığı içindedir. Mübarek’ten farkı da ciddi bir tabana ve güce sahip olmasıdır. Hayır Bloku’nun sergilediği güç onu Mübarek gibi iktidardan uzaklaştırmaya yetmekten çok uzaktır. Buna devlet kurumlarındaki hâkimiyeti de eklendiğinde mutlak hakimiyetinin -ve sergilediği tehlikenin- boyutları ortaya çıkar.
Ama Erdoğan’ın iktidarı bırakma gibi bir niyetinin olmaması aynı zamanda Hayır Bloku’nun varoluş koşulunun da devam edeceği anlamına gelir. Blok’un yarattığı heyecan ve öforinin, üzerine yapılan gelecek hesaplarının gerisinde de bu güven yatar. Baskı ve zulüm devam ettikçe Erdoğan bir karşı bloklaşmadan kurtulamayacak, her zaman bir karşı blok ortaya çıkacaktır. Ancak ortaya koymaya çalıştığımız gibi, bu karşı blok anlatmaya çalıştığımız zaaflara sahip bir blok olacaktır.
Hayır Bloku’nun bir ucunda MHP ve ulusalcılar diğer ucunda ise HDP’den PKK’ye Kürt hareketi bulunur ki bunların ortak bir hedef yaratabilmeleri son derece zor görünmektedir. Hatta hatırlanırsa “Hayır”ı kısmen birbirlerine husumetleri ile gerekçelendirmişlerdir. Örneğin, Barolar Birliği Başkanı “Evet federasyon demektir” derken esas itibariyle toplumdaki Kürt alerjisini harekete geçirmeye çalışır. Ama “Hayır Bloku” dendiğinde Baro Başkanı da Kürt hareketi de birlikte kastedilir. Bu sebeple, Hayır Bloku’nda bunların sadece “yan yana durdukları”ndan söz edilebilir. Bununla birlikte, blok Alevilerden sosyalist sola, kimi liberallerden, ılımlı Kemalistlere, (bazı) işçi sendikalarından kadın ve eşcinsel harekete kadar geniş bir yelpazeyi de içinde barındırmaktadır. Aralarında çatışma ve çekişme olmasa da, ortak bir pozitif irade olmadığı için, bunlar da bugünkü konumlarıyla blok içinde sadece yan yana dururlar.
Politika yapmak, esas itibariyle, bu “yan yana duran” unsurlardan organize bir grup, ortak hedefleri olan bir irade bloku yaratma uğraşısıdır. Bu durumda, “yan yana duran” unsurların nasıl olup da aynı iradeyi sergileyen bir grup davranışı içine sokulacağı politikanın temel görevi haline gelir. Buna ilişkin düşüncelerimi yazının 3. ve 4. bölümlerinde ortaya koymaya çalışacağım. Ama önce, Hayır Bloku’nun sergilediği zaafların Erdoğan-AKP bloku için ne tür imkân ve hareket alanları yarattığına yakından bakmak faydalı olacaktır.
Devam edecek…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.