“Aslında en büyük fark şu; koltuk kaygısı olmayan gençlerin söylemekten çekindiği bir şey olmuyor. Kaybedecek bir şeyimiz yok hakikaten”
“Aslında en büyük fark şu; koltuk kaygısı olmayan gençlerin söylemekten çekindiği bir şey olmuyor. Kaybedecek bir şeyimiz yok hakikaten” diyor ve kendilerini birileri tarafından kullanılmakla suçlayanları şöyle yanıtlıyorlar: “’Bütün ümidim gençliktedir’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü biraz yanlış anlamışlar ya da hiç anlamamışlar. Kimileri dedi ki ‘Siz bunu yapmış olamazsınız, bunu birileri size yaptırdı.’ Onlar hiç anlamamış zaten”
21 Nisan’da, gayri meşru referandum sonuçlarına karşı sokağa taşan halk tepkisi henüz dinmemişken, referandumu çalan iktidar karşısında havlu atan parti yönetimi karşısında seslerini bir deklarasyonla yükselterek dikkatleri üzerlerine çektiler: “Memleketin dört bir yanından usulsüzlük kanıtları yağarken, ısmarlama kesin sonuçları dahi beklemeye tenezzül etmeyip, kılıf arama zahmetine bile girmeden ‘Bu iş bitti’ diyenlere cevabımız nettir: HAYIR BİTMEDİ! Gayrimeşru seçimi ve sonuçlarını tanımıyoruz. Bu hukuksuzluğa ve hileye boğulmuş referandumu tanımadığımız gibi; oldu bittiye gelen rejim değişikliğini sükunetle karşılayan, bizler kadar cesur olamayan yönetim anlayışını da tanımıyoruz.”
Deklarasyon üzerine çoğunluğu olumlu parti içinden ve dışından pek çok tepki aldılar. Kimileri onları parti içi olağanüstü kurultay tartışmalarını yürüten taraflardan birinin yönlendirdiğini iddia etti. Kimileri deklarasyonu bir başkasının yazıp ellerine tutuşturduğunu ima etti. Öyle değilse neydi bu cesaretin sırrı, neye güveniyorlardı? Neciydiler. Herkes onları bir şeye benzetmeye çalıştı.
Duvarında “1915 yılında Charlie Chaplin, gizlice katıldığı ‘Charlie Chaplin’e benzeyenler’ yarışmasında 3. olmuştur” yazılı bir poster olan toplantı odalarında, CHP Üsküdar Gençlik Kolları’na konuk olduk. Buket Habipoğlu, Umut Kılınç ve Ozan Yılmaz’a sorduk, anlattılar.
Referandumun üzerinden bir aya yakın bir süre geçti. Sizin CHP yönetimini oldubittiye gelen rejim değişikliğini sükûnetle karşılamakla eleştirdiğiniz ve harekete geçmeye çağırdığınız o meşhur bildirinin yayımlandığı günlerde hala sokakta olan kitle eylemleri de duruldu. Peki, “Biz ‘hayır’ iradesini sürdüreceğiz” iddiasını ortaya koyan CHP Üsküdar Gençlik Kolları o günden bugüne ne yaptı, şu anda ne yapıyor?
B.H.: Aslında biz bu deklarasyonu yayımladıktan sonra olağanüstü bir dönemden geçtik. Parti içinde ve dışında birçok olumlu, olumsuz tepki aldık. Şu anda kendi yol haritamızı çizmek için, bu akşam hatta bir toplantımız olacak (Söyleşiyi 10 Mayıs günü, toplantıdan hemen önce yaptık; Sendika.Org’un notu).
Bizim öncelikli hedefimiz, hem kendi partimiz hem de toplumsal muhalefet açısından bir itici güç olmak. “Evet”i kabul etmediğimizi, bu hukuksuzluğu hiçbir şekilde kabul etmediğimizi bıkmadan usanmadan söylemeye devam edeceğiz, önceliğimiz bu olacak. Bununla ilgili somut eylem planlarını önümüzdeki toplantı süreçlerinden sonra netleştireceğiz.
