CHP gençliği kendini nasıl tarif ediyor, Kemalizm’i nasıl ele alıyor, kimleri ittifak olarak görüyor, siyasi kimliğinin oluşumunda Gezi’nin, 7 Haziran’ın ve Hayır’ın payı ne?
CHP Üsküdar Gençlik Kolları’ndan Buket Habipoğlu, Umut Kılınç ve Ozan Yılmaz’la söyleşimizin ilk bölümünde 21 Nisan’da yayımladıkları deklarasyona, referandum ve sonrasında CHP’nin ve gençliğin tutumuna ilişkin soru yanıtları yayımlamıştık. Bu ikinci bölümde de parti yönetimine hakim anlayışla oldukça farklı bir profil çizen CHP gençliğinin kendini nasıl tarif ettiğini, Kemalizm’i nasıl ele aldığını, kimleri ittifak olarak gördüğünü, siyasi kimliğinin oluşumunda Gezi’nin, 7 Haziran’ın ve Hayır’ın nerede durduğunu konuştuk
Hayırcılar çok geniş bir yelpazede de olsa referandum kampanyasında İzmir Marşı en belirgin semboldü. Ya da Gezi’de Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafının yer aldığı Türk bayraklarını her yerde gördük. Siz de Mustafa Kemal’in “Bütün ümidim gençliktedir” sözüne referans gösteriyorsunuz? Mustafa Kemal sizin için ne ifade ediyor şu anda?
B.H.: Benim Mustafa Kemal’le ilişkim aynı çocukların anne babalarıyla kurduğu ilişki gibi gelişti. İlk başta, küçükken, biraz da öyle öğretildiğinden, “En büyük kahraman”… Biraz büyüdükten sonra, “Böyle olmasaymış, bu da olmamış” diye sorgulamaya başladığım, hatta zaman zaman uzaklaştığım bir figür… Sonrasında ise, yaşlandığında annemize, babamıza hak vermemiz gibi “Evet, belli şeyler olmuş ama gerçekten çok fazla şey biliyormuş”…
Bu arada bizim yönetimimizde gerçekten farklı düşünüşte insanlar da var, kendini asla Kemalist ya da Atatürkçü olarak tanımlamayacak insanlar da var yani. Üçümüzle de konuşmuş olacaksınız ama söylediklerimiz yönetimin genel tavrı değil bireysel.
KOLTUK KAYGIMIZ YOK, CESARETİMİZ ONDAN
Mustafa Kemal, benim için çok büyük bir devrimci ve şu anki durumda bizim hep aramızda konuştuğumuz şeydir, bizim şiarımız “Emri kimden aldınız”, “Sizi kim yönlendirdi?” derlerse biz “Emri Bursa Nutku’ndan aldık, bizi Mustafa Kemal Atatürk yönlendirdi” derim ben kendi adıma. Benim için çok büyük bir devrimci, büyük bir önder.
Üsküdar’da, kendi çevrenizde muhafazakâr bir aileden ya da milliyetçi bir aileden gelip de böyle sempati ifade edenler var mı?
Var. Benim kendi akrabalarım içinden de var. Aynı zamanda bu Atatürk sevgisinin daha görünür, yani insanların bunu göstermek istediğini de görüyoruz. Normal bayrak yerine Atatürk fotoğraflı bayrağı özellikle seçmek de bir şey. Atatürk’lü tişörtleri giymek de bir şey. Atatürk paylaşımları yapmak da sosyal medyada, belki sokakta bunu göstermiyor ama sosyal medyada ısrarla bunu göstermek de bir şey.
Cumhuriyet Mitingleri döneminde ya da daha evvelinde çok dalga geçiliyordu bu hareketlerle. CHP’nin fönlü sarışın teyzeleri deniyordu, “laikçi teyzeler” deniyordu ama şimdi öyle bir noktaya gelindi ki ya laiklik ya siyasal İslam seçeneğiyle karşı karşıya kaldığında toplum tekrar dedi ki evet biz Atatürk’e döneceğiz o zaman. Belki daha sonra tekrar ayrılacak insanlar, belki daha sonra tekrar sorgulayacak, belki eskisi kadar yine umursamayacaklar…
O.Y.: Aramızda düşünce farklılıkları da var ama benim için Atatürkçülük şu: 10 yaşında Adnan Menderes dönemini derin derin yaşayan bir çocuğun iki elinin parmaklarıyla altı ok yapması. Bu bile Atatürkçülüğü anlamak yeterli. 15 yaşında komünizmle tanıştığım zaman Atatürkçülüğü de öğrenmiştim. Atatürk bence kendi döneminde komünizmle kapitalizmi birleştiren bir yaklaşım ortaya koyan ve eleştirilen yanları da olabilen önemli bir devrimci.
