Siz, bir hırsızın, katilin ya da bir tecavüzcünün hiç “açlık grevi” yaptığını gördünüz, duydunuz veya okudunuz mu? Elbette hayır. Bunu göremez, duyamaz ve okuyamazsınız Siz, bir hırsızın, katilin ya da bir tecavüzcünün hiç “açlık grevi” yaptığını gördünüz, duydunuz veya okudunuz mu? Elbette hayır. Bunu göremez, duyamaz ve okuyamazsınız. Çünkü açlık grevi haksızlığa uğramış olmayla ilintili […]
Siz, bir hırsızın, katilin ya da bir tecavüzcünün hiç “açlık grevi” yaptığını gördünüz, duydunuz veya okudunuz mu? Elbette hayır. Bunu göremez, duyamaz ve okuyamazsınız
Siz, bir hırsızın, katilin ya da bir tecavüzcünün hiç “açlık grevi” yaptığını gördünüz, duydunuz veya okudunuz mu? Elbette hayır. Bunu göremez, duyamaz ve okuyamazsınız.
Çünkü açlık grevi haksızlığa uğramış olmayla ilintili bir eylem biçimidir. İkincisi açlık grevi yöneltilmiş suça ilişkin itiraz gerekçesinin güçlülüğü ile ilgili bir eylem biçimidir. Üçüncüsü açlık grevi yöneltilen suça ilişkin savunma yapamıyor olmaya karşı bir eylem biçimidir. Ve dördüncüsü isnat edilen sözde suça ve suç yaptırımına ilişkin onurlu oluşun ve duruşun pratiği olan bir eylem biçimidir.
Hırsız, katil veya tecavüzcü yukarıdaki dört neden ve gerekçe açısından neden ve nasıl açlık grevi yapabilir ki? O nedenle açlık grevi yapanlar her kim olurlarsa olsunlar “sizden” veya “bizden” diye değil, neden açlık grevine yattıklarına bakılarak yanlarında yer alınmalıdır.
Açlık grevlerinin ontolojisi (varolma nedenselliği), karşı çıkmaya ve kabul etmemeye ilişkin “kendini haklı görme” mücadelesinde çaresiz bırakılmışlığında son mücadele yöntemi olmasına ilişkindir. Bu bağlamda açlık grevlerini kimler yaparsa yapsın durup bakmak gerekir. Yine bu anlamda “karşı çıkma, kabul etmemeye ilişkin mücadele çaresiz bırakılmışlık” asla bir hırsız, katil ve/veya adi suçlu kişiler için bahis konusu değildir. Çünkü hırsız, katil veya adi suçlu kendini hangi konuda haklı görecek ki, kabul etmeyeceği, karşı çıkacağı bir mücadelede çaresiz bırakılmışlığın son mücadele yöntemi olan açlık grevine başvursun?
Yanlış yapmış olunsa dahi “kendini haklı görme” temasını hiçbir zaman kaçırmamak gerekir.
Hırsızın, katilin kendini haklı görme gerekçesi dahi söz konusu olabiliyorken, üstelik olması gereken biçimde kendini haklı gördüğü konuda savunma yapabile fırsatı ve imkânları mevcutken, başka hangi suç bundan daha kötü ve tehlikeli olabilir ki; açlık grevinden başka başvurulacak bir yöntem kalmamış olsun?
Açlık grevleri ya da “ölmeye yatma” eylemleri yönetenlerin/yöneticilerin yani devleti yönetenlerin/iktidarların vicdan muhasebesi yapmalarına neden olmak için ve bu gerekçeyle kararlarını değiştirmelerini sağlamak için yapılmaz. Öyle olsaydı söz konusu grevlere gerek olacak hukuksuzluklar veya haksızlıklar zaten yaşanmıyor olurdu. Açlık grevleri acımasızlığın ve hukuksuzluğun giderilmesi için son mücadele yöntemi olarak haksızlığın / hukuksuzluğun giderilmesinin sağlanması konusunda baskı oluşturmak için yapılır. Bunun sonunda elde edilen kazanım ise elbette zafer olmayacaktır. Çünkü zafer başka bir şeydir.
Olması gerekenin olması gerektiği gibi sonuçlanmasının sağlanmasında kamuoyu desteği ve katılımı “baskı yaratma” açısından önemli ve gereklidir. Bu anlamda açlık grevinin bir hukuksuzluk giderme mücadele yöntemi olarak daha çok kamuoyu baskısı üretmesi şarttır. Bu da ancak örgütsel, kurumsal ve kitlesel olarak destek vermekle olur. Bu anlamda “açlık grevleri” kurumsal ve örgütsel ve kitleselleşmek zorundadır. Yoksa açlık grevi yapanlar hem yalnız ve hem de toplumsal yararlılık konusunda da harcanmış olabileceklerdir.
İşte tüm bunlardan hareketle hiçbir kişi rengi, dini, ırkı, dili, milliyeti, cinsiyeti, düşüncesi, örgütü ve/veya temsiliyeti her ne olursa olsun, atfedilen veya işlediği suç her neyse “açlık grevi yöntemine” başvuracak denli çaresiz bırakılmaz, bırakılamaz… Her suç bağımsız yargının evrensel hukuk kurallarınca vereceği karar doğrultusunda tescillenmek ve ancak tescillenen bu suça göre yaptırım uygulanmak zorundadır. İnsanları işledikleri suç bir yana, daha önce gördüğümüz gibi atfedilen suçları işlemediklerini kanıtlamaları dahi bir hukuk cinayeti ve ihlali iken, şimdi de olağanüstü hal koşulları gereği atfedilen suçu işlemediklerini kanıtlamaya dair bütün arayış ve çare yöntemlerini engellemek demek, o insanlara “açlık grevi yapmaktan başka yöntem” bırakmamak demektir. Bu hak ihlalidir. Bu tam olarak insanlık suçudur.
Kitleleri oluşturanlar açısından bakıldığında açlık grevindeki insanlara yönelik herhangi bir kimliği sorgulama ihtiyacı veya gereği ve dahası kendi davranışlarını buna ilişkin olarak biçimlendirme durumu yenilmişliğin, yetersizliğin ve teslimiyetin kabul edilişinden başka bir şey değildir. Bu durumda asıl olması gerekenden, nedenler ve nedensellikler meselesinden uzaklaşılmış, “gücün/iktidarın” karşısında etkisizleşmiş, önemsizleşmiş, kendi içinde ise değersizleşmiş olunmaktadır.
Nuriye Gülmen, Semih Özakça açlık grevi özelinden hareketle bu sorunun bir “devlet işi” değil bir devlet işleyişi olduğunu, bu nedenle klasik “devlet analizleri” ve değerlendirmeleri yapmak yerine, bunun apaçık bir “devlet yönetme işi” ve bir “devlet yönetme biçimi” olduğunun bilinmesi gerekir. Çünkü böylesi bir düşünce ve yaklaşım bize elimizden bir şeyler gelebileceği gerçeğini ve gerekliliğini ifade edecek ve hissettirecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.