16 Nisan sonrasında o deklarasyonu yayımlamaktan başka ne yaptınız? Sokak eylemlerinde var mıydı CHP Üsküdar Gençlik Kolları?
B.H.: Bireysel olarak katıldık, Kadıköy’deki eylemlere. Üsküdar’da da vardı. Basın açıklamaları yapıldı, onlara katılacaktık. Buradaki olağanüstü toplantılardan dolayı gerçekleşemedi. Biz biraz olağanüstü bir süreçten geçiyoruz.
Bunun dışında da referandum sürecinde belki CHP ile çok sıkı fıkı ilişkiler kurmayan gençleri bir şekilde bizimle birlikte “hayır” için çalışmaya ikna etmiştik. Şimdi yine onları bu “hayır” iradesini korumaya sevk etmeye çalışıyoruz. Yani politize ettiğimiz bir güç var, onu daha da güçlendirmeye çalışıyoruz. Tamam, referandum bitti ama bu sonucu kabul etmiyoruz. Hala mücadele edeceğiz, etmeliyiz. Bizim şu anki bütün çabamız gençliği diri tutmak, “hayır” iradesini gençlerin kararlılığıyla korumaya çalışmak.
Peki bunu nasıl yapacaksınız? Bütün planı programı aktarmanız mümkün olmayabilir ama hangi araçlarla yapacaksınız?
B.H.: (Gülerek) İşte bu da çok iç olacak ama, yeni bir oluşum planlaması içindeyiz. Bununla ilgili de çok net bilgi veremiyorum. Şimdi bu deklarasyon aslında şöyle bir şey olmuş; aslında insanlar son derece rahatsızmış durumdan, hem parti içinde hem de tabanda… Hem parti içinden, hem diğer gençlik örgütlerinden aldığımız desteğe bakarak bunu görebiliyoruz aslında, bu gizli bir bilgi değil. Hem de üye olsun olmasın, çok sayıda insandan çok fazla olumlu dönüş aldık. İnsanlar zaten böyle bir şey bekliyormuş.
Referandumun üzerinden bir ay geçti, hala biz o somut adımı görmüş değiliz. Parti içinde şu anda hala bambaşka gündemler tartışılıyor. (Söyleşinin gerçekleştiği gün CHP Parti Sözcülüğüne Bülent Tezcan getirilmişti ve farklı kanatlar olağanüstü kurultay ya da 2019 tartışmalarını sürdürüyor, yönetim ve muhalefet arasında karşılıklı eleştiriler sürüyordu; – Sendika.Org’un notu).
CHP yönetimi hukuki yolları zorlamaktan bahsetti. Anayasa Mahkemesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru gibi süreçler sizin açınızdan ne ifade ediyor?
B.H.: Hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü biz iki ay boyunca, sahada dedik ki; “Bu anayasa referandumundan eğer ‘evet’ çıkarsa yargı tamamen siyasallaşacak, meclis tamamen etkisizleşecek. Dolayısıyla mecliste bulunmanın bir anlamı kalmayacak, yargının hiçbir anlamı kalmayacak.” Sonrasında referandumda çok büyük bir hukuksuzlukla, yasalar çiğnenerek “evet” çıkarıldı. Partimizin tepkisi şu oldu; “Mahkemeye başvuracağız”, “Mecliste sert muhalefet edeceğiz”. Biz de şunu sorduk; “Hangi mecliste? Hani yargıya başvuracaksınız?” Biz hala bununla ilgili yeni, farklı bir şey görebilmiş değiliz. Tamam, tabii ki yapılacak, yapılmasın demiyoruz ama bununla sınırlı kalınmasını ya da hemen bir sonraki hedefin 2019 seçimlerine hazırlanmak olarak ilan edilmesini, yani tek politikanın bu olmasını, aylarca söylediklerimizle bağdaştıramıyoruz.
Sizce 2019’da seçim olacak mı?
B.H.: O ayrı bir tartışma konusu.
U.K.: Onu Reis bilir. (gülüşmeler)
Yani olağan bir süreç sonunda 2019’da olağan bir seçim olacakmış gibi plan yapmak gerçeklikle ne kadar bağdaşıyor? İki buçuk yıl çok uzun bir süre değil mi Türkiye için?