U.K.: Tayyip Erdoğan’ın Atatürk’e bir özenme hali olduğunu biliyorum. Kıskanmak belki de, o sevgiye özeniyor. O konuma özeniyor ve bana göre referandum sürecinde biraz da bu nedenle Atatürk’e sığınmış olduk. Belki oraya yönlendirildik yine, yani Tayyip Erdoğan karşısında Atatürk… Bana göre bir hakarettir Atatürk’ün Tayyip Erdoğan’la aynı noktada gösterilmesi ama süreç bu şekilde oldu ve belki iyi bir yanı vardır. Üsküdar’da normalde Atatürkçü olmayan insanlar bile onun arkasına bizimle birlikte girdiler ve biraz da istemesek de cumhuriyet, Atatürk ve Tayyip Erdoğan’ın başkanlık rejiminin oylandığı bir seçim oldu. Bence kazandık.
Başa dönmüş oluyoruz ama onun dışında Atatürk benim için nedir? Ben tamamen Atatürkçü bir ailede büyüdüm. Annem, babam CHP’li. Yıllardır CHP’de bulunmuş bir aileydi. Bana da Buket’inki gibi kahraman figürü olarak anlatıldı. Belki bir ilah gibiydi bizim ailede Atatürk. Tabii zamanla büyüdükçe ve okudukça yanlışları olduğunu çok da…
B.H.: Resmi tarihten farklı olarak…
U.K.: Resmi tarihten farklı olarak yanlışlarının olduğu, doğrularının daha baskın anlatıldığını gördüm. Sonuç olarak bir Kemalist miyim? Bir Kemalist değilim ama kesinlikle Atatürk devrimlerini savunurum ve bu yolda da ölürüz belki de, fark etmez, hiçbir çekincemiz yok.
Siz bedel ödemekten bahsediyorsunuz, “Gerekirse ölürüz” diyorsunuz. Ama CHP içinde “Gençlerimizin başına bir şey gelmesin” söylemiyle sokak eylemlerinin bastırıldığı, daha doğrusu sokak eylemlerinin sönümlenmesine yönelik bir çabanın olduğunu da görüyoruz.
B.H.: Tarihi bir fırsat kaçtı…
U.K.: Benim babam da zamanında sokakta mücadele etmiş, belki silahlı çatışmalara girmiş bir insan. O da benim için aynısını söylüyor. Korkuyor. Milletvekillerimizin de samimi olduklarına inanıyorum bu kaygılarında. Belki ben de baba olduğumda çocuğuma aynısını söyleyeceğim, bu tamamen yaşanmışlıkla alakalı bir şey. Ama o bir bedel ödemiş bu ülke için, başarısız olmuş veya başarılı olmuş, benim de bedel ödemem gerekiyor. Belki ben başarılı olacağım.
B.H.: Bir de şöyle bir şey var. Bize “Sokaktan çekilin, asla biz sokakta kurumsal olarak yokuz,” dendiği zaman bunun yerine bir şey konması gerekiyor.
O.Y.: Alternatif, ikame edilebilen bir şey…
B.H.: Aynen. Bunu neyle ikame ediyorsunuz hakikaten? Siz ne yapıyorsunuz? Orada çok büyük bir öfke varken, belki çağrıda bulunmak, o sorumluluğu üstlenmek istemeyebilir CHP, çünkü daha evvel kötü şeyler yaşandı. Ama en azından “Biz kurumsal olarak yokuz” demeyebilir. Bu şekilde sokaktaki muhalefeti söndürmek için bilinçli bir yönlendirme yapmak aslında biraz sıkıntı oldu.
Ülkenin yarısından daha fazlası olduğunu söylediğimiz bir topluluk büyük farklılıklara rağmen ortak bir hedefle harekete geçti. Bir fiili ittifak durumu oluştu. CHP gençlik kolları olarak sizin ittifak unsuru olarak gördüğünüz kesimler kimler?
B.H.: Temel ilkelerde uzlaşıldıktan sonra… Nedir bu temel ilkeler? Mesela bizim için en önemlileri cumhuriyet, laiklik, gerçekten adaletin kurulabileceği, adil bir yargı sisteminin kurulabileceği bir düzen, özgürlük… Belli temel kıstaslar, yani devletçi değil toplumcu olan bakış açısı… Belki bu noktada belli kesimlerle “hayır”da bir arada durduğumuz kesimlerle ayrı da düşebiliriz ama saydığım ilkeler etrafında bir ortak noktada tutulduğu sürece ben hiçbir ittifaka karşı değilim, hiç kimseyle yan yana durulmasına karşı değilim ki bu referandum sürecinde çok fazla kesimle dirsek temasında ve bir arada olduk zaten.
