“Arena” sözcüğü kalktıktan sonra muhtemelen öyle isimler gelecek veya getirilmesi sağlanacaktır ki; itiraz etsen bıyık, etmesen sakal misali, içten içe “keşke ‘arena’ kalsaydı” diye düşündürtebilecektir
“Arena” sözcüğü kalktıktan sonra muhtemelen öyle isimler gelecek veya getirilmesi sağlanacaktır ki; itiraz etsen bıyık, etmesen sakal misali, içten içe “keşke ‘arena’ kalsaydı” diye düşündürtebilecektir
“Stadyumlar ‘Arena’ olmaktan kurtulacak!”
Peki, kurtulacak mı gerçekten?
Birincisi; eğer konu sadece Türkçe ve dil meselesi ise; Stat, stadyum, spor kompleksi gibi sözcükler, ifadeler veya tanımlamalar ne olacak? Çünkü bunlar da Türkçe değil.
İkincisi; bilindiği üzere Arena yarış alanı, atışma alanı ve “dövüş alanı” işlevleri için kullanılan yere verilen addır. Latince bir ifade olup kelime karşılığı “kum” olarak tanımlanmaktadır. Kumlu alan muhtemeldir ki parçalanan bedenlerden akan kanın emilmesinde ve temizlenmesinde kullanışlı(!) ve kolaylaştırıcı bir etkiye sahipti. Arenalar tarihte en popüler bilindik şekliyle egemenlerin vahşiliği ve vahşeti halka lütfettikleri ölüm seyirliği ve temaşa yerleridirler.
Eğer “arena” isimlendirmesinin kaldırılması isteğindeki amaç, futbol alanlarını arena olmaktan çıkararak, futbol oyununu daha barışçıl ve daha insancıl kılmaksa, bunun için öncelikle futbolu tüccarların, simsarların, rantiyecilerin ve özellikle de siyasetçilerin elinden kurtarmak gerektiği çok açık ve çok daha önceliklidir.
Ama hedef iktidar olanların düşünce ve ideolojilerine daha uygun bazı isim ve ifadeleri “arena” yerine kullanmak fırsatı elde etmekse, bu hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü özellikle son on yıldır bırakınız yeni stadyumların adlarının “arena” olarak tescil edilmelerini, eski ve geleneği olan statların dahi özellikle “Atatürk” olan adları birer birer “arenaya” dönüştürülmesine izin verilmiş ya da bir şekilde teşvik edilmiştir.
Futbol alanlarının isminin “arena” olması elbette biraz düşünen ve biraz eleştirel bakabilen kişiler için onaylanacak bir isimlendirme değildir. Ama “arena” takıntısındaki sözde dil hassasiyeti gerçekten samimi bir yaklaşım ürünü ise, bunun Türkçeye en uygun şekliyle kullanımı bildiğimiz üzere “futbol alanı” kullanımıdır. Alanı çevreleyen mimari yapı ve ek tesisler de düşünüldüğünde söz konusu alan tanımlaması yetersiz gibi durabilecek ve/veya algılanabilecektir. Ama asıl özne futbol ve alan olduğundan “futbol alanı” tanımlaması bir müddet sonra algıda olağanlaşma ile doğal hale gelecektir. Tüm tesisleri içine alacak şekilde ifade edebilme konusu ise “futbol yerleşkesi” örneğinden hareketle örneğin Trabzonspor Avni Aker Yerleşkesi (pardon Şenol Güneş) tanımlamasında olduğu gibi pekâlâ güzel ve doğru duracaktır.
İlerleyen süreçte elbette göreceğiz, futbol alanlarından ve tesislerinden “arena” sözcüğü kalktıktan sonra yerine gelecek isimler bir meslektaşımızın naif bir beklentiyle ifade ettiği gibi tekrar “Atatürk” adının eklenmesi şeklinde mi olacak, yoksa farklı bir uygulama mı ortaya çıkacaktır? Muhtemelen öyle isimler gelecek veya getirilmesi sağlanacaktır ki; itiraz etsen bıyık, etmesen sakal misali, içten içe “keşke arena kalsaydı” diye düşündürtebilecektir.
Bu arada arena ifadesinden rahatsız olup “vodafone” ya da benzeri uluslararası şirket isimlerinden rahatsız olmamayı “piyasacı” olmanın gerekliliği ve doğallığı bağlamında değerlendirmek gerekiyor herhalde?
Son olarak toplumsal anlamda söylenmesi gereken birkaç cümle de şu olsa gerektir; yıllar önce futbol alanlarının geleneksel isimleri değiştirilip gümbür-gümbür arenalara dönüştürülürken, olan biteni sadece stat ismi değişmesinden ibaret görenlerin bugün itirazlarının “arenaların yerine eski isimleri gelsin” üzerinden olması çok anlamlı olmasa gerektir.
İtiraz, reddetme ve karşı duruş gibi davranışlar zamanlama, haklılık, akıl ve güçlü olma hali ile birleştiğinde amacına ulaşır. Geç kalınan, haklılığından şüphe edilen, aklı kullanmayan ve güçlü olunamayan itiraz, reddediş ve karşı duruşlar anlamını ve önemini yitirirler.
Tarih böyle bir şeydir ve şöyle yazmıştır hep; Karşı duruş, reddediş zamanında yapılmazsa veya ertelenirse ya da yeterince güçlü olmazsa, itiraz edilenler itiraz edenleri teslim aldığında, itirazlarının ne olduğuna bakmaya dahi tenezzül dahi etmezler.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.