B.H.: Tabii ki öyle. Seçimler formaliteden düzenli bir şekilde devam edecek bile olsa, şu koşullarda, biz “hayır”ı sandığa sokmamıza rağmen çıkaramadıysak 2019 geldiğinde başkanlığı bize yedireceklerini mi düşünüyoruz? Ya da bir belediye kazanmışız, kayyumlarla elimizden alınmayacağını mı düşünüyoruz? Yani bizim artık bundan sonraki hedefimiz sürekli seçim odaklı, sadece bu son derece gayrimeşru, son derece hukuksuz adımları bir şekilde meşrulaştıracak cılız bir muhalefet yürütmek mi olacak? Bizim itirazımız buna aslında. Bunun aksinde bir şey bekliyoruz.
Şu an parti içinde yaşanan tartışmaların sizin itirazınıza temas eden noktaları var mı? Mevcut tartışmalarda sizin bahsettiğiniz değişim ihtiyacını karşılayabilecek bir muhatap bulabiliyor musunuz?
B.H.: İllaki tartışmaların hayırlı tarafları da olacaktır, bir şeyler çıkacaktır ama burada bizim yaşadığımız şöyle bir sıkıntı da oldu. Biz bu deklarasyonu yayımladıktan sonra parti içinden ve dışından, daha çok dışından çok ilginç ithamlara da maruz kaldık. İşte birilerinin güdümünde bunu yaptığımızı, hatta belki de birilerinin yazıp elimize verdiğini dillendirdiler.
“Birileri” derken ne kastediyorlar? CHP içi klikleri mi?
U.K.: Genel başkan adayları olabilir…
B.H.: Başkan adayları, muhalefet ya da işte bu tip şeyler… Kendi iktidar mücadelesinin bir parçası yapmaya çalışanlar oldu bizi ve bu itirazımızı. Hâlbuki biz buraya bir başkanın, bir adayın ya da herhangi bir temsilcinin arkasında böyle ipe dizilmiş boncuk gibi dizilmeye gelmedik.
Bir sözümüz, itirazımız vardı, bunu dile getirmek istedik. Farklı bir gençlik diye geldiğimizde de zaten amacımız buydu. Ama bu “Bütün ümidim gençliktedir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü biraz yanlış anlamışlar ya da hiç anlamamışlar. Kimileri dedi ki “Siz bunu yapmış olamazsınız, bunu birileri size yaptırdı.” Onlar hiç anlamamış zaten. Birileri de yanlış anlamış, farklı ümitler çıkarıyor bizim itirazımızdan.
Bizim derdimiz kişi vs değil. Soruyu sorarken bunu kastetmediğinizi anlıyorum ama özellikle vurgulamak lazım; herhangi bir adayımız falan yok. Biz bu anlayışın değişmesini istiyoruz. Yarın öbür gün, bugün nasıl neoliberal politikalara itiraz ediyorsak ama CHP iktidara geldiğinde “Hayır buna da izin vermiyoruz” diyeceksek, başka bir aday ya da başka bir yönetim olsa da anlayış değişmediğinde yine itiraz edeceğiz, biz yine aynı konumda olacağız.
“Yine itiraz edeceğiz” diyorsunuz da, bir umut yok mu? Diğer gençlik kollarından, parti tabanında olumlu tepkiler aldığınızı söylediniz diye soruyorum. CHP Gençlik Kolları, CHP’de hep itiraz eden pozisyonda mı olacak?
B.H.: Yani bu anlayış değişmediği sürece. Kişilerin değil, asıl olarak anlayışın değişmesini istiyoruz. Çünkü bizim hedefimiz herhangi bir kişi de değil, biraz öyle yansıtılmak istendi. Sendika.Org da yaptı bunu. Yani, “Kılıçdaroğlu’nu tanımıyoruz”, “Genel başkanı tanımıyoruz” falan gibi başlıklar atıldı. Öyle de söylemiş olabilirdik, onu söyleseydik de geri adım atmazdık.