O.Y.: Üsküdar’ı baz alırsak, yani yerel güç odaklarıyla…
U.K.: Biz hepsiyle görüştük. Saymakta da hiç sıkıntı duymam. MHP’yle de görüştük, HDP’ye de gittik, Saadet Partisi’ne gittik, ÖDP’ye gittik, burada Validebağ Dayanışması’na, Haziran Hareketi’ne…
Bunların hepsiyle görüştük. Hepsine gittiğimizde de “Evet, bizim ‘hayır’ımızla sizin ‘hayır’ınızın sebepleri farklı olabilir ama belli bir noktada birleşiyoruz. Bu belli noktalarda mücadelemizi gelin kol kola birlikte yürütelim” dedik. Buna destek veren oldu, destek vermeyen oldu, saygı duyarız. İskelede stant açtığımızda da yan yana bir sürü ‘hayır’cı vardı, hepsinin sebebi farklıydı ama hepsi ‘hayır’ için mücadele ediyordu.
Peki görüşmelere gittiğinizde sizi şaşırtan bir reaksiyon aldınız mı? “Biz bu kadarını beklemiyorduk, bu kadar pozitif geri dönüş beklemiyorduk” ya da “Bunlarla bu kadar iyi, bu kadar ortak çalışabileceğimizi düşünmüyorduk dediğiniz” gibi düşünceler uyandıran şeyler var mı? Tam tersi hayal kırıklığı yaratan beklenti altı durumlar da olabilir.
U.K.: Görüşmeleri yürütenlerden biriydim. Bana farklı gelen mesela HDP’nin çok sıcak tavrı vardı. Hatta onların beyanı kendileri bağımsız hareket etmek dışında bizim diyeceğimiz şeyleri yapmaya daha meyillilerdi, tamamen bize destek olacaklarını belirtmişlerdi. Beni ciddi anlamda şaşırtmıştı. Çünkü çoğu noktada aynı gibi düşünsek de ayrıldığımız çok nokta var. Beni üzen noktalardan bir tanesi de Saadet Partisi’ydi. Hayır demişlerdi ama kesinlikle çalışmayacaklarını söylediler.
B.H.: Ama bunu zaten genel merkez politikası olarak da açıklamışlardı. Tavrımız ‘hayır’ ama sahada bulunmayacağız demişlerdi. Bunu da görüşmemizde yinelediler. Beklenti altıydı.
U.K.: Tabii yönetim içinde çok farklı görüşte insanlar da var. Kürt meselesinde farklı talepler noktasında sıcak bakan da var soğuk bakan da var. Ama sahada kesinlikle bu düşünülmedi, bunlar asla dile getirilmedi, konuşulmadı. Tek amaç ‘hayır’ çıkarmaktı. Aslında beklediğimiz bir şeydi de. Sahada çalıştığımız Hayır Üsküdar içinde hepimiz birleştik, ortak bir çalışma ortamı oluştu.
B.H.: Bir gün yine sahada çalışırken bir çift geçti önümden, ben broşür uzattım, “Eşim hayır verecek ama ben MHP’liyim, evet vermem gerekiyor, ben teşkilattan geliyorum, bizde teşkilat çok önemlidir, ben evet diyeceğim ablacığım kusura bakma” dedi. Biraz da böyle mahcup mahcup konuşuyor. Ben de dedim ki “Teşkilat önemli de teşkilat mı önemli memleket mi önemli dersem ne diyeceksin?” Hiçbir şey söylemedi, böyle buruk bir gülümsemeyle ayrıldı. Daha sonra tekrar geçti önümden tekrar selamlaştık ama onun yanında hilal bıyıklı abilerin usul usul yanıma yaklaşıp göz kırpıp “Biz de sizdeniz” dediği de oldu. Dolayısıyla çok farklı kesimlerden çok farklı tepkiler aldık. Sahada çalışan herkes görmüştür.
U.K.: Bu ülke için de güzel bir şey. İlk seçimde (7 Haziran) hani koalisyon tartışmaları döneminde CHP’nin HDP’yle, MHP’yle görüşmelerinde MHP’nin net bir tavrı vardı HDP’ye karşı. Ama en azından tabandaki kesimlerin mesele memleket meselesi olduğunda birleşebileceklerini gördük.
