AKP zayıflayan bir konumdayken üst düzey bir hamle yapmaya zorlanıyor. AKP devlet olmaya soyunurken, Erdoğan çevresinde ve AKP’nin her kademesinde bir “it dalaşı” var. Sarayda Erdoğan değil Fetret hükmünü sürüyor Tayyip Erdoğan’ın 16 Nisan’da binbir çeşit hileyle dayattığı Başkanlık rejimi, Türkiye egemenlerinin yönetememe krizini çözmeye yetmeyecek. Uzun erimli bir yeniden yapılanma süreci içinde bulunan Türkiye […]
AKP zayıflayan bir konumdayken üst düzey bir hamle yapmaya zorlanıyor. AKP devlet olmaya soyunurken, Erdoğan çevresinde ve AKP’nin her kademesinde bir “it dalaşı” var. Sarayda Erdoğan değil Fetret hükmünü sürüyor
Tayyip Erdoğan’ın 16 Nisan’da binbir çeşit hileyle dayattığı Başkanlık rejimi, Türkiye egemenlerinin yönetememe krizini çözmeye yetmeyecek.
Uzun erimli bir yeniden yapılanma süreci içinde bulunan Türkiye devleti, rejim krizini öteleyebilmek için, teknokratlar, kurullar, kayyumlar vb. birçok deney yaşadı.
Bu süreçler boyunca, yapısal zaaflarını perdeleyebilmek ve halkçı demokratik tepkilerin filizlenip kökleşmesini engelleyebilmek için, devlet zorunu hep üst düzeyde tuttu. 15 Temmuz öncesi cumhuriyetin bekçisi orduyken şimdi polis yeni rejimin koruyucusu ilan ediliyor.
Erdoğan şahında fiilen yürüyen Başkanlık Rejimi yeni Anayasa ile birlikte “anayasal bir statüye kavuşmuş oldu.” Bunun hangi hilelerle, nasıl olduğu Türkiye egemen sınıfları açısından üzerinden atlanabilecek bir durum.
Lakin iktidar katında yüzler gülmüyor, sarayda bir zafer havası yok. Her türlü devlet imkanı kullanıldı ama yine huzur bulunamadı. Zafer çeşmesinden doyasıya içemeyen Erdoğan bulunduğu konumda zorlanıyor. Toplumun yarısından fazlasının O’na karşı olduğu şu durumda yeniden inşa süreci oldukça zorlu olacak.
AKP zayıflayan bir konumdayken üst düzey bir hamle yapmaya zorlanıyor. AKP devlet olmaya soyunurken, Erdoğan çevresinde ve AKP’nin her kademesinde bir “it dalaşı” var. Sarayda Erdoğan değil Fetret hükmünü sürüyor…
Karmaşa içinde geçen her gün işler daha da sarpa saracağı için Erdoğan zaman kaybetmeden yeni yetkileriyle devletin ve AKP’nin dümenine geçmek istiyor.
Erdoğan, yetmezliklerini ve zaaflarını bildiğinden, ittifak kurarak ve güç “devşirerek” yol alıyor.
Ve düşmez kalkmaz bir Erdoğan olmanın, iktidardan başka hiçbir şeye bağlanmadan olabileceğini iyi biliyor.
O, adeta Makyavel’in prensi gibi zamanı geldiğinde yol arkadaşlarını ve ittifaklarını gücün doruklarından aşağıya yuvarlamakta tereddüt etmedi. Ve ulaştığı güçlü konumdan hızla yeni ittifaklara yönelmeyi becerdi.
“Ne istedilerse verdiği” Gülen ekibiyle savaş kızışınca hemen Ergenekoncularla ittifak kurdu. Kurtulmuş, Türkeş ve Soylu gibi isimleri devşirerek yahut yanına çekerek özgül ağırlığını artırmak istedi.
Erdoğan, bu yağma rejiminin merkezindeki isim olsa da yalnız değil, başkanlığını oligarşik bir güç alanı içinde icra ediyor.
Şimdi oligarşik güçler için ise kritik mesele, AKP devlet partisi olarak yeniden mi kurulacak yoksa devlet AKP olarak yeniden mi inşa edilecek?
Başkanlık rejiminde, yeni statüko nasıl kurulacak? Tek adamlığa ulaşan Erdoğan eşitler arasında birinci olmaya razı değil. Ve ekonomik, siyasal ve jeopolitik kriz vektörleriyle birlikte düşünüldüğünde yeni statüko, çok daha yıkıcı ve gergin koşullarda kurulmak zorunda. Peki Erdoğan’ın gücü, yeteneği ve zamanı başarı sağlamasına yetecek mi? Fetret, bozgun ve dağılma dinamikleri işliyor…
Yine de Erdoğan’ın gücünü küçümsemeyelim ve dikkatle bakalım ayın karanlık tarafında neler oluyor?
Başından beri Erdoğan’ın en büyük avantajı, muhalefetin dağınık ve stratejiden yoksun olmasında… En son Yenikapı’da varılan mutabakat, sistem içi muhalefetin Erdoğan karşısındaki ufkudur. “Amman devletimize zeval gelmesin!”
Yenikapı mutabakatı bize kokuşmuş “burjuva siyasetin sınırlarını” gösteriyor. Gerçek toplumsal sorunlar üzerine çözüm üretmeyenler, böyle gelmiş olanın nasıl böyle devam ettirileceğini tartışıyor.
Sistemin savrulduğu kritik dönemeçte, Baykal’ın, Akşener’in, Perinçek’in, Kurtulmuş, Türkeş ve Soylu’dan bir farkı yoktur. O yüzden hepsini Erdoğan’ın envanterinde sayabiliriz.
Dikiş tutmaz bir kumaş var elde… Toplumsal güçler, egemenlerin yağma ve talan rejimi içinde, ölüm ya da sıtma arasında seçim yapmak zorunda kalmadan yaşar kalabilmek için kendi alternatifini örgütlemelidir.
İşçiler, kadınlar, gençler, Aleviler… tüm özgürleşme arayışındaki toplumsal dinamikler kendi kaderlerini belirleyecek yolları çizmeli… Kendi elleriyle demokrasiyi gerçekleştirmeli.
Halk iktidarını oligarşik sisteme dayatacak biçimde halk meclislerinin oluşması tek seçenek olarak önümüzde duruyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.