Onun da belli sonuçları olabilirdi bizim açımızdan, bu deklarasyonun da olabilir… Biz bunu zaten göze alarak yapmıştık, onu da göze alabilirdik ama derdimiz o değildi. Biz kişiden ziyade, dediğim gibi başka biri geldiğinde eğer bu fikirle devam edecek ise buna her zaman itiraz ediyor olacağız. Çünkü biz bambaşka bir siyaset istiyoruz.
Peki gençlik kolları, bu partide neye güveniyor? 29 Ekim’de yürürken Mustafa Kemal’in posterlerinin yanında, 70’lerin devrimci önderlerinin fotoğraflarını taşıyor. Parti yöneticileri “Aman gençlerimize bir şey olmasın” sokak eylemlerini, militan tepkileri engellemeye çalışırken “Hayır biz bu eylemlerin sürmesinden yanayız” diyen bir gençlik var CHP içinde. Nedir size bu cesareti veren?
O.Y.: Dediğiniz gibi Atatürkçü düşünceye ait simgeleri de, aynı zamanda devrimci öğrenci liderlerinin posterlerini de taşıyan bir gençlik yapılanması var CHP’de. Önemli olan şu; hani o dönemin gençliğinin türküleri var, “Bu devran kanlı devran/Ellerinde pankartlar/Yürüyor bu çocuklar”, bu sözler boşuna söylenmiyor. “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” deniyor. Bunlardan ilham alarak hareket ediyoruz. Bu sözleri 6 Mayıslarda, 1 Mayıslarda söylüyorsak bir nedeni var. Bize ilham veren, farklı düşüncelerimizi bir araya getiren şeyler bunlar. Bize karşı eleştiri getiren insanların da bunları düşünmesi lazım. Doğru olanı düşünüyoruz aslında. Meydanlara çıkarken söylediğimiz türkülerden etkilenip doğru olanı yapmaya çalışmak, susmamak herhalde en doğrusu bu.
U.K.: Bunun dışında, bu söz ettiğimiz kişileri sahiplenip cesaretlenmek yetmiyor, bir de eyleme dökmek gerekiyor. Onun eylemlerini yapmadıktan sonra Deniz Gezmiş’i CHP’nin gibi sahiplenmek sadece sözde kalıyor.
Bugün partili olan büyükler 60’larda, 70’lerde, 80’lerde nasıl belli bedeller ödediyse bedel ödeme sırasının bize geldiğini düşünüyoruz. Bir de şimdi farklı bir sürece girdik, cumhuriyetin gittiğini düşünüyoruz. Bunun geri alınması gerekiyor. Mücadele ederek yeniden kazanacağız.
Bunu zaten parti yöneticileri de söylüyor.
U.K.: Bunu söylemek ile söyledikten sonra seçimi beklemek çelişiyor. Yani biz geri kazanacağız ama nasıl? Seçimle mi! Biz de çıkıp da kanlı bir devrimden bahsetmiyoruz, kesinlikle öyle bir amacımız olmamalı da. Ama bunun farklı şeyleri de var.
Hani parti yönetiminin “Canımız pahasına buna engel oluruz” ya da “Başkanlığı kan dökmeden getiremezsiniz” gibi sözleri var.
B.H.: Evet, Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir söylemi var.
U.K.: Bu noktaya gelindikten sonra onlar ayrı konular. Onların tartışılması gerekebilir tabii, o söylem üzerinden de tartışılabilir, bizim kendi görüşümüz üzerinden de tartışılabilir. Amacımız tabii ki de kanlı bir devrim veya kan dökülmesi değil. Ama bunun seçimle olmayacağını da biliyoruz. Buket’in dediği gibi seçime girdik, seçimden çıkamadık. Çalınmış bir YSK varken “2019’da başkanlığı kazanacağız ve sistemi parlamenter sisteme döndüreceğiz” demek pek gerçekçi şeyler değil.
B.H.: Bir de partinin özünden uzaklaşması meselesi var. Biz neye güveniyoruz? E bu partinin bir geleneği var. Ama son dönemde kulislerde işte “Anadolu’da bir merkez sağ açığı var, bunu dolduralım” gibi şeyler konuşuluyor.