B.H.: Önemli olan çoğulculuk aslında. Herkes her şekilde bir şeylerden bahsedebilir, ortak bir zeminde buluşulduğu zaman her şey tartışılabilir bana göre, her şey konuşulabilir. Önemli olan çoğulcu ve demokratik bir ortam yaratabilmek, bunun için de ne ittifak gerekiyorsa bence herkesle yan yana durulabilir. Önemli olan o düzlemde buluşabilmek. AKP’yi saymıyorum ya da MHP’nin yönetim kadrolarını ya da teşkilat ne derse o diyen kesimleri. Onlar da kendilerince doğru bildiğine inanıyor olabilir, benim tabii ittifak anlayışımda onlara yer yok.
Aklımızda kalan üç tane kritik ittifak görüntüsü var AKP karşısında. Biri Gezi, belki yukarıda kendini bir blok olarak ifade etmemişti ama bir hareket biçiminde ittifak oluşmuştu. Diğeri 7 Haziran, üç ayrı parti vardı ama yüzde 60’lık bloktan bahsetmişti Kılıçdaroğlu. Diğeri de “hayır”. Bu üçünden hangisi sizde en çok iz bırakan oldu?
O.Y.: Benim için Gezi hareketinin ardından gelen 7 Haziran seçimi benim için daha ön planda. “Yüzde 60’lık blok”, bir hükümetin kurulamaması, adamın birinin bir hafta boyunca televizyonlara çıkmaması… Bir hafta boyunca çıkamadı televizyonlara. Hatta bir tweet görmüştüm “Yahu televizyonlarda bir eksiklik var, farkında mısınız?” diye, bir fenomen bir tweet atmıştı.
B.H.: Bir kafa rahatlığı gelmişti değil mi herkese?
U.K.: Evet, hükümetsiz ne güzeliz. (gülüşmeler)
O.Y.: Bence bu benim için daha önemliydi. Ama daha sonra tabii ki “hayır” da bunun, yüzde 60 bloğunun aslında var olduğunun değişmediğinin göstergesi ve devam ediyor. Ama 7 Haziran önemli bir trend, önemli bir yükseliş.
U.K.: Genç olduğumuz için belki de Gezi’deki o mücadele, en azından o eski kuşakların anlatılan mücadelesini vermiş gibi bir hissiyat uyandırmıştı bende. Sokaktayım, hakkımı savunuyorum, korkmuyorum ve benim gibi düşünen belki milyonlarca insan var. Çok etkilemişti beni.
B.H.: Gezi benim için bir şeylerin kıvılcımı olması açısından en önemli noktada aynı zamanda biraz romantik bir yönü de var. Tatlı da bir dönemdi. İnsanların yerlerden çöpleri toparladığı, her şeyi birbiriyle paylaştığı, işte sizin yayınlar falan. O dönem hakikaten bambaşka bir dönemdi.
Çapul TV mi izliyordunuz?
B.H.: Evet, tabii (gülüşmeler). Sınav zamanımdı mesela, her gün gidemiyordum Gezi’ye, birkaç gün eksik kaldı, o günler de bir yandan ders çalışırken bir yandan Çapul TV’yi takip ediyordum. Dolayısıyla bu çok önemli, çok güzel bir dönemdi, bir şeylerin başlangıcı olması açısından.
Ama “hayır”ın da farklı bir anlamı olduğunu düşünüyorum gerçekten. Mesela Gezi’de evet, hiçbir araya gelmez dediğimi kesimler bir araya geldi ama “hayır”da aynı zamanda örgütlendi de. Şu anda Hayır Meclisleri içinde de farklı bir tartışma var. İlkelerini belirleyecekler, bundan sonra ne yapacaklar, biz nasıl bir yol haritası çıkarmaya çalışıyorsak şu an Hayır Meclisleri’nde de işte buna benzer çalışmalar yapılıyor. Toplantılarına da katıldığımız için biliyoruz. Daha örgütlü bir toplumsal muhalefet olması açısından “hayır” kampanyasını önemsiyorum. Gezi’yi de çok romantik, çok tatlı zamanlar, çok özlem dolu zamanlar, hem de her şeyin başlangıcı olarak görüyorum. Biz kalabalığız, biz gerçekten güçlüyüz hissini, toplumun muhalif kesiminin, ensesine vurulan, tüm hakları üzerinde tepinilen kesimin “Aslında ben de güçlüyüm, bir araya geldiğimde bir şey yapabilirim” hissini, kendine güven duyma hissini kazandırması bakımından önemsiyorum Gezi’yi. İkisi de ayrı. 7 Haziran ise kaybedilmiş bir fırsat.
Söyleşi: Ali Ergin Demirhan
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.