Tahammül edemiyoruz böyle birçok şeye. Evet, bu bir kitle partisi ama geleneği de olan bir parti, cumhuriyetin kurucu partisi. Bazı şeylerin muhafaza edilmesi gerekiyor. Biz güvenimizi işte içimizde tutamadığımız o ateşte buluyoruz. CHP kendi konumunu muhafaza edebilen, solu da toplumsal muhalefeti de bir arada tutabilen bir yapıda olsaydı çok daha farklı olacaktı.
Cumhuriyetin kurucu partisi olmaktan söz ettiğiniz için sorayım. Altı okla ifade edilen ilkeler var. Şu an altı ok gençlik kolları için ne ifade ediyor? Siz altı okun hakkının verildiğini düşünüyor musunuz?
U.K.: Bence kesinlikle verilemiyor.
Mesela devrimcilik ya da inkılapçılık sizce nerede duruyor? Altı oktan biri buysa, beş oka inmediyse devrimcilik/inkılapçılık ilkesini savunan bir parti AKP tarafından ele geçirildiği söylenen bir devlete neden bu kadar sahip çıkıyor? Bu konuda gençlik bir ok hatırlatması da yapacak mı?
B.H.: Bir yandan muhalefet partisi bile olsa bir ülkenin kendi politikaları çerçevesinde çözülmesi gereken problemlerinin yerini ayrı görüp, bununla ilgili alınması gereken kararları, kendi politikaları çerçevesinde alabilir. Ama Türkiye Cumhuriyeti şu anda bir parti devleti olduğu için, “hükümet=devlet” noktasına geldiği için, devlet zarar görmesin diye her şeyde devletin yanında yer alma politikası, bence de yanlış. Bu konuda bir ayrıma gitmesi gerekiyor.
Bir de şöyle bir durum var; bu ülkede çok kötü şeyler oluyor, mesela Soma yaşandı, bu kadar insan öldü işte, bu kadar bombalar patladı, işçiler ölüyor sürekli, biz hep diyoruz ki birisi hesap versin artık, biri sorumluluk alsın, biri istifa etsin. Bir sürü şey oluyor ve hiç kimse sorumluluk almıyor. CHP bunu soruyor ama yeri geldiğinde, vatandaş CHP’ye sorduğunda, vekiller ya da gençler CHP yönetimine bir şey sorduğunda refleks olarak “Birileri düğmeye bastı” deniyor. Bunun AKP hükümetinin “dış güçler”, “faiz lobisi” açıklamasından çok bir farkı olmadığını düşünüyorum ben. Bu konuda da benzerlik gösteren bir tavır var.
Avrupa Birliği Komisyonu mevzusunda da aynısı oldu. Bir oy verirken verdiğimiz oyda bile içerde ve dışarda çok tutarlılık göstermediğimizi düşünüyorum. Hayır, biz orada gerekli oyu verirsek devleti zor duruma mı düşürüyoruz? Ya bu anlayışı bırakacağız ya da hükümetin politikalarına ortak olacağız.
15 Temmuz sonrası bir Taksim mitingi oldu bir de Yenikapı. Siz gittiniz mi bunlara?
B.H, U.K, O.Y: Taksim’e gittik.
B.H.: Yenikapı’da asla bulunmadık. Taksim’e de gitmeyecektik hatta, aramızda bunun tartışması geçmişti, sahneye AKP’li belediye başkanları ve vekillerin davet edilmesi durumunda ne yapacaktık? Farklı sesler vardı, “Yine de bulunmalıyız” diyen de vardı aramızda. En azından ben kendi adıma söyleyeyim; öyle bir şey olsaydı bulunmayacaktım Taksim’de, çıkıp onları alkışlayamazdım. Yenikapı’da zaten yoktuk hiçbirimiz.
U.K.: Yenikapı’ya gidilmedi zaten. Direkt gençlik kolları yönetimi kararı olarak gidilmedi. Farklı Bir Gençlik adı altında biraz anarşiklik de yaptık parti içinde. İlin ya da genel merkezin yapacaksınız dediği şey eğer bizim düşündüğümüz şeye tersse katılmadık, yapmadık. Bunu övünerek söylemiyoruz tabii, yaptırımları da olabiliyor.
Parti disiplini adı altında yapılan şeyler var tabii ama bunu göz göre göre inandığımız ilkelerin dışına çıkarak yapamıyoruz. “Yenikapı’ya ya gelirsiniz ya görevden alınırsınız” deseler dahi yapmayacaktım, böyle bir şey de denmedi zaten. Ama değişik yaptırımlar olabiliyor, Deklarasyonu da aynı şekilde yaptırımlar olabileceğini göze alarak yayımladık. İnandığımız bir ilke var, bunu bozamayız dedik. Farklı bir gençliğiz, cesaretli bir gençliğiz dedik, bunu da sonuna kadar devam ettirmemiz gerekiyordu.
Peki sizin farkınız ne?
U.K.: Bizim koltuk kaygımız yok… Aslında en büyük fark şu; koltuk kaygısı olmayan gençlerin söylemekten çekindiği bir şey olmuyor. Kaybedecek bir şeyimiz yok hakikaten.
B.H.: Bizim kaybedeceğimiz şey gerçekten bir ideal, bir memleket, büyük şeyler yani. Biz buraya büyümeye değil, büyütmeye geldik, kök salmaya da gelmedik. O gün deklarasyonu yazarken burada istifa da dahil her şeyi masaya yatırdık. Bir deklarasyonla istifa edelim, diye konuştuk. Sonrasında bu deklarasyonu yayınlayalım, mücadele etmek için burası çok daha uygun dedik.
Bir şeyden korkmuyoruz yani. Şu an oturduğumuz şu yerden, şu koltuktan olmanın ya da artık yönetici olmamanın korkusunu taşımıyoruz. Belki rahatlığımız bundan geliyor.
U.K: Birilerinin adamı olmadığımız için, birilerinin yönlendirmesinde olmadığımız için bir şeyleri daha da rahat dile getirebiliyoruz ve daha rahat bir hareket ortamımız oluyor. İstediğimiz şeye gidip istemediğimiz şeye gitmeyebiliyoruz. Bunlar doğrudur, yanlıştır ayrı şeyler. Belki yapılması gerekeni de yapmadığımız oluyor ama bunu kendi düşüncemiz doğrultusunda yapıyoruz. Kimsenin bize dayattığı bir şey olmuyor, belki de güvendiğimiz şey bu.
B.H.: Kimseden herhangi bir beklentimizin olmaması, dolayısıyla onlara borçlu olmamak biraz daha rahat kılıyor bizi hareketlerimizde.
“Koltuk kaygısı” olumsuz bir söz ama partinin yetkili organlarında bulunmak bir taraftan da bir örgütün emektarlarının hakkı değil mi? Buna dair beklentiniz çok mu düşük?
B.H.: (Gülerek) Teoride…
U.K.: Ya düşük değil aslında tabii ki. İstifayı düşündük, demişti Buket. Ama en azından sıkıntılı gördüğümüz şeyleri düzeltebilme imkanımız parti içinde mücadele ederek daha mümkün. Bunun için partide yükselmek de bir adımdır. Ozan sen parti meclisinde ol, Buket sen MYK’da gir, Umut milletvekili ol gibi bir düşünce değil, bu yine doğal bir süreçte olacak bir şey. Deklarasyonu paylaşırken bir destek beklemiyorduk ama desteğin gelmesiyle birlikte bizim gibi düşünen insanların olduğunu da gördük ve bu da hep birlikte partiyi değiştirebileceğimiz kanısına vardırıyor bizi.
B.H: Şimdi bir dizi toplantı, eylem planı falan var. Öyle çok netleşmediği için ayrıntı açıklayamıyoruz, gizli değil ama…
Deklare edeceksiniz bir süre sonra…
B.H.: Tabii.
Devam edecek…
Söyleşi: Ali Ergin Demirhan
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.